"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/408 E., 2024/87 K.
KARAR : Davacının davasının reddine, asli müdahilin davasının reddine
Taraflar arasındaki kadastrodan önceki sebebe dayalı tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonunda Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davacının davasının reddine ve asli müdahilin davasının reddine karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davacı vekili, davalı vekili ve asli müdahil vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
K A R A R
2009 yılında 3402 sayılı Kadastro Kanunu (3402 sayılı Kanun) kapsamında yapılan kadastro çalışmasında dava konusu taşınmaz 135 Ada 21 parsel numarası adı altında, fındıklık vasfıyla ve 26.924,88 m2 yüzölçümü ile senetsizden, zilyetliğe dayalı olarak davalı ... adına tespit edilmiş olup, 09.12.2009 ile 07.01.2010 tarihleri arasında askı ilanı yapılmış ve itirazsız kesinleşmiştir.
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; ... ilçesi ... köyü 135 ada 21 parsel sayılı 29.924,88 m² yüzölçümlü, fındık vasıflı taşınmazın kadastro çalışmaları sırasında ...oğlu ... adına tescil edildiğini, kadastro tutanağı incelendiğinde, taşınmazın senetsizden zilyetlik yolu ile tescilinin yapıldığının anlaşıldığını, yapılan tespitin hatalı olduğunu, zira taşınmaza ... Vakfına ait cilt no:32 Sayfa no:10, sıra no:2 zabıt kaydının uygulanmadığını, dava konusu taşınmazın 11.977,00 m²’lik kısmının ... Vakfına ait cilt no:32 Sayfa no:10, sıra no:2 ile 10.10.2003 tarihli ve 1060/1081 sayılı kararı ile davalıya satıldığını ve satış işleminin 26.01.2004 tarihinde tescil edildiğini, taşınmazın geri kalan 14.947,88 m²’lik kısmının ise çalılıkların temizlenerek genişletilip bu şekilde davalı adına tescil edildiğini, Milli Emlak Servisinin 20.11.2012 tarihli tutanağı ile bu durumun tespit edildiğini, tespit tutanağında taşınmaz üzerinde muhtesat ve meyve ağacının bulunmadığının rapor edildiğini, dava konusu taşınmazın kadastro tutanağının düzenlendiği tarih itibariyle zilyetlik yoluyla edinim şartlarının oluşmadığını, bu nedenle davalı tarafça senetsizden zilyetlik suretiyle kazanım şartları oluşmayan 14.947,88 m²’lik kısmı için davalı adına olan kaydının iptaline, bu kısmın taşınmazdan tefriki ile Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Asli müdahil 24.10.2014 ve 02.04.2021 tarihli dilekçelerinde özetle; dava konusu yapılan taşınmazda babası olan ....’un takriben 12 dönümden ibaret hakkı bulunduğunu, davalının taşınmazda yalnızca 1 dönüm hakkının bulunduğunu, muris babası ... ...’un vefat etmesi sebebiyle davaya müdahil olmak istediğini, babasından kalan yerin tapusunun iptali ile kendi adına tescilini beyan etmiş, mahkemece 16.12.2021 tarihli celsede müdahale talebinin kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin dava konusu taşınmazın takriben 12 dönümlük kısmını 2004 yılında ... Vakfından ihale yolu ile satın aldığını, daha önceleri de satın aldığı kısmı yıllarca kiralayarak, davacı kurumun iddia ettiği ancak müvekkillerine miras yolu ile gelen taşınmaz ile birlikte kullandığını, bu alanın vakfa ait olmadığını, zilyetlikle kazanım koşullarının oluşmadığı iddiasının yerinde olmadığını, yine davacı kurumun çalılık olarak belirttiği alanın orman tahdidi aşamasında ormana yazıldığını, dava konusu alanın tarla vasıflı olduğunu, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesinin davanın reddine dair verdiği önceki kararın davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya yeterli olmadığı, çekişmeli taşınmazın sınırında orman bulunduğu halde orman araştırması yapılmadığı gibi yapılan tapu ve zilyetlik araştırmasının da yeterli olmadığı, mahkemece çekişmeli taşınmazların bulunduğu yörede tespit tarihinden önce yapılan orman kadastrosu bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiği, yapılmış ise buna ilişkin evrakın dosya arasına alınması, en eski tarihli memleket haritası, hava fotoğrafları ile dava tarihinden 20 yıl öncesine ait (1985 – 1990 yılları) memleket haritası ve hava fotoğrafları ve amenajman planının ilgili yerlerden getirtilip önceki bilirkişiler dışında bu konuda uzman serbest orman mühendisleri arasından seçilecek bir orman mühendisi, bir ziraat mühendisi ve bir fen elemanı aracılığıyla yeniden keşif yapılması gerektiği, dava konusu taşınmazın 11.977,00 m²'lik kısmının ... Vakfına ait cilt no:32 sayfa no:10, sıra no:2 ile 10.10.2003 tarihli ve 1060/1081 sayılı kararı ile davalıya satıldığı ve satış işleminin 26.01.2004 tarihinde tescil edildiği belirtildiğinden söz konusu satışa ilişkin tüm belgelerin getirtilip bundan sonra davalı tarafın kayıt maliki ya da malikleri ile akdi, irsî ilişkisi sorulup saptanması, bu nedenle kayıt maliki ya da maliklerinin tüm mirasçılarını gösterecek şekilde onaylı nüfus aile kayıt örnekleri, ilgili nüfus müdürlüğünden getirtilmesi ya da bu konuda istihsal edilmiş veraset belgesi varsa ibraz ettirilmesi, bu yolla irsî ilişkinin sağlıklı biçimde duraksamasız belirlenmesi, akdi ilişkiye dayanıldığı takdirde ilgiliden bu konudaki delillerinin sorulup saptanması, göstereceği delillerin toplanması ya da bu konuya ilişkin yazılı kayıt ve belgelerin ibraz ettirilmesi, kayda dayanan tarafın tapu kayıt maliki ya da malikleri ile akdi ya da irsi ilişkisi saptandığı takdirde, tapu kaydının davalı taşınmazla birlikte revizyon gördüğü başka taşınmazlar var ise bu husus göz önünde bulundurularak revizyon parsellerin kadastro tutanak örnekleri ile bu taşınmazlar ve bu taşınmazlara dıştan komşu taşınmazları da bir arada gösterecek şekilde geniş kapsamlı birleşik haritanın kadastro müdürlüğünden getirtilmesi, bundan sonra dıştan komşu taşınmazların tespit tutanakları ve varsa dayanakları kayıtlar, davalı iseler dava dosyalarının getirtilmesi, 3402 sayılı Kanun'un 20 nci maddesi hükmü uyarınca dayanılan tapu kayıtlarının yerel bilirkişi yardımı, uzman bilirkişi eliyle yerine uygulanması, uygulamada kayıtların revizyon gördüğü dava dışı taşınmazlar varsa özellikle göz önünde tutulması, kayıtlarda tarif edilen sınır yerlerinden yerel bilirkişice bilinemeyen sınır yerleri bulunduğu takdirde bu konuda taraflara tanık dinletme olanağı sağlanması, uzman bilirkişiye kayıtlarda tarif edilen sınır yerleri düzenleyeceği haritada ayrı ayrı işaret ettirilmesi, uygulamaya ilişkin yerel bilirkişi ve tanık sözleri, dıştan komşu taşınmazların tespit tutanağı içeriği ve varsa dayanaklarının kayıtlarla denetlenmesi gerektiği, açıklanan yöntemle yapılacak araştırma sonucu, taşınmazın orman sayılan yerlerden olmadığı ve tapu kaydı kapsamı dışında kaldığı belirlendiği takdirde, bu kez, zilyetlik yolu ile kazanma koşullarının araştırılması, tarım uzmanı bilirkişi olarak ziraat mühendisine inceleme yaptırılıp, taşınmazın zilyetlikle kazanılabilecek kültür arazisi niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi, tespit tarihine kadar davacı yararına zilyetlikle kazanma koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi, mahalli bilirkişi ve tanık sözlerinin taşınmazın hava fotoğraflarındaki konumu ile denetlenmesi, 3402 sayılı Kanun'un 14. maddesi uyarınca, davacı adına aynı çalışma alanı içerisinde kayıtsız ve belgesizden başkaca taşınmaz mal tespit ya da tescil edilip edilmediğinin araştırılması gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, davalı ... vekili tarafından karar düzeltme yoluna başvurulması üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince karar düzeltme isteminin reddine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda; dava konusu taşınmazın vakıflardan satın alınan kısım dışında kalan davacı Hazinenin dava ettiği kısmı üzerinde uzun yıllardır tarımsal faaliyet yapıldığı, bu kısmın davalı ...'a babasından intikalen gelen yerler olduğu, davalı ...'ın zilyetlikle iktisap şartlarını sağladığı, asli müdahil ... tarafından dava konusu taşınmazın babası ... ......'a ait olduğu iddiasıyla 24.10.2014 tarihinde dosyaya asli müdahillik talepli dilekçe sunulmuşsa da tanık ve mahalli bilirkişi beyanlarında görüldüğü üzere ... ...'un ve ...'un dava konusu taşınmazda zilyetliğinin bulunduğunun ispat edilemediği, asli müdahil tarafından dava konusu taşınmaz hakkında noter aracılığıyla yapılan bir devir sözleşmesinin bulunduğu ve bunun celbi talep edilmişse de 24.10.2014 tarihli dilekçede buna ilişkin bir bilgi ve delile dayanılmadığı, tekrardan asli müdahillik talepli dilekçe sunmasının ve iddianın genişletilmesinin ve dayanılmayan bir delile sonradan dayanılmasının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun)
gereğince mümkün olmadığı gerekçesiyle, davacının ve asli müdahilin davasının reddine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, davacı Hazine vekili, davalı ... vekili ve asli müdahil ... vekili tarafından temyiz yoluna başvurulmuştur.
Davacı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; dinlenen mahalli bilirkişilerin beyanlarından da anlaşılacağı üzere zilyetlikle kazanım şartlarının oluşmadığını, mahkemece yeterli inceleme ve araştırma yapmaksızın eksik inceleme ve araştırma neticesinde karar verildiğini, keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporlarının teknik ve bilimsel açıdan yeterli olmadığını, davalı tarafın kendisini vekille temsil ettirdiğinden bahisle hesaplanan vekalet ücretinin yanlış hesaplandığını ileri sürmüştür.
Davalı tespit maliki ... vekili temyiz dilekçesinde özetle; yapılan keşif sonrasında 09.06.2023 tarihinde düzenlenen bilirkişi raporunda taşınmazın değerinin 867.746,40 TL olarak takdir edildiğini, bu hali ile hem davacı aleyhine hem de asli müdahil aleyhine nispi olarak 125.452,10 TL vekalet ücretinin taraflarına ödenmesi gerekirken maktu vekalet ücreti takdir edildiğini, vekalet ücretinin nispi vekalet ücreti olarak hesap edilip ilgili kararın bozularak ya da düzeltilerek onanmasına karar verilmesini ileri sürmüştür.
Asli müdahil ... vekili temyiz dilekçesinde özetle; İlk Derece Mahkemesinin eksik inceleme ile davanın reddine karar verildiğini, dava konusu taşınmazın mülkiyetinin Vakıflar Meclisi'nden önce müvekkilinin murisine ait olduğunu, ilgili vakfa, camii inşaatında kullanılmak üzere gelir elde etmek üzere geçici suretle verildiğini, taşınmazı camii amacıyla müvekkilin babası ... Tosun'dan vakıf adına kiralandığını, taşınmazın daha öncesinde de fiili olarak müvekkilinin murisi tarafından kullanıldığını ve mülkiyetinin çoğunluğunun müvekkilinin murisine ait olduğunu, az bir kısmının ise davalıya ait olduğunu, ancak ne hikmetse kadastro çalışmaları sırasında tümünün davalı adına yazıldığını, asli müdahil müvekkilinin babasına ait olan ve 1969-1976 yılları arasında düzenlenmiş Kdz. Ereğli 1. Noterliğinde yapılan devir sözleşmesinin mevcut olduğunu, dava konusu taşınmazın mülkiyetinin müvekkilinin murisine ait olduğunun tanık ve mahalli bilirkişi beyanlarından, gelen bilgi ve belgelerden, tahkikat sonunda anlaşılmış olmasına rağmen İlk Derece Mahkemesinin hatalı şekilde davanın reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Kdz. Ereğli 1. Noterliğinden 1969-1976 yıllarına ait müvekkilin babası ... ... ile davalının babası ... arasında yapılan sözleşmenin celbi talep edilmişse de mahkemece sözleşmenin celp edilmediğini, keşif sonunda düzenlenen bilirkişi raporları teknik ve bilimsel açıdan yeterli olmadığını ileri sürmüştür.
Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyulan bozma ilamı doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılarak, mevcut deliller takdir edilerek karar verildiğine, uygulanması gereken hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığına, bozmaya uyulmakla taraflar lehine ve aleyhine kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin yeniden incelenmesine hukukça imkan olmadığı gibi 6100 sayılı Kanun’un Geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanun’un 428 inci maddesi ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerin biri de var olmadığına göre, İlk Derece Mahkemesi kararında yazılı gerekçeler dikkate alındığında temyizen incelenen karar usul ve kanuna uygun olup davacı Hazine vekili, davalı ... vekili ve asli müdahil ... vekilinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararının ONANMASINA,
Harçtan muaf olduğundan Hazine'den harç alınmasına yer olmadığına,
427,60 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 187,80 TL'nin temyiz eden davalıdan ve asli müdahilden alınmasına,
1086 sayılı Kanun'un 440/I maddesi gereğince Yargıtay ilamının tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yoluna başvurulabileceğine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
26.03.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.