"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2019/699 E., 2022/660 K.
Taraflar arasında asıl ve birleşen dosyada itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Mahkemece asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikler yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hakimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1. Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında imzalanan 12.12.2011 tarihli sözleşme gereğince davalıya ait taşınmaz üzerinde projelendirilecek olan depo için müvekkilinin danışmanlık hizmeti vermeyi üstlendiğini, işin başlangıcında mevcut inşaatların tarım arazisi niteliğinde olduğunun anlaşıldığını, çözüme yönelik olarak 07.05.2012 tarihinde aynı parsel içinde hali hazırda planlı olmayan kısmın hukuki ayıplardan ari olarak imar çalışmalarının yapılması ve yasal izinlerin alınması için sözlü olarak ikinci sözleşme yapıldığını, müvekkilince bu sözleşmeye konu işlerinde yerine getirildiğini, bu sözleşme gereği müvekkilinin üzerine düşen tüm yükümlülükleri yerine getirmesine rağmen davalı tarafından çalışmaların durdurulduğu bildirilmesi nedeniyle işin sonuçlandırılamadığını, bu nedenle sözleşmede belirlenen bedelin tamamına hak kazanılacağından alacağının tahsili istemiyle başlattıkları icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek itirazını iptali ile icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
2. Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 12.12.2011 tarihli sözleşme gereğince edimini yerine getirdiğinden bedelin tamamına hak kazandığını, davalı tarafından bir kısım borcun ödendiğini, ödenmeyen 57.125,00 TL'nin KDV'si ile birlikte ihtarname ile davalıdan talep edilmesine rağmen ödenmemesi nedeniyle bu alacağın tahsili amacı ile başlattıkları icra takibine davalının itiraz ettiğini ileri sürerek itirazını iptali ile icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Asıl ve birleşen davada davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; 12.12.2011 tarihli hizmet sözleşmesinin başlangıçtaki objektif ifa imkansızlığından dolayı kesin hükümsüz olduğunu, müvekkilinin taşınmazın imar durumunda sorun olduğunu başlangıçta bilebilecek durumda olmadığını, taşınmazı üzerinde kurulu binalar ile satın aldığını, sözleşme kurulmadan önce taraflarca önceden bilinemeyen ifa imkânsızlığının söz konusu olduğunu, sözleşmenin geçersizliğinde müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, tarafların aynı parsel içerisinde planlı olmayan alanın tamamının imar planlama çalışmaları için yeni bir sözleşme için müzakere hazırlıklarına başladıklarını, ancak sözleşmenin kurulmadığını, kurulmamış bir sözleşme için sözleşme ücreti adı altında fatura kesilmesinin hukuka aykırı olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
1. Asıl dava yönünden; davacının 07.05.2012 tarihli sözleşmeye dayalı olarak alacak talebinde bulunduğu, sözleşmede davalı tarafın imzasının bulunmadığı, davacının iddiasını ispat zımmında yazılı bir belge sunulamadığı gibi davalı tarafından bu sözleşmenin benimsendiğinin, anılan sözleşmeye onay verildiğinin ve davacının sözleşmesel edimlerinin yerine getirdiğinin kanıtlanamadığı, sözleşmenin kurulamadığı durumlarda sözleşmenin kurulması için yapılan hazırlık aşamasında gerçekleştirilen masrafların istenmesinin mümkün bulunduğu, ancak somut olayda davacının bu yönde de iddiasını ispata yarar herhangi bir belge sunamadığı, dosyaya sunulan fatura içeriklerine bakıldığında ihtilafa konu sözleşmenin kurulması için yapılan masraf olarak kabul edilemeyeceği, yapıldığı iddia edilen harcamalar ile sözleşmenin kurulmasından önce yapılan masraflar bakımından bir illiyet bağının kurulamadığı, davacının ticari defter ve kayıtlarında davalı tarafı borçlandırıcı herhangi bir faturaya da rastlanmadığı gerekçesiyle asıl davanın reddine karar verilmiştir.
2. Birleşen dava yönünden; davacı tarafın 12.12.2011 tarihli sözleşmeye dayandığı, davacının taşınmazların imar durumu, projeler ve ruhsatlarla ilgili herhangi bir uygulama çalışması yapıldığına dair somut bir belgenin sunulamadığı, bu sözleşme kapsamında davacı tarafından kesilen 2 ayrı faturanın defterlerinde yer aldığı ve karşılığında 202.222,50 TL'nin davalı tarafından ödendiği, bu faturalar dışında davacı tarafından anılan sözleşme kapsamında kesilen başkaca bir faturanın olmadığı, dolayısıyla davacının tam olarak edimlerini ifa etmediği bir sözleşmeye dayalı olarak bakiye alacağını isteyemeyeceği, davacı tarafından, üzerinde bir kısım bina bulunan taşınmazın tarım arazisi niteliğinde bulunduğunun sözleşme kurulmadan önce davalı tarafından bilindiğinin veya bilinmesi gerektiğinin kanıtlanamadığı, bu yönde herhangi bir delilin ibraz edilemediği, sözleşmenin ifası sırasında tarım arazisi olduğunun öğrenildiğinin kabulü gerektiği ve bu durumda da sözleşmenin ifasının imkansız hale gelmesinde davalıya atfedilebilecek herhangi bir kusurun bulunmadığı sonucuna varılmakla sözleşmedeki bakiye bedelin istenebilir olmadığı, anılan bu sözleşmeye göre davacının gerçekleştirdiği bir kısım edimlerin bedelinin davalı tarafından ödendiği, bu hususun davacının kendi ticari defterleri içeriği ile sabit olduğu gerekçesiyle birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Asıl ve birleşen davada davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; işin başlangıcında mevcut inşaatların tarım arazisi nitelikli taşınmaz üzerinde olduğunun davalı tarafından gizlendiğini, başlangıçta belirtilmeyen ve sonradan ortaya çıkan taşınmazın olumsuz hukuki durumunun gerektirdiği ve imar mevzuatının öngördüğü ifraz işlemlerinin yapılmasının zorunlu olduğunu, fakat bunların muhatap tarafından tercih edilmemesi nedeni ile ruhsat alınamadığını, 07.05.2012 tarihinde aynı parsel içerisinde hâlihazırda planlı olmayan kısmın tüm hukuki ayıplardan ari olarak imar planlama çalışmaları yapılması ve yasal izinlerinin alınması konusunda sözlü olarak ikinci sözleşmenin yapıldığını, müvekkilinin bu sözleşme kapsamında çalışmalara başladığını ve ilgili kurumlarda yaptığı girişimlerle işi sonuçlandırma aşamasına getirdiğini, müvekkilinin kendisine düşen tüm edimleri yerine getirmesine rağmen davalının çalışmaları durdurduğunu bildirmesi nedeniyle işin sonuçlandırılamadığını, müvekkilinin işin geldiği aşamaya kadar yapılan harcamalar da eklendiğinde bu sözleşmeden dolayı alacaklı olduğunu, sözleşmenin ifasının imkânsız olmadığını, tarım arazisi üzerinde yapılacak imar çalışmaları ile imarlı hale gelmesinin pekâlâ mümkün olduğunu, 12.12.2011 tarihli sözleşmenin arazinin nitelikleri bildirilmeden yapılacak işleri kapsadığını, müvekkili ile davalı arasında davaya konu edilen sözleşmelerin kurulduğunun dava dosyasında yer alan yazılı belgelerle ve tarafların bu konudaki iddia ve savunmalarıyla da sabit olduğunu, aksi düşünülse bile davalının culpa in contrahendo kapsamında sorumlu olduğunu beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacının 07.05.2012 tarihli sözleşmenin kurulduğu ve sözleşme gereğince edimini ifa ettiği yönünde ispat vasıtası getiremediği, davacının 12.12.2011 tarihli sözleşme gereğince bir kısım edimlerini ifa ettiği, davalının 12.12.2011 tarihli sözleşme gereğince 202.222,50 TL ödeme yaptığı ve ödediği bedel konusunda ihtilaf çıkarmadığı, davalının taşınmazı üzerinde binalarla birlikte satın aldığı, imar durumunu bilmediği yönündeki savunmasının hayatın olağan akışına uygun olduğu, zira tacirin imkansız bir sözleşme için ödeme yapmasının beklenemeyeceği, ifa imkansızlığı nedeni ile davacının 12.12.2011 tarihli sözleşmenin bakiyesini de talep edemeyeceği gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz dilekçesinde istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü sebepleri temyiz nedeni olarak ileri sürmüş, ilaveten istinaf mahkemesi kararın gerekçesinde hem bir tacirin sözleşmenin ifası imkansız ise ödeme yapmayacağından bahsedip hem de basiretli davranmak zorunda olan malikin kendi arazisinin hukuki durumunu bilemeyeceğinin kabul etmesinin çelişkili olduğunu, ayrıca davalının arazisinin hukuki durumunu bilmemesinin hayatın olağan akışına uygun kabul etmesi ve ispat yükünün müvekkile yüklemesinin yerinde olmadığını, müvekkilin sözleşme uyarınca hak etmiş olduğu ve kısmen ödenmeyen hizmet bedeline hak kazandığını, müvekkilin sözleşme çerçevesinde üzerine düşen tüm yükümlülükleri eksiksiz yerine getirdiğini ve hak etmiş olduğu ve kısmen ödenmeyen hizmet bedeline hak kazandığını ileri süremeyeceğini beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan alacağa dayalı başlatılan takibe yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
2004 sayılı İcra İflas Kanununun 67 nci maddesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 352 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi, 362 nci maddesi, 369 ncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 nci maddeleri.
3. Değerlendirme
3.1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanunun 371 nci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
3.2. Asıl dava yönünden; temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
3.3. İstinaf nedenlerine ek olarak sunulan temyiz nedenleri birleşen davaya ilişkin olup, birleşen dava yönünden; miktar veya değeri kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362 nci maddesi uyarınca temyiz edilemez. Temyize konu edilen miktarın kesinlik sınırının altında kalması hâlinde anılan Kanun’un 366 ncı maddesi atfıyla aynı Kanun’un 352 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekir.
3.4.Dosya içeriğine göre itirazın iptaline konu alacak istemi yönünden reddedilen ve temyize konu edilen toplam miktar 71.877,63 TL olup Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihi itibari ile kesinlik sınırı olan 107.090,00 TL’nin altında kalmaktadır.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Asıl dava yönünden; temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanunun 370 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
2. Birleşen dava yönünden; davacı vekilinin temyiz dilekçesinin miktardan REDDİNE,
Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
08.11.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.