"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2023/500 E., 2023/734 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : Sivas 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/570 E., 2022/713 K.
Taraflar arasındaki uygulama kadastrosuna itiraz, tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tazminat ödenmesi istemli davadan dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince, tapu iptali ve tescil davasının reddine, uygulama kadastrosuna itiraz davasının reddine ve tazminat davasının kabulüne karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının, davacı vekili ve davalı Hazine vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, davalı Hazine vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne ve Sivas 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2021/570 Esas ve 2022/713 Karar sayılı kararının esas hakkında yeniden karar verilmek üzere kaldırılmasına, terditli talep olan uygulama kadastrosu nedenine dayanan tapu iptali ve tescil davasının reddine, tazminat davasının kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
K A R A R
Uygulama kadastrosu sırasında, Sivas ili Merkez ilçesi Çayboyu Mahallesi çalışma alanında ve tapuda davacı ... adına kayıtlı bulunan eski 2003 parsel sayılı 29.450 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, 5557 ada 159 parsel numarasıyla 24.271,38 metrekare yüzölçümlü olarak tespit ve tescil edilmiştir.
Davacı ... dava dilekçesinde; uygulama kadastrosu sırasında kendisine ait Sivas ili Merkez ilçesi Çayboyu Mahallesi eski 2003 yeni 5557 ada 159 parsel sayılı taşınmazın yüzölçümünün eksildiğini ve eksikliğin doğu sınırında bulunan eski 2528 yeni 5557 ada 208 mera parselinden kaynaklandığını ileri sürerek, taşınmazın eski hali ile tapuya tesciline, olmadığı takdirde tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonunda; tapu iptali ve tescil talebinin on yıllık hak düşürücü sürenin dolmuş olması nedeniyle usulden reddine; uygulama kadastrosuna itiraz yönünden davanın reddine; tazminat davasının kabulü ile 645.697,28 TL tazminatın taleple bağlı kalınarak davanın açıldığı 24.11.2021 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davanın reddine karar verilen tapu iptali ve tescil davasında davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 7/2 maddesine göre takdir edilen 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilmiş; hükmün, davacı vekili ve davalı Hazine vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesince, "reddedilen tapu iptali ve tescil talebi yönünden davalı idare lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin terditli talebin kabulü nedeniyle yerinde olmadığı" açıklanarak, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 353/(1)-b.2 maddesi gereğince davalı Hazine vekilinin diğer istinaf nedenleri ile vekalet ücretine ilişkin istinaf başvurusunun reddine, davacının aleyhine hükmedilen vekalet ücretine yönelen istinaf başvurusunun kabulüne ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak esas hakkında yeniden hüküm kurulması suretiyle;
1. Terditli talep olan uygulama kadastrosu nedenine dayanan tapu iptali ve tescil talebinin reddine,
2. Tazminat davasının kabulü ile 645.697,28 TL tazminatın taleple bağlı kalınarak davanın açıldığı 24.11.2021 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş ve iş bu karar, davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İlk Derece ve Bölge Adliye Mahkemesince, bilirkişi kurulu raporu hükme esas alınarak, uygulama kadastrosu çalışmasının yönetmeliğe uygun olarak yapıldığı, ancak dava konusu taşınmazın yüzölçümündeki eksilme sebebiyle oluşan zararın 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi anlamında tazmini gerektiği kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmiş ise de; yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır.
Şöyle ki; tesis kadastro çalışmaları sırasında tespit ve tescile tâbi tutulan dava konusu taşınmazın yüzölçümü, 3402 sayılı Kanun'un 22/2-a maddesi uyarınca yapılan uygulama kadastrosu ile azalmış ise de, azalmanın nereden kaynaklandığı araştırılarak, uygulama kadastrosu ile komşu parsel veya parseller lehine fakat davacıya ait taşınmazı aleyhine değişiklik varsa, uygulama kadastrosu yararına olan kişi ya da kişiler hasım gösterilerek uygulama kadastrosuna itiraz davası açılabileceği, davacının bu şekilde zararını karşılayabilme imkanı bulunmakta ise Hazinenin zarardan sorumlu olmayacağı gözetilmeksizin karar verilmiş olması nedeniyle yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmak için yeterli olduğunu söyleyebilme imkanı bulunmamaktadır.
Öte yandan; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar 16.06.2010 tarihli ve 2010/4-349 Esas, 2010/318 Karar sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere, tapu işlemleri kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi anlamında Devletin kusura dayanmayan objektif sorumluluğu bulunmaktadır. Ancak 4721 sayılı Kanunu'nun 1007 nci maddesi hükmüne göre, tazminata hükmedilebilmesi için, diğer koşulların yanı sıra, tapu sicilinin tutulması nedeniyle bir zarar doğmuş olmalıdır.
Hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporunda “Şekil 9, Tesis kadastro sınırları ve yenileme sınırları” ile gösterilen kroki incelendiğinde, uygulama kadastrosu krokisi (paftası) ile tesis (ölçü) krokisi sınırlarının tam olarak çakışmadığı, doğu, kuzey ve kısmen batı sınırında bulunan taşınmazların davacı taşınmaz aleyhine genişlediği görülmekte olup, doğu sınırında bulunan eski 2528 parsel sayılı taşınmaz eldeki davada dava konusu edilmiş ise de, kuzey ve kısmen batı sınırında bulunan taşınmazlar dosyada dava konusu edilmemiş ve uygulama kadastrosu ile yapılan bir hata söz konusu ise öncelikle bu hatanın giderilmesi gerektiği düşünülmeden, terditli dava olan tazminat talebi yönünden karar verilmesi doğru olmamıştır.
Ayrıca; davacı vekili tarafından dava dilekçesinde, müvekkili olan davacı adına kayıtlı bulunan eski 2003 parsel sayılı taşınmazın yüzölçümünün, uygulama kadastrosu sırasında 5.178,62 metrekare azaldığı, eksikliğin doğu sınırında bulunan davalı eski 2528 mera parselinden kaynaklandığı, ayrıca eski ve yeni kadastral sınırlar incelendiğinde davacı adına kayıtlı eski 2003 parsel sayılı taşınmazın kuzey sınırında bulunan eski 2002 parsel sayılı taşınmaza doğru üçgen şeklindeyken, uygulama kadastrosu sonucunda eski 2002 sayılı parselin davacıya ait taşınmaza doğru genişlediğinin görüldüğü, davacıya ait taşınmazdaki küçülmenin eski 2002 parsel sayılı taşınmazın büyümesinden kaynaklanmadığı düşünülmekle birlikte, mahkemece gerek görülmesi halinde tapu maliklerinin davaya dahil edileceği ifade edilmiştir.
Hal böyle olunca; Bölge Adliye Mahkemesince, davanın öncelikle uygulama kadastrosuna itiraza ilişkin olduğu, davacı tarafın dava dilekçesi içeriğinde, gerek görülmesi halinde tapu maliklerinin davaya dahil edileceğinin ifade edildiği dikkate alınarak, davacıya ait taşınmazdaki azalmanın nereden kaynaklandığının, komşu parsellere bir kayma olup olmadığının belirlenmesi gerektiği ve kayma varsa kadastro işlemi yararına olan kişi ya da kişilerin davanın niteliği gereği davaya dahil edilebileceği, davacı bu şekilde zararını karşılayabilecekse Hazinenin zarardan sorumlu olmayacağı gözetilmek suretiyle; uygulama kadastrosuna itiraz davası yönünden amacına ve yöntemine uygun bir araştırma yapılabilmesi için öncelikle, denetime veri teşkil etmek üzere, tesis kadastrosunun yapıldığı tarihe en yakın tarihli hava fotoğrafları, temin edilebilen en eski ve güncel ortofoto ve uydu fotoğrafları, tesis kadastrosuna ait pafta haritası, varsa bu haritada değişiklik yapan ifraz haritaları, mahkeme ilamları ve eki olan haritalar, varsa uygulama kadastrosu sırasında yararlanıldığı anlaşılan diğer haritalar, çekişmeli taşınmaza ilişkin tesis kadastrosu ve uygulama kadastrolarına ait ölçü çizelgesi, hesap cetveli ve ölçü krokileri gibi bilgi ve belgelerin toplanması gerekmektedir. Bundan sonra mahallinde, yerel bilirkişiler, taraf tanıkları, harita ya da jeodezi mühendisi fen bilirkişisinin katılımı ile keşif yapılmalıdır. Keşif sırasında çekişmeli taşınmaz ve çevresinin toprak yapısı, bitki örtüsü, zeminde mevcut ağaçların yaşı gibi hususlar ile zeminin jeolojik yapısının değerlendirilmesine ihtiyaç duyulan hallerde uzman ziraat bilirkişisi ile jeoloji mühendisi bilirkişi de keşif heyetine dahil edilmelidir. Yapılacak keşif sırasında yerel bilirkişi ve tanıklardan tesis kadastrosu sırasında da zeminde mevcut olan sabit sınır ya da yapılar bulunup bulunmadığı sorularak varsa yerleri fen bilirkişisine işaretlettirilmeli, fotoğrafları çekilmeli, keşif sırasında hazır edilmeleri halinde ziraat bilirkişisi ile jeoloji mühendisi bilirkişisinden, taşınmazlar arasında değişmeyen doğal ya da yapay sınırlar bulunup bulunmadığı, sınırlarda mevcut ağaçların yaşları gibi hususlarda bilgi alınmalı, fen bilirkişisinden denetime veri teşkil etmek üzere dosya içine getirtilen bilgi ve belgeler ile bilirkişi ve tanık anlatımlarından yararlanarak uygulama kadastrosunu denetlemesi istenmelidir. Fen bilirkişisinden, tesis kadastrosunun, paftaların üretim yılı, üretim tekniği, altlığı ve ölçeği gibi hususları da açıklar tarzda hangi yöntem ve tekniklerle yapıldığı, uygulanan yöntemlerin hata paylarının ne olduğu, üretilen haritaların zeminle uyumsuz bulunması halinde farklılığın nereden ve hangi sebeplerden kaynaklandığı, sırasıyla tersimat hatası, hesap hatası, ölçü hatası ve sınırlandırma hatası bulunup bulunmadığı, uygulama kadastrosu sonucu tespit edilen yeni sınırların niteliğinin ne olduğu ve yönetmelik hükümlerine uygun olarak belirlenip belirlenmediği, uygulama kadastrosunda hata yapılmış ise doğru sınır ve haritanın nasıl olması gerektiği gibi hususlarda ve "ada raporu" ile "uygulama tutanağı ve haritasını" irdeler şekilde, teknik ve bilimsel verilere dayalı, gerekçelendirilmiş, denetlenebilir ve ayrıntılı rapor ve haritalar alınmalıdır. Raporun denetime elverişli olması için fen bilirkişisinden, düzenleyeceği haritalardan iki tanesinde hava fotoğrafı üzerinde, iki tanesinde ise ortofoto (yoksa uydu fotoğrafı) üzerinde ilk tesis kadastrosu paftası ve uygulama kadastrosu paftasını çakıştırması istenmeli; çakıştırmaların birer tanesinin ada bazında değerlendirme yapmaya elverişli geniş ölçekli olması, diğerinin ise çekişmeli taşınmaz ve çevresini gösterir şekilde daha dar ölçekli olması istenmelidir. Fen bilirkişi haritasında, uygulama kadastrosunda yanlışlık varsa, infazı kabil olmak üzere doğru sınırların nasıl olması gerektiği de yüzölçümleriyle birlikte gösterilmelidir.
Açıklanan yönteme uygun inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra, uygulama kadastrosu sırasında taşınmazın çapında bir değişiklik olduğu ve komşu parsellere kayma olduğunun belirlenmesi halinde, davacının yüzölçümü eksikliğinin bu taşınmazlardan giderilebileceği gözetilmeli, taşınmazın çapında bir değişiklik olmamasına rağmen, miktarında hesap hatası ya da kullanılan ölçü tekniği farklılığı gibi sebeplerle yahut mükerrer tescil sebebiyle azalma meydana geldiğinin belirlenmesi halinde, davacının tazminat hakkının tapu sicilinin yanlış tutulmuş olması nedeni ile doğduğu dikkate alınarak tapu sahibinin gerçek zararı saptanmalı ve oluşacak sonuca göre karar bir verilmelidir.
Bölge Adliye Mahkemesince, bu hususlar gözden kaçırılarak eksik inceleme ve araştırma sonucu, yetersiz bilirkişi raporuna dayalı olarak karar verilmiş olması usûl ve kanuna aykırı olduğu gibi; kabule göre de, dava konusu eski 2528 yeni 5557 ada 208 parsel sayılı taşınmaz mera niteliğinde olup, meraların mülkiyet hakkının Hazineye, kullanım hakkının ise ilgili köy ya da belediye tüzel kişiliğine ait olması nedeniyle, mera vasfıyla sınırlandırılan taşınmazlar hakkında açılan davalarda husumetin Hazinenin yanında ilgili köy ya da Belediye Tüzel Kişiliğine de yöneltilmesi zorunlu olduğu halde, davalı Hazine ile birlikte ilgili köy ya da Belediye Tüzel Kişiliğinin de davada taraf olarak yer alması sağlanmaksızın hüküm kurulması cihetine gidilmesi dahi isabetsiz olduğundan, ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davacı vekili ve davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,Peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, Dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,26.12.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi