Logo

8. Hukuk Dairesi2024/3763 E. 2024/6727 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro tespitine itiraz davasında, davaya katılanların eksikliği ve gerekçeli kararın tebliğ edilmemesi nedeniyle kesinleşme şerhinin kaldırılması talebi.

Gerekçe ve Sonuç: Davada taraf teşkili kamu düzenine ilişkin olup, mahkemenin tüm davalıları usulüne uygun olarak davaya dahil etmesi ve kararın tüm taraflara tebliğ edilmesi gerekirken, bu hususlara aykırı davranılması ve eksik taraf teşkili ile hüküm kurulması gözetilerek yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi

SAYISI : 1982/22 E., 1990/23 K.

KARAR : Davanın kısmen kabulüne

Taraflar arasındaki kadastro tespitine itiraz davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine karar verilmiş ve bu karar temyiz edilmediğinden bahisle 15.10.1990 tarihinde kesinleştirilmiştir.

Dahili davalı ... vekilinin 05.07.2023 tarihli dilekçesi ile ilk derece mahkemesince verilen gerekçeli kararın vekil edenine tebliğ edilmeden kesinleştirildiğini ileri sürerek kesinleşme şerhinin kaldırılmasını ve gerekçeli kararın tüm taraflara tebliğini talep etmesi üzerine 26.09.2023 tarihli ek kararla, gerekçeli kararın dahili davalılara tebliğine karar verilmiş olup, ilk derece mahkemesince verilen asıl ve ek karar dahili davalı ... ve müşterekleri vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

K A R A R

Demirköy ilçesi Beğendik köyü çalışma alanında 766 sayılı Tapulama Kanunu (766 sayılı Kanun) uyarınca 1981 tarihinde yapılan kadastro sırasında, 68 ve 69 parsel sayılı sırasıyla 836,00 ve 278,00 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar, iskan ve vergi kaydı ile miras yoluyla gelen hakka ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak (İsmail evlatları) ... ve müşterekleri adına tespit edildikten sonra, ... ve müştereklerinin kadastro komisyonu nezdinde yaptıkları itirazlarının kabulüne karar verilerek, taşınmazların tespitteki malikleri ... ve müşterekleri ile... ve (Raif evlatları) ..., ... Sayan, ..., ... ... ve ... ... adlarına komisyon kararında belirtilen paylarla tescillerine karar verilmiştir.

Davacı ... Torkan, kendisi adına, tapu kaydına dayalı olarak tespit gören 70 parsele dahil olması gereken bir kısım taşınmaz bölümünün davalılara ait taşınmazlar içerisinde tespit gördüğünü ileri sürerek dava açmış ve yargılama sırasında 68 ve 69 parsellerin kadastro komisyon tespit maliklerinden ..., ..., ..., ..., ... davaya dahil edilmiş ve ayrıca davalılardan ..., kadastro komisyon tespit maliklerinden..., ... Sayan, ..., ..., ..., ... ve ... ...'ü davada temsilen vekaletname sunmuştur.

İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine, bu kapsamda, davacının 69 parsel sayılı taşınmaza yönelen itirazının vazgeçme nedeniyle reddine; çekişmeli taşınmazın tespit gibi ..., ..., ..., ..., ... ve ...'lar adına tapuya tesciline; 68 parsele yönelik davanın ise kabulü ile kadastro tespitinin iptaline ve 25.10.1989 tarihli bilirkişi ... Yılmaz'ın krokisinde belirttiği şekilde 463 metrekaresinin ifrazı sonucu kalan 373 metrekaresinin ..., ..., ..., ..., ... ve ...'lar adına tesciline, bu parselden ifraz edilen 463 metrekare yüzölçümündeki bölümün en son parsel numarası verilmek suretiyle davacı ... Torkan adına tesciline karar verilmiş ve iş bu karar, temyiz edilmediğinden bahisle 15.10.1990 tarihinde kesinleştirilmiştir.

Bilahare; dahili davalı ... vekili 05.07.2023 tarihli dilekçesi ile, müvekkili olan dahili davalının yargılama sırasında davaya dahil edildiğini, ancak buna ilişkin olarak dahili davalıya yapılan tebligatın usulsüz olduğu gibi ilk derece mahkemesince verilen gerekçeli kararın da, dahili davalıya tebliğ edilmeden kesinleştirildiğini ileri sürerek, kesinleşme şerhinin kaldırılmasını ve gerekçeli kararın tüm taraflara tebliğini talep etmiş ve İlk Derece Mahkemesinin 26.09.2023 tarihli ek kararıyla, gerekçeli kararın dahili davalılara tebliğine karar verilmiş ve akabinde iş bu ek kararla birlikte mahkemece verilen asıl karar ... ve müşterekleri vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Bilindiği üzere, bir davada taraf teşkilinin sağlanması kamu düzenine ilişkin dava şartlarından olup, bu koşulun mevcudiyeti mahkemelerce yargılamanın her aşamasında re'sen göz önünde bulundurulmalıdır.

Öte yandan, gerek mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK’un) 382 ve devamı maddelerinde gerekse de yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK’nin) 294 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmış olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 297 nci maddesinin (b) bendinde, tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile T.C. kimlik numaralarının, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad soyadları ile adreslerinin karar başlığında gösterilmesi gerektiği belirtilmiş olup, anılan Kanun maddesi uyarınca, davanın taraflarının kararda doğru ve eksiksiz şekilde gösterilmeleri gerektiği kuşkusuzdur.

Nitekim; İlk Derece Mahkemesinin 14.06.1990 tarihli gerekçeli kararı incelendiğinde, çekişmeli 68 ve 69 parsel sayılı taşınmazlar yönünden, karar başlığında, davalı olarak sadece dava dilekçesinde kendilerine husumet yöneltilen ..., ... ve ... gösterilmek suretiyle yukarıda anılan kanun hükümlerine aykırı davranıldığı anlaşılmaktadır.

Bir an için, davalılardan ...'ın, kadastro komisyon tespit maliklerinden olan annesi ... ile kardeşleri ... Sayan, ..., ..., ..., ... ve ... ...'ü davada temsilen vekaletname sunmuş olduğu ve kadastro tespitinin yapıldığı 1981 tarihinde yürürlükte bulunan 766 sayılı Kanun'un "Vekalet" başlığını taşıyan 56 ncı maddesinin buna cevaz verdiği düşünülse dahi, gerekçeli karar tarihi olan 14.06.1990 tarihinden önce 10.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) 31 inci maddesi ile 766 sayılı Tapulama Kanunu'ndan farklı olarak, kadastro davalarında sadece eşlerin birbirlerini temsiline izin verilmiş, bir başka ifade ile kardeşler ile alt ve üst soya birbirlerini temsil etme imkanı tanınmamış olup, 3402 sayılı Kanunu'nun geçici 4 üncü maddesi uyarınca da bu kuralın görülmekte olan davalara da uygulanacağı ifade edilmiştir. Buna göre, kadastro komisyonu tespit malikleri ile aralarında kardeş / evlat ilişkisi olan vekil ...'ın vekalet yetkisi, 3402 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihte sona ermiştir.

Bu durum karşısında; İlk Derece Mahkemesince, davacı asillere karar tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK'un 61 inci maddesi uyarınca, vekilin vekalet deruhte etmesine imkan kalmadığı belirtilerek, usulüne uygun şekilde tebligat yapılmak suretiyle yargılamaya devam olunması zorunlu bulunduğu halde, bu yön gözetilmeden ve dolayısıyla davada yöntemince taraf teşkili sağlanmadan hüküm kurulmuş olması isabetsiz olduğu gibi; 01.10.1982 tarihli dilekçe ile davaya dahil edilen ..., ..., ..., ... ve ...'ın, gerekçeli karar başlığında gösterilmeyerek 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK’un) 382 ve devamı maddelerinde gerekse de yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK’nin) 294 ve devamı maddelerine aykırı gerekçeli karar başlığı oluşturulması ve ayrıca, kadastro tespitine itiraz üzerine itirazın kabulü ile tespit malikleri değiştirilmiş olmasına rağmen, dava konusu 69 parsel sayılı taşınmazın tamamı ile 68 parsel sayılı taşınmazın ifrazı sonucu kalan bakiye 373 metrekarelik bölümü yönünden kadastro komisyon kararında belirtilen tespit malikleri adına tescil karar verilmesi gerekirken, komisyon kararı dikkate alınmaksızın, kadastro ekibince belirlenen ilk tespit malikleri adına tescil kararı verilmiş olması da usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.

Hal böyle olunca; İlk Derece Mahkemesince, dava konusu taşınmazların güncel tapu kayıt maliklerinin tümü ile yine kadastro komisyon tespit maliklerinin tümünün (ölmüş olanların ise mirasçılarının) davada taraf olarak yer almaları sağlandıktan sonra işin esasına girilerek, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda toplanacak tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi suretiyle oluşacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerekirken, yukarıda açıklanan hususlar gözden kaçırılarak, yöntemince taraf teşkili sağlanmadan davanın esası hakkında hüküm tesis edilmesi doğru görülmemiş ve bu nedenle hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

Dahili davalı ... ve müşterekleri vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin 14.06.1990 tarihli kararının, 68 ve 69 parsel sayılı taşınmazlar yönünden 6100 sayılı HMK'nin Geçici 3 üncü maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 428 inci maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,

Peşin yatırılan harcın istek halinde temyiz eden dahili davalılara iadesine,

1086 sayılı Kanun'un 440/I maddesi gereğince Yargıtay ilamının tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yoluna başvurulabileceğine,

21.11. 2024 tarihinde oy birliği ile karar verildi.