"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; yapılan ön inceleme sonucunda gereği düşünüldü:
Miktar veya değeri temyiz kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 saylı Kanun) 362. maddesi uyarınca temyiz edilemez. Temyize konu edilen miktarın kesinlik sınırının altında kalması hâlinde anılan Kanun’un 366. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 352/1-(b) hükmü uyarınca temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekir.
Somut uyuşmazlıkta, davacı işçi ihtiyari arabuluculuk anlaşma belgesinin geçersizliğini de ileri sürerek bir kısım alacaklarının tahsilini talep etmiş; Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. Dairemiz uygulamasına göre ihtiyari arabuluculuk anlaşma belgesinin geçerli olup olmadığı hususu, alacak davasında ön sorun olarak incelenebileceğinden kararın miktar itibarıyla kesin olup olmadığının tespiti bakımından, hüküm altına alınan ya da reddedilen ve temyize konu edilen alacak miktarının dikkate alınması gerekmektedir.
Dosya içeriğine göre davacının hizmet süresi, iddia edilen ücreti ve talep edilen alacakların niteliği ile bilirkişi raporu ve dava dilekçesi içeriği birlikte dikkate alındığında; reddedilen ve temyize konu edilen miktar, Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihi itibarıyla kesinlik sınırı olan 378.290,00 TL’nin altında kalmaktadır.
KARAR
Açıklanan sebeple;
Davacı vekilinin temyiz dilekçesinin miktardan REDDİNE,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
18.02.2025 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
K A R Ş I O Y
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 03.05.2008 tarihinde davalı işyerinde çalışmaya başladığını, 2019 yılının Mart ayına kadar çalıştığı hâlde Kuruma 18.12.2018 tarihinde işten çıkışının bildirildiğini, davalı işveren yanında ihtiyari arabuluculuk anlaşmasının imzalanmasından ve resmî çıkış tarihinden sonra da bir süre çalıştığını, müvekkilinin; arabuluculuk başvurusu, arabuluculuk seçimi ve faaliyeti, esasları, süreci, sonuçları konusunda bilgilendirilmeden 12.12.2018 tarihli anlaşma belgesini imzaladığını, işçilik alacaklarının tamamını alamadığını belirterek 12.12.2018 tarihli ihtiyari arabuluculuk anlaşma belgesinin iptali ile ödenmeyen dava konusu işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının herhangi bir hak ve alacak talep edemeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesinin 02.06.2022 tarihli kararında, "... Mahkememizce arabuluculuk tutanağına ilişkin irade fesadı iddiası değerlendirilebileceğinden taraf tanıklarının ve ortak tanığın arabulucuya gönüllü gittikleri, hazır evrakların bulunmadığı, zorlama ve baskı olmadığı, belgeleri okuyarak imzaladıkları yönündeki beyanları dikkate alındığında davacı tarafça irade fesadının ispat edilememiş olduğu kabul edilmiştir. İhtiyarî arabuluculuk anlaşma tutanağına göre tarafların uyuşmazlık konularında anlaştıkları saptanmış olup ve aynı işçilik alacaklarına ilişkin tekrar dava açılamayacağı kanaatiyle 6100 Sayılı HMK'nun 114/1-h ve 115/2. Maddesi gereğince, hukukî yarar yokluğu sebebi ile ..." davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin 16.10.2024 tarihli kararında "… Taraf vekillerinin iddia ve savunmaları, tanıkların beyanları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;Taraflar arasındaki 12/12/2018 tarihli arabuluculuk anlaşma belgesine göre, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai alacağı, ... alacağı, AGİ, alacağı hafta tatili alacağı olarak 20.000,00TL 'nin ödenmesi konusunda anlaşıldığı, arabuluculuk tutanağı içeriğinde dava konusu edilen taleplerin tamamı hakkında görüşme yapılarak anlaşmaya varıldığı, davacı tarafça arabuluculuk sürecinin 6325 sayılı yasaya aykırı olarak yürütüldüğü, irada fesadı halleri bulunduğu, davacının bilgisizliğinden deneyimsizliğinden yararlanılarak arabuluculuk tutanağının imzalatıldığı ve edimler arasında açık orantısızlık olmakla gabin şartlarının gerçekleştiğinden bahisle ihtiyari arabuluculuk tutanağının iptali talep olunmuş ise de , arabuluculuk tutanaklarının sahteliği ispatlanıncaya kadar geçerli ilâm niteliğindeki belgelerden olduğu, sahteliği konusunda bir iddia olmadığı gibi fiil ehliyetsizliği, kısıtlılık hâlleri iddiası da bulunmadığı, tarafların arabuluculuk süreci ve sonuçları hakkında bilgilendirildikleri, bilgilendirme tutanağının da taraflarca imza altına alınmış olduğu, davacının arabuluculuk sürecinin ilgili avukat tarafından yürütülmesine dair rızasının bulunduğu,iptali istenen anlaşma tutanağının usul ve yasaya uygun olarak düzenlendiği, tanık beyanları nazara alınarak ilk derece mahkemesince davacının iradesinin fesada uğratıldığına ilişkin iddiasını ispat edemediği yönündeki kabulünde bir isabetsizlik bulunmadığı, davacı tarafça gabin hukuksal nedenine dayanılmış ise de, tek başına edimlerin az veya çok olmasının gabinin varlığı için yeterli olmadığı, ayrıca zarar görenin diğer tarafın kendi içinde bulunduğu zayıflık halini ve bu durumdan bilinçli olarak (kasıt unsuru) yararlandığını ispat etmesi gerektiği, davacı tarafça gabinin objektif ve subjektif şartlarının ispat olunamadığı,ayrıca ihtiyari arabuluculuk anlaşma tutanağının 12/12/2018 tarihinde düzenlenmiş olması ve dava tarihi (31/03/2021) olması göz önüne alındığında 6098 sayılı Kanun’un 28 ve 39. maddesinde düzenlenen 1 yıllık hak düşürücü sürelerin de geçtiği anlaşılmakla davanın dava şartı yokluğundan reddine ilişkin ilk derece mahkemesi kararının dosya kapsamına uygun olduğu anlaşılmıştır. ..." şeklindeki gerekçe ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık, arabuluculuk anlaşma tutanağının geçersizliğinin tespiti ile işçilik alacaklarının tahsiline karar verilmesine ilişkindir.
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu (7036 sayılı Kanun) ile 01.01.2018 tarihinden itibaren işçi işveren uyuşmazlıklarında dava açılmadan önce arabuluculuğa başvuru ön şartı getirilmiştir. Arabuluculuğa başvuru dava şartı olup, taraflar dava açılmadan ya ihtiyari arabulucuya ya da zorunlu arabulucuya başvurmalıdır.
7036 sayılı Kanun'un 3. maddesinde "Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Bu alacak ve tazminatla ilgili itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davaları hakkında birinci cümle hükmü uygulanır." denilmiştir. Görüldüğü üzere iş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davaları açısından dava şartı arabuluculuk hükümleri uygulanamayacaktır. Belirtilen düzenleme, salt 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında bulunan işçi ve işverenler arasındaki uyuşmazlıkları değil 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, 5953 sayılı Basın İş Kanunu ve 854 sayılı Deniz İş Kanunu kapsamında bulunan işçi ve işverenler arasındaki uyuşmazlıkları da içermektedir.
6100 sayılı Kanun’un 163 ve 164. maddelerinde ön sorun düzenlenmiştir. Öğretide ön sorun, Prof. Dr. ... tarafından, "Bir davadaki asıl (ana) sorun (talep sonucu) hakkında karar verilebilmesi için (daha önce) çözülmesi gereken sorunlara (geniş anlamda) ön sorun denir." şeklinde açıklanmıştır (..., İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 2. Baskı, s. 356). Örneğin 6100 sayılı Kanun’un 116 ve 117. maddelerinde düzenlenmiş ilk itirazlar, adi senede bağlı görülmekte olan bir alacak davasında adi senetteki imzanın borçlu tarafından inkâr edilmesi (6100 sayılı Kanun’un 208/3 hükmü) ve eski hâle getirme birer ön sorundur. Müstakil bir niteliği bulunmayan ön sorun asıl dava konusu içerisinde ve asıl dava konusuna bağlı bir özellik gösterir.
Arabuluculuk kurumu incelendiğinde ise münhasır kanununun bulunduğu ve hatta bu yasal düzenleme mevcut olduğu gibi iş yargısını düzenleyen 7036 sayılı Kanun'da da belirtilen kurumun düzenlendiği görülmektedir. Buradan hareketle kavramsal olarak değerlendirildiğinde arabuluculuk tek başına bağımsızlığı olan bir kavramdır. Dolayısıyla arabuluculuk tutanağının geçersizliği, bir eda davasına bağlı olmaksızın hukuki yararın varlığının ispatı hâlinde de talep edilebilir.
Somut olayda davacı taraf arabuluculuk anlaşma belgesinin geçersizliği ile birlikte alacak talebinde bulunmuştur. Arabuluculuk tutanağının geçersizliğine yönelik talep bir ön sorun mahiyetinde değil bağımsız ve ayrı bir dava niteliğinde olduğundan, alacak davasında ortaya konan miktara göre yapılacak kesinlik sınırına ilişkin değerlendirmeden âridir. Dolayısıyla 6100 sayılı Kanun’un 165. maddesinde düzenlenmiş bekletici sorun gibi öncelikle arabuluculuk tutanağının geçersizliğine yönelik talep değerlendirilip daha sonra alacak talebine yönelik açılmış eda davası değerlendirilmelidir. Açıklanan bu nedenlerle iki ayrı dava mevcut olduğundan, temyiz incelemesinin yapılmasında kesinlik sınırına dair değerlendirme burada uygulanamaz. Bütün bu açıklamalar ışığında temyiz incelemesinin yapılması gerektiğinden Sayın Çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.