Logo

7. Hukuk Dairesi2024/4625 E. 2024/5870 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Hazineye ait orman vasfındaki taşınmaz üzerinde davacı tarafından oluşturulan muhdesatın aidiyetinin tespiti davasında, davanın kabulünün hukuka uygun olup olmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan orman parseli üzerinde meydana getirilen muhdesatlara yasallık sağlayacak şekilde tespit kararı verilemeyeceği gözetilerek mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2023/117 E., 2023/112

İHBAR OLUNAN : ... vekili Avukat ...

İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak verilen karar davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin,...ili, ...ilçesi... Köyü, 161 ada 47 parselde ve tescil harici yerlerdeki taşınmazın zilyedi olduğunu, taşınmaz ve çevresinde... barajı kamulaştırma işlemleri yapıldığını, bu nedenle taşınmaz üzerinde bulunan ağaçların müvekkiline ait olduğunun tespitine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP

1.Davalı Hazine temsilcisi cevap dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmazın mülkiyetinin Hazine'de olduğunu ve orman vasfında bulunduğunu,... Barajı için Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne tahsis edildiğini, kural olarak eda davası açılması gerektiği hallerde tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığını, hukuki yararın dava şartı olup mahkemece re'sen gözetilmesi gerektiğini, taşınmazın üzerindeki ağaçların Hazineye ait olduğunu beyanla kötüniyetli ve haksız davanın reddine karar verilmesine talep ve beyan etmiştir.

2. İhbar olunan ...'ne izafeten Kahramanmaraş DSİ 20. Bölge Müdürlüğü vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili idarenin açılan davada taraf sıfatı bulunmadığını, kural olarak taşınmaz üzerindeki muhdesatın aidiyetinin tespiti davalarında husumetin muhdesatın bulunduğu taşınmaz maliki ve maliklerine yöneltilmesi gerektiğini, dava konusu yerin sürgü çay yatağında kalan tescil harici taşınmaz olduğunu beyanla müvekkili kurum yönünden haksız davanın reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesini talep ve beyan etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesi 20.02.2018 tarih ve 2017/502 Esas, 2018/21 Karar sayılı kararında özetle; somut olayda dava konusu 161 ada 47 parsel sayılı taşınmazın orman niteliğinde Maliye Hazinesi adına kayıtlı olduğu, 21.10.2016 havale tarihli fen bilirkişi raporunda davaya konu A harfi ile belirtilen 1.537.07 m2'lik kısmın bağ olduğu, B harfi ile belirtilen 5.762.73 m2 lik kısmın kavaklık olduğu, C harfi ile belirtilen 1.095.13 m2'lik kısmın ceviz bahçesi olduğu ve orman taşınmazının sınırları içerisinde kaldığının anlaşıldığı, buna göre 6831 sayılı Kanunun 17. maddesine göre Kanunun belirlediği istisnalar dışında, ormanlarda yapı ve muhdesata izin verilemeyeceği ve muhdesat şerhi de konulamayacağı, Devlet ormanlarında yer alan ağaçlar yönünden muhdesat tespiti ve aidiyetine, kanunen yasaklanan eyleme hukuki geçerlilik kazandıracak ve muhdesatlara yasallık sağlayacak şekilde karar verilemeyeceğinden açılan davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

İlk Derece Mahkemesinin 20.12.2018 tarihli kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesinin 01.06.2018 tarihli kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

1. Bölge Adliye Mahkemesinin 01.06.2018 tarihli kararının süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 22.09.2020 tarihli kararı ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

2.Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 22.09.2020 tarihli kararında özetle; Mahkemece yapılacak iş, orman niteliğindeki taşınmazda yer alan muhdesatta, mülkiyet hakkının ihlali bakımından da inceleme, araştırma ve değerlendirme yapılarak, davalı mülkiyet sahibi Hazine'nin, davacının bu haksız kullanımına karşı suskunluk ve eylemsizliği var ise bunun davacıyı meşru bir beklenti içerisine sokup sokmadığı konusunda, Mahkeme görüşünün ortaya konulması, yine, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 25. maddesine 7139 sayılı Kanun'un 28. maddesi ile eklenen 3. fıkraya göre kamu yararı kararının ilan süresinin bitiminden itibaren, kamulaştırılacak taşınmazların üzerine yapılan sabit tesisler ile dikilen ağaçların bedeli, kamulaştırma bedelinin tespitinde dikkate alınmayacağı hususu da göz önüne alınarak, kamulaştırma ilan tarihi ve bir kısım ağaçların yaşlarına göre, kamulaştırma tarihinden önce mi yoksa sonra mı dikildiğinin tespit edilmesi, son olarak tarafların dilekçelerinde tanık deliline dayandığı dikkate alındığında taraflara tanık listesi sunması için süre verilerek, tanıkların dinlenmesi ve tüm bunların sonucuna göre bir hüküm kurulması olmalıdır. Tüm bu hususlar düşünülmeden, eksik araştırma ve inceleme ile karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle hükmün bozulmasına kararı verilmiştir.

3. Bozma kararı sonrasında verilen, İlk Derece Mahkemesinin başlıkta tarih ve sayısı belirtilen kararında özetle; tüm dosya kapsamı, bozma ilamı, bilirkişi raporları, ağaçların yaşları, nitelikleri, taşınmazların kadastro tespit tarihi, kamu yararı kararı, askı ilan tutanağı ve askıdan indirme tutanağı, Anayasa Mahkemesinin 29.05.2019 tarihli ve 2016/58283 numaralı kararında belirtilen mülkiyet hakkının ihlali bakımından yapılan inceleme, mahalli bilirkişi ve tanık beyanları bir bütün halinde değerlendirildiğinde; dava konusu taşınmazın orman vasfında olduğu, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan bu yerin özel mülkiyete konu olamayacağı, bu nedenle de bu nitelikteki taşınmazlar üzerinde meydana getirilen muhdesatlara hukuki değer verilemeyeceği mahkememizin de kabulündedir. Ancak davacı ve davacının babası tarafından 161 ada 47 parsel sayılı taşınmazın davaya konu kısmının yıllardır kullanıldığı ve bakımının yapıldığı, dava konusu alan üzerinde 12-14 yaşlarında 150 adet bağ, 13-14 yaşlarında 15 adet ceviz, 6-7 yaşlarında 5 adet elma, 13-14 yaşlarında 1 adet Trabzon Hurması, 6-7 yaşlarında 2 adet nar ağaçlarının bulunduğu, söz konusu muhdesatların davacı tarafından meydana getirildiği, davacının söz konusu ağaçları yetiştirerek ve bakımını yaparak taşınmazı kullanması sebebiyle bu muhdesatların davacı yararına ekonomik önemli bir değerinin olduğunun göz ardı edilemeyeceği, yine ...Milli Emlak Şefliği'nin cevabi yazılarında, dava konusu taşınmazın mülkiyetinin Hazineye ait olduğu, herhangi bir ecrimisil ve kiralama işlemi yapılmadığının belirtildiği, davacının devletin hüküm ve tasarrufu altında bulanan bir taşınmazda uzun bir süre zilyetliğinin devam etmesi karşısında kamu makamlarının bu zaman zarfında devam eden edilgen tutumlarının davacıyı meşru bir beklentiye soktuğu da dikkate alınarak, davacının Anayasa'nın 35. maddesi gereğince mülkiyet hakkı kapsamında korunması gereken bir menfaatinin ihlal edilebileceği düşüncesiyle dava açmakta hukuki yararının olduğunun değerlendirildiği, yine dava konusu taşınmazın kamu yararı ilan süresi bitim tarihi (01.05.2015) ile söz konusu muhdesatların keşif tarihi (04.08.2016) itibariyle yaşları incelendiğinde kamulaştırma ilan tarihinden önce dikildiği anlaşıldığından, kavak ağaçları haricindeki ağaçlar yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir. Dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan keşif tarihi itibariyle 4-5 yaşlarındaki 5100 adet kavak ağaçlarına yönelik incelemede ise, kavak ve söğüt gibi ağaçların muhdesat niteliğinde olmaması, taşınır hükümlerine tabi mal niteliğinde olduğu gerekçesiyle; davanın kısmen kabulü ile kısmen reddine karar verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Sebepleri

1.Davacı vekili temyiz dilekçesinde; taşınmaz üzerinde bulunan kavak ağaçlarının 4-5 yaşlarında olduğunun tespit edildiğini, bu nedenle henüz kesim aşamasında bulunmadıklarını, bu nedenle davanın bu ağaçlar yönünden de Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda kabul kararı verilmesi gerektiğini beyan etmiştir.

2. Davalı Hazine temsilcisi temyiz dilekçesinde; dava konusu taşınmazın tamamının Maliye adına kayıtlı olduğunu, davacının kötü niyetli olduğunu, bu nedenle hükmün bozulmasına karar verilmesi gerektiğini beyan etmiştir.

B. Değerlendirme ve Gerekçe

Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 sayılı Kanun'un 684/1 m). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (4721 sayılı Kanun'un 718. m). 22.12.1995 tarih ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi eşya hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, şahsi bir hak olup (4721 sayılı Kanun'un 722, 724, 729 maddeleri), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.

Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 sayılı HMK 106/2 m) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespitdavası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararın bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re'sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK 114/1-h, 115 m.)

Öğretide ve Yargıtay'ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.

Somut olayda; Mahkemece davanın reddi yönünde verilen 01.06.2018 tarihli hüküm, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 22.09.2020 tarihli ilamı ile bozulmuştur. Bozma sonrasında İlk Derece Mahkemesince bozma kararı doğrultusunda davanın kısmen kabulü yönünde hüküm kurulmuştur. Bu durumda usuli kazanılmış hak durumunun değerlendirilmesi gerekmektedir.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 Esas, 1960/5 Karar sayılı ve 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı ilâmlarında açıklandığı üzere, bir mahkemenin Yargıtay tarafından verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması, usule uygun sayılamaz ve bozma sebebidir; meğer ki, bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arz etmesin. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen durum uyarınca muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli kazanılmış hak yahut usule ait kazanılmış hak denilmektedir.

Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilâmına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde; uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.

Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru, s. 4738 vd.).

26.05.2004 gün ve 5177 sayılı Kanun'un 35. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 19. maddesine eklenen ek fıkra hükmüne göre, başkası adına tapulu veya tapusuz bir taşınmazın

kişilere muhdesatın kamulaştırma bedelinin kendisine verilmesini sağlama amacıyla zilyetliği tespit davası açma hakkı tanınmış ise de;

Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 715. Maddesi ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. Maddesi gereğince taşlık, orman sayılmayan çalılık, makilik, fundalık, aktif olmayan dere yatağı gibi imar ve ihyaya müsait olan, zilyetlikle kazanılabilen yerlerdeki muhdesat hakkında şartları varsa muhdesatın tespiti davası açılabileceğine, ancak özel mülkiyete konu olamayacak devletin hüküm ve tasarrufu altındaki mera, yaylak, kışlak, genel harman yeri, orman, aktif dere yatağı gibi zilyetlikle elde edilemeyecek yerlerdeki muhdesat hakkında açılan davaların reddedilmesi gerekir.

Yukarıda yapılan açıklamalardan sonra; dava konusu 161 ada 47 parsel sayılı taşınmazın orman vasfıyla Hazine adına kayıtlı olduğu ve hükme esas alınan 21.10.2016 tarihli fen bilirkişi raporunda da davaya konu muhtesatların 161 ada 47 numaralı orman parselinin içinde kaldığı tespit edilmiştir.

Açıklandığı üzere, devletin hüküm ve tasarrufu altında olan orman parseli üzerinde meydana getirilen muhdesatlara yasallık sağlayacak şekilde tespit kararının verilemeyeceği kuşkusuzdur. Hal böyle olunca davacı tarafından, orman vasfındaki taşınmaz üzerinde yapılan muhdesatla ilgili açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgililere iadesine,

Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,

19.12.2024 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

(Karşı Oy)

KARŞI OY

Mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler dosya içeriğine, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 19. Maddesi hükmüne uygun olduğundan onanması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum.