"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirkette 04/04/2005-28/09/2010 tarihleri arasında yurtiçi ve yurtdışı tır şoförü olarak çalıştığını aylık maaşının net 870,00 TL olduğunu bunun yanında yurtdışına çıktığında günlük 30 EURO harcırah aldığını, yurtiçinde çalışırken sefer başına en yakın mesafe için 30,00 TL en uzak mesafe için 100,00 TL harcırah aldığını aylık 70,00 TL yemek parası 54,00 TL aile yardımı yılda bir maaş ikramiye verildiğini, davalı iş verenin müvekkilinin iş akdini haksız ve geçersiz bir şekilde feshettiğini iddia ederek bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili; zamanaşımı itirazında bulunmuş, davacının tüm izinlerini kullandığını, davacının fazla çalışma yapmadığını, yine hafta tatilinde ve genel tatillerde çalışmadığını, davacıya ikramiye verilmediğini, davacının brüt maaşının 805,98 TL olduğunu davacının iş akdinin iş yerinde alkol alması sebebi ile fesih edildiğini yine davacının dava dilekçesinde belirttiği mali haklara ilişkin bilgilerin gerçeği yansıtmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar Dairemizin 28/11/2019 tarih, 2016/5796 esas ve 2019/21227 karar sayılı ilamıyla belgeye dayalı olarak hesaplanan fazla mesai ve ulusal bayram genel tatil ücreti taleplerinden karineye dayalı makul indirim yapılmasının hatalı olması ve takograf kayıtlarına dayalı olarak hesaplanan fazla mesai ücreti alacağında mükerrer hesap yapıldığı gerekçesiyle bozulmuş, bozma sonrası yapılan yargılamada mahkemece bozmaya uyularak ek rapor alınmış ve davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
Anayasa'nın 36. maddesinde, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilmiştir.
Yine Anayasa'nın 141. maddesinin 3. fıkrasında, “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” hükmü yer almıştır.
Diğer taraftan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde ise, “Herkes, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıkların ya da cezai alanlarda kendisine yöneltilen suçlamaların esası hakkında karar verecek olan yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, makul süre içinde adil ve aleni olarak yargılanma hakkına sahiptir.” denilerek kısaca ve özetle adil yargılanma hakkı düzenlenmiştir.
Aynı şekilde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesinde ise mahkeme kararında nelerin yer alması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre, mahkeme kararında özellikle tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin bulunması gereklidir.
Ancak buradan mahkemenin gerekçesinde taraflarca ileri sürülen bütün iddialara cevap vermesi gerektiği sonucuna ulaşılmamalıdır. Mahkeme kararının yukarıda asgari hususları taşıması ve kararda özellikle davanın sonucunu etkileyecek nitelikte kilit önemde hususların yer alması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesi gereğince adil yargılanma hakkı kapsamında gereklidir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir kararında, mahkeme kararı için kilit önemde olan taraflardan birinin ihmalinin bulunduğunun belirtilmesine rağmen bunun sebeplerinin açıklanmamasını sözleşmenin 6. maddesine uygun görmemiştir (Georgiadis/Yunanistan, Başvuru No: 21522/93 29.05.1997 ).
Gerekçeli karar hakkı da adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmelidir (Anayasa Mahkemesinin 20.03.2014 tarih, 2012/1034 başvuru sayılı kararı). Mahkemeler kararlarını verirlerken bağımsız ve serbest iseler de, kararlarının hangi temel ya da temellere dayandığını yeterli açıklıkta belirtme yükümlülüğü altında oldukları kabul edilmelidir. Bu yükümlülük aynı zamanda mahkeme kararının denetiminin yapılabilmesi için zorunludur. Bu şekilde tarafların iddiaları ve savunmaları hukuka uygun incelenip incelenmediği ile değerlendirilip değerlendirilmediği anlaşılabilir.
Mahkemeler verdikleri kararlarla uyuşmazlığı yargısal anlamda sona erdirmektedirler. Bunun sonucu olarak da davanın taraflarının mahkemenin ulaştığı sonuca ne şekilde ulaştığını anlayabileceği bir gerekçenin bulunması gereklidir. Bu gerekçe hükümle sebep sonuç ilişkisinin kurulmasını sağlayacak yeterlilikte, açık ve anlaşılabilir olmalıdır. Ancak gerekçenin çelişkili olmaması gereklidir. Zira, gerekçenin çelişkili olması aslında hukuken kabul edilebilir bir gerekçenin bulunmaması demektir.
Bir başka yönden mahkeme kararlarının gerekçeli olmasının tarafların yargıya güven duymasını sağladığı gibi kararı benimseyip benimsememesine bağlı olarak karara karşı gidilebilecek kanun yollarına gidip gitmemesinde de etkili olduğu açıktır. Bu durum ise hak arama özgürlüğüyle yakından ilgilidir.
Somut olayda; Mahkemece yargılamaya ilişkin safahat özetlendikten sonra gerekçesiz bir şekilde, genel ve soyut ifadeler kullanılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmesi tarafların gerekçeli karar haklarının ihlaline sebep olabilecek niteliktedir.
Bilindiği üzere; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda (keza mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda) "usuli kazanılmış hak" kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. (Yargıtay İBK 9.5.1960 tarih 21/9, RG. 28.6.1960-10537) Hükmün bir kısmının bozma kapsamı dışında bırakılmasının amacı bu kısımların doğru olduğunu belirlemek, bozmanın sınırlarını çizmek ve bu şekilde usulü kazanılmış hakları oluşturup, korumaktır. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
Somut uyuşmazlıkta, Mahkemece hükmüne uyulan bozma ilamında işaret edildiği üzere takograf kayıtlarına dayalı fazla mesai ücreti hesabında mükerrerlik durumunun söz konusu olduğu, bozma sonrası yapılan yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda bu durumun dikkate alınmadığına yönelik izlenim oluştuğu ayrıca takograf kayıtlarında kimi günler davacının daha fazla çalıştığına yönelik tespit yapıldığı ve bu durumun hesapta dikkate alındığı ancak bu şekilde yapılan hesabın davalı lehine oluşan usuli kazanılmış hak ilkesine aykırı olduğu, ayrıca bozma öncesi alınan hesap raporunda davacının çalışmasının hatalı bir şekilde 31/12/2009 tarihinde son bulduğu kabul edilerek sonuca gidildiği ve davacı tarafından bu durumun temyiz konusu yapılmadığı, bozma sonrası alınan hesap raporunda ise davacının çalışmasının doğru bir şekilde 24/09/2010 tarihinde son bulduğunun kabul edildiği ve hesabın buna göre yapıldığı ancak az önce anlatıldığı üzere bu şekilde hesabın davacı temyizi olmadığından davalı lehine oluşan usuli kazanılmış hak ilkesine aykırılık teşkil ettiği, yine bozma öncesi alınan raporda 04/04/2009-30/06/2009 döneminde davacının fazla mesai yapmadığı, 01/07/2009-31/12/2009 arası ise toplam 15 saat fazla mesai yaptığı kabul edilmesine rağmen bozma sonrası alınan raporda 14/04/2009-30/06/2009 arası için 3 saat, 01/07/2009-31/12/2009 arası için ise 51.5 saat fazla mesai hesabı yapılmasının da yine davalı lehine oluşan usuli kazanılmış hak ilkesine aykırılık teşkil ettiği, ayrıca bozma öncesi fazla mesai ücreti hesaplanırken çıplak brüt ücretin 1.5 katı üzerinden hesap yapılmasına rağmen bozma sonrası alınan raporda sabit ücretin %150 fazlası, harcırahın ise %50 fazlası dikkate alınarak fazla mesai hesabı yapılmasının da davalı lehine oluşan usuli kazanılmış hak ilkesine aykırılık teşkil ettiğinin gözetilmemesi de ayrıca hatalı olup kararın bu nedenle de bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 01/11/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.