"İçtihat Metni"
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/71 E., 2022/230 K.
DAVACILAR : 1- ... 2- ... 3- ... 4- ...
vekilleri Avukat ...
vekili Avukat ...
İHBAR OLUNAN : ... vekili Avukat ...
DAVA TARİHİ : 02.06.2010
HÜKÜM/KARAR : Kısmen Kabul
Taraflar arasındaki sözleşmenin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; Alanya 4. Noterliği 24.06.2004 tarih ve 9599 yevmiye nolu düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı bina sözleşmesi ile ... ada, 15 ve 16 nolu parseller üzerine bina ve inşaat yapılması için davacı arsa sahipleri ile müteaahhit davalı şirketi temsilen ... arasında sözleşme yapıldığını, 15 ve 16 no.lu parsel numarasında kayıtlı iken ifraz ve tevhit sonucunda 18 no.lu parsele dönüşen gayrimenkul için Alanya 4. Noterliği 18.07.2006 tarihli 15875 yevmiye nolu ek sözleşme yapıldığını, buna göre turizm yasağından dolayı inşaat süresinin 5 (beş) ay uzatıldığını, parselin kendi aralarında bölüşüldüğünü, ilk sözleşmeye göre mal sahibine ait olan güney köşe başı blok, zemin 5 dükkan ve artı üç kat 5 er büro olarak binanın oturma müsadesi alınarak tesliminin yapılacağını, sözleşmenin yapım süresinin 01.07.2004 tarihinden itibaren 24 ay olduğunu, bu hesaplamaya göre binanın sözleşme şartlarına uygun olarak 01.07.2006 tarihinde dükkan ve büro olarak bitirilip binanın oturma müsadesi, alınmış olarak arsa sahibine teslim edilmiş olacağını, belirlenen süreye rağmen yüklenicinin zamanında iskan ruhsatı alarak taşınmazı kendilerine teslim etmediğini, sözleşmeye göre 5 dükkan ve 15 büronun müvekkillerine teslim edileceğinin kararlaştırılmasına rağmen ruhsatta büroların mesken olarak gösterilmesi nedeniyle iskân alınamadığını, müvekkillerinin satış yapamadıklarını, nüfus müdürlüğünden yerleşim yeri kaydı yapamadıklarını, sözleşmeye göre gecikme halinde her bir bağımsız bölüm için rayiç kira bedelinin ödenmesinin kararlaştırıldığını, bu nedenlerle gecikme nedeniyle şimdilik 17.400,00 TL kira ve 12.600,00 TL diğer maddi zararlarının tazminini talep etmiş, 23.05.2018 tarihli ıslah dilekçesiyle istemini 364.584,00 TL'ye çıkartmıştır.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; yüklenicinin edimini tam olarak yerine getirdiğini, eksik imalat ya da teslim etmemenin söz konusu olmadığını, inşaatın 22.01.2007 tarihinde teslim tesellüm belgesi ile sözleşme şartlarına uygun şekilde tamamlandığını, dairelerin bir kısmının iş yeri olarak iskanının alınması gerekirken tamamının konut olarak iskan ruhsatının alınmasının belediye görevlisi ve inşaat işlerini takip eden inşaat mühendisi ... ’ın hatalı işlemlerinin sonucu olduğunu, ayrıca arsa sahiplerinin kendilerine ait bağımsız bölümleri kullandıklarını, işyeri ve daire olarak kiraladıklarını, herhangi bir zararları olmadığını, aksine kâr elde ettiklerini, haksız ve mesnetsiz olarak açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 23.05.2018 tarihli 2014/4 Esas, 2018/148 Karar sayılı kararıyla; inşaatın mevcut hali ile iskan alamayacağının belediyeden gelen müzekkere cevabı ile anlaşıldığı, davalının da kendisine verilen süre içerisinde inşaatı yasal hale getirmediği, bunun üzerine keşif yapılarak davacıların iskan belgesi almak için gereken masraflarının ve gecikmeden kaynaklanan kira kaybının bilirkişilerce hesaplandığı, davacı vekilinin bilirkişi raporu doğrultusunda ıslah dilekçesi sunduğu anlaşılarak davanın kabulü ile ecrimisil olarak 364.584,00 TL bedelin kabulü ile bu miktarın 30.000,00 TL'sine 02/06/2010 tarihinden itibaren, 334.584,00 TL'sine ıslah tarihi olan 23/05/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1.İlk Derece Mahkemesinin 23.05.2018 tarihli ve 2014/4 Esas, 2018/148 Karar sayılı kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2.Yargıtay (kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 25.02.2019 tarih ve 2018/4304 Esas, 2019/753 Karar sayılı ilamında; davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, Mahkemece tüm bağımsız bölümler üzerinden kira tazminatına hükmedilmiş ise de tapu kayıtlarından bir kısım bağımsız bölümlerin davadan önce satılmış olduğu, bazı bölümlerde de abonelik tesis edildiği anlaşıldığı, raporun bu konuda denetlenemediğini, gerekli araştırmanın yapılması ve ayrıca bağımsız bölümlerin akit tablolarının getirtilmesi gerektiği, ilgili kamu kuruluşlarına müzekkere yazılarak davacıya düşen dairelerle ilgili abonelik tesisinin belirlenerek fiili teslim olgusunun araştırılması gerektiği, abonelik tesisi var ise bu tarihin de dikkate alınması lazım geldiği, satılan daireler var ise bu durum gözetilerek satış tarihini geçmemek üzere kira tazminatı konusunda ek rapor alınması gerektiği, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı hususunun da gözetilerek ıslah yapılmamış gibi karar verilmesi gerektiği belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
B. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesi, yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararında; bozma üzerine yapılan yargılama neticesinde; bozma ilamı doğrultusunda ek rapor alındığı, davacıların payına düşen davaya konu ... Ada 21 nolu parselde bulunan 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19 ve 20 no.lu bağımsız bölümlerin talep edilen genel toplam ecrimisil bedelinin 265.177,00 TL olduğu kanaatine varıldığı belirlendiği, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gözetilerek dava açılırken harca esas değer 30.000,00 TL olduğu anlaşılmakla davanın kısmen kabul kısmen reddine, ecrimisil olarak 30.000,00 TL'nin dava tarihi olan 02/06/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1. Davacılar vekili temyiz dilekçesinde
1.Kararı davanın reddedilen kısmı için temyiz ettiklerini, Mahkemece bozmaya uyularak 30.000,00 TL üzerinden kabule karar verilmesine rağmen, karşı taraf lehine 9.200,00 TL’nin davacılardan alınarak davalılara verilmesine karar verilmesi gerekirken 49.841,76 TL üzerinden aleyhe vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu, belirtilen nedenlerle hükmün bozulmasını talep etmişlerdir.
2. Davalı vekili temyiz dilekçesinde
1.Kendilerinin ön iskanı alıp davacılara dairelerini teslim ettiğini, belediyece sehven yapılan hata nedeniyle iptal edilen ferdi iskanı kendilerinin almadığını, bu hatadan da sorumlu olmadıklarını,
2.Mahkemece aldırılan gerek asıl gerekse ek bilirkişi raporlarında Yargıtay bozma ilamında belirtilen ve 30.03.2021 tarihli beyan dilekçelerinde ileri sürdükleri hususlar ile dosyaya sunulu ön iskan belgesi ve ... elektrik bağlama etüt raporunun dikkate alınmadığını, davaya konu inşaatın ön iskan tarihinin yani yasal olarak tamamlandığı tarihin 08.01.2007 tarihi olduğunu, ön iskan belgesi ve inşaat ruhsatının hiç bir zaman iptal edilmediğini, 30.03.2021 tarihli dilekçe ekinde sunulu ... elektrik bağlama etüt raporu ile 26.02.2007 tarihinde 655 ada 18 parseldeki bina için konut ve işyeri olarak kullanım amacıyla elektrik müsadesi alındığı ve elektrik bağlanarak kullanıma hazır olduğunun belgelendiğini,
3.Yüklenicinin alması gerekli iskanın ön iskan mı yoksa ferdi iskan mı olduğunun incelenmesi gerektiğini,
4.Mahkemece bozma ilamına uygun olarak davacının talebini dava açtığı tarihteki harca esas değer üzerinden 30.000,00 TL üzerinden değerlendirerek ıslah ettiği kısım yönünden red kararı vermişse de gerekçesinde zamanaşımı konusundaki itirazlarına da yer vermesi ayrıca zamanaşımı yönünden de itirazın yerinde olduğunu tespit etmesi gerektiğini, zira 2020 yılında HMK 177. madde kapsamında ıslah konusunda değişiklik olduğundan zaman aşımı itirazımıza da yer vermesi de yerinde olacağını, inşaatın hukuken tamamlanmış olduğuna ilişkin ön iskan belgesi 08.01.2007 tarihli elektrik bağlama tutanağı ise 26.02.2007 tarihli olup söz konu tarihler itibariyle tüm bağımsız bölümler için binada oturulmasına ve kullanılmasına engel bir durum olmadığı gibi yüklenici tarafından uğratılmış bir zarar da olmadığını,
5.Talep edilenin cezai şart değil gecikme tazminatı olduğunu, davacı arsa sahiplerinin kendileri tarafından alınması gerekli ferdi iskanı almaya engel bir durum olduğunu ve bu nedenle zarara uğradıklarını kanıtlaması gerektiğini,
6.Bilirkişi raporunda bağımsız bölümlerin her biri ayrı ayrı ferdi abonelik tarihi değerlendirilerek her bir abonelik tarihine kadar hesaplama yapıldığını, ancak esasen enerji müsadesi alınarak iskan için elektrik bağlanarak ve ön iskan alınarak 26.02.2007 tarihinde tüm bağımsız bölümlerin bireysel abonelik ve ferdi iskan alımına uygun olup kullanıma hazır olduğunu, bu nedenle fazladan gecikme tazminatı hesaplanmış olup bilirkişi tarafından toplamda 265.177,00 TL olarak çıkarılan gecikme tazminatı hesabına ve miktarlara itiraz ettiklerini,
7.Tapu kayıtlarının eksik geldiğini, 14 no.lu bağımsız bölümün 11.02.2008 tarihinde devredildiği bildirilirken bu daire açısından da dava tarihi olan 02.05.2010 tarihine kadar gecikme bedeli hesaplandığını, aslında bu dairenin parasının 22.10.2005 tarihli satış vaadi sözleşmesiyle alındığını, hatta Asat kayıtlarına göre de buranın ilk abonesinin 24.02.2009 tarihinde ... olduğunu, bu nedenle bu daire açısından gecikme bedeli hesaplanmasının haksız olduğunu,
8.18 no.lu daireyi de ...’ın 2004 yılında ...'e sattığını,
9.Bilirkişilere tapu kayıtlarının tüm tedavülleri birlikte tapu müdürlüğünden temin etme ve araştırma yetkisi verilerek 01.12.2006 itibariyle davacıların kaç dairesinin bulunduğu ve hangi tarihte hangi daireleri devrettikleri ayrı ayrı belirlenerek en fazla ön iskan tarihi ya da elektrik bağlama müsadesi alınan tarihe kadar hesaplama yapılması gerektiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmişlerdir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun geçici 3 ncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (1086 sayılı Kanun) 427 nci maddesi, 437 nci maddesi, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 355-370
3. Değerlendirme
1.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacılar vekilinin ve davalı vekilinin aşağıdaki paragraflar kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2.Davacılar vekili, müvekkilleri ile davalı müteahhit arasında kat karşılığı inşaat sözleşmesi ve ek sözleşme yapıldığını, ek sözleşmeye göre inşaatın bitirilmesi gereken tarihin 18.12.2016 olduğunu, ancak henüz iskân ruhsatının alınmadığını, sözleşmeye göre 5 dükkan ve 15 büronun müvekkillerine teslim edileceğinin kararlaştırılmasına rağmen ruhsatta büroların mesken olarak gösterilmesi nedeniyle iskân alınamadığını, müvekkillerinin satış yapamadıklarını, nüfus müdürlüğünden yerleşim yeri kaydı yapamadıklarını, sözleşmeye göre gecikme halinde her bir bağımsız bölüm için rayiç kira bedelinin ödenmesinin kararlaştırıldığını, bu nedenlerle gecikme nedeniyle şimdilik 17.400,00 TL kira ve 12.600,00 TL'de diğer maddi zararlarının tazminini talep etmiştir. Islah dilekçesiyle istemini 364.584,00 TL'ye çıkartmış, davalı vekili ise bağımsız bölümlerin davacı arsa sahiplerine vekâleten hareket eden davacılardan ...'a 27.01.2007 tarihli teslim belgesi ile teslim edildiğini, davacıların herhangi bir zararının oluşmadığını, ruhsatta mesken olarak gözükmesinin ise tapudaki memurun hatasından kaynaklandığını beyanla davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, davacıların talebi yerinde görülmüş, ancak bozma ilamı doğrultusunda bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesi ile 30.000,00 TL üzerinden davanın kabulüne karar verilmiştir.
3.Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi neticesinde; davacılar vekili 23.05.2018 tarihinde ıslah talebinde bulunmuş, mahkemece ıslah talebi doğrultusunda karar verilmiş, bozma ilamında bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı açıklanarak ıslah yapılmamış gibi karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bozmadan sonra ıslah yapılıp yapılamayacağı hususu Yargıtay Hukuk Daireleri ve öğreti arasında tartışmalı bir hususken, 22.07.2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2. maddesinde bozmadan sonra ıslah konusuna açıklık getirilmiştir. Bu maddeye göre; “Yargıtayın bozma kararından veya Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması halinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz” düzenlemesine yer verilmiştir. Bu durumda usuli kazanılmış hakkın değerlendirilmesi gerekecektir. Sonradan aynı hususta bir kanun çıkarılmış olmasının usuli kazanılmış hakkın istisnası olduğu, usule ilişkin kanun değişikliğinin geçmişe etkili olarak uygulanması gerektiği, mahkemece verilen nihai karardan sonra değişiklik yapılmış olsa dahi, bu değişikliğin uygulanmasında zorunluluk bulunduğu Yargıtay kararlarıyla açıklanmıştır. Bu durumda davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile bozmadan sonra ıslah yapılabileceği kabul edilerek bu yönde değerlendirme yapıldıktan sonra sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden hükmün davacılar yararına bu yönden bozulması gerekmiştir.
4.Davalı vekilinin temyiz itirazlarının değerlendirilmesine gelince; mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun genel değerlendirmelerin yapıldığı "c" bendinde 14 no.lu bağımsız bölümün 11.02.2008 tarihinde satış gördüğü bu nedenle teslim edilmesi gereken tarihten satış tarihine kadar olan dönem için hesaplama yapılması gerektiği belirtilmiş olmasına karşın hesaplamanın yapıldığı paragrafta 01.12.2006-02.06.2010 tarihleri arasındaki dönemin hesaplanması hatalı olmuştur. 14 no.lu bağımsız bölümün 01/12/2006-11/02/2008 tarihleri arasındaki kira tazminatının hesaplanması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken aksi şekilde hesaplama yapılması yerinde olmamış, kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1.Yukarıda (1) numaralı paragrafta açıklanan davacılar vekillerinin ve davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE,
2. (2) no.lu paragrafta açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacılar yararına BOZULMASINA,
3. (3) no.lu paragrafta açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA,
Peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden taraflara iadesine,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
24.05.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
- KARŞI OY YAZISI -
28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanunla HMK'da yapılan değişiklikler kapsamında HMK 177. maddeye eklenen fıkra ile; "Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz." hükmü getirilmiştir.
Yapılan bu değişiklikle, Yargıtay’ın bozma ilamından sonra ıslahın yapılamayacağına ilişkin 04.02.1948 tarihli ve 10/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve HMK hükümleriyle değerlendirildiğinde 1948 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının geçerli olduğuna dair 06.05.2016 tarihli ve 1/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararlarıyla kabul edilen bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağına dair yorum da değişiklikle sınırlı olarak uygulanabilirliğini yitirmiştir.
06.05.2016 tarihli ve 1/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararından sonra 1948 tarihli içtihadı birleştirme kararının HMK hükümleri karşısında da geçerli olduğu ve bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı uygulamada netliğe kavuşmuş ise de bu tarihten önce uygulamada bozma kararından sonra verilmiş ıslah dilekçelerine sıklıkla rastlanmaktadır. Bu şekilde verilmiş bir dilekçe ıslahın yapıldığı tarih itibarıyla usul kuralları karşısında geçerli bir ıslah değildir ve sonuç doğurmayacaktır. Kanundaki bu yeni değişiklik o dilekçelerdeki ıslah talebini geçerli hale getirmeyecek ve talep canlanmayacaktır. Bu şekilde bozmadan sonra yapılmış bir ıslahtan söz edebilmek için değişiklikten sonra gerçekleşmiş yeni bir ıslah talebinin bulunması gerekir. Böyle bir yeni talep olmadıkça bozmadan sonra ıslahın mümkün hale geldiği gerekçesiyle önceki ıslah dilekçesine değer verilerek hüküm kurulması mümkün olmayacaktır.
Daha önce verilen ilk ıslah dilekçesi geçerli olmayıp hukuki sonuç da doğurmamaktadır. O nedenle değişiklikten sonra verilecek yeni ıslah dilekçesi ikinci ıslah değil ilk ıslah sayılacaktır. Diğer bir ifadeyle daha önce ıslah talebinde bulunulmuş olsa bile bu geçerli bir ıslah olmadığı için değişiklikten sonra yeniden ıslah talebinde bulunulabilecektir.
Bu sonuca varılmasının en temel nedeni aksine bir geçiş düzenlemesi getirilmemiş ise usul kurallarının derhal uygulanacak olması buna bağlı olarak eski kanun zamanındaki işlemlerin eski kanuna göre sonuçlanması, tamamlanmamış işlemler için ise yeni kanunun uygulanacak olmasıdır. Bu durum medeni usul hukukunda derhal uygulanma ilkesi olarak adlandırılır. Derhal uygulanma ilkesine dair kanunda açık bir hüküm olmasa dahi bu ilke geçerli olup bunun da nedeni yeni usul kuralının önceki usul kuralından daha iyi bir kural olarak getirilmiş olacağı ve yeni kuralın uygulanmasının kamu düzeni açısından daha elverişli bir kural olduğu düşüncesine dayanır. Bunun sonucu olarak yeni usul kurallarının devam eden yargılamalarda tamamlanmamış işlemler yönünden de uygulanması gerektiği kabul edilir.
Tamamlanmış işlemler yönünden önceki kanun zamananında yapılan işlemler ise önceki kanuna göre sonuçlarını o aşamada doğurduğundan usul kurallarının aksine düzenleme olmadıkça geçmişe etki etmesi mümkün değildir. Aksine bir düşünce pek çok usul işleminin yenilenmesi, usuli işlemler ile ortaya çıkan usuli kazanılmış hakların yeniden sorgulanması gibi pek çok olumsuz sonuca neden olacak ve yargılamada aşılan, tamamlanmış etaplara tekrar tekrar dönülmek suretiyle yargılamaları uzatacak hatta işin içinden çıkılamaz sonuçlara neden olacaktır. Adalet maddi hukuk kurallarındadır ama adalet usul kurallarıyla dağıtılır. Bu ise usul kurallarının adaletin sağlanma amacı doğrultusunda tamamlanmamış işlemlere derhal uygulanmasını, tamamlanmış işlemlerde usul işlemlerinden doğan sonuçların ise varlığı kabul edilip tekrar tekrar geriye dönülüp etapların tekrarlanmamasını gerektirir. Aksine bir düşünce ile yeni usul kuralını geçmişe uygulamak, yargılamanın kısa sürede sonuçlanmasına engelleyeceği için adil yargılanma ilkesine aykırı sonuçlar da ortaya çıkaracaktır.
6100 sayılı HMK 448. maddede yer alan zaman bakımından uygulanma kuralı da derhal uygulanma ilkesinin tezahürü bir madde olup bu kural olmasa dahi aksine düzenleme olmadıkça usul kuralları için geçerli olan derhal uygulanma ilkesi geçerli olacaktır. Aksine bir düzenleme olarak HMK 448. maddenin karşılığı 578. maddede yer alan "İşbu kanun müktesep hakları ihlâl etmemek şartiyle makabline şâmildir." şeklinde bir hükme de HMK'da yer verilmemiştir.
HMK 177. maddedeki değişikliğin yürürlük tarihinden önce yapılmış ve o tarihte geçersiz olan bozma sonrası ıslah dilekçeleri nedeniyle kanun değişikliği sonucu bu ıslah dilekçelerine değer verilerek karar verilmesi gerektiği yönünde Yargıtay kararları bulunduğu (Örnek: Yargıtay (Kpt.) 15. Hukuk Dairesinin 21.06.2021 gün, 2020/3017 esas, 2021 karar, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 23.06.2021 gün, 2021/3727 esas, 2021/7048 karar ve Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 26.05.2021 gün, 2020/8413 esas, 2021/7754 karar sayılı kararları.) gibi, tamamlanmış işlemler hakkında yeni kanun uygulanamayacağı için o tarihte geçersiz olan ıslah dilekçelerinin kanun değişikliği ile geçerli hale gelmeyeceği ve bu ıslah dilekçelerine değer verilerek karar verilemeyeceği yönünde de Yargıtay kararları (Örnek: Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 14.09.2021 gün, 2021/7843 esas, 2021/11713 karar ve Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 03.06.2021 gün, 2020/10775 esas, 2021/7634 karar sayılı kararları) bulunmaktadır.
Konu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarında da tartışılmış ve bu konuda benimsenen görüş "7251 sayılı Kanun ile bozmadan sonra da ıslah yapılabileceğine ilişkin hüküm getirilmiş ise de, bu Kanun’un “geriye yürümeme ilkesi” ve ıslah işleminin yapılmakla tamamlanmış usuli işlem teşkil etmesi nedeniyle eldeki davada ıslah tarihi itibariyle bu yeni hükmün uygulanamayacağının açık olduğu" yönünde olmuştur. (Örnek: Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.04.2021 gün ve 2017/3(13)-572 esas, 2021/518 karar sayılı ve 22.02.2023 gün ve 2022/11-681 esas, 2023/115 karar sayılı kararları)
Tüm bu nedenlerle 7251 sayılı kanun değişikliği öncesinde yapılmış ve bozmadan sonra olması nedeniyle o tarihte geçersiz olan ıslah dilekçelerine değer verilerek karar verilmesinin mümkün olmadığı kabul edilmelidir.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; 23.05.2018 tarihinde yapılan ıslah 7251 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten iki yıldan fazla süre örnce yapılmış olup geçersiz ıslah nitelindedir. Bu işlem o tarihte geçersiz sonuç doğurmayacak bir usul işlemi olarak tamamlanmış olup yeni Kanun değişikliğinin tamamlanmış bu işleme uygulanmak suretiyle karar verilmesi mümkün değildir. Mahkemece bozmadan sonra ıslah olamayacağı gerekçesiyle verilen bozma kararına uyularak ıslahla artırılan miktar dikkate alınmaksızın karar verilmesi usul kurallarının derhal uygulanması ve tamamlanmış işlemler için geriye yürümeme ilkesine uygundur.
Diğer yönlerden katılmakta isem de bu hususun bozma nedeni yapılmaması gerektiği görüşünde olduğumdan 23.05.2018 tarihinde yapılan ıslaha değer verilmeyerek karar verilmesinin bozma nedeni sayılması yönündeki değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.