"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2022/657 E., 2024/121 K.
DAVA TARİHİ : 15.03.2013
KARAR : Kısmen kabulüne
Taraflar arasında görülen olağanüstü kazandırıcı zamanaşımına dayalı tapu iptali ve tescil davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davalı Hazine vekili, davalı ... Belediyesi vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; Kahramanmaraş ili, Ferhuş Mahallesi çalışma alanında 1961 yılında yapılan tapulama işlemleri sırasında tespit harici bırakılan ve 26.12.2008 yılında yapılan ihdas işlemi ile 1553 parsel numarasını alarak Hazine adına tescil edilen 3194 sayılı Kanun'un 18. madde uygulaması ile de 1078 ada 1, 2 ve 3 parsel 1077 ada 4 parsel, 1076 ada 2 parsel olarak Hazine adına şuyulandırılan taşınmazın, tarım arazisi olarak ve ev inşa edilerek kırk yıla yakın süredir murisinden eklemeli zilyetlik yoluyla davacı tarafından nizasız fasılasız kullanıldığını belirterek taşınmazların tapu kaydının iptali ile davacı adına tescilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine ve davalı ... Belediyesi vekili; davanın reddini savunmuşlardır.
III. MAHKEME KARARI
Mahkeme ilk kararında; davanın kabulüne karar vermiştir.
IV.BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
Hükmün davalı Hazine vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Dairemizin 08.11.2021 tarihli 2021/552 Esas ve 2021/2780 Karar sayılı ilamında;
1-"..Dava konusu taşınmazın (d), (e) ve (f) harfleri ile gösterilen alanda kalan kısımların imar uygulaması ile kamusal alanda kaldığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
2-Dava konusu taşınmazın (h) harfi ile gösterilen kısmında çam ağaçlarının olduğunun belirtilmesine rağmen Orman İdaresi aleyhine ayrı bir dava açılarak işbu dava ile birleştirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
3-Davacı tarafından 07.03.2014 tarihli dilekçesinde dava konusu taşınmazın (m) harfi ile gösterilen kısmı hakkında tapu iptali ve tescil talepleri olmadığının belirtilmesine rağmen bu kısım hakkında talep aşılarak karar verilmesi,
4- Dava konusu taşınmazın (a), (b) ve (k) harfi ile gösterilen kısımları hakkında imar-ihya ile kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile kazanım koşullarının oluşup oluşmadığının yanılgıya neden olmayacak şekilde araştırılması gerekirken eksik araştırma ile karar verilmesi doğru görülmemiştir." gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
B.Mahkemece Bozma İlamına Uyularak Verilen Karar
Mahkeme yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararında; davanın kısmen kabul, kısmen reddine karar vermiştir
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili, davalı ... Belediyesi vekili ve davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuşlardır.
B. Temyiz Sebepleri
1.Davalı Dulkadiroğulları Belediyesi vekili; davalı lehine nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini dile getirmiştir.
2.Davalı ... Şefliği vekili; öncesi orman olan taşınmazın üzerinde bulunan bitki örtüsü tahrip edilse dahi salt orman toprağının yine orman olarak kabulü gerektiğini, orman olan yerlerin zamanaşımı ile kazanılamayacağını belirterek hükmün bozulmasını istemiştir.
3.Davalı Hazine vekili; dava tarihi itibariyle 20 yıllık zilyetliği gösterir bir kullanım bulunmadığını, dava konusu yerlerin tamamının 1986 tarihli imar planı kapsamına alındığını, bu tarihten sonra sürdürüldüğü iddia olunan zilyetliğe değer verilemeyeceğini, reddedilen kısımlar yönünden davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmediğini, mülkiyet hakkının tespitine karar verilmesinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu, orman kadastrosunun 20.10.1999 yılında kesinleştiğini, orman kadastrosundan önceki zilyetliğe değer verilmesinin mümkün olmadığını, eksik inceleme ve araştırma yapıldığını, dava konusu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğunu dile getirmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, TMK'nın 713/1 inci maddesi ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 ve 1 nci. maddelerine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
Kural olarak Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerin olağanüstü zamanaşımı veya başka bir yoldan kazanılması ve tapu siciline tescil edilmeleri mümkün değildir. Ancak Devletin hüküm ve tassarrufu altındaki yerlerle ilgili düzenlemeye yer veren Türk Medeni Kanun'u (TMK)'nun 715 inci maddesinin son fıkrasında, sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılmasının özel kanun hükümlerine tabi olduğu açıklanmıştır.
Nitekim 10.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanun'u (KK)'nun 17 nci maddesinde imar ve ihya kurumuna yer verilmiş ve bu yolla taşınmaz kazanılması imkânı getirilmiştir.
3402 sayılı Kanunu'nun "ihya edilen taşınmaz mallar" başlığını taşıyan 17 nci maddesi:
"Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14'üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir. İl, ilçe ve kasabaların imar planının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz." hükmünü içermektedir.
Anılan madde gereğince, orman sayılmayan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerin, aynı Kanun'un 14 üncü maddesinde yazılı koşulların gerçekleşmesi hâlinde imar ve ihya yoluyla kazanılması mümkün bulunmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki; 3402 sayılı Kanun'un 17 nci maddesi aynı Kanun'un 33/3 üncü maddesi gereğince genel hüküm niteliğinde olup, Kadastro Kanunu'nun uygulandığı yerler dışında bulunan taşınmazlar hakkında da uygulanır.
Bir yerin imar-ihya ile kazanılabilmesi için öncelikle taşınmazın orman sayılmayan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan arazilerden olması gerekir. Kamu hizmetine tahsis, hukuken olabileceği gibi fiilen de olabilir. Kamu hizmetine tahsis edilmeyen,
Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşlık, orman sayılmayan çalılık, makilik ve fundalık gibi topraklar imar ve ihyaya müsait olan yerlerdir. Makilik ve fundalık yerler orman toprağı ise imar ve ihya ile kazanılması mümkün değildir. Zira kanun koyucu Anayasa'nın 169 uncu ve 170 inci maddelerini gözeterek ormanların imar ve ihya ile kazanılmasını yasaklamıştır.
Aynı ilkenin bir sonucu olarak, 3402 sayılı Kanunun 16/A maddesinde belirtilen hizmet malları, 16/B maddesinde belirtilen orta malları, yollar, meydanlar ile 16/C ve 16/D maddelerinde belirtilen taşınmazların imar ve ihya ile kazanılması mümkün bulunmamaktadır.
Bunun yanısıra, nehir ve çay gibi akarsuların eski (terk edilmiş, metruk) yatakları, kural olarak Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerdendir. Ancak bu yerlerin koşulları oluştuğu takdirde imar ve ihya ile kazanılması mümkündür. Buna karşılık aktif nehir, çay yatakları etki alanında bulunan yerlerin imar ve ihya ile kazanılması mümkün değildir (HGK'nın 02.10.1996 tarihli ve 1996/20-429 Esas 1996/643 Karar; 18.02.1998 tarihli ve 1998/4-122 Esas, 1998/138 sayılı Kararları).
Taşınmazın imar ve ihya ile edinilebilecek yerlerden olma niteliği yanında, tapu sicilinde kayıtlı olmaması da gerekmektedir. Tapuda Hazine ya da gerçek ve tüzel kişiler adına kayıtlı taşınmazların imar ve ihya ile kazanılması mümkün değildir. Ayrıca il, ilçe ve kasabaların imar planının kapsadığı alanlarda kalan taşınmazlar da imar ve ihya ile kazanılamazlar.
Bir yerin imar ve ihya ile kazanılması için taşınmazın emek ve para sarfedilerek tarım arazisi hâline getirilmesi gerekir. Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki bir taşınmazın emek ve masraf sarfı ile tarım arazisi hâline getirilmesi hâlinde imar ve ihyadan söz edilebilir. Ekime, dikime ve ürün yetiştirmeye müsait olmayan yerler ihya edilecek taşınmazlardır.
Emek ve masraf gerektirmeyen, zilyetliğin sürdürülmesi seviyesindeki, taşınmazın daha verimli hâle getirilmesi gibi çalışmalar imar ve ihya sayılmaz. Bu tür yerlerin imar-ihyaya gerek olmaksızın, TMK'nın 713/1 ve KK'nın 14 üncü maddeleri gereğince kazanılmaları mümkündür.
Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki bir yerin emek ve para sarf edilerek tarım toprağı hâline getirdikten sonra güçlendirmek amacıyla yapılan işlemler ihya olgusu içinde kabul edilmelidir.
Taşınmaza tarım arazisi niteliği kazandırmayan uğraşlar, meydana getirilen eserler KK'nın 17 nci maddesi kapsamında imar ve ihya olarak kabul edilemez.
Maddi olgu olan imar ve ihya, her türlü delil ile kanıtlanabilir. Her somut olayın özelliğine göre, yerel bilirkişi, tanık beyanları, teknik bilirkişi raporları gibi deliller imar ve ihyanın kanıtlanmasında kullanılabilir.
İmar ve ihya tek başına taşınmazın mülkiyetinin kazanılması için yeterli bir olgu değildir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17 nci maddesindeki yollama gereğince aynı Kanun'un 14 üncü maddesinde belirtilen zilyetliğin nizasız fasılasız ve malik sıfatıyla 20 yıldan fazla sürmesi gerekmektedir. 20 yıllık süre imar ve ihyanın tamamlandığı tarihten itibaren hesaplanır.
Öte yandan; 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 üncü maddesi hükmüne göre; zilyetliğin bu kanunda yazılı belgelerden birisi ile ispatı yoluna gidilemeyen hâllerde zilyedin aynı çalışma alanı içinde kazanabileceği miktar sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçemeyecektir.
3. Değerlendirme
1.Mahkemelerin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanun'un 428 inci maddesi ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2.Somut olaya gelince; eldeki dava, olağanüstü kazandırıcı zamanaşımına dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı dava dilekçesinde; dava konusu taşınmazların 1961 yılında kadastro sırasında tapulama harici bırakıldığını, 2008 yılında da imar uygulaması sonucu ihdasen Hazine adına tescil edildiğini, imar ihya ettiklerini belirterek tapu iptali ve tescil isteminde bulunmuştur.
Mahkemece, davacı tarafından imar ihya edilerek kullanıldığı tespit edilen ve tapuda 1078 ada 2 parsel numarasını alan A harfli kısım ve 1078 ada 3 parsel numarasını alan B harfli kısım yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dava konusu 1078 ada 2 parsel ile 1078 ada 3 parselde davacının murisi ile Hazine paydaş olup dava dilekçesinde ve yargılama sırasında davacı, dava konusu taşınmazlardaki Hazine payının iptali ile adına tescilini istediği halde bu parsellerin tapudaki metrekare miktarı ile örtüşemeyecek şekilde tapudaki yüzölçümünden farklı m2 miktarı belirtilerek ve sadece Hazine'nin payı yönünden tapu iptali ve tescil istendiği halde davacının murisine ait payı da kapsayacak şekilde iptal ve tescil kararı verilmesi doğru değildir.
Diğer yandan F harfi ile belirtilen kısım yönünden mülkiyetin tespiti, H harfi ile belirtilen tescil harici kısım yönünden davanın kabulüne karar verilmiş ise de; yapılan inceleme ve araştırmanın hüküm kurmaya yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir.
Şöyleki; bozma öncesi alınan ilk ziraat bilirkişi raporunda, H ve F harfi ile gösterilen taşınmazların imar ihya edilmediği, evveliyatı itibari ile zilyetlikle iktisabı mümkün olan yerlerden olmadığı, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu kanaatine varılmış; 2014 tarihli ziraat bilirkişi kurul raporunda ise, H ve F harfi ile gösterilen bölümlerde toprak tekstür, strüktür ve profilinden taşınmazlara üretim girdi ve tekniklerinin 20 yıldır uygulandığı, çevresinde ev ve bahçe niteliğinde taşınmazlar ile kısmen de hali araziler olduğu, dekoratif amaçlı dikilmiş çam ağaçlarının zemini işlenmemiş vaziyette olup üzerinde sabit taş ve kayalar bulunmadığı, kızılçam ve servi ağaçları yetiştirilmiş olmasına rağmen ilgili alanın orman bütünlüğü içerisinde olmadığı ve davacı tarafında yetiştirilmiş olması ve ilgili diğer parsellerle toprak özelliği bakımından bütünlük arzediyor olması nedeniyle zilyetlikle kazanmaya elverişli yerlerden olduğu belirtilmiştir.
Bozma sonrası yapılan keşif uyarınca hazırlanan bilirkişi raporunda ise; H ve F harfi ile gösterilen kısımlarda imar ihyanın 1980 yılında başladığı, 1985 yılında tamamlandığı ve bu tarihten itibaren ziyetliğin başladığı taşınmaz üzerinde emek ve harcamanın yapılarak imar ihya edildiği, imar ihyanın tamamlanmasından sonra, önce tarla olarak sonrasında dekoratif amaçlı ağaçlık alan olarak imar planına alınma tarihi itibariyle 20 yıllık zilyetlik süresinin dolduğu, imar ihyasının yapıldığı, imar ihya yönünden zilyetlikle iktisap edilmesi mümkün olan yerlerden olduğu, devletin hüküm ve tasarrufunda olan yerlerden olmadığı belirtilmiştir.
Bu haliyle dosya kapsamında aldırılan raporların birbirleriyle uyumlu olduğunu söylemek mümkün değildir. Bozma sonrası düzenlenen rapor ile bozma öncesi ziraat bilirkişi kurulu tarafından hazırlanan raporlar sonuçları itibariyle birbiriyle uyumlu olsa da imar ihyanın tamamlanıp zilyetliğin başladığı tarihe ilişkin çelişkiler barındırdığı gibi bozma öncesi bilirkişi raporunda, her iki rapordan tamamen farklı olacak şekilde taşınmazlarda imar ihyanın olmadığı, taşınmazların devletin hüküm ve tasarrufunda olduğu kanatine varılmıştır.
Hal böyle olunca dosya kapsamında alınan raporlar arasında çelişkiyi giderir mahiyette yeni bir bilirkişi raporu alındıktan sonra işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekmektedir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA,
Sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
Peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine,
Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,
HUMK'nın 440/III-1 inci bendi gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
20.11.2024 tarihinde oy birliği ile karar verildi.