Logo

9. Hukuk Dairesi2024/3056 E. 2024/4353 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücretleri alacağı istemiyle açılan davada, dava şartı olan arabuluculuk yoluna başvurulup başvurulmadığı ve yabancı para cinsinden alacağa hangi faizin uygulanacağı uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Yönetmelik yürürlük tarihinden sonraki dönemde yapılan arabuluculuk başvurularında, son tutanakta hangi alacak kalemleri için anlaşmaya varılıp varılmadığının açıkça belirtilmesi gerektiği, somut olayda son tutanakta hafta tatili ve ulusal bayram ile genel tatil alacaklarının yer almaması sebebiyle dava şartı arabuluculuğun gerçekleşmediği ve yabancı para cinsinden alacağa uygulanacak faizin taleple bağlı kalınarak belirlenmesi gerektiği gözetilerek, ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 52. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/2537 E., 2023/948 K.

KARAR : İstinaf başvurusunun esastan reddi

İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 6. İş Mahkemesi

SAYISI : 2018/406 E., 2020/704 K.

Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 08.12.2015–31.07.2017 tarihleri arasında topoğraf olarak 2.100,00 euro ücret, 3 öğün yemek ve barınma yardımı karşılığında davalı Şirkete ait yurt dışı şantiyelerinde çalıştığını, çalıştığı süre boyunca ... ve hafta sonu tatilleri de dâhil olmak üzere haftanın 7 günü 07.30–23.00 saatleri arasında çalıştığını beyanla fazla çalışma, ulusal ... ve genel tatil ile hafta tatili ücretlerinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının taleplerinin belirsiz alacak davası olarak ileri sürülmesinin mümkün olmadığını, davacının tüm alacaklarının zamanında ve eksiksiz biçimde banka kanalıyla kendisine ödendiğini, davacının 08.12.2015–31.07.2017 tarihleri arasında çalıştığını, yurt dışı iş sözleşmesi gereği en son aylık 2.100,00 euro ücret ile çalıştığını, davacının aylık ücretinin, Ülkemiz standartlarının çok üzerinde ve asgari ücretin 11 katı tutarında belirlenmiş olduğu da dikkate alındığında fazla çalışma, hafta tatili ücretleri dâhil tüm ücretlerini kapsar şekilde belirlendiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacının davalı işyerinde topoğraf olarak çalıştığı, davacının davalı işyerindeki günlük ve haftalık çalışmasına yönelik olarak günlük ve haftalık fiilî çalışmalarını tespite elverişli herhangi bir işyeri giriş–çıkış kaydı sunulmadığı, sunulan puantaj kayıtlarının ise elverişsiz bulunduğu, imzalı ücret bordrolarında fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal ... ve genel tatil ücreti tahakkuku bulunmadığı, aynı nitelikte açılan 2018/410–412 Esas sayılı dosyaya sunulan giriş çıkış kayıtlarından fazla çalışma alacağı talebinin kabulüne karar verildiği, hesaplanan alacak tutarından %30 oranında indirim yapıldığı; ortalama tanık beyanları nazarı itibara alınarak işverene karşı davası bulunmayan tanık beyanlarında dinî ... günleri dışında kalan, cuma günlerine rastlamayan ulusal ... ve genel tatil günlerinde ve davacının ayda 2 hafta tatili gününde çalışma karşılığı talep edebileceği bir ilave yevmiye tutarındaki ücret alacağı olduğu kanaatine varıldığı, davacı işçinin izinli, raporlu olabileceği süreler dikkate alınarak %30 oranında indirim yapıldığı gerekçeleriyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davalı vekili; davacının aylık ücreti dikkate alındığında aylık ücrete fazla çalışma hafta tatili ile ulusal ... ve genel tatil ücretlerinin dâhil olduğunun kabulünün gerektiğini, haksız ve mesnetsiz fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal ... ve genel tatil ücreti taleplerinin reddi gerektiğini, hükme esas raporlarda dosyada mübrez davacı imzasını haiz yıllık izin formları ile davacının izin için Türkiye'de bulunduğu sürelerin çalışmış kabul edilerek hesaplamalarda esas alındığını, hükmün de bu şekilde kurulduğunu, sunulan belgelerin gerçeğe aykırı olduğunu; bilirkişi raporlarında hesaplamaların hatalı olduğunu, İlk Derece Mahkemesinin gerekçesiz karar tesis ettiğini, davacı vekili lehine hükmedilen vekâlet ücretinin denetimden uzak ve hatalı belirlendiğini; dosya kapsamına göre %30 oranında indirimin dosya kapsamına uygun olmadığını belirterek İlk Derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılması istemi ile istinaf yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacının imzasını taşıyan 31.07.2017 tarihli "İbraname" başlıklı belge ile davacının, 08.12.2015–31.07.2017 tarihleri arasındaki dönem çalışmalarına ilişkin ücretler, yıllık izin ..., ihbar tazminatı, kıdem tazminatı, fazla çalışmaların karşılığı olan ücretler, hafta tatili, ulusal ... ve genel tatil çalışmalarına ilişkin alacaklarını aldığını beyanla işveren Şirketi ibra ettiği, ibraname içeriğinde alacak kalemlerine ilişkin tutarların açıkça yazılmadığı, banka kayıtları incelendiğinde, davacıya "Temmuz ücret" açıklamasıyla yapılan ödemeyle Temmuz 2017 ücret bordrosunun uyumlu olduğu, bordroda ise fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal ... ve genel tatil tahakkuku bulunmadığı anlaşıldığından söz konusu ibranamenin talep konusu alacaklar yönünden talep haklarını ortadan kaldırıcı nitelik taşımadığı, ücret bordrolarında fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal ... ve genel tatil ücreti tahakkuku bulunmadığı anlaşılmakla davalının bu yönü amaçlayan istinaf itirazlarının reddine karar verildiği, davacının fazla çalışma, ulusal ... ve genel tatil günleri çalışmalarının tanık beyanları da değerlendirilerek tespit edildiği, davacının tespit edilen fazla çalışma ücreti alacağının dosya kapsamına uygun olduğu, tanıklar davacının her ay iki hafta tatilinde ve cuma günleri dışındaki ulusal ... ve genel tatil günlerinde çalıştığını beyan ettiklerinden, bu doğrultuda yapılan hesaplamaların yerinde olduğu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda bu hesaplamadan davacının izinli olarak Türkiye'de bulunduğu, fiilî çalışması olmayan dönemlerin dışlandığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili; istinaf dilekçesinde ileri sürülen gerekçelerle birlikte hüküm altına alınan faizin hatalı olduğunu ileri sürerek ve resen dikkate alınacak nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması ve davanın reddine karar verilmesi istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, hafta tatili ile ulusal ... ve genel tatil alacakları yönünden dava açılmadan önce arabuluculuk dava şartının usulüne uygun olarak yerine getirilip getirilmediğine, faize ve vekâlet ücretine esas alınan miktara ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 371 inci maddeleri.

2. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun (7036 sayılı Kanun) 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında “Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebi ile açılan davalarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir.

3. 7036 sayılı Kanun'un 3 üncü maddesinin yirmi birinci fıkrasında; bu maddede hüküm bulunmayan hâllerde niteliğine uygun düştüğü ölçüde 07.06.2012 tarihli ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu (6325 sayılı Kanun) hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmiştir.

4. 6325 sayılı Kanun'un 15 inci maddesinin üçüncü fıkrasında “Taraflarca kararlaştırılmamışsa arabulucu; uyuşmazlığın niteliğini, tarafların isteklerini ve uyuşmazlığın hızlı bir şekilde çözümlenmesi için gereken usul ve esasları göz önüne alarak arabuluculuk faaliyetini yürütür.” düzenlemesine yer verilmiştir.

5. 6325 sayılı Kanun'un 17 nci maddesinin ikinci fıkrasında “Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları veya arabuluculuk faaliyetinin nasıl sonuçlandığı bir tutanak ile belgelendirilir. Arabulucu tarafından düzenlenecek bu belge, arabulucu, taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanır...” şeklinde; üçüncü fıkrasında da "Arabuluculuk faaliyeti sonunda düzenlenen tutanağa, faaliyetin sonuçlanması dışında hangi hususların yazılacağına taraflar karar verir. Arabulucu, bu tutanak ve sonuçları konusunda taraflara gerekli açıklamaları yapar." hükümlerine yer verilmiştir.

6. 02.06.2018 tarihli ve 30439 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 23 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında, başvurunun dilekçe ile veya bürolarda bulunan formların doldurulması suretiyle yahut elektronik ortamda yapılabileceği belirtilmiştir. Yönetmelik'in 20 nci maddesinde arabuluculuğun sona ermesi düzenlenmiş olup bu maddenin üçüncü fıkrasında arabuluculuk faaliyeti sonunda düzenlenen son tutanağa, faaliyetin sonuçlanması dışında hangi hususların yazılacağına tarafların karar vereceği; ancak arabulucunun bu tutanak ve sonuçları konusunda taraflara gerekli açıklamaları yapacağı belirtilmiştir. Şu hâlde son tutanağın tarafların beyanına göre oluşturulması asıl ise de arabulucunun tutanağın içeriği ve düzenlenme şekli konusunda tarafları bilgilendirmesi de gerekir.

7. Yönetmelik’in 20 nci maddesinin üçüncü fıkrasında, "Arabuluculuk faaliyeti sonunda düzenlenen son tutanağa, faaliyetin sonuçlanması dışında hangi hususların yazılacağına taraflar karar verir. Arabulucu, bu tutanak ve sonuçları konusunda taraflara gerekli açıklamaları yapar." düzenlemesi bulunmaktadır.

8. 6100 sayılı Kanun'un "Taleple bağlılık ilkesi" kenar başlıklı 26 ncı maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.”

9. 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'un (3095 sayılı Kanun) 4/a maddesi.

10. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 41, 44, 46 ve 63 üncü maddeleri.

11. 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanun'un 24 ve 27 nci maddeleri.

3. Değerlendirme

1. Dava şartı olarak arabuluculuğun, sürecinin başından sonuna kadar detaylı kurallara bağlanması, yaşanması muhtemel hak kayıplarının önüne geçilmesi açısından gereklidir. Şüphesiz arabulucuğun en önemli aşamalarından biri başvurunun yapılması, diğeri ise arabuluculuk tutanağı düzenlenmesidir. Anlaşmazlıklara ve tereddütlere meydan verilmemesi için arabuluculuk tutanağında tarafların anlaştıkları ya da anlaşamadıkları alacak kalemleri tek tek belirtilmelidir.

2. Dairemizce; dava şartı arabuluculuk uygulamalarında başlangıçta hem talepte bulunanlar ve hem de arabulucular tarafından yapılan hatalar tarafların mağduriyetlerine sebebiyet verdiği gibi arabuluculuk uygulamasının amaçlandığı gibi uygulanmasına engel olduğundan, 6325 sayılı Kanun’a dayanılarak çıkartılan ve 02.06.2018 tarihinde yürürlüğe giren Yönetmelik’in ve aksaklıkları gidermek amacı ile uygulamaya sokulan arabuluculuğa hangi konularda başvurulduğuna ilişkin başvuru formu uygulamasının başladığı 02.06.2018 tarihine kadar, arabuluculuk anlaşamama tutanağında arabuluculuğa konu alacaklar tek tek belirtilmeden "işçilik alacakları" veya "işçi-işveren uyuşmazlığı" gibi soyut ifadeler kullanılmış ise taraflar arasındaki işçilik alacaklarının tamamının arabuluculuğa konu edildiğinin kabul edilmesi gerektiği görüşü benimsenmiştir (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 26.09.2022 tarihli ve 2022/7742 Esas, 2022/10403 Karar sayılı; 30.06.2022 tarihli, 2022/6390 Esas, 2022/8656 Karar sayılı ilâmları). Başka bir deyişle başvuru formu uygulamasının başladığı 02.06.2018 tarihinden önceki dönem için taraflardan kaynaklanmayan bu tür uygulama hataları aşılarak arabuluculuk müessesesinin amaca uygun yürütülmesi sağlanmaya çalışılmıştır.

3. Başvuru formu uygulamasının başladığı 02.06.2018 tarihinden sonraki başvurularda ise hangi alacak veya tazminat kalemleri konusunda anlaşma sağlandığı veya sağlanamadığını açıkça belirtmeyen son tutanağa göre dava şartının gerçekleştiği kabul edilemeyecektir.

4. Somut uyuşmazlıkta; Yönetmelik yürürlük tarihinden sonra davalılar ile yapılan 22.06.2018 tarihli arabuluculuk başvurusunda işçinin talep ettiği alacak kalemleri arasında ulusal ... ve genel tatil ücreti alacağı, hafta tatili ücreti alacağı yer almaktadır.

5.“Hukuk Uyuşmazlıklarında Dava Şartı Arabuluculuk Son Tutanağı” davacı ve davalılar arasında 06.07.2018 tarihinde tanzim edilmiş ve tutanağın ilgili kısmında tarafların anlaşmaya varamadıkları alacak kalemleri arasında hafta tatili ile ulusal ... ve genel tatil alacaklarına yer verilmemiştir. Bu durumda; Daire uygulaması gereği Yönetmelik yürürlük tarihinden sonraki dönemde yapılan başvurularda işçilik alacaklarının tamamının arabuluculuğa konu edildiği söylenemez. Arabuluculuk son tutanağında faaliyete konu alacak kalemleri tek tek sayılmıştır. Son tutanakta yer almayan ancak dava konusu edilen hafta tatili ile ulusal ... ve genel tatil ücreti alacaklarının arabuluculuk görüşmelerine konu edildiği ve bu alacaklar hakkında da anlaşmaya varılmadığının kabulü olanaklı değildir. Belirtilen sebeple dava konusu hafta tatili ile ulusal ... ve genel tatil ücret alacakları yönünden, arabuluculuk dava şartı yerine getirilmediğinden davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

6. Yabancı para borcuna hangi faizin uygulanacağı 3095 sayılı Kanun'un "Yabancı para borcunda faiz" kenar başlıklı 4/a maddesinde düzenlenmiş olup ilgili düzenlemede; “Sözleşmede daha yüksek akdi veya gecikme faizi kararlaştırılmadığı hallerde, yabancı para borcunun faizinde Devlet Bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı uygulanır.” kuralına yer verilmiştir.

7. Somut uyuşmazlıkta davacı tarafça euro cinsinden talep edilen alacaklara, kural olarak Devlet Bankalarının euro ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı uygulanması gerekir. Davacı vekilince de dava konusu alacaklara anılan faiz türünün uygulanması talep edilmiştir.

8. Şu hâlde İlk Derece Mahkemesince, İlgili Hukuk kısmının (8) numaralı paragrafında yer verilen 6100 sayılı Kanun'un 26 ncı maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen taleple bağlılık ilkesi de dikkate alınarak dava konusu alacaklara Devlet bankalarınca euro üzerinden açılmış bir yıllık vadeli mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı uygulanması gerekirken talep aşılarak karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

9. Öte yandan, yargılama gideri ve bu kapsamda vekâlet ücretinin karar tarihindeki kura göre belirlendiği anlaşılmakla bu hususun gerekçede açıklanmaması hatalı ise de karar tarihindeki kurun esas alınması sonuç itibarıyla doğru olduğundan bozma sebebi yapılmamıştır.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

07.03.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.