Logo

Ceza Genel Kurulu2022/470 E. 2023/243 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Sanığın eyleminin olası kastla öldürme suçunu mu yoksa intihara yönlendirme suretiyle kasten öldürme suçunu mu oluşturduğu uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Yerel mahkemenin, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin bozma ilamına rağmen, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki mütalaasını sormadan, sanık müdafiine esas hakkında savunma yapma imkanı tanımadan ve SEGBİS ile duruşmaya katılan sanığa son sözünü sormadan direnme kararı vererek sanığın savunma hakkını kısıtladığı gerekçesiyle, direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

YARGITAY DAİRESİ : 1. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Ağır Ceza

SAYISI : 31-49

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Sanık hakkında intihara yönlendirme suretiyle kasten öldürme suçundan açılan kamu davasında, Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesince 18.01.2019 tarih ve 261-19 sayı ile; sanığın eyleminin olası kastla öldürme suçunu oluşturduğundan bahisle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 81/1, 21/2, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 16 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin kurulan hükme yönelik katılanlar vekili, sanık ... müdafii tarafından istinaf yoluna başvurulması sonucu, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 10.06.2019 tarih ve 1720-1723 sayı ile; istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiş, bu kararın da katılanlar vekili, sanık ... müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 1. Ceza Dairesince 09.12.2020 tarih ve 1531-3275 sayı ile; temyiz istemlerinin esastan reddine karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 01.03.2021 tarih ve 96645 sayı ile yapılan itiraz üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 05.10.2021 tarih ve 7651-13062 sayı ile;

"Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talebi ve gerekçeleri yerinde görülmekle, talebin KABULÜNE, Dairemizin 09/12/2020 gün ve 2020/1531 Esas, 2020/3275 Karar sayılı ilamının KALDIRILMASINA,

Antalya'da diş hekimi olarak çalışan maktulün eşinden boşandıktan sonra sanıkla tanıştığı ve sevgili oldukları, sanığın ilişkileri boyunca maktule kendini farklı tanıttığı ve onun duygusal boşluğundan faydalanarak etkilediği, maktulün bu süreç içinde sanığa maddi yardımda da bulunduğu, olayın olduğu tarihte sanığın Antalya'ya geldiği ve maktulün evinde kaldığı, evde de maktule psikolojik ve fiziksel şiddet uyguladığı, bu hususların hem cep telefonu mesaj kayıtları ile hem de maktulün yardımcısı ...'ın ifadeleriyle doğrulandığı, olaydan bir gün önce sabaha karşı, evde tanık ...olduğu halde sanığın maktule fiziksel şiddet uyguladığı, seslerden rahatsız olan ...'ın eve polis çağırdığı, gelen polisleri maktulün şikayetçi olmayarak geri gönderdiği, ertesi gün maktulün ...'ı evden gönderdiği ve sanıktan ayrılacağını söylediği, ancak olay günü sanığın maktule yine şiddet uyguladığı, bu şiddetin sonucu olarak maktulün kan izlerinin evin çeşitli yerlerinde bulunduğu, şiddetin sonucunda da kendisini 5. kattaki evinin balkonundan aşağı bıraktığı, yaralı halde kaldırıldığı hastanede bilgi amaçlı soru soran polislere erkek arkadaşından şiddet gördüğü için atladığını söylediği, akabinde de öldüğü olayda;

Maktulün gördüğü cebrin ve şiddetin sonucunda evinin 5. kat balkonundan atlamak zorunda kaldığından, sanığın TCK'nin 84/4. maddesi yollamasıyla TCK'nın 81. maddesi gereğince cezalandırılması gerekirken yazılı şekilde uygulama yapılarak olası kastla öldürme suçundan hüküm kurulması suretiyle sanık hakkında eksik ceza tayini" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Bozma üzerine İlk Derece Mahkemesince 04.03.2022 tarih ve 31-49 sayı ile; "...Maktul ile birlikte yaşayan sanığın maktule yönelik devam eden bir şiddetinin olduğu ve alkollü olduğunda ne yapacağı ve nasıl bir zarar vereceği belli olmayan sanığın maktul üzerinde derecesi günden güne değişen bir fiziksel şiddetinin varlığının sabit olduğu bu suretle maktul ile aralarına dosyaya yansıyan watsapp mesajlaşma kayıtlarından da anlaşılacağı üzere inişli çıkışlı bir ilişkinin varlığı söz konusu olup bu durumun maktulü psikolojik bir çöküntü içerisine de soktuğu, ancak yine tüm dosya kapsamı ve özellikle ilişki derecesini ortaya koyan kayıtlardan anlaşılacağı üzere sanık ... maktulün saplantılı ve sorunlu bir ilişkili olarak kabul edilmesi gereken bu beraberliği sona erdirmek yerine devam ettirdikleri ancak buna rağmen ilişkinin devamına yönelik her türlü fedakarlığı yapan maktulün uğradığı şiddet ile ruhi bir çöküntü yaşadığı sabittir. Buna rağmen sanığın uyguladığı şiddet maktulün intihar etmesi amacıyla gerçekleştirilmiş olan bir şiddet değildir. Ortada sanığın, doğrudan ölüm sonucunu istediğine ve maktulün ölmesine yönelik intihar etmesi için şiddet uyguladığına ilişkin bir delil mevcut olmayıp özellikle olay sonrası tanık beyanlarına yansıyan 'aşkım seni seviyorum, bize bunu yapamazsın, bizi bırakamazsın, seni seviyorum' şeklindeki sözlerinden uyguladığı şiddetin intihara mecbur bırakmaya yönelik olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısı sanığın ölüm sonucunu almaya yönelik olarak intihara mecbur etmeye yönelik bir eyleminin varlığından söz edilemeyeceğinden 'intihara mecbur etme' suçunda bulunması gereken failin, cebir ve tehdidi, mağdurun intihar etmesi amacıyla gerçekleştirmiş olmalı ve bu davranışının onun intiharıyla sonuçlanacağını bilmeli ve bunu istemeli şeklindeki manevi kasttan söz etmek mümkün olmadığından" şeklindeki gerekçeyle önceki hükümde direnilmesine karar verilmiştir.

Direnme kararına konu hükmün de katılanlar vekili, sanık ... müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30.06.2022 tarih ve 81755 sayılı ve Bozma istemli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş aynı madde uyarınca inceleme yapan, Yargıtay 1. Ceza Dairesince 12.10.2022 tarih ve 7655-7924 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

II. UYUŞMAZLIK KONUSU VE ÖN SORUN

Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin olası kastla öldürme suçunu mu yoksa intihara yönlendirme suretiyle kasten öldürme suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise; Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca; öncelikle Özel Dairece bozma kararı verildikten sonra bozmanın niteliğine göre dosyanın gönderildiği İlk Derece Mahkemesince direnme hükmü kurulmadan önce usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınmadığının ve SEGBİS yoluyla duruşmada hazır bulunan sanığa son sözleri sorulmadan hüküm kurulmasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

III. ÖN SORUNA İLİŞKİN BİLGİLER

İncelenen dosya kapsamından;

Bozma üzerine Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesince 25.01.2022 tarihli tensip tutanağı ile; duruşma günü ve bozma ilamının taraflara tebliğ edildiği,

04.03.2022 tarihli ilk celse; sanığın Ödemiş M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan SEGBİS aracılığıyla hazır edildiği, sanık müdafiinin, katılan ... ve katılanlar vekillerinin geldiği, Yargıtay bozma ilamının okunduğu, katılanlar vekillerinin bozma ilamına uyulmasını, sanık ... müdafiinin bozmaya direnilmesini talep ettikleri, iddia makamının bozmaya direnilmesini talep ettiği, iddia makamına esas hakkında mütalaa ve sanığa son sözlerini söylemesi için söz verilmeden araştırılacak başka husus kalmadığından bahisle duruşmaya son verilerek önceki kararda direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.

IV. GEREKÇE

A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Ön Soruna İlişkin Görüşler

Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara CMK'nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.

Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK'nın Delillerin tartışılması başlıklı 216. maddesi;

“1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.

2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ... müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.

3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir.” şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname'nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya; “Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez.” cümlesi eklenmiştir.

Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ... müdafii ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.

1412 sayılı CMUK’nın 251. ve 5271 sayılı CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Kanunda da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen kanun ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.

İddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.

Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan kanun ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.

Bu konuda öğretide; “İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır... Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir... Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır.” (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, İstanbul, s.193, 936-937); “Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez... Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir... Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir.” (Dr. Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, Ankara, 1970, s.258-262) şeklinde görüşler bulunmaktadır.

Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.

Öte yandan, temyiz merciince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken Son sözün sanığa verilmesi kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da Kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken Son sözün sanığa verilmesi kuralına uyulmaması hâli, gerek savunma hakkının sınırlandırılamayacağı ilkesine, gerekse CMK'nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.

Öğretide; "Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2014, s. 1484); "Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır." (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, cilt: 2, s. 146–149) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik arz eden çok sayıdaki kararlarında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili olan son sözün sanığa ait bulunduğuna ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.

B. Ön Soruna İlişkin Hukuki Nitelendirme

Bozma üzerine yapılan yargılamanın 15.10.2020 tarihli celse oturumunda, Cumhuriyet savcısı tarafından bozma ilamına karşı ileri sürülen; “önceki kararda ısrar edilmesi ve direnilmesi" şeklindeki düşüncenin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmadığı, ayrıca duruşmada SEGBİS yoluyla hazır edilen sanık ... duruşma salonundaki müdafisine esasa ilişkin savunma imkânı tanınmadan ve sanığa son sözü sorulmadan duruşmaya son verilip direnmeye konu hükmün kurulduğu anlaşılan dosyada;

Cumhuriyet savcısına esas hakkındaki mütalaasının sorulmamasının, hazır edilen sanık ... müdafiine esas hakkında savunma yapma ve son sözü söyleme hakkı verilmeksizin direnme kararı verilerek bozmadan önceki hükmün kurulmasının CMK'nın 216. maddesine açıkça aykırılık oluşturduğu ve savunma hakkının kısıtlandığı kabul edilmelidir.

Savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usûle aykırılıklar nedeniyle İlk Derece Mahkemesinin direnme kararına konu hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.

V. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 04.03.2022 tarihli ve 31-49 sayılı direnme kararına konu hükmünün, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan, hazır bulunan sanık müdafiine esasa ilişkin savunma yapma ve duruşmada SEGBİS yöntemiyle hazır bulunan sanığa son sözlerini söyleme imkânı tanınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis edilmesi isabetsizliklerinden, diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.05.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.