"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/1828 E., 2023/914 K.
DAVACILAR : ... vd. vekili Avukat ...
DAVA TARİHİ : 13.02.2018
KARAR : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2018/90 E., 2021/118 K.
Taraflar arasındaki vasiyetnamenin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde; davacıların murisi ...'ın Bakırköy 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/748 Esas, 2013/1365 Karar sayılı ölüme bağlı tasarruf kararı kapsamında resmi vasiyetname düzenleyerek tüm mal varlığını davalıya bıraktığını, vasiyetnamenin açılarak okunduğunu, oysa dava konusu Bakırköy 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/748 Esas, 2013/1365 Karar sayılı kararının vasiyetname hükmünde olmadığını, vasiyetnamenin asgari şekil şartlarını taşımadığını, içerik yönünden ise ehliyet, ikrah ve baskı içerdiğinden iptali gerektiğini, iki tanık huzurunda hazırlanmadığını, tanığın muristen önce beyanda bulunduğunu, beyan sonrası tanık ve memurların imza atmadığını, murisin okuma yazmasının bulunmadığını, alınan sağlık raporunun 2011 tarihli olmasına rağmen rapor tarihinden 2 yıl geçtikten sonra bu raporun esas alındığını, vekil vasıtasıyla talepte bulunulamayacağını belirterek vasiyetnamenin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; miras bırakanın resmi vasiyetname başvuru tarihinin 11.03.2011 olduğunu, kararın 18.06.2013 tarihinde verildiğini, aradan geçen 2 yıl içerisinde birçok duruşma yapıldığını ve murisin çoğu duruşmaya katıldığını, korkutulmasının söz konusu olmadığını, murisin beyanlarının ayrı bir vasiyetname olarak yazılmadan direkt hakimin ve tanıkların huzurunda duruşma yapıldığını, hem avukat hem de tanık önünde beyanda bulunduğunu, yani avukatın da tanık olduğunu, 22.09.2011 tarihli rapor ile murisin herhangi bir akıl hastalığının bulunmadığı ve fiil ehliyetinin olduğunun ortaya konulduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; "muris ...'ın ölüme bağlı resmi vasiyetname düzenleme fiil ehliyetinin bulunmadığı ve davalının manevi baskı ve hileli davranışları ile murisin bu tasarrufa gerçekleştirmeye zorladığının anlaşıldığı" gerekçesiyle davanın kabulü ile vasiyetnamenin iptaline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, Adli Tıp Kurumu Raporunda miras bırakanın vasiyetname tanzim tarihi olan 18.06.2013 tarihinde ölüme bağlı tasarruf yapma ehliyetinin bulunmadığı belirtildiğinden, Mahkeme kararının isabetli olduğu gerekçesiyle istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde:
a. Mahkemenin miras bırakanın fiil ehliyetine sahip olmadığına dair kararının hatalı olduğunu, tüm sağlık raporlarının murisin vasiyetname düzenlenmesi amacıyla yaptığı başvuru sırasında akıl sağlığının yerinde olduğunu gösterdiğini, buna rağmen başvuru tarihi olan 11.03.2011’de akıl sağlığının yerinde olup olmadığının kesin olarak tespit edilemediği gibi bir tespite nasıl ulaşıldığını anlayamadıklarını, murisin akıl sağlığının yerinde olduğunun kendi tanık ifadeleri ile ispatlandığını, davacı tanıkları incelendiğinde ise muris ile görüşmeyen, ziyaretlerine gitmeyen kişiler olduğundan şahitliklerine itibar edilmemesi gerektiğini, yargılamanın devam ettiği sırada murisin akıl sağlığı ve tasarruf ehliyetine halel getirebilecek en ufak bir delil bulunmadığını, Adli Tıp Raporunda hususa ilişkin bir ifade olmadığını, 11.03.2011-18.06.2013 tarihleri arasında murisin fiil ehliyetinin bulunmadığına yönelik kanaatin nasıl oluştuğunun izaha muhtaç olduğunu, vasiyetnamenin düzenlenmesine ilişkin yargılamada karar 18.06.2013 tarihinde çıkmışken, murise ilk kez alzheimer teşhisinin 20.08.2013 tarihinde konulduğunu, Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan raporda da bu teşhise istinaden karar tarihinde fiil ehliyetinin olmayabileceği şeklinde değerlendirme yapıldığını, murisin vasiyetname düzenlenmesi için mahkemeye başvurduktan sonra karar aşamasına kadar yapılan duruşmaların (11.03.2011-18.06.2013 tarihleri arası) tamamına katıldığı, duruşmalarda vasiyetname düzenlenmesi iradesini ortaya koyduğunu, hakim tarafından da akıl sağlığı ile ilgili en ufak bir şüphe oluşmadığını, tekrar sağlık raporu alınmasına gerek görülmediğini, murise ilk teşhisin karar tarihinden 2 ay sonra 20.08.2013 tarihinde konulduğunu, sadece "hayal görme" ile ilgili bir şikayeti olduğunu, bu şikayetinin sebebinin de kullandığı ilacın yan etkileri olduğunu, Adli Tıp Kurumu raporuna bu yönden taraflarınca itiraz edildiğini, fakat itirazlarının değerlendirilmemiş olduğunu,
b. Kendi tanıklarının beyanlarına itibar edilmediğini,
c.Kabul anlamına gelmemekle birlikte, murisin 18.06.2013 tarihinde, yani mahkemenin vasiyetnameyi onaylaması tarihinde akıl sağlığının yerinde olmadığı tespit edilmiş olsa bile bunun hukuken bir önemi olmadığını, önemli olanın murisin vasiyetname düzenlenmesi arzusuyla mahkemeye başvurarak iradesini ortaya koyduğu 11.03.2011 tarihinde fiil ehliyetinin bulunup bulunmadığının olduğunu,
d. Müvekkilinin murise manevi baskı uyguladığı ve etki altında ölüme bağlı tasarruf düzenlediğine yönelik tek bir delilin bulunmadığını belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Uyuşmazlık, vasiyetnamenin iptali istemine ilişkindir.
Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile özellikle murisin iradesini açıkladığı celsede fiil ehliyetinin bulunmadığı ve vasiyetnamenin TMK’nın 532. maddesine aykırı olarak 2 tanık katılımı olmaksızın düzenlendiği hususlarına, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davalı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un (HMK'nın) 370/1 hükmü uyarınca ONANMASINA,
Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
28.11.2024 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.