"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi
KARAR : İstinaf başvurusunun kabulüne
Taraflar arasındaki tapu iptal ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının davalı ... İdaresi vekili ve davalı Hazine temsilcisi tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın hak düşürücü süre nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
K A R A R
Kadastro çalışmaları sonucunda, Giresun ili Çamoluk ilçesi ... Köyü ... Mevkii 103 ada 1 parsel 541.416,77 m2 orman vasfıyla tesis kadastrosu yoluyla 30.06.2009 tarihinde Hazine adına tescil edilmiştir.
Davacı vekili; dava konusu 103 ada 1 parselin keşifte belirlenecek kısmının babasından kendisine intikalen ve taksimen kaldığı, 25-30 yıldır zilyet ettiğini, ceviz fidanlığı yaptığını, kadastro çalışmaları esnasında orman olduğundan Hazine adına tespit ve tescil edildiğini, daha önce de 2009/76 Esas ile Asliye Hukuk Mahkemesinde aynı davanın açıldığını ancak husumet nedeniyle davanın reddine karar verildiğini,bu dosyada alınan raporlarla da kullanımın tespit edildiğini, davalı Hazine adına olan tapunun iptali ile davacı adına tescilini talep etmiştir.
Davalı ... İdaresi vekili ve davalı Hazine temsilcisi; davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; alınan bilirkişi raporları ile dava konusu taşınmazın davacıya ait olup olmadığının tespiti için mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarının yeterli olduğu, alınan beyanlardan da taşınmazın kadastro tespitinden önce nizasız ve fasılasız bir şekilde malik sıfatı ile ekonomik amacına uygun zilyetlik koşulları ile davacı murisi/babası tarafından kullanılmakla ve taksimen de davacıya bırakılmakla davacı tarafından davalılar aleyhine açılan davanın kabulü ile Giresun ili Çamoluk ilçesi ... Köyünde bulunan 103 ada 1 parsel sayılı taşınmazda 06.09.2022 havale tarihli harita bilirkişisi...imzalı raporda (A) harfi ve mavi renk ile gösterilen 15.726,02 m2'lik kısmın tapu kaydının iptali ile tarla vasfı ile davacı ... adına tapuya kayıt ve tesciline, 06.09.2022 havale tarihli harita bilirkişisi...imzalı rapor ve krokisinin kararın eki sayılmasına, kararın kesinleşmesine müteakip hüküm özetinin Tapu Müdürlüğüne gönderilmesine karar verilmiş olup, Mahkeme hükmüne karşı davalı Hazine vekili ve davalı ... İdaresi vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesince taşınmazın belgesizden orman vasfıyla Hazine adına tespit edildiği, kadastro tespitine yapılan itirazın Kadastro Komisyonu'nun 13.01.2009 tarihli kararıyla reddedildiği, askı ilanlarının 05.08.2008-03.09.2008 tarihleri arasında yapıldığı, askı ilan süresi içerisinde dava açılmaması üzerine kadastro tespitinin kesinleşerek taşınmazın tapuya tescil edildiği, eldeki davanın da 27.03.2019 tarihinde açıldığı, 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçirildiği gerekçesiyle Davalılar Orman İdaresi vekili ile Hazine vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun kabulü ile; Alucra Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.02.2023 tarihli ve 2019/45 Esas, 2023/47 Karar sayılı kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 353/(1)-b.2 nci maddesi gereğince kaldırılmasına, 6100 sayılı Kanun'un 353/(1)-b.2 nci maddesi gereğince kaldırılan hükmün yerine geçmek üzere yeniden hüküm tesisine, davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir. Bu kez davacı vekili Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyiz etmiştir.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, Bölge Adliye Mahkemesi kararındaki gerekçeye, 6100 sayılı Kanun’un 369/1 inci maddesi de gözetilerek yapılan incelemede aynı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden biri bulunmadığına göre, temyizen incelenen karar usul ve kanuna uygun olup davacı vekilinin temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
SONUÇ: Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesi uyarınca ONANMASINA,
427,60 peşin harcın onama harcına mahsubuna,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
11.09.2024 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
K A R Ş I O Y
Eldeki davada Dairemiz önüne gelen uyuşmazlık, davanın hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığı hususundadır.
Somut olayda mahallinde yapılan kadastro çalışmaları sonucunda dava konusu taşınmaz orman vasfıyla Hazine adına tespit edilmiştir. Taşınmaza ilişkin kadastro tutanağında kesinleşmeye dair aynen şu ibarelere yer verilmiştir:
"3402 sayılı kanunun 11 nci maddesine göre 5/8/2008 ila 3/9/2008 tarihleri arasında yapılan 30 günlük ilan süresi içinde kadastro mahkemesine dava açılmadığından kesinleşmiştir / açıldığından kesinleşmemiştir. 4/9/2008"
Anılan tespit üzerine taşınmaz tapuda orman vasfıyla Hazine adına tescil edilmiştir. Tapu kaydının edinme sebebi ve tarihi bölümünde "Tesis Kadastrosu - 30/06/2009" yazılıdır.
Davacı, 27.03.2019 tarihli dava dilekçesi ile; söz konusu taşınmazın bir kısmının miras yoluyla kendisine kaldığını ileri sürerek ve bu bölüm üzerinde zilyetliğinin bulunduğunu ileri sürerek tapu iptali ve tescil isteminde bulunmuştur.
İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulü ile dava konusu taşınmazın harita bilirkişisinin raporunda (A) harfi ve mavi renk ile gösterilen 15.726,02 metrekarelik kısmının tapusunun iptali ile davacı adına tesciline karar verilmiştir. Kararda davanın hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığı irdelenmiş ve aşağıdaki değerlendirmelerle dava tarihi itibarıyla hak düşürücü sürenin dolmadığı sonucuna ulaşılmıştır:
"Dava konusu taşınmazın tapu kayıtları ve kadastro tutanakları incelendiğinde, Giresun ili, Çamoluk ilçesi, ... köyünde 103 ada 1 parsel sayısı ile senetsizden orman vasfı ile maliye hazinesi adına tespit edildiği, askı ilanlarının 05/08/2008-03/09/2008 arasında yapılarak itiraz olunmaması üzerine 04/09/2008 tarihinde kesinleşerek tapu kayıtlarının oluşturulduğu; ancak tapu kaydında tesis kadastrosu kesinleşme tarihi olarak 30/06/2009 tarihinin yazılı olduğu görülmüştür.
Kadastro tespitinin tapu kaydına göre kesinleştiği 30/06/2009 tarihinden davanın açıldığı 27/03/2019 tarihine dek 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3.maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolmadığı ... görülmüştür."
Hükme karşı davalılar Orman İdaresi ve Hazine tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince-İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak-davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir. Kararda şu gerekçelere yer verilmiştir:
"Dosyanın incelenmesinden, kadastro sonucunda, Giresun İli Çamoluk İlçesi ... Köyü çalışma alanında bulunan 103 ada 1 parsel sayılı 54.1416,77 metrekare yüzölçümündeki taşınmazın belgesizden orman vasfıyla Hazine adına tespit edildiği, kadastro tespitine yapılan itirazın Kadastro Komisyonu'nun 13.01.2009 tarihli kararıyla reddedildiği, askı ilanlarının 05.08.2008-03.09.2008 tarihleri arasında yapıldığı, askı ilan süresi içerisinde dava açılmaması üzerine kadastro tespitinin kesinleşerek taşınmazın tapuya tescil edildiği, eldeki davanın da 27.03.2019 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.
3402 sayılı Yasa’nın 12/3. maddesinde, kadastro tutanaklarında belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz olunamayacağı ve dava açılamayacağı belirtilerek, mülkiyete ilişkin talepler yönünden hak düşürücü süre dava şartı olduğundan yargılamanın her aşamasında re’sen gözetileceği düzenlemesini içerir.
Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olayın incelenmesinde; dava tarihi itibariyle 3402 sayılı Yasanın 12/3. maddesinde belirlenen hak düşürücü sürenin geçtiği, hal böyle olunca mahkemece hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, eldeki şekilde karar verilmesi hatalı ise de; ne var ki bu hususun yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği anlaşılmakla HMK'nın 353/1-b.(2) maddesi gereğince mahkeme kararının kaldırılarak yeniden hüküm tesis edilmesine karar verilemiş[tir]."
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz dilekçesinde; tapu kaydında, tesis kadastrosunun kesinleşme tarihi olarak 30.06.2009 yazılmasına dikkat çekilmiş, Bölge Adliye Mahkemesi kararında ise "kadastro tespitine yapılan itirazın Kadastro Komisyonu'nun 13.01.2009 tarihli kararıyla reddedildiği" yönünde bir ifadeye yer verildiği belirtilmiştir. Davacı, kadastro tespitinin kesinleşmesine ilişkin kadastro tutanağında ve tapu kaydında yer alan bilgiler arasında çelişki bulunduğuna vurgu yaparak davanın hak düşürücü süre içinde açıldığını ileri sürmüştür.
Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Bölge Adliye Mahkemesince verilen karar usul ve kanuna uygun bulunarak onanmıştır. Bu bağlamda Sayın Çoğunluğun davanın hak düşürücü süre içinde açılmadığı yönündeki değerlendirmesine aşağıda açıklamış olduğum nedenlerle katılmamaktayım:
3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12. maddesinin birinci fıkrası uyarınca otuz günlük askı ilan süresi içinde kadastro tutanaklarında yer alana sınırlandırma ve tespitlere karşı Kadastro Mahkemesine itiraz davası açılması mümkündür. Bu davalar, uygulamada "kadastro tespitine itiraz davaları" olarak ifade edilmektedir. Anılan sürede belirtilen dava açılmadığı taktirde tutanaklar kesinleşir. Bununla birlikte maddenin üçüncü fıkrası uyarınca; bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl içinde genel mahkemelerde (Asliye Hukuk Mahkemelerinde) dava açılması imkanı bulunmaktadır.
Bir başka ifadeyle Kadastro Kanunu'nun 12. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, kadastro tutanaklarında yer alan haklara, sınırlandırmalara ve tespitlere ilişkin olarak kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunması ve dava açılması on yıllık hak düşürücü süreye tabidir. Kanun'a göre bu süre tutanağın kesinleşmesinden itibaren başlamaktadır.
u bağlamda kadastro tutanağının (tespitinin) hangi tarihte ve ne şekilde kesinleştiğinin ve bu kesinleşme olgusunun/sürecinin kişilerce ne şekilde öğrenilebildiğinin üzerinde durulması gerekmektedir. Kadastro tutanaklarına otuz günlük askı ilan süresi içinde itiraz edilmemesi halinde tutanağın kesinleşeceği Kanun'un açık hükmüdür. Bununla birlikte Kadastro Kanunu'nun 9. ve 10. maddeleri uyarınca bu tespitlere karşı Kadastro Komisyonuna itirazda bulunma imkanı mevcuttur. Anılan itiraz yolunun kullanılması halinde Komisyonca bir değerlendirme yapılarak karar verilmekte ve Komisyon kararı da ilan edilmektedir. Dolaysısıyla kadastro tespitlerinin itiraz sonucu Komisyon tarafından verilen kararla kesinleşmesi de söz konusu olabilmektedir. Ayrıca otuz günlük askı ilan süresi içinde Kadastro Mahkemesine dava açıldığında kadastro tespitleri bu mahkemece verilen hükmün kesinleşmesiyle birlikte hukuki bir kesinliğe sahip olmaktadır.
Dolayısıyla kadastro tespitlerinin genel itibarıyla üç şekilde kesinleştiği allaşılmaktadır. Birinci olasılık, kadastro ekiplerinin tespitlerine karşı Komisyona itiraz edilmemesi ve askı ilan süresi içinde dava açılmaması halidir. İkinci olasılık, kadastro ekiplerinin tespitlerine karşı Komisyona itiraz edilmesi ve Komisyon kararına karşı askı ilan süresi içinde dava açılmaması durumudur. Üçüncü olasılık ise askı ilan süresi içinde kadastro mahkemesine açılan tespite itiraz davalarında verilen hükmün kesinleşmesidir.
Bu durumda, kadastrodan önceki sebeplere dayalı olarak açılacak davalarda Kadastro Kanunu'nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcı bakımından kadastro tespitinin ne zaman kesinleştiği büyük önem taşımaktadır. Kadastro tespitlerinin mahkeme kararıyla kesinleşmediği durumlarda bu tarihin belirlenmesi bakımından kural olarak kadastro görevlilerince tutulan tutanakların esas alınması gerekmektedir. Zira Kanuna göre "Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz."
Buna karşılık somut olayda kadastro tutanağının ilgili bölümünde tutanağın kesinleşip kesinleşmediği net olarak ifade edilmemiştir. Kadastro Müdürünün imzasını taşıyan bölümde otuz günlük ilan süresi içinde hem kadastro mahkemesine dava açılmadığından tutanağın kesinleştiği hem de -alt satırda- dava açıldığından tutanağın kesinleşmediği yazılarak çelişkiye düşülmüştür. Hal böyle olunca kadastro tutanağının içeriğinden tutanağın kesinleşip kesinleşmediğinin anlaşılması mümkün değildir.
Bu nedenle, davacının kadastro tespitinin kesinleştiği ve Kadastro Kanunu'nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin başladığı tarihi kadastro tutanağı içeriğinden öğrenmesini beklenemez. Kadastro tespitinin kesinleştiği tarihe dair kadastro tutanaklarının aydınlatıcı olmadığı durumlarda bu kez tapu kayıtlarındaki bilgilerden yaralanılması düşünülebilir. Somut olayda dava konusu taşınmaza ilişkin tapu kaydında edinme sebebi ve tarihi bölümünde "Tesis Kadastrosu - 30/06/2009" yazılıdır. Buna göre davacının taşınmaza ilişkin kadastro tespitinin 30/06/2009 tarihinde kesinleştiği sonucuna varması be tarihe göre on yıllık hak düşürücü süre içinde dava açması makul görülmelidir. Zira yukarıda da değinildiği üzere kadastro tespiti itirazsız kesinleşebileceği gibi itiraz üzerine Komisyon tarafından verilen kararla ya da Kadastro Mahkemesine açılan davada verilen hükümle kesinleşebilir.
Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkiyet hakkının usul güvenceleri bağlamında dava açma sürelerinin söz konusu başvuru yoluna müracaat edilmesi imkânını ortadan kaldıracak veya aşırı derecede zorlaştıracak derecede katı ve şekilci yorumlanmaması gerekir (... ve diğerleri [GK], B. No: 2015/2401, 19/7/2018,§§ 46, 49). Dava açma sürelerinin aşırı katı ve şekilci bir biçimde yorumlanması mahkemeye erişim hakkının yanı sıra maddi haklara ilişkin usul güvencelerinin de ihlaline yol açabilir. Kadastro Kanunu'nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin de bu kapsamda kişilerin mahkemeye erişimleri önünde sınılama getiren istisnai bir hüküm olduğu gözardı edilmemelidir.
Esasen kanun hükümlerinin yorumlanmasında dikkate alınacak temel prensiplerden biri istisna hükümlerinin dar yorumlanmasıdır. ... " non sunt extenda" olarak ifade edilen ve Roma hukukunda da kabul edilmiş olan bu ilke Mecelle'nin 9 uncu maddesinde de "Sıfat-ı arızada aslolan ademdir" şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre eldeki uyuşmazlık bakımından hak düşürücü sürenin başlangıcına ilişkin olarak kamu makamlarının özensizliği sonucunda oluşan tereddütlerin mahkemeye erişim ve mülkiyet haklarını aşırı kısıtlayacak şekilde kişiler aleyhine yorumlanması uygun değildir.
Zira idarenin ölçülülük bağlamında iyi yönetişim ilkesine uygun hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır. İyi yönetişim ilkesi, kamu yararı kapsamında bir konu söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin uygun zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir (... ve ..., B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 68). Bu bağlamda idarelerin kendi hatalarının sonuçlarını gidermeleri ve bireylere yüklememeleri gerekir (Reis Otomotiv Ticaret ve Sanayi A.Ş. [GK], B. No: 2015/6728, 1/2/2018, § 100).
Bu itibarla somut olayın koşullarında davacı tarafından açılan tapu iptali ve tescil davasının Kadastro Kanunu'nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen on yıllık hak düşürücü süre içinde açıldığının kabul edilmesi ve dolayısıyla Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın bozulması gerektiğini düşündüğümden Sayın Çoğunluğun onama görüşüne katılmıyorum.