Logo

Ceza Genel Kurulu2018/539 E. 2021/694 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Taksirle ölüme neden olma suçundan sanık hakkında verilen hapis cezasının TCK'nın 50/4. maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilmemesine dair yerel mahkeme gerekçesinin yeterliliği.

Gerekçe ve Sonuç: Sanığın asli kusurlu olması, ölenin yakınlarının zararını gidermemiş olması, pişmanlık göstermemesi ve suçun işleniş biçiminin dikkate alınarak verilen hapis cezasının TCK'nın 50. maddesindeki koşulların oluşmadığı gerekçesiyle adli para cezasına çevrilmemesine dair yerel mahkeme kararının yeterli olduğu değerlendirilerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne ve Daire bozma kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

Kararı veren

Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi

Mahkemesi :Asliye Ceza

Sayısı : 653-804

Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık ...'nun TCK’nın 85/1, 62, 51 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, ertelemeye ve mahsuba ilişkin Muğla 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 25.04.2013 tarihli ve 556-252 sayılı hükmün sanık müdafisi ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 24.09.2014 tarih ve 23706-18616 sayı ile;

"...Sair nedenlere ilişkin diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- Taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde TCK'nın 61/1 ve 22/4. maddelerinde yer alan ölçütlerden olan failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle TCK'nın 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, sanığın asli kusurlu olduğunun mahkemece de kabul edildiği somut olayda; taksirin yoğunluğu ve bir kişinin öldüğü gözetilip, alt sınır aşılarak hak ve nasafete uygun bir ceza tayini yerine, asgari hadden ceza tayin edilmesi,

2- Sanık hakkında hükmedilen 1 yıl 8 ay hapis cezasının ertelenmesine karar verilirken 'Sanığın sabıkasız kişiliği, duruşmaları izlemesi, dosyaya intikal eden kişiliği göz önünde bulundurularak bir daha suç işlemekten çekineceği hususunda olumlu kanaat oluştuğu' şeklinde dosya kapsamı ile bağdaşmayan gerekçeye dayanılması,

Kabule göre de;

1- Hapis cezası ertelenen sanık hakkında denetim süresi belirlenirken uygulama maddesinin gösterilmemesi suretiyle 5271 sayılı CMK'nın 232/6. maddesine aykırı davranılması,

2- 5237 sayılı TCK’nın 51/7. maddesi uyarınca denetim süresi içinde sanığın kasıtlı bir suç işlemesi hâlinde ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine, denetim süresi içerisinde işlenecek ikinci suçtan dolayı hüküm veren mahkeme tarafından karar verileceği gözetilmeden, infazı kısıtlar şekilde, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmesi halinde ertelenen cezanın infaz kurumunda çektirilmesine karar verilmesi,

3- Hapis cezası ertelenen sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nın 51/8. maddesi uyarınca denetim süresini iyi halli olarak geçirdiği taktirde cezanın infaz edilmiş sayılacağının kararda belirtilmemesi," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Bozmaya uyan Yerel Mahkemece 08.12.2014 tarih ve 653-804 sayı ile; sanığın TCK’nın 85/1, 62, 53/6 ve 63. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sürücü belgesinin 3 yıl süre ile geri alınmasına ve mahsuba karar verilmiş, bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 28.11.2017 tarih ve1307-9551 sayı ile;

"...Sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- 5237 sayılı TCK'nın 50. maddesinin sanık hakkında uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, suçun işlenmesindeki özellikler nazara alınarak, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılması gerektiği, dosya içeriğine göre; sabıkası olmayan, dosyaya yansıyan olumsuz bir davranışı bulunmayan, yargılama sırasındaki davranışları lehine değerlendirilerek cezasında TCK'nın 62. maddesi gereğince indirim yapılan, müdafii tarafından hakkında lehe hükümlerin uygulanması talebinde bulunulan sanık hakkında, 'kusur durumu itibariyle' şeklindeki yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile TCK'nın 50/4. maddesinde belirtilen paraya çevirme hükümlerinin uygulanmamasına karar verilmesi,

2- TCK'nın 53/6. maddesinde, 3 aydan az ve 3 yıldan fazla olmamak üzere sürücü belgesinin geri alınabileceği düzenlenmiş olup, aynı Kanun'un 3/1. maddesi uyarınca tayin olunacak güvenlik tedbirinin süresinin, fiilin ağırlığı ile orantılı, adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun olacak şekilde belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, mesleği şoförlük olan sanığın sürücü belgesinin alt sınır aşılarak alınması yerinde ise de, asgari hadden çok fazla uzaklaşılarak 3 yıl süreyle geri alınmasına karar verilmesi," isabetsizliklerinden bozulmasına oy çokluğu ile karar verilmiş,

Daire Üyeleri ... ve ...;

"...Olay tarihinde saat 15.30 sıralarında sanığın kullandığı kamyonla kontrolsüz yaya geçidi işareti de bulunan yerden hızını azaltmadan ve gerekli dikkat ve özeni göstermeden geçtiği esnada yoldan karşıdan karşıya geçmekte olan yaya ...'a kasası ile çarptığı, olay sonucu yayanın öldüğü sanığın ise durmadan yoluna devam ettiği hatta olayı gören ve motorsikletiyle kamyonu takip eden şahsın kamyonu kırmızı ışıkta yakalayana kadar durmadığı, olayı anlattığında sanığın panik hâlinde olduğunun bu tanık tarafından ifade edildiği sanığın savunmasında da suçun kendisinin işlemediğini iddia ettiği, alınan bilirkişi raporundan sanığın asli, maktülün ise tali kusurlu olduğunun saptandığı, katılanların zararının giderilmediği ve şikayetlerinin devam ettiği görülmüştür.

Yargılama sonucu mahkemenin, failin kusur durumu, zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi, suçun işlendiği yer ve zaman ile sanığın olay sonucu davranışlarını dikkate alarak takdiren ve teşdiden 3 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verdiği, dosya kapsamında gözlenen kişiliği nedeniyle takdiri indirim uyguladığı, ancak sanığın kusur durumu dikkate alınarak hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesine yer olmadığına hükmettiği izlenmiştir.

Yargılama aşamasında sanığı bizzat gözlemleyen yerel mahkemenin kusur durumunu göz önüne alarak ve şartları oluşmadığından başkaca arttırım ve indirim maddesinin uygulanmasına yer olmadığına diyerek TCK'nın 50/1. maddesinin uygulanmamasına ilişkin gerekçenin dosya kapsamına uygun denetime elverişli, yasal ve yeterli olduğunun kabulü gerektiğinden mahkeme kararının onanması gerektiği kanaatiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz." görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.02.2018 tarih ve 26027 sayı ile;

“...Türk Ceza Kanunu'nun 'Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar' başlıklı 50. maddesinin uyuşmazlığa konu olan birinci fıkrasının (a) bendi ile dördüncü fıkrasında;

'1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;

a) Adlî para cezasına

4) Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı hâlinde birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir hâlinde uygulanmaz. …' hükmü yer almaktadır.

Anılan maddenin gerekçesinde de; 'Belli bir süreyle hapis cezasına mahkûm olmak, cezanın uyarı fonksiyonunu ve kişinin etkin pişmanlık duymasını sağlayabilir. Kişi, gördüğü eğitim, yaşadığı sosyal çevre, psişik ve ahlakî eğilimleri itibarıyla tesadüfi suçlu özelliği taşıyabilir. Bu kişilerin mahkûm oldukları cezanın infaz kurumunda çektirilmesi toplum barışı açısından bir zorunluluk göstermeyebilir. Ayrıca kısa süreli hapis cezasının infaz kurumunda çektirilmesinin doğurduğu sakıncalar nedeniyle, kısa süreli hapis cezasına mahkûm olan kişinin infaz kurumuna girmesini önleyecek seçenek yaptırımlara hükmedilmesi gerekebilir' denilmek suretiyle, tüm şartların oluşması halinde, hapis cezasına mahkûm olan kişilerin ceza infaz kurumuna girmesini önleyecek seçenek yaptırımlara hükmedilebileceği açıklanmıştır.

Kanun koyucu, taksirli suçlardan hükmolunan özgürlüğü bağlayıcı cezaların paraya çevrilmesi hususunda bir sınırlama getirmemiş, sanık lehine hareketle, bilinçli taksir hâli hariç hapis cezalarının uzun süreli de olsa da paraya çevrilebileceğini kabul etmiştir.

Maddenin dördüncü fıkrası uyarınca, taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hürriyeti bağlayıcı ceza, uzun süreli olsa dahi, diğer şartların varlığı halinde birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilecek, bilinçli taksir hâlinde bu hüküm uygulanamayacaktır.

Öte yandan, taksirli suçlardan hükmolunan kısa süreli hapis cezaları gerek adlî para, gerekse diğer seçenek tedbirlere dönüştürülebilirken, kısa süreli olmayan hapis cezaları yalnızca adlî para cezasına çevrilebilecek, diğer seçenek yaptırımlara çevrilemeyecektir.

Ayrıntıları 07.06.1976 gün ve 4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında açıklandığı üzere, hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi, cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören kişiselleştirme kurumudur. kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın paraya ya da diğer seçenek tedbirlere çevrilmesi, cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören şahsileştirme kurumu olup, bu konuda değerlendirme yapılırken yerel mahkemece gerekçe gösterilmeli ve bu gerekçe de, sanığın kişiliği ile ilgili bilgi ve belgelerin isabetli bir biçimde değerlendirildiğini gösterir şekilde kanuni, yeterli ve dosya muhtevası ile uyumlu bulunmalıdır. Gerekçenin bu niteliği, hem keyfiliği önlemek, hem de tarafları tatmin etmek özelliklerini taşımaktadır. Zira yasal, yeterli ve dosya içeriği ile uyumlu olmayan bir gerekçeye dayanılarak para veya diğer seçenek yaptırımlara çevirme isteminin kabulüne ya da reddine karar verilmesi, kanun koyucunun amaçlarına uygun düşmeyeceği gibi, cezaların şahsileştirilmesi ilkesine aykırı bulunup, uygulamada keyfiliğe yol açabilecektir. Dolayısıyla kısa süreli hapis cezalarının, para ya da bir başka seçenek yaptırıma çevrilip çevrilmeyeceğine ilişkin takdir, somut olay ve dosya kapsamı ile uyumlu bulunmalı, hâkim soyut düşüncelerine değil, somut nedenlere dayanmalı, sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu ve yargılama sürecindeki davranışları göz önünde bulundurularak, gelecekteki hayatı sezilmeli ve buna göre bir kanaat belirlenmelidir.

Bunun dışında, 5237 sayılı TCK’nın 'Güvenlik tedbirleri' başlıklı 53. maddesinin uyuşmazlığa ilişkin altıncı fıkrası; 'Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet hâlinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar' şeklinde düzenlenmiş olup, fıkranın açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına ilişkin tedbirlerden ancak birine karar verilebilecektir.

Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde,

Sanığın olay tarihinde saat 15.30 'da kamyon ile Marmaris ilçesinden Muğla istikametine doğru hareket hâlinde bulunduğu sırada, yolun 7 metre genişliğinde çift yönlü asfalt bir yol olduğu, gündüz saatlerinde kamyon hareket hâlinde iken yaya geçidi levhası bulunmayan ve kotrolsüz yaya geçidinden maktül ...'ın karşı tarafa doğru geçmek istediği sırada, sanığında yayayı fark etmeyip, yola devam ettiği ve kamyonun bir yerinin maktüle çarptığı, kamyonun çarpma sonrasında yoluna devam ettiği, tanık ...'in olay yerinde maktülü gördüğü ve kamyonun peşinden motorsiklet ile devam edip kırmızı ışık yandığında kamyona kaza haberini verdiği bunun üzerine kamyonun yoldan dönerek kaza yerine geldiği, olay yerine komiser yardımcısı Fahri Küçük'ün de bunu takiben geldiği ve sanığa kaza sonrasında sorduğunda; sanığın komisere 'Kazayı ben yaptım' şeklinde beyanda bulunduğu ve bunun üzerine komiserin bu hususu tek başına tutanağa geçirdiği ve adli tıp raporuna göre sanığın olayda asli kusurlu oluduğu dosya kapsamından anlaşılmakla,

Sanığın kullandığı kamyonla kontrolsüz yaya geçidi işareti de bulunan yerden hızını azaltmadan ve gerekli dikkat ve özeni göstermeden geçtiği ve yoldan karşıdan karşıya geçmekte olan yaya ...'a kamyonun kasası ile çarptığı,

Sonrasında, kaza mahallinde, yayanın öldüğü sanığın ise aracını durdurmadan yoluna devam ettiği hatta olayı gören ve motorsikletiyle kamyonu takip eden şahsın kamyonu kırmızı ışıkta yakalayana kadar durmadığı, olayı anlattığında sanığın panik hâlinde olduğunun bu tanık tarafından ifade edildiği, sanığın savunmasında da suçun kendisinin işlemediğini iddia ettiği, alınan bilirkişi raporundan sanığın asli, maktülün ise tali kusurlu olduğunun saptandığı, katılanların zararının giderilmediği ve şikayetlerinin devam ettiği ve suçun işlenmesindeki özelliklerle birlikte nazara alındığında, sanık hakkında hükmolunan hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine ilişkin bozma kararının hak ve nasafet kurallarına uygun olmadığının açıkça görülmektedir.

Bu itibarla, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 28/11/2017 gün ve 2016/1307 Esas, 2017/9551 Karar sayılı bozma kararında yer alan 5237 sayılı TCK'nın 50. maddesinin sanık hakkında uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, suçun işlenmesindeki özellikler nazara alınarak, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılması gerektiği, dosya içeriğine göre; sabıkası olmayan, dosyaya yansıyan olumsuz bir davranışı bulunmayan, yargılama sırasındaki davranışları lehine değerlendirilerek cezasında TCK'nın 62. maddesi gereğince indirim yapılan, müdafii tarafından hakkında lehe hükümlerin uygulanması talebinde bulunulan sanık hakkında, 'kusur durumu itibariyle' şeklindeki yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile TCK'nın 50/4. maddesinde belirtilen paraya çevirme hükümlerinin uygulanmamasına karar verilmesine ilişkin bir nolu bozma kararının kaldırılması ve hükmün diğer bozma nedenleri kapsamında bozulmasına karar verilmesi istemiyle anılan karara itiraz edilmiştir." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince, 20.09.2018 tarih ve 2035-8499 sayı ile itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Yerel Mahkemece sanık hakkında TCK'nın 50/4. maddesinin uygulanmamasına yönelik olarak gösterilen gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

05.12.2011 tarihli trafik kazası tespit tutanağına göre; aynı tarihte saat 15.45 sıralarında ...’nun sevk ve idaresindeki kamyon ile seyir hâlindeyken Toki girişinde bulunan yaya geçidine geldiğinde Kötekli istikametinden Toki istikametine doğru giden yaya ...’a çarptığı ve akabinde olay mahallini terk ettiği; kazanın yerleşim yeri içerisinde, gündüz vakti, bulutlu havada, 7 metre genişliğindeki iki yönlü, asfalt kaplama yolda gerçekleştiği,

Kaza nedeniyle yaralanan yaya ...’ın kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği,

05.12.2011 tarihli tutanağa göre; kaza yerine intikal edildiğinde yaya ...’nin hastaneye kaldırıldığı, kaza yerinde herhangi bir araç ya da başka yaralının bulunmadığı, kaza yerinde karakol ekibinin beklenildiği sırada sanık ...’nun yanlarına gelerek “Komiserim yaralının durumu nasıl?” diye sorduktan sonra kazayı kendisinin yaptığını, kaza yaptıktan sonra arkasından birinin gelmesi nedeniyle korktuğunu, bu nedenle kaza yerinden ayrılıp sanayi kavşağını döndükten sonra tekrar kaza yerine geldiğini ifade ettiği,

Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen 19.06.2012 tarihli bilirkişi raporuna göre; sanığın idaresindeki kamyonla gündüz vakti, görüşe açık olan olay yerindeki kontrolsüz yaya geçitine, yola gereken dikkatini vermeden hızını mahal şartlarına göre ayarlamadan yaklaşması neticesinde yaya geçidini kullanarak yolun karşısına geçmek isteyen yaya Emrah’a geçiş önceliğini tanımadan, kontrolsüzce tehlike arz edecek biçimde, dikkatsizce seyrine devam etmesi neticesinde olaya sebebiyet verdiğinden asli kusurlu; ölenin ise olay yerine yaklaşan kamyonun hızını ve uzaklığını göz önünde bulundurmadan, yeterli kontrolü yapmadan dikkatsiz ve tedbirsizce yola giresi nedeniyle tali kusurlu olduğu,

20.12.2011 tarihli ölü muayene ve otopsi tutanağına göre; ölenin ölümünün, trafik kazası ile husulü mümkün künt kafa ve genel travmasına bağlı kafatası kemik kırığı ve beyin kanaması etkisi ile meydana gelmiş olduğu,

E sınıfı sürücü belgesine sahip sanığın şoförlük yaparak geçimini sağladığı, suç tarihi itibarıyla aylık gelirinin 1.000 TL olduğu,

Yerel Mahkemece TCK'nın 50/4. maddesinin uygulanmamasına ilişkin olarak; “Sanığın kusur durumu itibariyle verilen cezanın TCK’nın 50/1. maddesi gereğince seçenek yaptırımına çevrilmesine yer olmadığına,” şeklinde gerekçe gösterildiği,

Anlaşılmaktadır.

Katılan ...; oğlu olan ölenin Muğla Üniversitesinde öğrenci olduğunu, kazayı görmediğini, oğlunun olay günü okul çıkışında eve gelmek üzere yaya geçidinin bulunduğu yerden karşıya geçmek istediği sırada kazanın meydana geldiğini, kazadan 15 gün sonra da hayatını kaybettiğini, acılarının büyük olduğunu, perişan olduklarını, bir daha oğullarına dokunup sevemeyeceklerini, onun büyüyüp askere gideceğini, evleneceğini ve torunlarını görmeyeceklerini bilmelerinin kendilerini kahrettiğini, bu acının telafisinin imkansız olduğunu, bu acıları yaşatan sanıktan şikâyetçi olduklarını,

Tanık ... kollukta; motosikleti ile yolda beklediği sırada bir gürültü duyduğunu ve akabinde ismini sonradan öğrendiği yaya ...’ın bilgisayar çantasının önüne kadar fırladığını, adı geçen yayanın yerde yattığını, bu sırada yaya ...’ye çarpan beyaz renkli kamyonun kaçtığını gördüğünü, bu kamyonun arkasından başka bir aracın geçmediğini, arkadan gelen araçların kaza nedeniyle durup olaya müdahale ettiklerini, kamyonun plakasını alabilmek için motosikletiyle kamyonu takip etmeye başladığını, kamyonun yeşil ışık yanması nedeniyle kavşakta durmadığını ancak takip etmeye devam ettiğini, kırmızı ışıkta yakalayarak “Yazıklar olsun sana çocuğa çarpıp kaçtın” dediğini, sanığın ise “Fark etmedim, öldümü çocuk?” demesi üzerine “Öldü çocuk uzadı kaldı yolun ortasında, polisi arayıp bildiriyorum” dediğini, sanığın bunun üzerine kavşaktan geriye dönüp kaza yerine gideceğini söylediğini, ardından polisi arayıp aracın plakasını bildirdiğini,

Mahkemede; bulunduğu yer ile kazanın meydana geldiği yer arasında yaklaşık 50-60 metre mesafe olduğunu, ölene ait bilgisayarın 20-25 metre yakınına düştüğünü, ölenin karşıdan karşıya geçme hazırlığı içerisinde bulunduğunu, ancak yola adım atıp atmadığını hatırlamadığını, muhtemelen sanığın kullandığı kamyonun kasasının ölene çarptığını, olayın bir anda geliştiğini, kazaya karışan aracın sanığın kullandığı kamyon olduğuna emin olduğunu, bu konuda hiçbir şüphesinin bulunmadığını, çünkü olay yerine çok yakın olduğunu ve bir anda gerçekleşen kazayı gördüğünü, kamyonun kasasının öleni çarptığından sanığın kazayı fark etmemesinin doğal olduğunu, gördüğüm kadarıyla sanığın olay yerinden kaçma gibi bir davranışta bulunmadığını,

Tanık ...; olay günü saat 15.35 sıralarında idaresindeki araçla Toki konutlarından anayola çıkış yaptıktan sonra kavşağa geldiği sırada dikiz aynasından plakasını marka ve modelini hatırlamadığı Muğla merkez istikametine doğru seyir hâlinde olan kamyonun çok hızlı bir şekilde seyrettiğini gördüğünü, Uğur Mumcu Bulvarındaki kavşağa geldiğinde ışıklarda durduğunu, kamyonun da arkasında durduğunu, bu sırada motosikletli bir şahsın kamyon sürücüsünün kaza yaptığını söylediğini, motosiklet sürücüsünün panik hâlde olduğunu, bunun üzerine polisi arayıp bu kamyon sürücüsünün çok hızlı olduğunu söylediğini,

Tanık Sezgin Dereli; marketten çıktığı sırada anayol üzerinde genç bir erkek çocuğun yerde kıvrandığını, başında da birkaç kişinin olduğunu gördüğünü, bu erkek şahsın 15 metre ilerisinde de bir bilgisayarın yerde olduğunu, oradakilere ne olduğunu soduğunda, çocuğa bir kamyonun çarpıp kaçtıklarını söylediklerini,

Tanık Turan Kılıç; yolda bulunduğu sırada bir ses duyduğunu, olay yerine 50 metre uzaklıkta olduğunu, olay yerinde bulunan bir bayanın şok geçirdiğini gördüğünü, hatta bu bayanın yaya ...’nin hastaneye kaldırılmasından sonra bile olay yerinden ayrılamadığını, bu bayana karşı tarafta olması nedeniyle kazayı yapan aracı görüp görmediğini sorduğunda kazayı yapan kamyonu gördüğünü söylediğini, bir süre sonra polislerin olay yerine geldiğini, polislerden çocuğa çarpan kişinin bulunduğunu öğrendikten sonra durumu bu bayana söylediğini, onun da “Eğer bulunmasaydı eşgal verecektim.” dediğini,

Tanık ...; olay yeri yakındalarında bulunan bir mobilya mağazasında oturduğu sırada kaza mahalline doğdu bir koşuşturma olduğunu gördüğünü, olay yerine gittiğinde genç bir erkek şahsın kaldırımda yattığını gördüğünü, oradaki kişilerin bir kamyonun çocuğa çartığını konuştuklarını, olay yerinden ayrılıp bir eczaneye girdiğini, burada da çocuğa çarpanın kamyon değil otomobil olduğunun ifade edildiğini,

Tanık ...; kazaya karışan sanığın tutuklandığını duyduktan sonra kendi iradesiyle savcılığa gelerek tanıklık yapmak istediğini, kendisini buraya gönderen herhangi bir kişinin olmadığını, tüp servisinde çalıştığını, olay günü TOKİ konutlarındaki bir adrese tüp götürmeye motosikletiyle gittiğini, yolun karşısına geçtiği esnada karşı taraftan da Kötekli tarafına yayaların geçtiğini, karşıya geçmeden önce beyaz bir kamyonun Muğla istikametine doğru ilerlediğini, bu kamyonun yoldan geçtiği sırada herhangi bir kaza olayının olmadığını, yolun karşısına geçtiği anda bir çarpma sesi duyduğunu, geriye dönüp baktığında genç bir çocuğun yolda asvaltın üzerinde yerde yatar vaziyette olduğunu gördüğünü, olay yerinden kaçan aracı görmediğini, bu nedenle kimin çarptığını bilmediğini, hatırladığı kadarıyla kamyonun çarpma olayından daha önce kaza yerinden geçtiğini, gri renkli bir aracın ölene çarptığını zannettiğini; tanığa ifadesindeki anlatıma göre yaya ...'ye çarpan aracın bir otomobil olması hâlinde yayayı altına almak yerine üzerinden fırlatacağı ve çarpmanın etkisi ile araçta ciddi hasar meydana geleceği, bu hasar sonucunda da kaza mahallinde otomobile ait çarpma etkisi ile kırılan cam, ayna, far ya da bunun gibi parçaların bulunması gerektiği ancak bu şekilde araç parçasına rastlanılmadığı hususu hatırlatılarak sorulduğunda; tespitin doğru olduğunu, bir aracın 20 yaşında bir gence çarpması hâlinde araçtan kopan bir kısım parçaların olay yerinde kalması gerekeceğini ancak hatırladığı kadarıyla kazadan önce beyaz kamyonun olay yerinden geçtiğini,

Tanık ...; kazanın olduğu yerin karşı tarafındaki marketi işlettiğini, kaza anında evde olduğunu, iş yerine geldiğinde olayı öğrendiğini, ilk kez gördüğü ve bir daha görse tanıyamayacağı bir şahsın kendisine kaza anında olay yerinde olduğunu, ölene çarpan aracın bir kamyon değil başka bir araç olduğunu ifade ettiğini,

Tanık Fahri Küçük; görgüye dayalı bir bilgisinin olmadığını, kazanın hemen sonrasında olay yerine gittiğini, bu sırada olay öncesinde de tanıdığı sanığın yanına gelip yaralının durumunu sorarak kazanın kendisinin yaptığını ifade ettiğini, bunun üzerine sanığa zarar verebileceği düşüncesiyle sanığa sesini çıkartmadan bir kenarda beklemesini söylediğini, sanığa niçin durmadan yoluna devam ettiğini sorduğunda arkasından bir motosikletlinin geldiğini, bunun üzerine bulunduğu yerden dönerek olay yerine geldiğini söylediğini,

Beyan etmişlerdir.

Sanık ...; olay günü adına kayıtlı olan kamyonuyla Ortaca ilçesinden Muğla merkezi doğru seyir hâlinde olduğu sırada Yücelen Hastanesi önüne geldiğinde orta refüj üzerinde üç dört kişi gördüğünü, 50 km hızla seyrettiğini, trafiğin yoğun olması ve diğer şeritler kapalı olması nedeniyle aracını kontrollü kullandığını, Uğur Mumcu Bulvarındaki ışıklı kavşağa gelip burada beklediği sırada motosikletli bir şahsın yanına gelerek kaza yaptığını söylediğini, bunun üzerine kavşaktan dönerek kaza yerine gittiğini, trafik ekiplerinin de burada olduğunu, görevlilere kazaya karışmadığını, gerekirse aracında inceleme yapılabileceğini ifade ettiğini, kimseye çarpmadığını savunmuştur.

TCK'nın "Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar" başlıklı 50. maddesinin 1. fıkrasına göre; "Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;

a) Adlî para cezasına,

b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,

c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,

d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,

e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,

f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya,

Çevrilebilir."

Aynı maddenin 4. fıkrasındaki; "Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz." şeklindeki düzenleme uyarınca taksirli suçlarda diğer şartların da varlığı hâlinde hapis cezasının uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilmesi mümkündür.

TCK'nın 50. maddesinin gerekçesinde, “...Kişi gördüğü eğitim, yaşadığı sosyal çevre, psişik ve ahlaki eğilimleri itibarıyla tesadüfi suçlu özelliği taşıyabilir. Bu kişilerin mahkûm oldukları cezanın infaz kurumunda çektirilmesi toplum barışı açısından bir zorunluluk göstermeyebilir...” denilmek suretiyle şartların oluşması hâlinde hapis cezasına mahkûm olan kişinin infaz kurumuna girmesini önleyecek adli para cezası seçenek yaptırımına ya da seçenek tedbirlerden birine hükmedilebileceği açıklanmıştır. Kanun koyucu taksirli suçlarda hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi hususunda bir sınırlama da getirmemiş, sanık lehine hareketle şartların oluşması hâlinde hapis cezasının uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilebileceğini kabul etmiştir.

Ayrıntıları 07.06.1976 tarihli ve 4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında açıklandığı üzere, hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi, cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören kişiselleştirme kurumudur.

Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesi kapsamında hâkime TCK'nın 50. maddesinde yer alan şartlar çerçevesinde hükmolunan hapis cezasının adli para cezası seçenek yaptırımına ya da diğer seçenek tedbirlere çevrilip çevrilmeyeceğini belirleme yetki ve görevini yüklemiştir. Hâkimin, hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK'nın 50/1. maddesindeki adli para cezası seçenek yaptırımına ya da seçenek tedbirlerden birisine çevrilmesi ya da çevrilmemesi konusundaki dayandığı gerekçenin dosya içeriğine uygun, kanuni ve yeterli olması gerekir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık ...’nun 05.12.2011 tarihinde saat 15.35 sıralarında, yerleşim yeri içerisinde, 7 metre genişliğindeki, asfalt kaplama, iki yönlü yolda seyir hâlinde iken olay yerinde bulunan yaya geçitine geldiğinde, yolun sağından soluna geçmek isteyen yaya ...’ı fark etmeyerek mevcut hızıyla adı geçen yayaya idaresindeki kamyonun kasası ile çarpıp durmadan yoluna devam ettiği, olayı gören tanık Sezgin’in motosikletiyle takip etmesi sonucunda sanığın kaza olayından haberdar olarak kaza mahalline geri döndüğü, kaza nedeniyle yaralanan yaya ...’nin ise kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği olayda;

Bir kişinin ölümü nedeniyle yargılanan ve meydana gelen kazada asli kusurlu olan sanığın, ölenin yakınlarının uğradığı maddi ve manevi zararlarını giderdiğine dair dosya kapsamında bir bilgi ve belgenin mevcut olmaması, yargılama sürecinde pişmanlığını gösteren söz ve davranışının bulunmaması, suçun işlenmesindeki özelliklerin gerek temel cezanın belirlenmesinde, gerekse hapis cezasının adli para cezasına veya diğer tedbire çevrilmesinde nazara alınabilecek ortak bir ölçüt olarak belirlenmesi ve bu bağlamda somut olayda suçun işlenmesindeki özelliklere göre alt sınırdan uzaklaşılarak tayin olunan 3 yıl hapis cezasının aynı gerekçelerle sanığın sosyal ve ekonomik durumuna da uygun olacak biçimde adli para cezasına çevrilmediği hususları göz önüne alındığında, sanığı yargılama sürecinde bizzat gözlemleyen ve olumlu kanaate ulaşmayan Yerel Mahkemenin hükmolunan hapis cezasının adli para cezasına çevrilmemesi hususunda gösterdiği gerekçenin TCK'nın 50. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen kıstasları kapsayacak biçimde kanuni, yeterli ve dosya kapsamıyla da uyumlu olduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 28.11.2017 tarihli ve 1307-9551 sayılı bozma kararından "1- 5237 sayılı TCK'nın 50. maddesinin sanık hakkında uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, suçun işlenmesindeki özellikler nazara alınarak, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılması gerektiği, dosya içeriğine göre; sabıkası olmayan, dosyaya yansıyan olumsuz bir davranışı bulunmayan, yargılama sırasındaki davranışları lehine değerlendirilerek cezasında TCK'nın 62. maddesi gereğince indirim yapılan, müdafii tarafından hakkında lehe hükümlerin uygulanması talebinde bulunulan sanık hakkında, 'kusur durumu itibariyle' şeklindeki yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile TCK'nın 50/4. maddesinde belirtilen paraya çevirme hükümlerinin uygulanmamasına karar verilmesi," şeklindeki bozma nedeninin ÇIKARILMASINA,

2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 29.12.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.