"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi
Taraflar arasındaki uygulama kadastrosu tespitine itiraz davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince, davanın reddine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının, davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
K A R A R
Tekirdağ ili Saray ilçesi ... Mahallesi çalışma alanında 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 22/2.a maddesi uyarınca yapılan uygulama kadastrosu sonucunda, tapuda davacı ... adına kayıtlı bulunan eski 413 parsel sayılı 5600 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, 184 ada 2 parsel numarasıyla 4781,15 metrekare yüzölçümlü olarak; davalı ... adına kayıtlı bulunan eski 412 parsel sayılı 3680 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz ise, 184 ada 1 parsel numarasıyla 4493,41 metrekare yüzölçümlü olarak tespit edilmiştir.
Davacı ... vekili dava dilekçesinde; uygulama kadastrosu sırasında müvekkili olan davacıya ait Tekirdağ ili Saray ilçesi ... Mahallesi eski 413 (yeni 184 ada 2) parsel sayılı taşınmazın yüzölçümünün azaldığını ve bu azalmanın davalı eski 412 (yeni 184 ada 1) parsel sayılı taşınmazdan kaynaklandığını ileri sürerek, taşınmazın önceki yüzölçümü ile davacı adına tescilini talep etmiş ve yargılama sırasında 184 ada 1 parsel dava tarihindeki maliki davalı ... tarafından satış yoluyla kayden ...'a devredildiğinden davacı davasını taşınmazı satın alan yeni malike karşı davaya devam ettirmiştir.
İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonunda; "... dava konusu eski 412 ve 413 parseller arasındaki tesis kadastrosu sınırının gerçek zemine uygun olmamasının sebebinin ilk tesis kadastrosunun grafik yöntemlerle yapılmış olması ve grafik yöntemle çizilen paftanın teknolojik olarak yetersizliğinden kaynaklandığı, hava fotoğrafı 3402 sayılı Kanun' un 22/a maddesi uyarınca yapılan çalışmanın sayısal verileri ile çakıştırıldığında parseller arasındaki müşterek sınırların zemine uygun geçtiği, parseller arasında hava fotoğrafında da görüldüğü üzere sınır üzerinde 2 adet ağaç bulunduğu ve parseller arasındaki müşterek sınırlarda halen mevcut olduğu ve duvarın geçmişten beri sınır olarak kabul edildiği, duvar yapılmadan önce de ağaçların sınır olarak kabul edildiğinin mahalli bilirkişilerce doğrulandığı, dava konusu taşınmazda zemin durumu, teknik bilirkişi raporları, mahalli bilirkişi beyanları ve hava fotoğrafı görüntüleri ile birlikte değerlendirildiğinde, yapılan uygulama çalışmaları ile hatalar düzeltilerek teknik mevzuata uygun olarak yapıldığının anlaşıldığı ve davacı tarafın itirazının yerinde olmadığı ..." gerekçesiyle davalı ... aleyhine açılan davanın reddine, davalı ... hakkında açılan dava yönünden, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 125 nci maddesine göre davaya ... hakkında devam edildiğinden dolayı karar verilmesine yer olmadığına, çekişmeli 184 ada 1 ve 2 parsel sayılı taşınmazların uygulama tespiti gibi tesciline karar verilmiş; hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş ve işbu karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince, teknik bilirkişilerin raporuna göre, uygulama kadastrosunun usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ve ve Bölge Adliye Mahkemesince de aynı gerekçeyle davacı vekilinin istinaf başvurusu reddedilmiş ise de, varılan sonuç, dosya kapsamına uygun düşmemektedir.
Şöyle ki; hükme esas alınan teknik bilirkişilerin raporunda, 1968 yılı hava fotoğrafı ile 3402 sayılı Kanun' un 22-a maddesi uyarınca yapılan çalışmaya ilişkin sayısal verilerinin çakıştırıldığı ve bu çakıştırma sonucunda dava konusu 184 ada 1 ve 2 parseller arasındaki sınırda 1968 yılı hava fotoğrafında 2 adet ağaç bulunduğu, bu ağaçların bulunduğu yerde yeni ağaçların zeminde müşterek sınırda halen mevcut olduğu, tesis kadastrosu sırasında paftasında görüldüğü üzere 1959 yılındaki ölçü yöntemindeki teknolojik yetersizlikten dolayı parsellerin sınırlarının paftasına düz olarak çizildiği, ancak günümüzün teknolojisi ile ölçüldüğünde sınırların düz değil genellikle eğri şeklinde olduğu, bu durumun eski ve yeni yüzölçümler arasında farklıkların meydana gelmesine sebep olduğu, eski 412 (yeni 184 ada 1) ve eski 413 (yeni 184 ada 2) parseller arasındaki tesis kadastrosu sınırının gerçek zemine uygun olmamasının sebebinin bu olduğunun düşünüldüğü, uygulama kadastrosu ile hataların düzeltilerek dava konusu parsellerde mevzuata uygun olarak ölçü ve sınırlandırma yapıldığı bildirilmiştir.
Ne var ki; söz konusu raporda, tesis kadastrosu sınırları ile uygulama kadastrosu sınırlarının çakıştırıldığı ve bu çakıştırmaya göre, tesis kadastrosu sınırları ile uygulama kadastro sınırlarının birbirine uymadığı ve davacıya ait 184 ada 2 parsel sayılı taşınmazda davalıya ait olan 184 ada 1 parsel sayılı taşınmaz lehine azalma olduğu görülmektedir. Mahallinde yapılan keşiflerdeki mahkeme gözlemi ve bilirkişi raporlarında, dava konusu taşınmazların sınırında halihazırda 184 ada 1 parsele ait duvarın bulunduğu belirtilmekle birlikte, dosya kapsamından bu duvarın 1959 yılında yapılan tesis kadastrosundan sonra inşa edildiği anlaşılmakta olup, nitekim, hükme esas alınan teknik bilirkişi raporunda, tesis kadastrosu sonrasına ait 1968 yılı hava fotoğrafında dahi dava konusu taşınmazlar arasında 2 adet ağaç bulunduğundan söz edilmiş, taşınmazlar arasındaki duvarın varlığından bahsedilmemiştir. Buna göre, tesis kadastrosu tarihinde dava konusu taşınmazlar arasında sabit sınır sayılabilecek duvar, bina vb. bir sınırın bulunduğunun kabulü dosya kapsamına uygun düşmemektedir.
Hal böyle olunca; İlk Derece Mahkemesince, uygulama kadastrosunun amacının mülkiyet ihtilaflarını çözmek olmadığı, uygulama kadastrosu ile eldeki mevcut tesis kadastrosu paftasından hareketle yeni pafta oluşturulacağı, tesis kadastrosu sırasında taraflara ait taşınmazlar arasında sabit kabul edilebilecek her hangi bir sınırın bulunmadığı, tesis kadastrosu tarihinden sonraki (1968) tarihli hava fotoğrafının uygulama kadastrosunun değerlendirilmesinde esas alınamayacağı, buna göre, eldeki davada, tesis kadastrosu sonucu oluşan sınırlardan ayrılmayı gerektiren bir durumun bulunmadığı ve tesis kadastrosu ile oluşan sınırların esas alınması gerektiği gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin yanılgılı değerlendirmesi sonucunda yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması, usul ve kanuna uygun bulunmadığından, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 373/1 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA ve İlk Derece Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi uyarınca BOZULMASINA,
Peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
22.01.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.