Logo

9. Hukuk Dairesi2023/15134 E. 2023/11604 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Arabuluculuk anlaşma tutanağının geçersizliği nedeniyle ihbar tazminatı alacağına karar verilip verilemeyeceği hususunda yaşanan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 3. maddesi ile arabuluculuğun dava şartı haline gelmesi ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun 18/5. maddesi gereğince arabuluculuk sonucu varılan anlaşmaya konu hususlarda dava açılamayacağından, arabuluculuk tutanağının geçersizliğine ilişkin iddianın, bağımsız bir dava olarak açılması gerektiği ve bu geçersizlik kararı kesinleşmeden asıl alacak davasının açılamayacağı gözetilerek, yerel mahkemenin, arabuluculuk anlaşma tutanağının geçersizliğine ilişkin ön sorun incelemesi yapıp ihbar tazminatına hükmetmesinin hatalı olduğu ve miktar yönünden temyiz incelemesi yapılamayacağı gerekçesiyle davalı vekilinin temyiz isteminin reddine ilişkin direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/1442 E., 2023/2936 K.

İLK DERECE MAHKEMESİ : ... 2. ... Mahkemesi

SAYISI : 2019/455 E., 2021/889 K.

Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; yapılan ön inceleme sonucunda gereği düşünüldü:

Somut uyuşmazlıkta ... sözleşmesinin haklı bir neden olmaksızın sonlandırıldığını ileri süren davacı; ihbar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; 26.09.2018 tarihli ihtiyari arabuluculuk anlaşma belgesinin geçerli olup olmadığı hususu, işbu alacak davasında ön sorun olarak incelenip anlaşma belgesinin geçersiz olduğu sonucuna varılmasından sonra ihbar tazminatı talebinin kabulüne karar verilmiştir.

Bu durumda kararın miktar itibarıyla kesin olup olmadığının tespiti bakımından, hüküm altına alınan ya da reddedilen ve temyize konu edilen alacak miktarının dikkate alınması gerekmektedir. Somut olayda hüküm altına alınan ve temyize konu edilen miktarın temyiz kesinlik sınırını aşacak mahiyette ileriye yönelik bir etkisi de bulunmamaktadır.

Miktar veya değeri kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 362 nci maddesi uyarınca temyiz edilemez. Temyize konu edilen miktarın kesinlik sınırının altında kalması hâlinde anılan Kanun’un 366 ncı maddesi atfıyla aynı Kanun’un 352 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekir.

Dosya içeriğine göre davalı aleyhine hüküm altına alınan miktar 27.250,00 TL olup bu miktar, Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihi itibarıyla kesinlik sınırı olan 238.730,00 TL’nin altında kalmaktadır.

KARAR

Açıklanan sebeple;

Davalı vekilinin temyiz dilekçesinin miktardan REDDİNE,

Peşin alınan temyiz harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

04.09.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

K A R Ş I O Y

Arabuluculuk anlaşma tutanağına bağlanmış işçilik alacaklarının anlaşma tutanağına rağmen dava konusu edilip edilemeyeceği ve edilebilecekse bunun koşulları uyuşmazlık konusudur.

Bu hususa ilişkin olarak mevzuat hükümleri incelendiğinde karşımıza çıkan hükümler, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun (6325 sayılı Kanun) 18 inci maddesine 7036 sayılı ... Mahkemeleri Kanunu'nun (7036 sayılı Kanun) 35 inci maddesi ile eklenen dördüncü fıkra ve aynı Kanun'un 24 üncü maddesiyle eklenen beşinci fıkradır.

6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesinin dördüncü fıkrasına göre “Kanunlarda icra edilebilirlik şerhi alınmasının zorunlu kılındığı haller hariç, taraflar ve avukatları ile arabulucunun, ticari uyuşmazlıklar bakımından ise avukatlar ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesi, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilam niteliğinde belge sayılır.”

Aynı Kanun'un 18 inci maddesinin beşinci fıkrası ise “Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz.” şeklindedir.

Yukarıya alınan maddelerin gerekçesi sırasıyla;

“...6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesine eklenen dördüncü fıkra ile, taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesinin, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilâm niteliğinde belge sayılacağı hükme bağlanmaktadır. Bu düzenleme yapılırken 19.03.1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 'Uzlaşma sağlama' başlıklı 35/A maddesi dikkate alınmaktadır. Zira bu maddede 'Avukatlar dava açılmadan veya dava açılmış olup da henüz duruşma başlamadan önce kendilerine intikal eden ... ve davalarda, tarafların kendi iradeleriyle istem sonucu elde edebilecekleri konulara inhisar etmek kaydıyla, müvekkilleriyle birlikte karşı tarafı uzlaşmaya davet edebilirler. Karşı taraf bu davete icabet eder ve uzlaşma sağlanırsa, uzlaşma konusunu, yerini, tarihini, karşılıklı yerine getirmeleri gereken hususları içeren tutanak, avukatlar ile müvekkilleri tarafından birlikte imza altına alınır. Bu tutanaklar 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesi anlamında ilâm niteliğindedir.' hükmü yer almaktadır. ...”

“...6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesine eklenen beşinci fıkra ile, arabulucu huzurunda anlaşılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamayacağı hüküm altına alınmaktadır. Anlaşılan hususların bilahare dava edilemeyeceği dikkate alındığında arabulucu tarafından düzenlenecek ve taraflar ve varsa temsilcileri veya avukatları tarafından imzalanacak anlaşma tutanağında 'anlaşılan hususların' net bir şekilde ortaya konulmasında zorunluluk bulunmaktadır. Örneğin işçi ve işveren tarafı kıdem ve ihbar tazminatı ile fazla çalışma ücreti konusunda anlaştıklarında arabulucunun bu kalemleri ayrıca ve açıkça tutanağa bağlamasında fayda görülmektedir. Anlaşma tutanağının içeriğinden 'anlaşılan hususlar' net bir şekilde görülebilmeli ve bilahare dava açma yasağına tâbi olan bu hususlar tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça tespit edilebilmelidir. ...”

Şeklindedir.

Arabuluculuk anlaşma tutanağının ilâm niteliğinde belge kabul edilmesi, “anlaşılan hususlarda taraflarca dava açılamaz” şeklindeki hüküm, 6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarının gerekçesi ve 6325 sayılı Kanun'un ... Büyük Millet Meclisinde 07.....2012 tarihinde kabul edilen ilk metninde yer almayan 18 inci maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarının görülen ihtiyaç ve lüzum üzerine yaklaşık beş yıl sonra çıkarılan 7036 sayılı Kanun'un 24 ve 35 inci maddeleriyle Kanun'a eklenmiş olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, kanun koyucunun açık iradesinin arabulucu önünde konuşulup anlaşma tutanağına bağlanan hususların, arabuluculuk anlaşma tutanağı hukuken geçerliliğini yitirmeden hiç bir şartta dava konusu edilmesine müsade etmemek olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır.

Hiç kuşkusuz anlaşma tutanağındaki imzanın sahteliğinin veya taraflardan birisinin iradesinin fesada uğratılmış olduğunun veya arabuluculuk görüşmesinin usulüne uygun yapılmadığının tespiti durumunda, anlaşma tutanağının iptal edilmesi mümkündür ve iptal kararının kesinleşmesi ile birlikte yukarıda değinilen dava açma yasağı ortadan kalkacağından iptal edilen anlaşma tutanağındaki hususlar dava konusu edilebilecektir.

Anlaşma tutanağının sahteliği veya irade fesadı ile sakatlığı veya arabuluculuk görüşmesinin usulüne uygun yapılmadığı iddiası, doğrudan doğruya açılacak bir alacak veya işe iade davasında görülmesi mümkün bir ön sorun mudur; yoksa işe iade veya alacak davasından önce ve bağımsız bir dava olarak açılması zorunlu mudur sorusunun cevabı uyuşmazlığın özüne tekabül etmektedir.

Kanun'un "anlaşılan hususlarda dava açılamaz" şeklindeki net ve emredici hükmü ile aynı doğrultudaki gerekçesi ve anlaşma tutanağını ilâm niteliğindeki belgelerden sayan yaklaşımı karşısında, dava açma yasağı ortadan kalkmadan yani arabuluculuk tutanağı iptal edilip bu karar kesinleşmeden anlaşma tutanağına konu hususlarda dava açılması mümkün olmadığından, bu hususun doğrudan doğruya açılacak işe iade veya alacak davası içerisinde ön sorun olarak tartışılıp karara bağlanmasına yasal olanak bulunmamaktadır. Kanun'un açık hükmünün olduğu yerde yorum veya işçi lehine yorum gibi argümanlarla açık kanun hükmü boşa çıkarılamaz. Bu aşamada hemen belirtmek gerekir ki; eğer 6325 sayılı Kanun ilk çıkarıldığı hâliyle kalsaydı yani yaklaşık beş yıl sonra 7036 sayılı Kanun'un 24 üncü maddesi ile 18 inci maddeye eklenen beşinci fıkra olmasaydı hiç kuşkusuz arabuluculuk anlaşma tutanağının geçerli olup olmadığı ilgisine göre açılacak işe iade veya alacak davasında ön sorun olarak incelenebilirdi. Ancak açıkça belli ki kanun koyucu tam da bu olasılığı engellemek için bilinçli bir tercihle yukarıda değinilen ek maddeyi 6325 sayılı Kanun'a monte etmiştir. Kanun koyucunun iradesi ve kanun hükmü bu kadar açıkken bu yasal değişiklik yapılmamış gibi davranmaya devam etmenin de izahı yoktur.

Bu hususta bir diğer görüş de iptal davasının ön sorun olarak ele alınamayacağını benimseyip müstakil dava niteliğini kabul etmekle birlikte, anlaşma tutanağının iptali davası ile duruma göre anlaşma tutanağının konusunu oluşturan işe iade veya alacak davasının birlikte açılabileceği ancak bu durumda müstakil iki davanın varlığı nedeniyle her ikisi bakımından da (işin doğası gereği önce iptal davası ile ilgili karar verilecektir) ayrı ayrı hüküm kurmak gerektiği şeklindedir ki, bu görüşe de katılmak mümkün değildir. Şöyle ki; yukarıda da izah olunduğu üzere anlaşma tutanağının hukuken varlığını sürdürdüğü herhangi bir zaman dilimi içerisinde Kanun'dan kaynaklanan dava açma yasağı nedeniyle anlaşma tutanağının konusu olan hususların dava konusu edilmesi mümkün değildir. İlgili Kanun hükmü bu durumu açıkça ve yoruma imkân bırakmayacak netlikte düzenlemiştir. Meseleyi bir örnek üzerinden açıklamak gerekirse örneğin, arabuluculuk anlaşma tutanağına bağlanmış kıdem tazminatı bakımından, hem arabuluculuk anlaşma tutanağının irade fesadı nedeniyle iptali ve hem de bakiye kıdem tazminatının tahsili talepli davada, anlaşma tutanağının konusu kıdem tazminatının dava edildiği tarih nedir? Hiç kuşkusuz anlaşma tutanağının iptalinin istendiği tarihtir. Peki bu tarih itibarıyla arabuluculuk anlaşma tutanağı hukuken geçersiz midir? Yine hiç kuşkusuz henüz iptal edilip bu yöndeki karar kesinleşmediği için arabuluculuk anlaşma tutanağı hukuken geçerliliğini devam ettirmektedir. Peki arabuluculuk anlaşma tutanağı hukuken geçerliyken anlaşma tutanağına konu husus dava konusu edilebilir mi? 6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesinin beşinci fıkrasındaki açık ve kesin emredici düzenleme nedeniyle edilemez.

Meselenin tartışılması gereken bir diğer yönü de davanın miktarı veya türü bakımından kesinlik hususudur.

Bu hususta da iki farklı görüş ortaya çıkmış olup Dairemizin çoğunluk görüşü, iptal davası ile duruma göre işe iade veya alacak davası birlikte açılmış ve mahkemenin de iptal istemi ve sonrasındaki dava bakımından ayrı ayrı hüküm kurduğu hâl ile arabuluculuk anlaşma tutanağının neden geçersiz olduğunu izahla birlikte ayrıca iptal talebinde bulunulmayan ve doğrudan işe iade veya alacak talep edilen davalarda, mahkemenin arabuluculuk anlaşma tutanağının geçersizliği iddiasını ön sorun olarak inceleyip bu yönde hüküm fıkrası kurmadan doğrudan diğer taleple ilgili karar verdiği durumda, arabuluculuk anlaşma tutanağının geçersizliği hususunun bağımsız bir dava olmayıp diğer davada değerlendirilmesi gereken ön sorun olduğu, buna bağlı olarak da ön sorun olarak incelenecek bağımsız bir dava olmayan geçersizlik hususunun kesinliğe etkisi olmadığı şeklindedir ki kanaatimizce burada ulaşılan sonuç da hukuka uygun değildir. Konunun daha iyi anlaşılması bakımından yine örnek vermek gerekirse, işe iade hususunda arabulucuya gitmiş ve arabuluculuk görüşmesi anlaşma ile sonuçlanmış işçinin, iradesinin fesada uğratıldığını iddia edip arabuluculuk anlaşma tutanağının iptalini ve işe iadesini veya geçersizliğin nedenlerini açıkladıktan sonra arabuluculuk anlaşma tutanağının iptalini istemeden doğrudan işe iadesine karar verilmesini istediği bir davada, mahkeme iptal/geçersizlik hususunu ister ön sorun olarak değerlendirmiş isterse iptal/geçersizlik hususu ile işe iadeyi ayrı iki dava olarak niteleyip iki ayrı hüküm kurmuş olsun, bölge adliye mahkemelerinin işe iadeye dair verecekleri kararlar tür itibarıyla temyizi kabil kararlardan olmadığı için bu kararın Yargıtay tarafından incelenemeyeceği yönündedir. Keza konu işe iade değil de alacak ise bu defa da temyiz edenin sıfatına göre bakılması gereken ret veya kabul miktarı temyiz sınırının altında ise temyiz incelemesinin miktar bakımından kesinlik nedeniyle yapılamayacağı yönündedir.

Yukarıda birkaç kez izah edildiği üzere, arabuluculuk anlaşma tutanağına bağlanan hususlarda söz konusu anlaşma tutanağı açılacak bağımsız bir davada iptal ettirilip kararın kesinleşmesi sağlanmadan dava açılamaz. Davanın bağımsız iptal davası olarak açılması hâlinde verilecek karar tür itibarıyla temyize tâbi olduğu gibi bir miktar söz konusu olmadığı için miktar bakımından kesinliğe de takılmayacak ve her hâlde temyizen incelenmesi mümkün olacaktır. Bizce birlikte dava açılması yine yukarıda izah ettiğimiz üzere mümkün olmamakla birlikte bir an için mümkün olduğunu düşündüğümüzde de ... başına iptal davası iken temyizi kabil olan bir kararın yanına ilave bir dava geldi diye temyizi kabil olmaktan çıktığını düşünmenin hukuki ve mantıki bir dayanağı da bulunmamaktadır.

Yine yukarıda izah edildiği üzere, birlikte açılan davalarda iptal/geçersizlik hususunun ayrı bir dava olmayıp diğer davada çözümlenmesi gereken ön sorun olduğu görüşüne katılmamız ve temyiz/kesinlik meselesine bu gözle bakmamız mümkün değildir.

Kabul ettiğimiz görüşün, müstakil açılacak iptal davasının yıllar sonra kesinleşeceği gerçeği karşısında, işçinin bu zaman zarfında alacaklarının zamanaşımına uğrama riski ile alacağına oldukça geç kavuşma riskini barındırması hususunda gelmesi muhtemel eleştiriler bakımından da konunun açıklığa kavuşturulmasında fayda vardır. Öncelikle açık ve kesin bir kanun hükmünün uygulanmasından sosyal kaygılarla imtina edilemez. Diğer taraftan dava açmanın kanunen yasak olduğu dönem bakımından dava zamanaşımının işlemeye devam ettiği de işin mahiyeti gereği düşünülemez. Kaldı ki 6098 sayılı ... Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 153 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6) ncı bendi de bu konu bakımından değerlendirilmeli ve tartışılmalıdır.

Son olarak değinilmesi gereken bir husus da, 6100 sayılı Kanun'un 208 inci maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Bir belgenin sahteliğini iddia eden kimse, bunu aynı mahkemede ön sorun şeklinde ileri sürebileceği gibi, bu konuda ayrı bir dava da açabilir” hükmüdür. Buradaki düzenleme “bunu aynı mahkemede ön sorun olarak ileri sürebileceği gibi” ifadesinden de açıkça anlaşılacağı üzere, görülmekte olan bir davada taraflardan birisi tarafından sunulan delil niteliğindeki belgeye ilişkin olup ilâm niteliğindeki belgelerden sayılan ve dava açma engeli teşkil eden arabuluculuk anlaşma tutanağının bu kapsamda değerlendirilmesi kanaatimizce mümkün değildir. Çünkü birisi dava açılmasına engel teşkil etmeyen ama davanın sonucunu etkileyebilecek bir delilken, diğeri doğrudan doğruya davanın açılmasına kanunen engel olan ilâm niteliğinde bir belgedir. Mahiyeti gereği de açılmış bir davada sonradan ileri sürülmesinden ziyade dava açılırken başlangıçta davacı tarafından getirilmesi beklenir. Aynı zamanda bu düzenleme sadece sahtecilik (imza inkârı) iddiasına ilişkin olup irade fesadı iddiasını ve diğer hususları kapsamaz. Diğer taraftan 6100 sayılı Kanun'un bu hükmü karşısında özel hüküm olduğu tartışmasız olan 6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesinin beşinci fıkrasının varlığı karşısında uygulanma imkânı yoktur ve anılan madde hükmü nedeniyle arabuluculuk anlaşma tutanağının iptaline ilişkin davanın müstakil bir dava olarak açılması zorunludur.

Sonuç olarak toparlamak gerekirse;

- 6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesinin beşinci fıkrasındaki açık hüküm nedeniyle, arabuluculuk anlaşma tutanağına bağlanan konularda sahtecilik, irade fesadı veya arabuluculuk sürecinde usulsüzlük iddiasında bulunarak dava açmak isteyen kimse; öncelikle müstakil bir arabuluculuk anlaşma tutanağının iptali davası açmalı, eğer tutanağın iptaline karar verilir ve bu karar kesinleşirse ancak bu kesinleşmeden sonra arabuluculuk anlaşma tutanağına konu hususlarda dava açılabilmelidir.

- Arabuluculuk anlaşma tutanağının geçersizliği doğrudan açılmış bir alacak veya işe iade davasında ön sorun olarak değerlendirilemez.

- Arabuluculuk anlaşma tutanağının iptali ile buna bağlı olarak işe iade veya alacak talepli iki dava, dava yığılması şeklinde birlikte açılamaz ve görülemez. Birlikte açılan davalar bakımından hukuki vasıflandırma adı altında veya başka bir yöntemle iptal istemli dava diğer davanın ön sorunu olarak nitelendirilemez.

- Birlikte açılan davalarda duruma göre işe iade veya alacak davası tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmeli ve bu talep bakımından dava tarihi itibarıyla 6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesinin beşinci fıkrasının dava açılmasına izin vermemesi gerekçe gösterilerek usulden ret kararı verilmelidir.

- Arabuluculuk anlaşma tutanağının iptali/geçersizliği hususu, bağlantılı diğer davada değerlendirilmesi gereken ön sorun olamayacağından, her ne şekilde açılırsa ve her ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın, sadece arabuluculuk tutanağının iptali istemli bağımsız bir dava kabul edilmesi gereken talep nedeniyle verilecek her türlü karara karşı her durumda temyiz yolunun açık olduğu kabul edilmelidir.

- Arabuluculuk görüşmesi sonrasında anlaşmaya varılamadığına dair düzenlenmiş tutanak eklenerek açılan davada aynı talepler bakımından daha önce arabuluculuk anlaşma tutanağı düzenlendiğinin yargılama esnasında ortaya çıkması durumunda 6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesinin beşinci fıkrasının dava açılmasına izin vermemesi gerekçe gösterilerek usulden ret kararı verilmelidir. Bu durum dava dilekçesinde açıklanıp anlaşma tutanağının iptali istendikten sonra anlaşmaya varılamadığına dair tutanağa bağlı olarak talepte bulunulmuş olması hâlinde ise iptal istemi tefrik edilip ayrı bir esasa kayıtla davaya devam olunmalı, diğer dava ise yine aynı şekilde yukarıdaki gerekçeyle usulden reddolunmalıdır.

-Usulüne uygun şekilde bağımsız olarak açılacak iptal davasının görülmesi süresince zamanaşımı süresinin durduğu kabul edilmelidir.

Şeklindeki hukuki ve vicdani kanaatim nedeniyle, arabuluculuk tutanağının iptalinin gerektiği veya geçersiz olduğu savıyla gerek iptal artı buna bağlı istek, gerekse iptal talep edilmeksizin duruma göre alacak veya işe iade istemli olarak açılan davalarda, öncelikle bu şekilde de dava açılabileceği şeklindeki kabul ile arabuluculuk anlaşma tutanağının geçersizliği meselesinin ayrı bir talep ve dava olarak incelenemeyeceği, duruma göre işe iade veya alacak davasının ön sorunu olarak incelenmesi gerektiği, bu görüşe paralel olarak da işe iade davalarında arabuluculuk anlaşma tutanağının geçerliliğine veya geçersizliğine ve burada oluşacak sonuca göre işe iadeye ilişkin kararların temyizi kabil olmadığı, keza alacak davalarında da arabuluculuk anlaşma tutanağının geçerliliğine veya geçersizliğine ve burada oluşacak sonuca göre alacağa ilişkin kararların temyiz edenin sıfatına göre ret veya kabul miktarı temyiz sınırının altındaysa temyizen incelenemeyeceğine ilişkin sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

K A R Ş I O Y

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin ... sözleşmesinin haklı bir neden olmaksızın feshedildiğini, baskı ve tehdit ile anlaşmaya zorlanarak kendisine arabuluculuk tutanağı imzalatıldığını, arabulucunun tarafsız olmadığını ileri sürerek ihbar tazminatı alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının ... sözleşmesinin feshinin ardından 26.09.2018 tarihinde yapılan arabuluculuk görüşmesinde anlaşmaya varıldığını, davalının yüklendiği bütün edimleri yerine getirdiğini, davacının hür iradesi ile görüşmelere katıldığını ve davalıyla anlaşmaya vardığını savunarak davanın reddini istemiştir.

İlk Derece Mahkemesinin 07.12.2021 tarihli kararında "...Dosyada yer alan 26.09.2018 tarihli arabuluculuk anlaşma belgesinde, uyuşmazlık konusu, 'işçi ile işveren ilişkisinden kaynaklı ihtilaf' şeklinde gösterilmiştir. Anlaşma son tutanağında '… işçi işveren ilişkisinden Kaynaklan Alacak uyuşmazlığı konusunda 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu gereğince yürütülen arabuluculuk süreci, ... bu kanunun 17. Maddes çerçevesince 26.09.2018 tarihinde ANLAŞMAYLA sona erdi. Taraflar, Ücret Alacağı, AGİ, Kıdem tazminatı, İhbar tazminatı, Yıllık izin Ücretleri, Fazla Mesai, ... Bayram ve Genel Tatil Ücretleri, Hafta Tatili, Sendikal Tazminat, Kötüniyet Tazminatı, Ayrımcılık Tazminatı, Gece Çalışma Primi, ... Güvencesi Tazminatları, Maddi-Manevi Tazminat, Toplu ... Sözleşmesi'nden kaynaklanan alacaklar ile ... Kanunu'ndan ve Basın ... Kanunundan kaynaklanan tüm yasal hakları ve alacakları ile faizleri dahil bütün hak ve alacak kalemlerini müzakere etmiş, ... akdinden ve ... akdinin sona ermesinden kaynaklanan bütün hak ve alacak kalemleri kapsamında anlaşmaya varmışlardır….' yazılı ise de, arabuluculuk anlaşma belgesinin içerinde de çelişkiler bulunduğu, örneğin belgenin beşinci maddesinde '…İşçi taraf, çalıştığı süre boyunca tüm maaşlarını aldığı, ... bayram ve genel tatil çalışması ücretlerini aldığı ya da bu çalışmalara ilişkin izinlerini kullandığı, hafta tatillerini kullandığı, fazla çalışmasının bulunmadığı ve tüm bu sayılanlara ilişkin haklarını tam ve eksiksiz olarak aldığı konularında taraflar arasında mutabakat sağlanmış olup, bu kalemlerle ilgili taraflar arasında ihtilaf bulunmamaktadır…' denmekte iken, üçüncü maddesinde bu alacak kalemleri ile başkaca alacak kalemlerinin yer aldığı, sayılan tüm alacak kalemleri yönünden toplam ödeme yapıldığı yazılı olması, hak kazanılmadığı açıklanan alacak kalemleri için ödeme yapıldığı yazılı olması sebebi ile çelişki oluşturulması, öte yandan bilirkişi raporunda davacının hak kazandığı ihbar tazminatının 45.991,01 TL (Brüt) olduğunun hesaplanması ve raporda açıklandığı gibi, taraflar arasında düzenlenmiş 26.09.2018 tarihli 'Arabuluculuk Anlaşma Belgesi'nin 4.maddesinde, içinde ihbar tazminatı da olan birçok hak ve alacak kalemi karşılığı toplam 62.900,69 TL'nin 01.10.2018 tarihinde ödeneceğinin yazılı olduğu ve 01.10.2018 tarihinde belirlenen 62.900,69 TL'nin davacı hesabına yatırıldığının anlaşılmış olması, davalı vekili tarafından ödemenin ne kadarlık kısmının ihbar tazminatına yönelik olduğun da açıklanmaması, gerek anlaşma belgesi içerindeki çelişki gerekse davacının anlaşma belgesinde sayılan kıdem tazminatı dahil birçok alacak kalemi için toplam 62.900,69 TL'nin ödeneceğinin yazılması, ancak davacının sadece hak kazandığı ihbar tazminatının 45.991,01 TL (Brüt) olduğunun hesaplanması dikkate alındığında, arabuluculuk görüşmelerinin davalı şirket bünyesinde yapılması, birçok işçinin benzer şekilde işten çıkarılması hep birlikte değerlendirildiğinde, 6325 sayılı Kanun hükümleri dikkate alındığında, yapılan işlemler geçerli ihtiyari arabuluculuk faaliyeti olarak nitelendirilemeyeceği, ... Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinde aykırı şekilde ibra etkisi kazandırılmaya çalışıldığı..." şeklindeki gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

Davalı vekilinin istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin 14.07.2023 tarihli kararında “...Dairemizce dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda; ihtiyari arabuluculuk faaliyetinin davacının ... akdinin feshedildiği gün ve davalıya ait işyerinde gerçekleştirildiği, davacının arabuluculuk faaliyetinden daha öncesinde bilgi sahibi olmadığı, 26/09/2018 tarihli ihtiyari arabuluculuk anlaşma tutanağı incelendiğinde, kalem kalem belirtilen alacakların tamamını kapsamak üzere 62.900,69 TL ödeme teklifinde bulunulduğu ve işçinin de bu teklifi kabul ettiği ifade edilmesine karşın, yine anlaşma tutanağının içeriğindeki başka bir maddede bu alacak kalemlerinden bazılarının bulunmadığı bazılarının ise işçinin çalışıyorken aldığı veya kullandığı belirtilmiştir. Ayrıca, davacıya ait banka hesap hareketleri incelendiğinde, 62.900,69 TL tutarındaki ödemenin 01/10/2018 tarihinde 'Eylül 2018 Maaş Farkı' açıklaması ile yatırıldığı, yine hesap hareketlerinden davacının hesabına 01/09/2018 tarihinde 'Eylül 2018 Maaşı' açıklaması ile 7.629,70 TL da yatırıldığı, dosya içerisinde yer alan Eylül 2018 bordrosunda net ödenecek tutarın 70.530,38 TL olarak belirtildiği, bu tutarın yukarıda belirtilen maaş ve maaş farkı açıklaması ile yapılan ödemeler toplamına eşit olduğu ve Eylül 2018 bordrosu inceleniğinde ihtiyari arabuluculuk anlaşma tutanağında yer alan neredeyse hiçbir işçilik alacağını içermediği anlaşılmıştır. ...” şeklindeki gerekçe ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Uyuşmazlık, arabuluculuk anlaşma tutanağının geçersizliği ile ihbar tazminatı alacağına karar verilmesine ilişkindir.

7036 sayılı Kanun ile 01.01.2018 tarihinden itibaren işçi-işveren uyuşmazlıklarında dava açılmadan önce “arabuluculuğa” başvuru ön şartı getirilmiştir. Arabuluculuğa başvuru dava şartı olup taraflar dava açılmadan ya ihtiyari arabulucuya ya da zorunlu arabulucuya başvurmalıdır.

7036 sayılı Kanun'un 3 üncü maddesinde “Kanuna, ... veya toplu ... sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Bu alacak ve tazminatla ilgili itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davaları hakkında birinci cümle hükmü uygulanır.” denilmiştir. Görüldüğü üzere, ... kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davaları açısından dava şartı arabuluculuk hükümleri uygulanamayacaktır. Belirtilen düzenleme salt 4857 sayılı ... Kanunu kapsamında bulunan işçi ve işverenler arasındaki uyuşmazlıkları değil 6098 sayılı Kanun, 5953 sayılı Basın ... Kanunu ve 854 sayılı Deniz ... Kanunu kapsamında bulunan işçi ve işverenler arasındaki uyuşmazlıkları da içermektedir.

6100 sayılı Kanun’un 163 ve 164 üncü maddelerinde “ön sorun” düzenlenmiştir. Öğretide Kuru/... tarafından, “Bir davadaki asıl (ana) sorun (talep sonucu) hakkında karar verilebilmesi için (daha önce) çözülmesi gereken sorunlara (geniş anlamda) ön sorun denir” şeklinde açıklanmıştır (Baki Kuru, ... ..., İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, ..., İkinci Baskı, 2018, s.356). Örneğin 6100 sayılı Kanun’un 116 ve 117 nci maddelerinde düzenlenmiş ilk itirazlar, adi senede bağlı görülmekte olan bir alacak davasında adi senetteki imzanın borçlu tarafından inkâr edilmesi (6100 sayılı Kanun’un 208 inci maddesinin üçüncü fıkrası), eski hâle getirme birer ön sorundur. Müstakil bir niteliği bulunmayan ön sorun asıl dava konusu içerisinde ve asıl dava konusuna bağlı bir özellik gösterir.

Arabuluculuk kurumu incelendiğinde ise münhasır kanununun bulunduğu ve hatta bu yasal düzenleme mevcut olduğu gibi ... yargısını düzenleyen 7036 sayılı Kanun'da da belirtilen kurumun düzenlendiği görülmektedir. Buradan hareketle kavramsal olarak değerlendirildiğinde arabuluculuk ... başına bağımsızlığı olan bir kavramdır. Dolayısıyla arabuluculuk tutanağının iptali, bir eda davasına bağlı olmaksızın “hukuki yararın varlığının ispatı” hâlinde de talep edilebilinir.

Somut olayda davacı taraf arabuluculuk tutanağının iptali ile birlikte alacak talebinde bulunmuştur. Arabuluculuk tutanağının iptaline yönelik talep bir ön sorun mahiyetinde değil bağımsız ve ayrı bir dava niteliğinde olduğundan, alacak davasında ortaya konan miktara göre yapılacak kesinlik sınırına ilişkin değerlendirmeden âridir. Dolayısıyla 6100 sayılı Kanun’un 165 inci maddesinde düzenlenmiş “bekletici sorun” gibi öncelikle arabuluculuk tutanağının iptaline yönelik talebi değerlendirilip daha sonra alacak talebine yönelik açılmış eda davası değerlendirilmelidir. Açıklanan bu nedenlerle iki ayrı dava mevcut olduğundan, temyiz incelemesinin yapılmasında kesinlik sınırına dair değerlendirme burada uygulanamaz. Bütün bu açıklamalar ışığında temyiz incelemesinin yapılması gerektiğinden sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.