"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
KARAR : İstinaf başvurusunun esastan reddi
İLK DERECE MAHKEMESİ : Sakarya 5. İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki menfi tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı ile müvekkili davacı arasında iş ilişkisi bulunduğunu ve davacının davalıya ait işyerinde 2016 yılına kadar ücret ve prim karşılığı çalıştığını, işverenin davacıdan işe girişte açık bono düzenlemesini istediğini, davacının da kuyumcu olarak faaliyet gösteren işyerlerindeki yaygın uygulama nedeni ile boş senet olarak tabir edilen imzalı bonoyu işyeri sahibine teslim ettiğini, işten ayrılan davacıya yeniden birlikte çalışma teklifinde bulunan davalının görüşme sırasında işe girerken imzaladığı bonoyu uzatarak doldurmasını istediğini, davacının buna itiraz etmesi üzerine, davalı ve yanında bulunan T.Ç'nin tehdit ve baskıları nedeni ile bonoyu imzalamak zorunda kaldığını, davacının senet lehdarı olarak görünen T.Ç'yi tanımadığını ve aralarında herhangi bir ticari alışveriş de olmadığını ileri sürerek icra takibine konu bono nedeni ile davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini ve davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı def'inde bulunduklarını, müvekkili ile davacı arasında davacının iddialarının aksine, işçi işveren ilişkisi bulunmadığını, müvekkilinin kuyumculuk sektöründe işyeri bulunduğunu, davacının da aynı sektörde bağımsız olarak çalıştığını ve imalatçı firmalara yurt dışından kıymetli taşların getirilmesi hususunda tedarikçi firma ile imalatçı firma arasında gerçekleşen alım satım ilişkisine aracılık ederek temin edilen malın değerine göre komisyon aldığını, davacının tehdit ile imzalattırıldığı belirtilen senet ile ilgili olarak herhangi bir suç duyurusunda bulunmadığını, icra dosyasını uzatmaya ve borcunun tahsilini geciktirmeye yönelik olarak haksız ve kötüniyetli olarak dava açıldığını savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; İstanbul 33. İcra Müdürlüğünün 2018/9372 Esas sayılı icra takip dosyasının incelenmesinde davalı tarafça davacı hakkında 70.000,00 USD senet alacağı istemiyle takip başlattığının görüldüğü, tanıkların dinlendiği, dosya kapsamı, dinlenen tanık beyanları ve yapılan yargılama karşısında, davacının davalı işyerinin çalışanı olmadığı, belirli günlerde gelerek kuyumculara ürün tanıtımı ve satışı yaptığı, kendi nam ve hesabına çalıştığından taraflar arasında iş ilişkisi bulunmadığı ve davaya konu bononun iş ilişkisine dayalı teminat senedi olarak verildiği hususunun ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili; taraflar arasında iş ilişkisi bulunduğunun tanık beyanları ve dosya münderecatı ile sabit olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla iş ilişkisi bulunmadığı kabul edilecekse dahi işin esasına girilerek ret kararı verilemeyeceğini, zira bu durumda dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerektiğini, davanın esası hakkında değerlendirme yapılmadan usule dayalı bir sebeple taleplerinin reddedildiğini, müvekkilinin davalı tarafa ait kuyumcu işyerinde ücret ve prim karşılığı olarak çalışmak üzere işe başladığını, kuyumcu işyerlerinde piyasada yaygın uygulama gereği müvekkiline işe girişte açık bono düzenletilerek boş olarak imzalattırıldığını, işten ayrılan davacıya yeniden birlikte çalışılması yönünde teklifte bulunan işveren davalıyla görüşmeye gittiğinde müvekkilinden daha önce boş olarak alınan senedin baskı ve tehditle bedel kısmının yazmak zorunda bırakıldığını, senet lehdarı olarak görünen T.Ç'yi tanımadığını ve aralarında herhangi bir ticari ilişki de olmadığını, müvekkilinin davalı yanında işçi olarak çalıştığının tanık beyanlarıyla ispat edildiğini, davalı müvekkilin yıllardır çalıştığı işyerinin patronu olduğunu, İlk Derece Mahkemesince davacı tanık anlatımları görmezden gelinerek sadece davalı tanıklarının beyanlarına itibar edildiğini, davalı işverenin kuyumcu olduğunu ve kuyumcu piyasasında süregelen uygulama gereği işe girerken müvekkilinden almış olduğu teminat senedini daha sonra müvekkili üzerinde kurduğu baskı ve zorlamayla vade tarihinde tahrifat yaptırıp paraf attırarak icrai işlem başlattığını, borcun sebebi olan bononun iş hukukuna dayandığını ve müvekkilinin davalıya herhangi bir borcu bulunmadığını savunarak İlk Derece Mahkemesi kararının ortadan kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesi istemi ile istinaf yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; menfî tespite konu senedin İstanbul 33. İcra Müdürlüğünün 2018/9372 Esas sayılı icra takip dosyası ile takibe konu edildiği, keşide tarihinin 04.01.2017, ödeme gününün 30.12.2017, bedelin 70.000,00 Amerikan Doları olduğu, alacaklının davalı, keşidecinin davacı olduğu, genellikle çalışan işçilerden işe girişte veya sözleşme devam ederken, işverene verecekleri olası zararlara karşılık teminat amacıyla senetler alınıp iş sözleşmesi sona erdikten sonra icra takibine konulabildiği, bu tür senetlerin iptali amacıyla açılan menfî tespit davalarında görevli mahkemenin iş mahkemesi olup iş ilişkisi sona erdikten sonra düzenlenen ve iş sözleşmesi ile ilgisi olmayan senetlerin iptali davalarında ise genel mahkemelerin görevli bulunduğu, her ne kadar davacı taraf, davalı ile aralarında iş sözleşmesine tâbi çalışma bulunduğunu dosya kapsamı itibarıyla ispat edememiş ise de İlk Derece Mahkemesince davanın esasına ilişkin karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediği gibi davacının senedin işe girişte boş olarak verildiğini ispat edememesi nedeniyle davanın esastan reddine karar verilmesinde de bir hata görülmediği gerekçeleriyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü nedenleri tekrar etmiş ve dosya kapsamı ile taraflar arasındaki iş ilişkisinin ispat edildiğini savunarak ve inceleme sırasında resen gözetilmesi gereken sair nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi kararının ortadan kaldırılması istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, menfi tespit davasının dayanağı olan senedin iş sözleşmesinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı, taraflar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı İş Kanunu (4857 sayılı Kanun) kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 371 inci maddesi.
2. 4857 sayılı Kanun'un 1 ve 2 nci maddeleri ile 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun (7036 sayılı Kanun) 5 inci maddesi.
3. 6100 sayılı Kanunu’nun 114 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi ve 115 inci maddesi.
4. 6100 sayılı Kanun'un " İspat yükü" kenar başlıklı 190 ıncı maddesi şöyledir:
"(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir."
5. Dairemizin 25.01.2022 tarihli ve 2022/39 Esas, 2022/998 Karar sayılı kararının ilgili kısmı şu şekildedir:
"...
Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan hâllere dava şartları denir.
Dava şartları ise 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114 üncü maddesinde belirtilmiş olup, anılan düzenlemenin birinci fıkrasının (c) bendinde mahkemenin görevli olması dava şartı olarak düzenlenmiştir.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, bir dava ancak görevli mahkemece incelenebilir. Mahkeme her şeyden önce görevli olmalıdır. Görevsiz mahkemede açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekir (..., H./ ..., M./ ..., M./ ..., H.T.: Medeni Usul Hukuku, Cilt II, ... 2017, s. 930).
Dava şartlarının amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır (Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s 190).
Bu noktadan hareketle, uyuşmazlık yönünden görevli mahkeme kavramının açıklanması da gerekmektedir.
Genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir. Bilindiği üzere, ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama yoktur. Genel mahkemelerin bakacakları davalar, belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer.
Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle, özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
Yukarıda belirtildiği üzere, göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkin olup Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c maddesine göre mahkemenin görevli olması dava şartıdır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115 inci maddesine göre ise dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Diğer taraftan görevsiz mahkeme davanın esası hakkında karar veremez. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukukî ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukukî niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa davanın usulden reddine karar verilmelidir. Bu durumda kararda görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 'Asliye hukuk mahkemelerinin görevi' başlıklı 2 nci maddesi de;
'(1) Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.
(2) Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.'
Şeklindedir.
İş Mahkemelerinin görevi ise 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5 inci maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu hüküm ise;
'(1) İş mahkemeleri;
a) 5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,
b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,
c) Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara,
ilişkin dava ve işlere bakar.'
Şeklindedir.
Diğer taraftan 6356 sayılı Kanun’un 79 uncu maddesine göre de 'Bu Kanunun uygulanmasından doğan uyuşmazlıklar iş davalarına bakmakla görevli ve yetkili mahkemelerde görülür.' Kuralına yer verilmiştir.
..."
3. Değerlendirme
1. Somut olayda davacının, davalıya ait kuyumcu olarak faaliyet gösteren işyerinde işçi olarak çalıştığı ve bu nedenle işe girişte teminat olarak verilen senet nedeniyle borçlu bulunmadığının tespiti talep edilmiş ise de dosya kapsamına göre taraflar arasında iş ilişkisinin bulunduğu yöntemince ispat edilemediğinden Mahkemelerce davalılar arasında işçi işveren ilişkisi olmadığının kabul edilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ne var ki 7036 sayılı Kanun'un 5 inci maddesinde de açıkça belirtildiği üzere iş ilişkisinin mevcut olmadığı durumlarda iş mahkemelerinin görevli olduğundan söz edilemeyecektir.
2. Görev hususu, kamu düzeni ile ilgili olup taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemece resen gözetilmesi gerekmektedir. Bu durumda taraflar arasında iş ilişkisi bulunmadığı sonucuna ulaşılmış olmasına rağmen işin esasına girilerek karar verilmesi usul ve kanuna açıkça aykırı olmuştur.
3. İlgili Hukuk kısmının (5) numaralı paragrafında yer verilen Dairemiz ilkesi de gözetildiğinde; dosya kapsamına göre davacı ve davalı arasında iş mahkemelerinin görevine giren bir iş ilişkisi bulunduğu ispat edilemediğine göre, davaya bakma görevi genel mahkemelerde olup bu husus gözetilmeksizin işin esasına girilerek karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
03.12.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.