"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi
KARAR : İstinaf başvurusunun esastan reddi
İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara 44. İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesinin 29.12.2022 tarihli ve 2022/2362 Esas, 2022/5101 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesi kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (6) ncı alt bendi uyarınca ortadan kaldırılmasına ve dosyanın Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince Bölge Adliye Mahkemesinin ortadan kaldırma kararı üzerine yeniden yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının davalı işverenin Suudi Arabistan’da inşaat projesinde çalışmak üzere 05.12.2019 tarihinde proje müdürü olarak belirli süreli sözleşmesi imzaladığını, Ankara’da işe başlayan davacının 22.12.2019 tarihinde Suudi Arabistan'a gönderildiğini, 25.03.2020 tarihine kadar davacının görevini yerine getirdiğini, davacının sözleşmede ücreti 2.558,40 TL olarak gösterilmiş ise de fiili aylık ücretinin 11.000,00 USD olduğunu, 2020 yılının Ocak ayından itibaren başlayan COVİD-19 nedeniyle projede çalışan yabancı işçilerde hastalık belirtileri olduğunu, proje müdürü olan müvekkilinin bu hususta tedbir alınması gerektiğini işverene bildirdiğini, 24.03.2020 tarihinde işvereni telefonla aradığını ve yurda dönüşle ilgili gelişme olup olmadığını sorduğunda işverenin tahliye düşünmediğini ancak dönmek isteyen çalışanların dönüşünün sağlanacağını sözlü olarak belirttiğini, 25.03.2020 tarihinde firmanın ...’sunun sabah erkenden sahaya gelerek yurda dönmek isteyenlere izin verilmeyeceğini sert bir dille ifade ettiğini, davacının konunun firmanın kendi içinde değerlendirmesi gerektiğini belirtmesi üzerine ...’nun davacıya karşı hakarete varan sözler sarf ettiğini, ...’nun davacı ve diğer çalışanlara karşı bu tutumunun işverene bildirildiğini, sonrasında işverenin müvekkilini telefonla arayarak davacının görevden alındığını ve yurda dönüşü için gerekenin yapılacağını belirttiğini, yine aynı gün müvekkilinin görevinin danışman olarak değiştirildiğini, kendisinin hiçbir görevi, yetkisi ve sorumluluğu olmayacağı sadece tarifeli uçak seferleri açılıncaya kadar kamp odasında izole şekilde kalmasının bildirildiğini, bir hafta süren karşılıklı yazışma sonucunda davacının kendi imkânlarıyla yurda dönmeye karar verdiğini yazılı olarak işverene bildirdiğini ve dönüş için yardım istediğini, bu yardım talebine ret cevabı verildiğinden davacının dönüş için gereken seyahat izni, karayolu ve uçak masraflarını karşılayarak 01.04.2020 gecesi Türkiye'ye döndüğünü, müvekkilinin yurda dönüş için 23.500,00 Euro masraf yaptığını, davacının döndükten hemen sonra 02.04.2020 günü Ankara merkez ofisine önce telefonla ardından yazılı olarak Ankara'da olduğunu ve Ankara ofisinde işe devam edebileceğini bildirerek seyahat masraflarının ödenmesini talep ettiğini, davalının davacının iş yerini terk ettiğinden istifa etmiş sayılacağını bildirdiğini, sonuç olarak işverenin davacının çalışma koşullarında tek taraflı olarak esaslı değişiklik yaratan bir görev değişikliği yaptığını ve bu dayatmanın amacının davacının işten ayrılmasını sağlamak olduğunu, taraflar arasında imzalanan sözleşmeye göre davacının yaptığı dönüş masraflarının ödenmesi gerektiğini, davacının itibarının zedelendiğini, COVİD-19 tehdidi ile beraber ciddi psikolojik zorluklar yaşadığını, kişiliğine yapılan bu saldırı nedeniyle manevi tazminat ödenmesi gerektiğini, davacının çalışma süresince işyerinde haftanın her günü günlük 12 saat çalışma yaptığını, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını, karşılığı ücretlerin ödenmediğini iddia ederek bakiye ücret alacağı, yol giderleri, manevi tazminat, asgari geçim indirimi, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücretleri ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 438 inci maddesinin üçüncü fıkrası gereği haklı sebebe dayanmayan işveren feshi nedeni ile 6 aylık ücreti tutarında tazminat alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının müvekkili Şirketin Suudi Arabistan'da yer alan şantiyesinde proje müdürü olarak çalıştığını ve işveren vekili konumunda olduğunu, davacı ile 05.12.2019 tarihli belirli süreli iş sözleşmesi imzalandığını, sözleşme bitim tarihinin 19.05.2020 olduğunu, iş sözleşmesinin davalı Şirket tarafından feshedilmediğini, aksine davacının haklı nedene dayanmaksızın iş yerini terk ederek eylemli olarak istifa ettiğini, davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, davacının proje müdürü olarak gereken tüm idari süreci yürütme, projenin yönetimi, personel alımı ve sözleşmelerin feshi ve malzeme alımı gibi işyerinin sürekliliği için tüm yetkilere sahip tek kişi olduğunu, 11.000,00 USD maktu ücretle çalıştığını, 02.03.2020 tarihinde Suudi Arabistan’da, 10.03.2020 tarihinde ise Türkiye’de pandemi açıklaması yapılarak her iki ülke makamları tarafından ülkeye giriş çıkışlar ve tarifeli uçuşların sınırlandırıldığını, kaldırıldığını, davacının sorumluluğu gereği işin devamını sağlamaya yönelik bir takım tedbirler alması ve işler yapması gerektiğini, ancak davacının bunu yapmadığını, davacının sahaya çıkmak istememesi ve görevlerini yerine getirmekten kaçınması sebebiyle ücretinde ve çalışma koşullarında herhangi bir değişiklik olmaksızın davacı ile birlikte alınan ortak karar gereği görev değişikliğine gidilerek danışman olarak devam etmesine karar verildiğini, davacıya danışmanlık görevinin sözleşme bitimine kadar süreceği ve bu sırada kendisine izolasyon için gereken tüm tedbirlerin sağlandığı bir villa tahsis edileceğinin e-posta ile bildirildiğini, davacının ise 30.03.2020 tarihli e-posta ile ülkeyi terk edeceğini bildirdiğini, davalı Şirketten herhangi bir izin ve onay almaksızın özel uçak kiralayarak Türkiye’ye döndüğünü, davacının döndükten sonra 02.04.2020 tarihli e-posta ile evden çalışmaya hazır olduğunu bildirdiğini, ancak davacının yürütmesi gereken görevin uzaktan yapılamayacağını, işyerinde davacının iddia ettiği gibi COVİD-19 nedeniyle yaygın bir vaka olmadığını, gereken tüm tedbirlerin alındığını, Türkiye makamları tarafından ilk kez 04.04.2020 tarihinde yani davacının işi terk etmesinden 4 gün sonra özet uçuş planlandığını ve işyerinde sözleşme süreci sona eren ve dönmek isteyen çalışanların bu uçuşla gönderildiğini, davacının bu süreyi bile beklemeyip kendine özel jet kiralayarak ülkeye dönmeyi tercih etmesi nedeni ile özel jet ücretinin işverenden talep edilemeyeceğini, davacının herhangi bir alacağının bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacı vekilinin dava dilekçesinde yabancı hukukun uygulanmasına ilişkin talebinin ve iddiasının bulunmadığı, davalı vekilince cevap dilekçesinde de yabancı hukukun uygulanmasına yönelik talebinin olmadığı, ön inceleme duruşmasında da Türk hukukunun uygulanmasına yönelik itirazlarının olmadığı, bu sebeple Türk hukukunun zımnen seçilmiş olduğu kabul edilerek uyuşmazlığa Türk hukuku uygulandığı, somut uyuşmazlıkta COVİD-19 pandemisi üzerine işveren ile davacı arasında bir çok yazışmanın yapıldığı, tüm bu yazışmalardan COVİD-19 salgını nedeni ile işçilerin tahliyesi hususunda proje müdürü olan davacı ile işveren ve diğer yetkililer arasında anlaşmazlık olduğu, 15 Mart 2020 tarihi itibari ile uçuşların yasaklandığı, işverenin konsolosluk, sivil havacılık, dışişleri gibi yerlerle istişare ve bilgi amaçlı yazıştığı, davacının sahaya çıkıp işi yürütmekte isteksiz davranması nedeni ile önce görevinin danışman olarak değiştirildiği, bu görev değişiklik yazısında davacıya seçenekler sunulduğu, davacının ise ısrarla Türkiye'ye geri dönmek isteğini belirterek, güvenli şekilde geri dönüşünün sağlanması hâlinde iş sözleşmesini karşılıklı olarak feshetmeyi kabul ettiğini bildirdiği, ancak işveren tarafından dönüşü için uçuş sağlanmasını beklemeden kendi kiraladığı özel uçakla Türkiye’ye döndüğü, bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde iş sözleşmesinin davacı tarafça haklı neden olmaksızın eylemli olarak feshedildiği ve davacının bakiye süre ücreti ile tazminat alacak talebinin reddi gerektiği, asgari geçim indirimi işçinin gelir vergisi kesintisinden bir miktarın iadesi olup, yurtdışı çalışmalarında işverenin gelir vergisinden sorumluluğu olmadığından bu talebin reddi gerektiği, taraf beyanları ve dosyaya sunulan bilgilerden davacının dönüş için uçak kiraladığı, Büyükelçilik ilanlarından 15.03.2020 tarihinden itibaren 15 gün tarifeli uçuşların durduğu, ancak zorunlu dönüşler için uçuş ayarlanacağı ve 14 Nisan 2020 tarihi itibarıyla 653 kişinin geri dönüşünün sağlandığı, davalı işverence davacının özel uçak bedelinin karşılanacağına ilişkin verilmiş bir taahhüt olduğuna yönelik dosyada bilgi ve belge bulunmadığı, bu sebeple davacının dönüş yol masrafı talebinin reddine karar verildiği, taraf ve tanık beyanlarından davacının proje müdürü olarak işyerinde en üst düzey görevli olarak çalıştığı, kendi çalışma saatlerini kendisi belirlediği anlaşılmakla fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti taleplerinin reddi gerektiği, davacı tarafça kişilik haklarının ihlal edildiği ispatlanamadığından manevi tazminat talebinin de yerinde görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili; Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararı ile; şimdiki kararının çelişkili olduğunu, yargılama boyunca alınan raporlar arasında davacı lehine olanın hüküm altına alınması gerekirken davanın reddedildiğini, davacının ağır hak kaybına uğradığını, yargılamadan doğan yüklü bir masraf yapmak zorunda kaldığını, iş sözleşmesini işverenin haksız olarak feshettiğini, davacının görevinin esaslı değişiklik yapılarak zorla değiştirildiğini, her halükârda yargılama Türk hukukuna göre yürütülse dahi davacının alacak taleplerinde haklı olduğunu, iş sözleşmesi haksız feshedildiğinden bakiye süre ücreti ile haksız fesih tazminatının kabulü gerektiğini, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti taleplerinin müvekkilin üst düzey yönetici olduğu gerekçesiyle reddinin hatalı olduğunu, çalışma saatlerinin işverence belirlendiğini ve müvekkilinin buna riayet ettiğini, asgari geçim indirimi talebinin kabulü gerektiğini, davacının yol ücretinin karşılanması gerektiğini, sözleşmeye aykırı davranıldığını, davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığını, manevi tazminat talebinin kabulü gerektiğini ileri sürme istemi ile istinaf yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; somut olayda davalının yabancı hukukun uygulanmasına dair talebi bulunmadığı nazara alındığında uyuşmazlığın Türk hukukuna göre çözülmesi gerektiği, bu nedenle Dairenin ortadan kaldırma kararı hatalı olup Türk hukukuna göre değerlendirme yapılmasının yerinde olduğu, iş sözleşmesinin davacı tarafça haklı neden olmaksızın eylemli olarak feshedildiğinin kabulü ile davacının bakiye süre ücreti ve tazminat alacak taleplerinin reddinde bir isabetsizlik bulunmadığı, yurt dışı çalışmalarında işverenin gelir vergisinden sorumluluğu olmadığından asgari geçim indirimi talebinin yerinde olmadığı, davacının dönüş yol masrafı talebinin de yerinde olmadığı, tüm dosya kapsamından davacının proje müdürü olarak işyerinde en üst düzey görevli olarak çalıştığı anlaşıldığından fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti taleplerinin reddine karar verilmesinin yerinde olduğu, davacı tarafça kişilik haklarının ihlal edildiği ispatlanamadığından manevi tazminat talebinin de varit olmadığı, bu durumda davanın tümden reddine karar verilmesinde hata bulunmadığı gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; istinaf dilekçesinde ileri sürülen gerekçeleri tekrar ederek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozularak ortadan kaldırılması istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, uygulanması gereken hukuk, iş sözleşmesinin sona erme şekline göre davacının bakiye süre ücreti ve haksız fesih tazminatına hak kazanıp kazanmadığı, davacının üst düzey yetkili olup olmadığı, yol ücreti ile asgari geçim indirimi alacaklarına hak kazanıp kazanmadığı ve manevi tazminat talebinin yerinde olup olmadığı hususlarına ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Kanun'un 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.
2. 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunu'nun (5718 sayılı Kanun) 24 ve 27 nci maddeleri.
3. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 32, 41, 44, 46, 47 ve 63 üncü maddeleri, 6098 sayılı Kanun'un 56 ve 438 inci maddeleri, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 32 nci maddesi.
3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. 5718 sayılı Kanun'un 24 üncü maddesinin birinci fıkrasına göre hukuk seçimi, taraflarca açıkça yapılabileceği gibi zımni olarak da yapılabilir. Yabancılık unsuru taşıyan bir iş sözleşmesinin varlığı karşısında, Türk hukukuna göre açılmış bir davada davalı tarafça en geç cevap dilekçesi ile yabancı hukukun uygulanması gerektiği yönünde itirazda bulunulmaması yahut en geç ön inceleme duruşmasında tarafların hukuk seçimi konusunda anlaşmamış olmaları durumunda uyuşmazlığa uygulanacak olan hukukun Türk hukuku olarak zımnen seçilmiş olduğunun kabulü gerekir. Buna göre somut uyuşmazlığa Türk hukukunun uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
3. İlk Derece ve Bölge Adliye Mahkemelerinin karar gerekçelerinde davacının işyerinde üst düzey görevli olarak çalıştığı, kendi çalışma saatlerini kendisi belirlediği gerekçesiyle fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti talepleri reddedilmiştir. Üst düzey yönetici olan davacının fazla çalışma ücretine hak kazanamayacağı yönündeki gerekçe isabetli ise de hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti taleplerinin aynı gerekçeyle reddi yerinde değildir. Davacının üst düzey yönetici olarak görev yapması, sırf bu nedenle hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti taleplerinin reddini gerektirmez. Diğer yandan dosya kapsamından davacının hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığı iddiasını ispat edemediği anlaşılmaktadır. Mahkemece hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti taleplerinin ispat yokluğu nedeniyle reddi gerekirken yazılı gerekçe ile reddedilmesi hatalı ise de karar, sonucu itibarıyla doğru olduğundan bu husus bozma sebebi yapılmamıştır.
4. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
09.12.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.