"İçtihat Metni"
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/793 E., 2024/762 K.
KARAR : Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, yeniden hüküm tesisi ile davanın reddi
İLK DERECE MAHKEMESİ : Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2017/1065 E., 2020/50 K.
1-İlk Derece Mahkemesince, kooperatif üyeliğinin tespiti istemli davada, davacının iki adet üyeliği olduğu, tapu kaydının halen kooperatif adına kayıtlı olduğu, davacının davalı kooperatife 18/12/2017 tarihli ihtarnamesinde tapular çıkarılmış ise tapuların gönderilmesini, borcu var ise kendisine bildirilmesini talep ettiği, Kooperatifler Kanunu'nun 27. maddesine göre davacıya aidat borcunu ödemesi için ihtarnamenin gönderilmediği, yine genel kurulca yönetim kuruluna ihraç kararı için yetki verildiğine dair bir belgenin bulunmadığı, dolayısıyla davacının ihraç kararının usulüne uygun olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
2- İlk Derece Mahkemesi kararına karşı davalı vekilince istinaf yoluna başvurulması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi tarafından istinaf başvurusunun kabulü ile karar kaldırılarak; somut olayda, davacının ihraç kararının verildiği 2000 yılından 2017 yılında gönderdiği ihtarnameye kadar yaklaşık 17 sene içinde aidat yükümlülüğü bulunan kooperatife aidat ödemediği, kooperatife uğramadığı, genel kurullara katılma yönünde bir irade ortaya koymadığı, ortaklık ilişkisini ortaya koyacak şekilde hiç bir işlem de yapmamış olması nedeniyle ortaklık hakkından zımnen vazgeçtiği ve açılan davanın TMK 2. maddesi hükmündeki iyiniyet kurallarına aykırı olduğu gerekçeleriyle yeniden esas hakkında hüküm kurularak davanın reddine karar verilmiştir.
3- Bu karara karşı davacı vekilince süresinde temyiz yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Kamu düzenine aykırılık hallerinin re'sen gözetildiği, istinaf nedenleriyle sınırlı ve usulüne uygun olarak istinaf inceleme ve denetiminin yapıldığı; dosya içeriği, kararın dayandığı gerektirici sebepler ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığı, yine; davacının ihraç kararının verildiği 12.07.2000 ilâ ihtarname tarihi olan 28.04.2017 tarihleri arasında, 17 yıllık süre içerisinde kooperatifle iletişime geçmediği, davacının 17 yıl gibi uzun bir süre kooperatife uğramadığı, aidat borcu bulunup bulunmadığını takip etmediği dolayısıyla üyeliğinin sona erdiğini zımnen kabul ettiği, eylemli olarak ortaklıktan çıkma iradesini yansıttığı ve açtığı davanın TMK 2. maddesinde öngörülen iyiniyet kuralına aykırı düştüğü anlaşıldığından davacı vekilinin temyiz istemleri yerinde görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi kararına ilişkin davacı vekilinin tüm temyiz istemlerinin reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan kararın ONANMASINA, temyiz harcı davacı tarafından peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 25.11.2024 tarihinde kesin olarak oy çokluğu ile karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Dava, kooperatif üyesi olduğunun tespitine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince dava kabul edilmiş, Bölge Adliye Mahkemesi ise davanın reddine karar vermiştir.
Sayın çoğunluk tarafından bu karar onanmıştır.
Çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, uzun süre dava açılmaması halinde TMK 2. maddesinde düzenlenen objektif iyi niyet kuralının uygulanıp uygulanamayacağı noktasındadır.
Davacı 1993 yılında davalı Kooperatife 2 adet dükkan için üye olmuştur. Beş yıl süreyle borçlarını ödemiş, borcu bulunmadığına ilişkin belge almıştır. Davalı kooperatif bu belgeden sonra, davacının borcu bulunduğuna ilişkin her hangi bir ihtarat yapmamıştır.
Davalı kooperatif yönetim kurulunca davacının da içinde bulunduğu bir kısım üyelerin ihracı yönünde karar almış, ne var ki bu karar da davacıya tebliğ edilmemiştir. Bu kararın uygun olup olmadığını denetlemek dahi mümkün olmamıştır. Zira Kooperatif ana sözleşmesi dosyaya ibraz edilmemiştir.
Dosya kapsamıyla, Davacının borç miktarına ilişkin bir tespit yoktur. Kooperatifler Kanunu 16. maddesi gereği usulünce üyelikten çıkarma da yoktur.
Davanın ret gerekçesi “ uzun yıllar kooperatifle ilişki kurmamış olmaktır”. Dinlenen tanık beyanıyla, Davacı “üç dört kez görüşmek için gitmiş, muhatap bulamamış, kart bırakmış, kendisine dönüş olmamıştır.”
Çözümlenmesi gereken husus, Davacının uzun süre üyesi bulunduğu kooperatifle ilişki kurmamasının, borcu olup olmadığını takip etmemesinin, üyelik hakkından vazgeçtiği anlamına gelip gelmediği noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere bir haktan zımnen feragat mümkün değildir. Feragat açık ve tereddütsüz olmalıdır. Diğer yandan 6100 sayılı HMKnın 24.maddesi ile düzenlenen “Tasarruf ilkesi” gereğince “hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.” Bunun istisnası zaman aşımı veya hak düşürücü süredir. Somut olayda her iki sınırlayıcı süre de söz konusu değildir.
Tartışılması gereken bir diğer husus ise, üye ile kooperatif arasında uzun yıllar ilişki kurulmaması halinde yükümlülüğün kimde olacağı konusudur. Bir başka deyişle, üyenin aidat borcu olup olmadığının takibi kooperatife mi üyeye mi ait olacaktır. Hiç tereddüt etmeden bu sorunun cevabı kooperatif olmalıdır. Zira kooperatif bir tacirdir ve basiretli bir şekilde davranmalı, alacağını borcunu takip etmelidir. Kooperatif yönetim kurulunun görevlerinden biri de budur.(K.K.27.m) Bu nedenle, üyelikten usulünce çıkma veya çıkarılma olmadığı sürece üyeliğin devamı esastır. Kooperatifin tüzel kişiliği halen devam etmektedir ve taşınmaz kooperatif adına tapuda kayıtlıdır. Yasa Koyucu üyelikten çıkarılmayı çok sıkı şekil kurallarına bağlamıştır. Bu nedenle ihtaratlardan birinde bile borcun miktarındaki küçük bir hata, ihraç işleminin iptali sonucunu doğururken, ortada usulünce alınmış hiçbir karar yokken, borcun varlığı dahi tartışılmamışken, kooperatifin ihmalinin sonuçları üyeye yüklenmek suretiyle uzun yıllar sonra dava açılması haktan feragat olarak değerlendirilip, üyelik hakkının sonlandırılması adil olmamış, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile garanti altına alınan mülkiyet hakkının ihlali sonucunu doğurmuştur.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1720E, 2021/846K sayılı ilamında “ 2709 sayılı Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca herkes, yargı mercileri önünde hak arama özgürlüğüne sahip olup, bu özgürlüğün en yaygın kullanılma şekli dava açma hakkıdır. Anayasa’nın 13. maddesine göre de temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
38. Her hak gibi dava açma hakkı da kötüye kullanılabilir. Ne var ki, somut olayda Anayasa tarafından güvence altına alınan ve aynî hak niteliğinde olduğu için her zaman herkese karşı ileri sürülebilen mülkiyet hakkına dayalı olarak dava açılmıştır. Bu nedenle kanunun kişiye tanıdığı mutlak bir hakkın aradan uzun süre geçtikten sonra ileri sürülmüş olması, dava hakkının kötüye kullanılması olarak değerlendirilemez.” Diyerek bu hususa adalete uygun bir çözüm getirmiştir.