"İçtihat Metni"
YARGITAY DAİRESİ : Ceza Genel Kurulu
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 12-52
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanık ... hakkında görevi kötüye kullanma suçundan açılan kamu davasının zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle düşmesine ilişkin İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince verilen 12.10.2022 tarihli ve 12-52 sayılı hükmün, sanık, katılanlar vekilleri ve bir kısım dava dışı taraf vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz isteminin reddi ve onama istemli 01.03.2023 tarihli ve 26253 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanık, hakkında beraat kararı verilmesi gerektiği, katılanlar vekilleri ve dava dışı bir kısım şahısların vekilleri ise dava zamanaşımının dolmadığı ve sanığın mahkûmiyetine hükmedilmesinde zorunluluk bulunduğu nedenleriyle temyiz talebinde bulunmuşlardır.
III. İNCELEME KAPSAMI VE KONUSU
Ceza Genel Kurulunca;
1- Bir kısım katılanlar vekilinin dava dışı taraflar adına hükümleri temyiz etme hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı,
2- Sanık hakkında görevi kötüye kullanma suçundan kurulan zamanaşımının dolması nedeniyle kamu davasının düşmesine dair hükmün isabetli olup olmadığı,
Hususlarına ilişkin temyiz incelemesi yapılmıştır.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığının 16.01.2013 tarihli ve 144-5 sayılı iddianamesi ile; sanığın 1’inci Ordu Komutanlığı Askeri Savcılığının 2010/206 esas numaralı dosyasının soruşturmasını yürütürken askeri savcı sıfatıyla gazeteci ... Baransu ile özel görüşme yaparak 2010/206 esas numaralı dosyanın içerisinde bulunan Kr.Plt.Kur.Bnb. ...tarafından hazırlanan bilirkişi raporunu adı geçen gazeteciye gösterdiği ve söz konusu dosyanın kapsamı ve içeriği hakkında kendisiyle fikir alış verişinde bulunduğu, soruşturmanın içeriği hakkındaki düşünce ve kanaatlerini ona aktardığı, daha sonra ... Baransu’nun söz konusu görüşmeye Karargah adlı kitabında yer verdiği, bu sebeple sanığın görevi kötüye kullanma suçunu işlediği iddiası ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 257/1. maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmesinin talep edildiği,
Askeri Yargıtay 4. Dairesince yapılan yargılama sonucunda 09.01.2015 tarih ve 2-1 sayı ile; sanığın beraatine karar verildiği, katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilen hükmün, Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 07.01.2016 tarihli ve 92-1 sayılı kararı ile bozulduğu, Askeri Yargıtay 4. Dairesince 09.12.2016 tarihli ve 1-2 sayı ile; sanığa atılı suçun askeri suç olmadığı ve sanığın emekli olup görevinden ayrıldığı gerekçeleriyle dosyanın Yargıtay Başkanlığına gönderilmesine ilişkin kararın katılan ... ... vekili ve sanık tarafından temyiz edildiği,
Askeri Yargıtay Genel Sekreterliğinin 16.05.2017 tarihli ve 3038 sayılı yazısı ile; 16.04.2017 tarihinde yapılan halk oylaması sonucunda 27.04.2017 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 17. maddesinin (e) fıkrası uyarınca Askeri Yargıtayın kaldırılmış olması nedeniyle dava dosyasının Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmesine karar verildiği,
Yargıtay 5. Ceza Dairesince 29.01.2018 tarih ve 141 sayı ile; 21.02.2018 tarihli ve 6 değişik iş sayılı karar ile Askeri Yargıtay 4. Dairesinin 09.12.2016 tarihli ve 1-2 sayılı görevsizlik kararına yönelik temyiz incelemesinin yapılması için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar verildiği,
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 16.11.2021 tarihli ve 136-565 sayılı karar ile sanık hakkındaki yargılamanın askerî yargıda mı yoksa sivil yargıda mı devam etmesi gerektiği hususunda uyuşmazlık çıkmış ise de; 6771 sayılı Kanun'un 17. maddesinin (e) fıkrası uyarınca Askeri Yargıtayın kaldırılmış olması nedeniyle sanık hakkındaki ilk derece yargılamasının dava dosyasının devredileceği Yargıtay tarafından yerine getirileceği, Askeri Yargıtayda davanın görülüp sonuçlanmasının olanaklı olmadığı ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca konusuz kalan uyuşmazlığa dair bir karar verilmesinin mümkün bulunmadığı gerekçesiyle dosyanın sanık hakkında yargılamaya devam olunması için Yargıtay 5. Ceza Dairesine iadesine karar verildiği,
Sanığın sorgusunun 05.04.2013 tarihinde yapıldığı,
Özel Dairece, 12.10.2022 tarihinde sanığa atılı suçun suç tarihinin 26.02.2010 olduğu, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun 144. maddesi atfıyla TCK'nın 257/1. maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunun 8 yıllık asli dava zamanaşımı süresine tabi olduğu, zamanaşımını kesen son işlem olan 05.04.2013 tarihli sorgudan itibaren bu sürenin gerçekleştiği, zamanaşımını kesen başka sebep de bulunmadığından bahisle sanık hakkındaki kamu davasının düşmesine karar verildiği,
Katılanlar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... vekili ...’un 24.10.2022 tarihli süre tutum dilekçesinde anılan katılanların yanı sıra dosyada taraf sıfatı olmayan .....’nın isimlerine şikâyetçi sıfatıyla yer verdiği, bir kısım katılanlar vekili ...’un gerekçeli kararın tebliğ edilmesi üzerine 14.11.2022 tarihli gerekçeli temyiz dilekçesinde de vekili olduğu katılanların yanı sıra dosyada taraf sıfatı bulunmayan anılan şahısların isimlerine şikâyetçi sıfatıyla yer verdiği ve adı geçen şahıslara ilişkin bir açıklamada bulunmaksızın temyiz isteminde bulunduğu,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A- Bir kısım katılanlar vekilinin dava dışı taraflar adına hükümleri temyiz etme hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı;
1. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 237. maddesinin birinci fıkrasında; "Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler." hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup hâlinde belirtilmiştir. Bu düzenleme, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 365. maddesindeki; "Suçtan zarar gören herkes, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilir." hükmü ile benzerlik göstermekte ise de yeni hükme, önceki Kanun'da yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur da eklenmek suretiyle, madde; öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların kanunun kendilerine tanıdığı hak ve yetkileri haiz olarak davada yer almasına öğreti ve uygulamada davaya katılma veya müdahale denilmekte, davaya katılma talebinin kabul edilmesi hâlinde ise davaya katılma isteminde bulunan kişi katılan ya da müdahil sıfatını almaktadır.
Gerek CMK'da, gerekse CMUK'da kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı hâlinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin suçtan zarar görmesi şartı aranmış, ancak CMK'da suçtan zarar gören ve mağdur kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır. Bu nedenle konuya açıklık kazandırılırken öğretideki görüşlerden de yararlanılarak, maddede katılma yetkisi kabul edilen mağdur, suçtan zarar gören ve malen sorumlu kavramlarının, kamu davasına katılma hususundaki uygulamaya ışık tutacak biçimde tanımlanması gerekmektedir.
Malen sorumlu; yargılama konusu işin hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddi ve mali sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğü'nde; "haksızlığa uğramış kişi" olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. TCK'nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir (M. Emin Artuk-Ahmet Gökcen–M. Emin Alşahin–Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2017, s. 305; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s. 214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s. 106-107; ... Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, Ankara, 2010, s. 7702-7703).
Suçtan zarar görme kavramı gerek CGK gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hâli olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, CGK'nın 12.06.2018 tarihli ve 1190-274 sayılı, 03.07.2018 tarihli ve 1191-328 sayılı, 08.11.2016 tarihli ve 830-412 sayılı, 03.05.2011 tarihli ve 155–80 sayılı, 04.07.2006 tarihli ve 127–180 sayılı, 22.10.2002 tarihli ve 234–366 sayılı, 11.04.2000 tarihli ve 65–69 sayılı kararlarında; "dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez." şeklinde açıkça ifade edilmiştir.
5271 sayılı Kanun'un "Katılma usulü" başlıklı 238. maddesi ise;
"(1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.
(2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.
(3) Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir." biçiminde düzenlenmiştir.
CMK'nın 237. maddesinde, mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek davaya katılabilecekleri hüküm altına alınmış, ancak kanun yolu muhakemesinde bu hakkın kullanılamayacağı esası benimsenmiştir. Bununla birlikte, istisnai olarak ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmesi hâlinde inceleme merciince incelenip karara bağlanacağı kabul edilmiştir.
CMK’nın "Katılanın kanun yoluna başvurması" başlıklı 242. maddesi;
"Katılan, Cumhuriyet savcısına bağlı olmaksızın kanun yollarına başvurabilir.
Karar, katılanın başvurusu üzerine bozulursa, Cumhuriyet savcısı işi yeniden takip eder." hükmünü içermekte olup katılanın Cumhuriyet savcısına bağlı olmaksızın kanun yollarına başvurabileceği hüküm altına alınmıştır.
Bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için CMK’nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir kanunda, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları hâlinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır. Özel kanun hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda, belirtilen kurumların suçtan zarar görüp görmediklerini ayrıca araştırmaya gerek bulunmamaktadır. CGK'nın 22.10.2002 tarih ve 234-366; 03.05.2011 tarih ve 155-80 ile 21.02.2012 tarih ve 279–55 ve 15.04.2014 tarih ve 599-190 sayılı daha sonraki birçok kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Öte yandan CMK'nın kanun yollarına başvurma hakkını düzenleyen 260. maddesinin birinci fıkrası; "Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır." düzenlemesine yer vermiş olup, buna göre; duruşmadan haberdar olmayan mağdura, şikâyetçiye veya suçtan zarar görene gerekçeli kararın tebliğ edilmesinden sonra, hükmün temyiz edilmesi durumunda aynı Kanun'un 260. maddesi uyarınca "katılma isteği karara bağlanmamış olan" sıfatı ile temyiz talebi incelenecek, ancak katılma hakkının kanundan doğmuş olması hâlinde 233 ve 234. maddelere aykırı davranılması gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmeyebilecektir.
CMK’nın "Avukatın başvurma hakkı" başlıklı 261. maddesi ise;
"Avukat, müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişilerin açık arzusuna aykırı olmamak koşuluyla kanun yollarına başvurabilir." kuralını getirmekle avukatın, müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişilerin açık arzusuna aykırı olmamak koşuluyla kanun yollarına başvurabilmesinin yolu açılmıştır.
2. Somut Olayın Değerlendirilmesi
Sanık hakkında görevi kötüye kullanma suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılamasında bir kısım şikâyetçiler ve katılanların yanı sıra ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...’ın katılan, ...’un ise katılanlar vekili olduğu, Özel Dairece sanık hakkında yokluğunda verilen zamanaşımı nedeniyle düşme hükmünün kendisine tebliğ edilmesi üzerine adı geçen katılanlar vekilinin süre tutum dilekçesinde katılanların yanı sıra dosyada taraf sıfatı olmayan ..... ve .....’nın da isimlerine şikâyetçi sıfatıyla yer verdiği, gerekçeli kararın kendisine tebliğ edilmesi üzerine bir kısım katılanlar vekili ...’un yine bir kısım katılanların yanı sıra dosyada taraf sıfatı olmayan adı geçen şahısların isimlerine gerekçeli temyiz dilekçesinde şikâyetçi sıfatıyla yer verdiği ve anılan şahıslara ilişkin de bir açıklamada bulunmaksızın temyiz isteminde bulunduğu anlaşılmakla; CMK’nın 237. maddesinin birinci fıkrası uyarınca mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabileceklerinin düzenlenmesi, süre, tutum ve temyiz dilekçelerinde isimlerine yer verilen ..... ve .....’nın kovuşturma aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılmamaları ve aynı Kanun'un 260. maddesi gereğince bu yönde bir irade göstermemeleri, dolayısıyla adı geçen dava dışı tarafların CMK'nın 242. ve 260. maddeleri uyarınca kanun yollarına başvurma haklarının bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, dava dışı taraf olan ..... ve.....vekilinin hükmü temyiz etme hak ve yetkisi bulunmadığından temyiz isteminin reddine karar verilmelidir.
B- Sanık hakkında görevi kötüye kullanma suçundan kurulan düşme hükmünün isabetli olup olmadığı
1. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar
TCK’nın 67. maddesinin birinci fıkrasında, soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı olduğu hâllerde; izin veya karar alınmasına veya meselenin çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımının duracağına yer verilmiştir.
Bu düzenlemeye göre, suçun işlenmesi ile başlayan dava zamanaşımı süresi, izin veya karar alınması için yetkili mercie başvurulduğu ya da bir bekletici sorunun ortaya çıktığı günde yahut kanun gereğince kaçak olduğu hususunda karar verildiğinde duracak, izin veya kararın alındığı, bekletici sorunun çözümlendiği yahut kaçak olduğuna karar verilenler hakkında bu kararın kaldırıldığı tarihte kaldığı yerden işlemeye devam edecektir. Bu nedenle, durma süresinden önce geçmiş olan süre, durma süresinden sonra işleyen zamanaşımı süresine eklenecektir.
Dava zamanaşımını kesen nedenler ise, TCK'nın 67. maddesinin ikinci fıkrasında; bir suçla ilgili olarak; şüpheli veya sanıklardan birinin Cumhuriyet savcısı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi, şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi, suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi ve sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi olarak belirtilmiştir.
TCK'nın 66. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle düşeceği düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde de beş yıldan fazla olmamak üzere hapis ya da adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin sekiz yıl olacağı hüküm altına alınmıştır.
Aynı Kanun'un 67. maddesinin 3 ve 4. fıkraları uyarınca kesen bir nedenin varlığı hâlinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
Diğer taraftan CMK'nın 223/9. maddesinde, CMUK'un 253/6. maddesine paralel bir şekilde; derhal beraat kararı verilebilecek hâllerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Anılan maddenin gerekçesinde de; fiilin suç oluşturmaması veya yeni bir yasal düzenleme ile suç olmaktan çıkarılması gibi herhangi bir araştırmayı gerektirmeyen hâllerde derhal beraat kararı verilebileceği belirtilmiştir.
CGK'nın 23.11.2010 tarihli ve 136–229 sayılı kararı başta olmak üzere pek çok kararında; "zamanaşımının gerçekleşmesi durumunda derhal beraat kararı verilmesini gerektiren hâller hariç öncelikle beraat değil, zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmesi, aksi hâlde, yani derhal beraat kararı verilmesini gerektiren hâllerde ise zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmemesi gerektiği" kabul edilmiştir.
CGK'nın süreklilik gösteren birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi hâlinde, yerel mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
2. Somut Olayın Değerlendirilmesi
Sanığa atılı görevi kötüye kullanma suçunun yaptırımı suç tarihinden sonra yürürlüğe giren ve sanığın lehine olan 08.12.2010 tarihli ve 6086 sayılı Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 1. maddesi ile değiştirilen TCK’nın 257/1. maddesinde 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası olarak öngörülmüş olup aynı Kanun'un 66/1-e maddesi gereğince bu suça ilişkin asli dava zamanaşımı sekiz yıldır.
Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 26.02.2010 tarihinde gerçekleştirildiği iddia edilen eylemle ilgili olarak, sanık hakkında dava zamanaşımını kesen son işlem 05.04.2013 tarihli sanığın sorgusu olup bu tarihten sonra dava zamanaşımını kesen veya durduran başkaca bir sebep bulunmadığı gözetildiğinde, 8 yıllık asli dava zamanaşımı süresi, Ceza Genel Kurulunun inceleme tarihinden önce 05.04.2021 tarihinde dolmuş bulunmaktadır.
Diğer taraftan, uyuşmazlığa konu olayda, eylemin suç oluşturmaması veya yeni bir yasal düzenleme ile suç olmaktan çıkarılması gibi herhangi bir araştırmayı gerektirmeyen bir hâlin, başka bir deyişle derhal beraat kararı verilmesini gerektiren bir durumun bulunmadığı da sabittir.
Bu itibarla, Özel Dairenin sanık hakkında dava zamanaşımının gerçekleştiğinden bahisle açılan kamu davasının düşmesine ilişkin hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Dava dışı taraflar .... ve..... vekilinin, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 12.10.2022 tarihli ve 12-52 sayılı hükmüne yönelik temyiz talebinin REDDİNE,
2- Yargıtay 5. Ceza Dairesinin, sanık hakkında dava zamanaşımının gerçekleştiğinden bahisle açılan kamu davasının düşmesine ilişkin 12.10.2022 tarihli ve 12-52 sayılı hükmünün ONANMASINA,
3- Dosyanın, Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.09.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.