Logo

Ceza Genel Kurulu2022/384 E. 2024/41 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Sanığın mağduru yaralamadığının sabit olduğu bir dosyada, yerel mahkemece verilen mahkûmiyet hükmünün, kanun yararına bozma talebine konu edilip edilemeyeceği.

Gerekçe ve Sonuç: Sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurmak için kesin ve yeterli delil bulunmadığı ve suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması, hükmün kaldırılmasını gerektirecek nitelikte bir hukuka aykırılık oluşturduğundan, kanun yararına bozma yoluna başvurulabileceği gözetilerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı kabul edilmiş ve dosya esastan incelenmek üzere Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

İTİRAZ

İtirazname No : 2022/145569

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : 1. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Asliye Ceza

SAYISI : 47-100

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Nitelikli kasten yaralama suçundan sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 86/2, 86/3-e, 62/1, 53, 54 ve 58. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, müsadereye ve cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Sarız Asliye Ceza Mahkemesince 16.10.2019 tarih ve 47-100 sayı ile kurulan ve istinaf edilmeksizin kesinleşen hükme yönelik olarak, Adalet Bakanlığının istemiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kanun yararına bozma yoluna başvurulması üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 14.02.2022 tarih ve 707-1095 sayı ile; "Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün ve 3-2 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu yasa yolunun olağanüstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiası, yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda hakimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla denetlenemeyecektir. (Ceza Genel Kurulunun 23.03.2010 tarih ve 2/29-56 sayılı Kararı da bu doğrultudadır.)

Bu açıklamalar çerçevesinde somut olay incelendiğinde; sanık ... hakkında, mahkemece yargılama yapılarak deliller usulünce değerlendirilerek mağdur ... ...’yı basit tıbbi müdahale ile giderilir şekilde yaralama eyleminden 5237 sayılı TCK’nin 86/2, 86/3-e ve 62. maddeleri gereğince 5 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, kanun yararına bozmaya konu edilen mahkumiyet kararındaki ileri sürülen hukuka aykırılığın 5271 sayılı CMK'nin 309. maddesindeki hâllere dâhil olmayıp hâkimin takdir hakkına ilişkin olduğu, mahkemenin de olayda delilleri değerlendirerek sanığı cezalandırdığı ve takdir hakkını bu yönde kullandığı" şeklindeki gerekçeyle kanun yararına bozma talebinin reddine oy çokluğuyla karar verilmiştir.

Daire Üyeleri H.Kırca ve T.Ateş; "Yargıtay Ceza Genel Kurulu hâkimin takdir hakkını kullanarak verdiği ve derecattan geçmeyen kararlarda kanun yararına bozmaya gidilemeyeceğine dair karar vermiştir. Bu karar genel kapsamı itibarıyla doğrudur.

Ancak hâkimin delil takdiri yaparak verdiği bir karar açıkça maddi olaya aykırı ise yani bu konuda hiç bir tereddüt yok ise yine de bu karara karşı yasa yoluna gidilemeyecek midir? Dairemize gelen dosyada durum böyledir.

Somut olayımızda sanık ...'in mağdur ...'yı TCK'nin 86/2, 3e, 62. maddeleri gereği kasten müessir fiilde bulunduğundan 5 ay hapis cezasına çarptırıldığı sabittir.

Dosya kapsamından ne mağdur, ne sanık, ne tanıklar ne de adli raporlardan sanığın mağduru darp ettiğine dair hiçbir iddia veya delil yoktur. Mağdur kendisinin sanık tarafından darp edildiği kabul edilen olay sırasında kendisinin kullanmış olduğu tırdan inmediğini, olayı Jandarmaya telefonla bildirdiklerini kendisini sanığın darp etmediğini söylemiştir. Mağdurun darp edilmesi nedeniyle alınmış bir rapor da yoktur.

Dosya taraflarının davanın ve soruşturmanın her aşamasındaki beyanları değiştirilmemiştir, istikrarlıdır.

Buna rağmen yerel mahkemece sanık ...'in mağdur ...'yi kasten müessir fiilde bulunmaktan 5 ay hapis cezası ile cezalandırması yasaya ve hukuka ve maddi olaya aykırıdır.

Dosyada toplanması gerekli olup da toplanmayan yeni bir delil yoktur. Bu nedenle sanığın yargılamanın yenilenmesini talep etme imkanı da bulunmamaktadır. Sanığın hakkını alabilmesi için kanun yararına bozma dışında herhangi bir yasa yolu kalmamıştır.

İş bu nedenlerle sanığın lehine olan kanun yararına bozma talebinin kabul edilmesi gerekir iken takdir denetlemesi yapılamayacağına dair CGK kararı doğrultusunda talebin reddi Anayasal hak olan hak arama hürriyetini kısıtlayan bir karar olacağından Anayasal hak ihlalinin de engellenebilmesi açısından kanun yararına bozma talebinin kabulü gerekirken reddine dair Dairemizin çoğunluk görüşüne katılmıyoruz" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

II. İTİRAZ SEBEPLERİ

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 06.05.2022 tarih ve 145569 sayı ile; "Dosya kapsamından ne mağdur, ne sanık, ne tanıklar ne de adli raporlardan sanığın mağduru darp ettiğine dair hiçbir iddia veya delil yoktur. Mağdur olay sırasında kendisinin kullanmış olduğu tırdan inmediğini, olayı Jandarmaya telefonla bildirdiklerini kendisini sanığın darp etmediğini söylemiştir. Mağdurun darp edilmesi nedeniyle alınmış bir rapor da yoktur. Dosya taraflarının davanın ve soruşturmanın her aşamasındaki beyanları değiştirilmemiştir, istikrarlıdır. Buna rağmen yerel mahkemece sanık ...'in mağdur ...'yi kasten müessir fiilde bulunmaktan 5 ay hapis cezası ile cezalandırması yasaya ve hukuka ve maddi olaya aykırıdır. Dosyada toplanması gerekli olup da toplanmayan yeni bir delil yoktur. Bu nedenle sanığın yargılamanın yenilenmesini talep etme imkanı da bulunmamaktadır. Sanığın hakkını alabilmesi için kanun yararına bozma dışında herhangi bir yasa yolu kalmamıştır.

Sarız Asliye Ceza Mahkemesinin 16/10/2019 tarihli ve 2019/47 Esas, 2019/100 Karar sayılı kararına ait gerekçe incelendiğinde, ‘...mağdur ... ya ait 12/08/2018 tarihli doktor raporunda basit tıbbi müdahale ile giderilebileceği... tüm sanıkların yaralandığının doktor raporlarıyla sabit olduğu anlaşıldığından ... üzerlerine atılı silahla basit yaralama suçunu iştirak halinde işledikleri kanaatine varılmıştır’ şeklindeki bir tespitle mahkumiyet kararı verildiği görülmüştür. Mahkeme, mağdur ... ye ait bir adli rapor bulunduğunu kabul etmiş ve hükmünü bunun üzerine bina etmiştir. Fakat gerçek şudur ki mağdur ... ye ait bir adli rapor yoktur. Yani mahkeme olmayan, gerçekliği bulunmayan bir adli rapora dayanarak sonuca ulaşmıştır. Bu durumda hükmün 5271 sayılı Yasanın 34, 230, 232 ve 289/1-g maddelerine aykırı olarak gerekçeyi içermediği gibi sanıkla ilgili olmayan gerekçeye yer vermek suretiyle gerekçeden yoksunluğa ve karışıklığa sebebiyet verdiği keza sanıkla ilgili olmayan bir delili varmış gibi kabul ederek hukuki değerlendirme hatası yaptığı anlaşılmıştır.

Olayla ilgili tüm kanıtların toplanıp değerlendirilmesi yapıldıktan sonra verilen kararlarla ilgili olarak kanıtların takdir ve tercihinde yanılgıya düşüldüğünden bahisle yazılı emir yoluna gidilemeyeceği hususu kabul edilse dahi, somut olayda, sanığa ilişkin değerlendirilmiş, takdire konu edilebilecek geçerli bir delil yoktur. Gerçekte olmayan bir adli rapor üzerinde değerlendirme yapılarak takdir hakkının kullanılması, bu delilin sanık aleyhine kullanılıp mahkumiyet hükmüne dayanak yapılması, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün ve 3-2 sayılı kararında açıklanan 'mahkemenin takdir hakkı/takdir yanılgısı' kapsamında değerlendirilemeyecek, keza bu bağlamda, Dairenin çoğunluk kabulünde yer alan 'mahkemece delillerin usulünce değerlendirildiği, deliller değerlendirilerek sanığın cezalandırdığı, mahkemenin takdir hakkını bu yönde kullandığı' şeklindeki tespitlerin de dosya kapsamı ile uyuşmadığı sonucuna ulaşılmakla;

Yargıcın 'takdir hakkı' dışında kalan hukuki yanlışlığa yönelik kanun yararına bozma istemi, yasa yararına bozmaya konu edilmesi gerekirken, 'delil takdiri' olduğu gerekçesiyle istemin reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu" düşüncesiyle itiraz yoluna başvurulmuştur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 20.06.2022 tarih ve 5320-5281 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle oy çokluğuyla itirazın reddine karar verilerek Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan nedenlerle karara bağlanmıştır.

III. UYUŞMAZLIĞIN KAPSAMI VE KONUSU

İtirazın kapsamına göre inceleme dışı sanık hakkında silahla kasten yaralama suçundan kurulan ve istinaf edilmeksizin kesinleşen mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık ...’in mağdur ...’ya yönelik eylemi nedeniyle kurulan mahkûmiyet hükmünün, yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması nedeniyle kanun yararına bozma talebine konu edilip edilemeyeceğinin ve Özel Dairece bu sebeple kanun yararına bozma yoluna gidilemeyeceğinden bahisle talebin reddine karar verilip verilemeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.

IV. DOSYADAKİ BİLGİ VE BELGELER

İncelenen dosya kapsamından;

Soruşturma aşamasında inceleme dışı mağdur ... ... hakkında düzenlenen 12.08.2018 ve 14.02.2019 tarihli adli muayene raporlarında; inceleme dışı mağdurun yapılan muayenesinde, kafasında sağ frontal bölgede alın ile saç derisi altında hafif şişlik ile beraber 3x0,5 cm uzunluğunda kesi bulunduğunun sol kol dirseğinin 8 cm solunda bir ekimoz ve dirseğin 9 cm yukarısında bir ekimoz, sol el bileği flavor yüzünde 2 çizik bulunduğunun ve 6 ay önceki darp olayı nedeniyle vücudunda başkaca herhangi bir patolojik bulguya rastlanmayan mağdurun yaralanmasının hayati tehlike arz etmediğinin, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olduğunun belirtildiği,

Sarız Cumhuriyet Başsavcılığının 10.04.2019 tarihli ve 315-39 sayılı iddianamesinde; sanığın kullanmakta olduğu ... plaka sayılı aracıyla, 11.08.2018 tarihinde Kayseri ili Sarız ilçesi Tufanbeyli yol ayrımında yolu kapatmak suretiyle mağdurlar ... ve ... ...'nın kullandıkları araçların önünü kestiği, sanıkla inceleme dışı mağdur ... arasında çıkan kavgada ...'nın kullanmakta olduğu... plaka sayılı aracın sol camının sopa ile kırıldığı, mağdur ... hakkında düzenlenen 12.08.2018 tarihli raporda; mağdurun yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebileceğinin belirtildiği, inceleme dışı sanık ... Kandil'in ise ... ve ...'ya yönelik olarak; "senin ananı avradını s..., 10 km ileri salmam!" şeklinde sözler sarf ettiği olay nedeniyle sanığın inceleme dışı sanıkla müşterek fail olarak mağdurlar ... ve ...'ya karşı birden fazla kişiyle birlikte tehdit, silahla kişinin hürriyetini yoksun kılma ve silahla basit yaralama suçlarını işlediği gerekçesiyle cezalandırılması için kamu davası açıldığı,

Erzin Asliye Ceza Mahkemesinin 2019/271 talimat sayılı dosyasında 04.09.2019 tarihinde istinabe yoluyla yapılan duruşmada; mağdur ...'nin, inceleme dışı sanık ... ile aralarında meydana gelen ilk olayın gerçekleştiği yerden 5-6 km ilerisinde sanığın, inceleme dışı mağdur ...'nın kullanmakta olduğu aracın önünü kestiğini, kendisinin aracından hiç inmediğini ve kendisinin yaralanmadığını, olayı Jandarma'ya haber verdiğini, kimseden şikayetçi olmadığını, aralarında anlaştıklarını beyan ettiği,

Mersin 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 2019/247 Talimat sayılı dosyasında 03.07.2019 tarihinde istinabe yoluyla yapılan duruşmada; sanığın, suçlamaları kabul etmediğini ve kimseden şikâyetçi olmadığını savunduğu,

Sarız Asliye Ceza Mahkemesinin 16.10.2019 tarih ve 47-100 sayılı hükmünü içeren gerekçeli kararında; mağdurlar ... ve ... hakkında tanzim edilen 14.02.2019 ve 12.08.2018 tarihli adli raporlarda; adı geçenlerin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralandıklarının belirtildiğinin ve suçta kullanılan sopanın olay yerinde bulunduğunun, dolayısıyla sanıkların savunmalarının suçtan kurtulmaya yönelik olduğunun anlaşılması karşısında; sanığın inceleme dışı sanık ... ile iştirak hâlinde kasten yaralama suçunu işlediğinin sabit olduğu kanaatine varıldığının yazılı olduğu,

Elbistan E Tipi Kapalı Cezaevi Müdürlüğünce düzenlenen 07.11.2019 tarihli tebliğ tebellüğ belgesinde; Sarız Asliye Ceza Mahkemesinin 16.10.2019 tarihli ve 47-100 sayılı gerekçeli kararının sanığa okunup anlatılmak suretiyle 07.11.2019 tarihinde tebliğ edildiğinin bildirildiği,

Sarız Asliye Ceza Mahkemesince düzenlenen 26.11.2019 tarihli kesinleşme şerhinde; sanık hakkında kurulan 5 yıl hapis cezasına ve hak mahrumiyetine dair hükümlerin 21.11.2019 tarihinde istinaf edilmeksizin kesinleştiğinin belirtildiği,

Sarız Asliye Ceza Mahkemesinin 26.11.2019 tarihli üst yazısında; Sarız Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben sanık hakkında kesinleşen 5 ay hapis cezasının infazına başlanması hususunda gereğinin rica edildiği,

Sanığın Türkoğlu Kapalı Cezaevinden gönderdiği 07.09.2020 tarihli dilekçesinde; soruşturma aşamasından beri hiçbir şekilde ifade vermek için çağrılmadığını beyan ederek, savunma hakkının kısıtlandığından bahisle kanun yararına bozma başvurusunda bulunduğu,

Sarız Cumhuriyet Başsavcılığı Bakanlık Muhabere Bürosunun 13.08.2021 tarihli yazısında; Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma görüş istemli başvurusuna cevaben ve özetle; sanığın kovuşturma aşamasında talimatla savunmasının alındığı, gerekçeli kararın da bulunduğu cezaevinde kendisine usule uygun olarak tebliğ edildiği, hükmün istinaf edilmeksizin kesinleştiğinden bahisle savunma hakkının ihlal edildiğini beyan ettiği başvurusunun hukuki dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle gerek yargılama dosyasında gerekse yargılamanın yenilenmesi talebine dair kararlar bakımından kanun yararına bozma yoluna gidilmesine gerek görülmediğinin bildirildiği,

T.C. Adalet Bakanlığının 18.11.2021 tarih ve 18678 sayılı yazısına istinaden, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 05.01.2022 tarihli ve 145569 sayılı kanun yararına bozma ihbarnamesinde; "Dosya kapsamına göre, her ne kadar anılan Mahkemece sanığın mağdur ...'ya yönelik eylemi nedeniyle cezalandırılmasına karar verilmiş ise de; ...'nın soruşturma evresinde kolluk görevlilerince 08.10.2018 ve 12.08.2018 tarihlerinde alınan beyanında kendisine yönelik herhangi bir darp olmadığını açık şekilde ifade ettiği, olayın diğer tarafı olan ... ... ve ... Kandil'in ifadelerinde de sanığın mağdur ...'ya yönelik darp eyleminden bahsetmedikleri, mağdur ...'nın kovuşturma evresinde alınan beyanında da sanığa atfedilen darp eyleminin olmadığını beyan ettiği, sanığın tüm aşamalarda suçlamaları kabul etmediği ve atılı suçu işlediğini gösterir tanık beyanı veya kamera görüntüsünün bulunmadığı, bu haliyle sanığın kasten yaralama suçunu işlemediğinin sabit olduğu” görüşüyle hükmün kanun yararına bozulmasının talep edildiği,

Anlaşılmaktadır.

V. GEREKÇE

A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler

Öğretide olağanüstü temyiz denilen ve 5320 sayılı Kanun'un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan, 1412 sayılı CMUK'nda ise yazılı emir olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, CMK'nın 309 ve 310. maddelerinde kanun yararına bozma olarak yeniden düzenlenmiştir.

CMK'nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili Ceza Dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.

Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.

Kanun yararına bozma kanun yoluna, ancak istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilebilmesi nedeniyle kesin hüküm otoritesinin zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık hâlinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Delillerin takdir ve tercihinde hataya düşüldüğünden bahisle bu yola başvurulmasının, bu olağanüstü kanun yolunun amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacağında kuşku yoktur.

Kanun yararına bozma yoluna başvurulabilmesi için aranan temel unsur karar veya hükmün hukuka aykırı olmasıdır. Bu hukuka aykırılıklar maddi hukuka ilişkin olabileceği gibi usul hukukuna da ilişkin olabilir. Yargıtay pek çok emsal kararında istikrarlı biçimde, hâkimin takdir yetkisi kapsamı içinde kalan bozma nedenlerinin olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozma yolunda ileri sürülemeyeceğini değerlendirmektedir. Ancak, suçun unsurlarının veya suça konu eylemin sübutunun bulunup bulunmadığı yönünden kanun yararına bozma yoluna başvurulması ile mahkemenin delilleri değerlendirip yorumlaması hususu farklı kavramlardır (Kuyucu, Aydın, Ceza Yargılaması Hukukunda Kanun Yararına Bozma, Adalet Yayınevi, Ankara, 2009, s.40-41).

Maddi hukuka aykırılık başlığı altında değerlendirilebilecek konulardan hâkimin vicdani kanaate ulaşması sürecindeki ve takdir yetkisinin kullanılmasındaki hukuka aykırılıklara gelince; vicdani kanaat; hâkimin huzuruna getirilen delilleri serbestçe değerlendirip akıl yürüterek bir sonuca ulaşması olarak tanımlanırken, takdir yetkisi; olayların nitelik ve yapısına göre verilmesi gereken kararları, kanunun öngördüğü yetki çerçevesinde vermek ve gerekli tedbirleri almak üzere kullanılan yetki olarak tanımlanmaktadır. Hâkimin hem vicdani kanaatine nasıl ulaştığını hem de kanunların kendisine verdiği takdir yetkisini hangi şekilde kullandığını hükmün gerekçesinde göstermesi zorunluluğu ise CMK'nın 230. maddesinden kaynaklanan kesin bir hukuka aykırılık hâlidir. Yargıtay'ın emsal kararlarında, takdir yetkisinin kullanımının genel hatlarıyla temyiz incelemesi sırasında denetleme konusu yapıldığı, ancak takdir yanılgısı olarak nitelediği konuların kanun yararına bozma yolunda denetlenemeyeceği hususunda istikrarlı olduğu görülmektedir. Takdir yanılgısı; takdir yetkisinin kullanılması sırasında hataya (yanılgıya) düşmek olarak tanımlanmaktadır. Maddi sorunun çözümü için dosyadaki delillerin değerlendirilmesi ve her türlü şüpheden uzak bir kanaate ulaşılması sonucu ulaşılan vicdani kanaatin, takdir yetkisinin kullanımı sırasındaki yanılgıdan farklı bir kavram olduğunun vurgulanması ise elzemdir (Baştürk, İhsan, Ceza Muhakemesi Hukukunda Kanun Yararına Bozma, Oniki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2022, s. 212-228).

Nitekim, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 14.11.1977 tarihli ve 3-2 sayılı kararı ile 765 sayılı TCK'da hâkimin takdirine bırakılan erteleme isteği hakkında olumlu ya da olumsuz bir kararı kapsayan ya da kanuni gerekçe gösterilmeden bu isteklerin reddine veya kabulüne ilişkin olan hükümlere karşı kanuna aykırılıktan söz edilerek bu kanun yoluna başvurunun kabulüne olanak bulunmadığı kabul edilmiştir. Yine, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 23.03.2010 tarihli ve 29-56 sayılı kararında; kabul edip etmemenin mahkemenin takdirine bağlı olduğu istekler hakkında verilen kararların, 19.02.2008 tarihli ve 19-31 sayılı kararında ise; kanun yararına bozmanın olağanüstü kanun yolu olması nedeniyle hâkimin takdir yetkisini hatalı kullanmasına ilişkin hukuka aykırılıkların, örneğin; temel ceza miktarının saptanmasında kullanılan ölçütlerin hatalı takdir edilmesi, cezada artırım veya indirim yapılırken kullanılan oranların seçimindeki isabetsizlik gibi hususların; kanun yararına bozma istemine konu edilemeyeği belirtilmiştir.

Hâkimin hükme ulaşmak için maddi meseleyi çözmekte kanunu yorumlama faaliyeti de hukuka uygun olmalıdır. Hâkimler yorum konusunda keyfi bir yetkiye sahip olmamakla birlikte; bilimsel ve mantıksal esaslara dayanıp gerekçeyle de yorumlarını beslemek zorundadırlar. Bir hukuk normunun somutlaştırılması olarak ifade edilebilecek yorum faaliyetinin hukuka uygun şekilde yürütülerek içtihat birliğinin sağlanmasında ve bu anlamda denetiminde fayda vardır (Baştürk, İhsan, s.220).

Keza, Yargıtay Ceza Genel Kurulu 14.11.1988 tarihli ve 427-466 sayılı kararında; "…sübut bulmayan veya yasal unsurları itibarıyla suç oluşturmadığı görülen bir eylemde, uygulamaya veya sair yasaya aykırılıklara ilişkin hususların yazılı emir (kanun yararına bozma) üzerine incelenmesi mümkün görüp yargılamanın temelini ve esas amacını oluşturan sübut ile suçun oluşup oluşmadığına ilişkin incelemeyi mümkün görmemek hukuken ve mantıken izahı mümkün olmayan bir husustur…" şeklindeki kabulü ile eylemin sübutunun kabulü ile suç oluşturup oluşturmadığının bu olağanüstü kanun yoluyla denetlenebileceği sonucuna ulaşmıştır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 29.04.2008 tarihli ve 81-94 sayılı ile 15.06.2010 tarihli ve 117-146 sayılı kararlarında ise; asgari hadden ifadesine yer verilip takdirin ne şekilde kullanılacağı açıkça ifade edildikten sonra takdirin gerekçeye aykırı olarak kullanılması suretiyle alt sınırdan uzaklaşılarak ceza takdir edilmesi hâlinde, bu hususun esaslı konuya ilişkin olması nedeniyle kanun yararına bozmaya konu edilebileceği; öte yandan temel ceza belirlenirken alt sınırdan uzaklaşılmasını gerektirecek bir sebep bulunmadığını belirten yerel mahkemenin temel gün adli para cezasını, gerekçede belirttiği takdirin üzerinde belirlemesinin sanık aleyhine bir durum oluşturduğu ve esaslı bir durum oluşturan bu hukuka aykırılığın da kanun yararına bozmaya konu edilmesinin mümkün olduğu kabul edilmiştir.

B. Uyuşmazlığa Dair Hukuki Değerlendirme

Sanık hakkında kesinleşen mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde esasen Yerel Mahkemece değerlendirilen fakat sanığın üzerine atılı suçu oluşturmadığından bahisle kanun yararına bozmaya konu edilen hususun, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurmak için kesin ve yeterli delil olmadığı ve suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması nedenine dayandırıldığı, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün kaldırılmasını gerektirecek nitelikteki hukuka aykırılıkların CMK'nın 309/4-d maddesinde belirtilen kanun yararına bozma sebebinin konusunu oluşturduğu, hükmün usulüne uygun şekilde kesinleştiği ve ancak kanun yararına bozma yoluyla kaldırılması suretiyle düzeltilebilmesinin mümkün olduğu; Özel Dairece kanun yararına bozma talebinin reddine dair kararın gerekçesinde bahsi geçen içtihadı birleştirme kararında belirtilen ve olağanüstü kanun yoluna konu edilemeyeceği değerlendirilen hususların sadece hâkime tanınan takdir yetkisinin kullanılması durumuna işaret ettiği, bununla birlikte vicdani kanaatin oluşması sürecinde dosyadaki mevcut delillerin sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi için yeterli olup olmaması sebebini kapsamadığı; dolayısıyla kanun yararına bozma talebinde belirtilen ve sanık hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kaldırılmasını gerektirecek sebep yönünden hiçbir inceleme yapılmaksızın, bu hususta kanun yararına bozma yoluna gidilemeyeceğinden bahisle talebin reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne, dosyanın kanun yararına bozma ihbarnamesinde belirtilen sebep doğrultusunda esastan inceleme yapılmak üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanık hakkında kurulan hükme karşı kanun yararına bozma yoluna gidilemeyeceği düşüncesiyle itirazın reddi yönünde karşı oy kullanmışlardır.

VI. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 14.02.2022 tarih ve 707-1095 sayılı kanun yararına bozma talebinin reddine dair kararının KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın, kanun yararına bozma talebinde belirtilen sebepler yönünden esastan incelenmesi için Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.01.2024 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.