"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2023/534 E., 2024/840 K.
KARAR : İstinaf başvurusunun esastan reddine
İLK DERECE MAHKEMESİ : Mudanya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2019/501 E., 2022/228 K.
Taraflar arasındaki orman olmadığı iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil davasında yapılan yargılama sonunda Mudanya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin davanın davalılar Hazine ve Orman İdaresi yönünden kesin hüküm nedeniyle dava şartı yokluğundan reddine, davalı ... Belediyesi yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine ilişkin kararına karşı davacılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuş, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş olup, bu kez davacılar vekilinin Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyizi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Çekişmeli Bursa ili ... ilçesi ... Köyü 283 parselin mera niteliğiyle 86.600 metrekare yüzölçümlü olarak 04.05.1976'da sınırlandırıldığı, askı ilan süresi içerisinde 268, 269 ve 270 nolu parsel malikleri ..., ... ve ... tarafından 283 parselin batı bölümünün kendi parsellerinin devamı olduğu iddiasıyla yaptıkları itiraz komisyonca 20.04.1979 tarihli kararla kabul edilerek mera niteliğindeki 283 parselinin kuzeybatı bölümünde bulunan itirazlı kısmın ifrazı ile yüzölçümünün 78.000 metrekare olarak düzeltildiği ve aynı parselin itiraz konusu olmayan 78.000 metrekare bölümünün itirazsız olarak 24.03.1977'de kesinleştiği belirtilerek itiraza konu 8.600 metrekarelik bölüm çıkartılarak yüzölçümünün tutanak üzerinde 78.000 metrekare olarak düzeltilip askı ilanının son günü kesinleştiği kabul edilerek orta malı olarak sınırlandırıldığı anlaşılmaktadır.
Davacılar vekili dava dilekçesinde; taşınmazın bulunduğu ... Mahallesinin köy olarak kuruluşunun Osmanlı Devleti'ne kadar uzanmakta olduğunu, davacı müvekkillerinin 100 yılı aşkın süredir nesiller boyunca taşınmaz üzerinde malik sıfatıyla zilyetliklerini sürdürdüklerini, taşınmazın tapu kadastro çalışmaları sırasında davacılar adına tespiti ve tapuya tescili gerektiğini, ancak hatalı gerçekleştirilen kadastro işlemleri sonucu sınırlandırıldığını ve mera sıfatıyla özel siciline kaydedildiğini, bu hatalı kadastro işlemlerine karşı davacılar ve murisleri tarafından geçmişte bir takım hukuki yollara başvurulmuş ise de bu başvurulardan sonuç alınamadığını, günümüz itibariyle davacıların taşınmaz üzerindeki mülkiyet haklarının ihlali devam ettiğinden dolayı huzurdaki davayı ikame etme gereği hasıl olduğunu, taşınmazın bulunduğu parselin tapulama tutanağının 21.08.1979 tarihinde, eski uyuşmazlıklara ilişkin hukuka aykırı mahkeme kararının ise 17.07.1998 tarihinde kesinleştiğini, mahkeme kararının kesinleştiği 17.07.1998 tarihinden sonra davacılar ve murisleri tarafından dava konusu taşınmaz üzerinde malik sıfatıyla zilyetliğin çekişmesiz olarak devam ettirildiğini, bu zilyetlik süresinin dava tarihi itibari ile 21 yılı geçmiş bulunduğunu öne sürerek davacıların taşınmaz üzerinde malik sıfatıyla zilyetliklerinin kadastro sonrası 17.07.1998 tarihinden itibaren 21 yılı aşkın bir süredir davasız ve aralıksız sürdürmelerinden dolayı taşınmazın mülkiyetinin davacılar tarafından zilyetliğe dayanan olağanüstü kazandırıcı zaman aşımı nedeni ile iktisap edildiğinin tespiti ile taşınmaza ait özel sicil kaydının iptal edilerek taşınmazın davacılar adına miras payları oranında tapuya tesciline, mahkeme aksi kanaatte olursa terditli olarak taşınmazın nesiller önce davacıların ceddi tarafından ihya edilmesini takiben malik sıfatıyla zilyetliğin kadastro öncesi dönemde davacılar ve murisleri tarafından nesiller boyunca davasız ve aralıksız olarak sürdürmelerinden dolayı taşınmazın mülkiyetinin davacılar ve murisleri tarafından hem ihya yoluyla hem de zilyetliğe dayanan olağanüstü kazandırıcı zaman aşımıyla iktisap edildiğinin tespiti ile taşınmaza ait özel sicil kaydının iptali ile davacılar adına miras payları oranında tapuya tescilini istemiş, davalılar davanın reddini savunmuşlardır.
Dava, taşınmazın orman vasfından olmadığı iddiasıyla tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; dava konusu taşınmazın tapu kaydının incelenmesinde "orman" vasfıyla sınırlandırıldığı ve Hazine adına kaydedildiği, ... Tapu Müdürlüğünün 20.01.2020 havale tarihli yazı cevabında taşınmazın orman parseli (Kamu Orta Malı) olduğu ve Kamu Orta Malları sicilinde tescilli olduğundan hakkında herhangi bir tapulama tutanağının bulunmadığının bildirildiği, dava konusu ... Mahallesi 283 numaralı parselin 1977 yılında kadastro gördüğü, parseldeki kesinleşmenin 21.08.1979 yılı olduğu ve Mudanya Asliye Hukuk Mahkemesinin 1988/90 Esas ve 1994/162 Karar ve 23.06.1994 tarihli sayılı dosyasında da belirtildiği gibi kadastronun kesinleşmediği, ancak dosyanın Yargıtay aşamasında dosyaya nereden girdiği belli olmayan bir tapu tutanağı olduğu ve bu tutanakta kesinleşme tarihinin 24.03.1977 olarak görünmesi nedeniyle Yargıtay tarafından hak düşürücü süreden redde ilişkin kararın hatalı olduğuna yönelik iddiaların bulunduğu, dava dilekçesine bahsi geçen Yargıtay kararından sonra dosya Mahkemesine iade edildiği ve 1996/151 Esas üzerinden hak düşürücü süreden redde karar verildiği, temyiz ve karar düzeltme yolları reddedilerek 17.07.1998 tarihinde hükmün kesinleştiğinin anlaşıldığı, cevap dilekçesinin incelenmesinde dava konusu parselin mera vasfıyla tesciline yönelik Mudanya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/532 Esas ve 2008/73 Karar sayılı ilamı ile tespitin iptaline ve orman vasfıyla Hazine adına tesciline karar verildiği, hükmün 31.10.2012 tarihinde kesinleştiği görülmekle ilgili dosyanın Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) sistemi üzerinden yapılan incelemesinde dava konusu taşınmazın orman vasfıyla Hazine adına tespitine yönelik verilen hükmün Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 2008/13283 Esas ve 2008/18083 Karar ve 22.12.2008 tarihli kararı ile onama kararı verildiği, bu itibarla taşınmazın orman vasfında olduğunun Mahkeme hükmü ile sabit olduğu ve tapu kaydına 04.08.2016 tarihinde "Kamu Orta Mallarının Cins Değişikliği" kaydı ile kararın işlendiği, huzurdaki davacılar vekilinin adı geçen onama ilamına karşı karar düzeltme talebinde bulunduğu Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 2020/2399 Esas ve 2020/2651 Karar ve 07.09.2020 tarihli kararı ile talep edenin davada taraf olmadığı ve uzun süren yargılama sürecinde müdahillik talebinde de bulunulmadığından bahisle talebin reddine karar verildiği, davalı Hazine vekilinin cevap dilekçesinin incelenmesinde, dava konusu parsele ilişkin anılan kararlar ile hükmün onanmasından sonra davacılar tarafından Mudanya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/513 Esas, 2009/379 Karar sayılı dosyası ile yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulduğu, İlk Derece Mahkemesince ret kararı verildiği, kararın temyiz ve karar düzeltme yollarından geçerek kesinleştiğine yönelik savunmaları karşısında UYAP sistemi üzerinden ilgili dosya incelenmekle özetle yargılamanın iadesi şartlarının bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verildiği, hükmün temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 2010/13859 Esas ve 2010/13609 Karar ve 04.11.2010 tarih sayılı ilamı ile hükmün onanmasına karar verildiği, davacılar vekilinin karar düzeltme talebinin Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 2011/15462 Esas ve 2011/13933 Karar ve 01.12.2011 tarih sayılı ilamı ile reddine karar verildiği, dava konusu 283 parselin ilk kadastro tutanağının Mahkemenin 2008/513 Esas sayılı dosyadan dosya arasına alınmış, yapılan incelemesinde Yargıtay ilamında belirtildiği üzere ilk belirlemenin 86.600 metrekare üzerinden yapıldığı, 22.02.1977 tarihinde askı ilanına çıkartıldığı "itirazlar" kısmında belirtildiği üzere 16.03.1977 tarihinde 268, 269 ve 270 nolu parseller gereği itirazlı olduğunun şerh edildiği, askı ilanının 23.03.1977 tarihinde sona erdiği ve itirazların incelenmesi üzerine neticeten 21.08.1979 tarihinde Tapulama Mahkemesinde dava açılmadığından kesinleştiğinin görüldüğü, anılan Yargıtay ilamında belirtildiği üzere parsele yönelik itirazların değerlendirilmesi sonucu taşınmazın ilk tesisinde 86.600 metrekare olan yüz ölçümünün itirazlar sonucu ifraz edildiği, tüm yargılama sürecinin sonunda sonuç olarak aynı parselin son tapu kaydının incelenmesinde 04.08.2016 tarihinde "Kamu Orta Mallarının Cins Değişikliği" sebebiyle 79.108.34 metrekare üzerinden orman vasfıyla Kamu Orta Malı sıfatıyla Hazine adına kaydedildiği, davacının 05.03.2020 havale tarihli dilekçesi ile iddialarının genişletildiğinden bahisle dayanılan senedin sahteliğinin tespitine yönelik talepte bulunduğu görülmekle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 141 inci maddesi ile dava konusu edilmeyen bir şeyin ıslah yoluyla davaya eklenmesine ve dava konusu haline getirilmesine yasal açıdan olanak bulunmadığı genel kuralı gereği dava dilekçesi ile talep edilmeyen hususların daha sonra cevaba cevap yahut kısmi ıslah ile ileri sürülmesine olanak bulunmadığından ve ayrıca her ne kadar "çoğun içinde azı da vardır" kuralı gereği her eda hükmünün aynı zamanda tespit hükmünü de içerdiği genel görüşü bulunsa da huzurdaki davada talep edilen tespit hükmünün yargılamasının dava konusu edilen taleplerden bağımsız olduğu, sahteliğin tespitinin dava konusu talepleri karşılamadığı, yine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 2010/13859 Esas ve 2010/13609 Karar ve 04.11.2010 tarih sayılı ilamı ile sahteliğe yönelik iddialara açıklık getirildiği anlaşılmakla bu talep hakkında verilen ara kararda dönülerek bir değerlendirme yapılmaması yoluna gidilmediği, davacının zilyetlikle kazanma koşulları yönünden aranan şartları taşımadığı, davacının terditli talebi olan 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) 14/1 inci ve 17/1 inci maddelerine yönelik incelemede ise, dava dilekçesinde de belirtildiği üzere taşınmazın tapu kaydı kesinleşmiş olup kesinleşmiş kayıtlar üzerinden 10 yıl geçmekle kadastro öncesi nedenlere dayalı tespit ve tescil davası açılamayacağı açık olmakla, dava konusu 283 parsele ilişkin daha önce Mudanya Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/151 Esas sayılı dosyası ile karar verildiği ve kesinleştiği, kesinleşmiş bir mahkeme kararına karşı aynı nedenlerle yeniden dava açılmasının 6100 sayılı Kanun'un 114/1-i maddesi gereği mümkün olmadığı, yine dava konusu 283 parsele ilişkin olarak Mudanya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/532 Esas ve 2008/73 Karar sayılı kararı ile parselin orman vasfıyla tesciline ilişkin maddi anlamda kesin hüküm tesis edildiği anlaşılmakla, davanın Orman İdaresi ve tapu maliki Hazine yönünden kesin hüküm nedeniyle, diğer davalı ... yönünden açılan davanın dava konusu taşınmazın köy tüzel kişiliği adına kaydının 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi Ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (6360 sayılı Kanun) gereği ilgili Belediyeye devredildiği ancak daha sonra dava konusu taşınmazın Mudanya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/532 Esas ve 2008/73 Karar sayılı kararı ile orman vasfıyla Hazine adına hükmen tescili gereği huzurdaki davada taraf sıfatı bulunmadığı anlaşılmakla 6100 sayılı Kanun'un 114/1-d maddesi gereği pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş, kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davacılar veya murisleri tarafından öncesinde Mudanya Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.07.1996 tarihli ve 1996/151-329 Esas, Karar sayılı kararı ile açılan davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verildiği ve anılan kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği, bu halde kadastrodan önceki hukuki nedene dayalı istem yönüyle anılan kararın davacılar ile davalılar Hazine, Orman ve taşınmaz o tarihte mera niteliğiyle kayıtlı olmakla ... yönüyle kesin hüküm oluşturduğu, yine davacıların kadastro tespitinden sonraki zilyetliğe dayalı tescil istemleri yönüyle yapılan değerlendirmede, çekişmeli taşınmazın öncesinde mera niteliğiye kamu orta malı olarak özel sicilinde, sonrasında ise hükmen olmak üzere orman olarak tapuya kayıtlı olduğu hususu ile orman ve mera vasfıyla kayıtlı taşınmazların kamu malı niteliğinde olup zilyetlikle kazanılamayacak olmasına ve bu tür nitelikteki taşınmazlar üzerinde sürdürülen zilyeliğin süresi neye ulaşılır ise ulaşsın kazanmayı sağlamayacağının anlaşılmasına, yine dava tarihi itibariyle taşınmaz orman olarak kayıtlı olmakla Belediye Başkanlığının taraf sıfatının bulunmadığının belirlenmesine, öte yandan mahkeme hükmünde belirtilen kesin süre ve husumet ehliyeti noktaları dava şartı niteliğinde olup aslında bu haliyle davanın tümden 6100 sayılı Kanun'un 114 üncü maddesi gereği dava şartı yokluğundan reddedildiği anlaşılmakla sonuç olarak ret sebebinin " dava şartı yokluğu" şeklinde olmak üzere davalılar yönüyle tek olmasına göre mahkemece yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından istinaf istemlerinin reddine karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile İlk Derece Mahkemesi kararlarındaki gerekçelere, 6100 sayılı Kanun’un 369/1 inci maddesi de gözetilerek yapılan incelemede aynı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden biri de bulunmadığına göre, temyizen incelenen karar usul ve kanuna uygun olup davacı vekilinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdüğü nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
SONUÇ: Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesi uyarınca ONANMASINA,
427,60 peşin harcın onama harcına mahsubuna,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
21.10.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.