Logo

Ceza Genel Kurulu2023/256 E. 2024/150 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Temyiz denetiminden geçerek kesinleşmiş hükümlere yönelik olarak yapılan uyarlama yargılaması üzerine verilen kararların, temyiz mi yoksa istinaf kanun yolu denetimine mi tabi olduğunun belirlenmesi.

Gerekçe ve Sonuç: 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesindeki istisnai hükmün, kıyas yoluyla uyarlama kararlarına uygulanmasının mümkün olmadığı, uyarlama kararlarının infaza ilişkin tali bir karar niteliğinde olduğu ve kesin hükmün otoritesini sarsmadığı, ancak Yargıtay denetiminden geçen ilk hükme istinaf incelemesinin uygulanmasının denetim hiyerarşisine aykırı olduğu ve davanın makul sürede sonuçlandırılması ilkesine de ters düşeceği gözetilerek, uyarlama kararlarının temyiz yoluna tabi olduğuna ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın itirazının kabulüne karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

İTİRAZ

İtirazname No : 2019/135635

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : 6. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Ağır Ceza

SAYISI : 408-521

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Hükümlü hakkında nitelikli yağma suçundan, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 495/1, 522/1 ve 59/2. maddeleri uyarınca üç kez 11 yıl 8 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 07.02.1995 tarihli ve 189-18 sayılı hükümlerin, temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 28.06.1995 tarih ve 6853-7643 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.

Hükmün infazı sırasında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, hükümlünün hukuki durumunun anılan Kanun kapsamında değerlendirilmesi amacıyla duruşma açılarak yapılan uyarlama yargılaması sonucunda, hükümlünün lehine olduğu kabul edilen 5237 sayılı TCK’nın 149/1-a, 62/1 ve 53. maddeleri uyarınca üç kez 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.11.2019 tarihli ve 408-521 sayılı hükümlerin, hükümlü ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesince 13.03.2023 tarih ve 436-9250 sayı ile; "...Sanık hakkında verilen mahkûmiyet hükmü, 28.06.1995 tarihinde kesinleştikten sonra uyarlama yargılaması sonucu verilen 27.11.2019 tarihli hükmün Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilmiş bulunması nedeniyle kanun yolu incelemesinin istinaf olduğu," gerekçesiyle dava dosyasının incelenmeksizin iadesine karar verilmiştir.

II. İTİRAZ SEBEPLERİ

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 29.03.2023 tarih ve 135635 sayı ile; "..Uyarlama istemi üzerine yeniden duruşma açılarak bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten önce verilecek hükümlere karşı temyiz kanun yoluna başvurulabileceğinde bir tereddüt bulunmamakta ise de bu tarihten sonra uyarlama talebi üzerine verilen kararların hangi yasa yolu denetimine tabi olduğu hususunda Kanunda açıkça bir düzenlemeye yer verilmediği, Yasa’daki mevcut boşluğun, 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası hükmü kıyasen uygulanmak suretiyle giderilebileceği, başka bir ifadeyle, daha önceden temyiz incelemesinden geçerek bozma ilamı sonrası verilen hükümlerde olduğu gibi uyarlama talebi üzerine bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen uyarlama kararlarının da dosyanın daha önce Yargıtay denetiminden geçmesi nedeniyle yine temyiz yasa yoluna tabi olması gerektiği, temyiz incelemesinden geçmek suretiyle kesinleşen ve uyarlama yargılaması sonucunda verilen son karar hukuken kesinlik kazanıncaya kadar 'kesin hükmün otoritesinin sarsılmazlığı' ilkesi uyarınca etkisini sürdürmeye devam edecek olan ilk hükmün, üst dereceli Yargıtay tarafından incelenmesinin denetim hiyerarşisine ilkelerine de uygun olduğu, istinaf kanun yoluna başvurulmadan doğrudan temyiz incelemesi yapılmasının davanın makul sürede sonuçlandırılması amacına da işlerlik kazandıracağı dikkate alınarak hükümlü hakkında uyarlama yargılaması sonrası verilen hükmün temyiz kanun yolu denetimine tabi olması gerektiği," görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 08.05.2023 tarih ve 15978-10478 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

III. UYUŞMAZLIK KONUSU

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; temyiz denetiminden geçerek kesinleşmiş hükümlere yönelik olarak yapılan uyarlama yargılaması üzerine verilen kararların, temyiz mi yoksa istinaf kanun yolu denetimine mi tabi olduğunun belirlenmesine ilişkindir.

IV. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamından;

Yerel Mahkemece hükümlü hakkında nitelikli yağma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin, Özel Dairece onanarak kesinleşmesinden sonra, hükümlerin infazı sırasında 5237 sayılı TCK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, hükümlünün hukuki durumunun anılan Kanun kapsamında değerlendirilmesi amacıyla duruşma açılarak yapılan uyarlama yargılaması sonucunda, hükümlünün gerçekleştirdiği eylemler nedeniyle lehine olduğu kabul edilen 5237 sayılı TCK’nın 149/1-a, 62/1 ve 53. maddeleri uyarınca üç kez 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiştir. Hükümlerin, hükümlü ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8/1. maddesinin kapsamına girmediği gerekçesiyle istinaf incelemesine tabi olan dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmesine karar verildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ise söz konusu kararın temyiz denetimine tabi olduğu görüşüyle itiraz yoluna başvurduğu anlaşılmaktadır.

V. GEREKÇE

A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Değerlendirmeler

Bilindiği gibi 07.10.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir.

1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nda olağan kanun yolları olarak itiraz ve temyize yer verilmişken, 5271 sayılı CMK'da itiraz, istinaf ve temyiz olağan kanun yolları olarak düzenlenmiştir.

Usul kanunlarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmadıkça hemen ve derhal uygulanma ilkesidir. Anılan ilke uyarınca usul işlemleri yapıldıkları sırada yürürlükte olan muhakeme kanunu hükümlerine tâbi olacaktır. Usul Kanunlarında yapılan değişiklikler, yasa yürürlüğe girdikten sonra yapılacak işlemler hakkında uygulanacak olup maddi ceza hukuku kurallarının aksine geçmişe yürümezler. 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 18. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, CMUK yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak yeni usul yasası sisteminde, yasa yolları içinde istinafa yer verilmesi ve bölge adliye mahkemelerinin 20.07.2016 tarihinden sonra göreve başlaması nedeniyle 5320 sayılı Kanun'un "Temyiz ve karar düzeltme" başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasında; "Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete'de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddeleri uygulanır." hükmüne yer verilmek suretiyle bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar CMUK'un, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.

Böylelikle kanun koyucu bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden önce verilerek temyiz incelemesinden geçen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar CMUK'un, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise CMK'nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağını düzenlemek yoluyla bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce dosyanın karara bağlandığı durumlarda nihai karar kesinleşinceye kadar başvurulacak kanun yolunun istinaf değil temyiz kanun yolu olduğunu da işaret etmiş bulunmaktadır. Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen ilk hükmün, temyiz yoluna tabi olması nedeniyle bozma ilamı sonucunda 20.07.2016 tarihinden sonra verilen son kararın da temyiz denetimine tabi olacağında bir kuşku bulunmamaktadır.

7165 sayılı Kanun’un 9. maddesi ile değişik CMK’nın 307. maddesinin üçüncü fıkrasında, Yargıtayın bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesince bozmaya uyulması sonrasında verilen karara karşı istinaf veya temyiz sınırlarına bakılmaksızın sadece temyiz yoluna başvurulacağı düzenlenmiş olup maddeye dair değişiklik gerekçesinde, belirtilen hâl bakımından doğrudan temyiz incelemesine imkân sağlanarak kanun yolu incelemesinin makûl sürede sonuçlandırılmak istendiği açıklamalarına yer verilmiştir. Ceza Usul Hukukunda kıyas mümkün olduğundan daha önceden temyiz denetiminden geçerek bozma ilamı sonrasında verilen hükümlerde olduğu gibi yenileme talebi üzerine bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararların da daha önce Yargıtay denetiminden geçmeleri nedeniyle yine temyiz yasa yoluna tabi olması gerektiğinin kabulü, kanun koyucunun davanın makul sürede sonuçlandırılması yönündeki amacına da uygun düşmektedir.

Son kararın istinaf denetimine tabi olduğunun kabul edilmesi, Yargıtayın incelemesinden geçmek suretiyle kesinleşen ve daha sonra uyarlama yargılaması veya yenileme yargılaması gibi durumlarda verilen son karar kesinleşinceye kadar da kesin hükmün otoritesinin sarsılmazlığı ilkesi uyarınca etkisini sürdürmeye devam edecek olan ilk hükmün, bölge adliye mahkemesi tarafından denetlenecek olması anlamına gelir ki, bu yöndeki kabulün, Yargıtayın yargılama sistemindeki konumunu düzenleyen Anayasa'mızın 154. maddesi hükümlerine uygun olmadığı her türlü tartışmadan uzaktır. Kaldı ki, istinaf başvurusu üzerine bölge adliye mahkemesi tarafından ilk derece mahkemesinin son kararının ortadan kaldırılarak kesinlik sınırları içinde kalacak şekilde başka bir hüküm kurulması da mümkündür. Bu hâlde olağan kanun yollarına gidilemeyeceğinden bölge adliye mahkemesi kararının temyiz yoluyla denetlenmesi de mümkün olamayacaktır.

B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme

Yerel Mahkemece verilen hükümlünün nitelikli yağma suçundan mahkûmiyetine dair kararın Özel Dairece onanarak kesinleşmesinden sonra, hükümlerin infazı sırasında 5237 sayılı TCK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, hükümlünün hukuki durumunun anılan Kanun kapsamında değerlendirilmesi amacıyla duruşma açılarak yapılan uyarlama yargılaması sonucunda, hükümlünün lehine olduğu kabul edilen 5237 sayılı TCK’nın 149/1-a, 62/1 ve 53. maddeleri uyarınca üç kez 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği, hükümlerin, hükümlü ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8/1. maddesinin kapsamına girmediği gerekçesiyle istinaf incelemesine tabi olan dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmesine karar verildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ise söz konusu kararın temyiz denetimine tabi olduğu görüşüyle itiraz yoluna başvurduğu anlaşılan dosyada;

Temyiz denetiminden geçerek bozma ilamı sonrasında verilen hükümlerde olduğu gibi yenileme talebi veya uyarlama yargılaması üzerine bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararların da daha önce Yargıtay denetiminden geçmeleri nedeniyle yine temyiz yoluna tabi olması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunması, bu kabulün kanun koyucunun davanın makul sürede sonuçlandırılması yönündeki amacına da uygun düşmesi, aksi durumun kabulü hâlinde Yargıtayın incelemesinden geçmek suretiyle kesinleşen ve uyarlama yargılaması veya yenileme yargılaması gibi durumlarda verilen son karar kesinleşinceye kadar da kesin hükmün otoritesinin sarsılmazlığı ilkesi uyarınca etkisini sürdürmeye devam edecek olan ilk hükmün, bölge adliye mahkemesi tarafından denetlenecek olmasının mümkün olması hâlinde Yargıtayın yargılama sistemindeki konumunu düzenleyen Anayasa'mızın 154. maddesi hükümlerine uygun düşmemesi hususları bir bütün olarak gözetildiğinde Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesince 27.11.2019 tarih ve 408-521 sayı ile verilen karara yönelik incelemenin temyiz denetimine tabi olduğu sonucuna varılmalıdır.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri ... ve ...; "Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 07.02.1995 gün ve 1994/189 esas 1995/18 karar sayılı kararı ile işlemiş olduğu yağma suçlarından dolayı 765 sayılı TCK'nun 495/1, 522/1, 59/2. maddeleri gereğince üç kez 11 sene 8 ay ağır hapis cezası olmak üzere toplam 33 yıl 24 ay ağır hapis cezasına hükümlü ... hakkındaki ilk derece hükmünün Yargıtay 6. C.D.nin 28.6.1995 gün, 1995/6853-7643 esas ve karar sayılı kararıyla onanarak kesinleştiği, Ankara C. Başsavcılığınca infazı esnasında uyarlama talebinde bulunulması üzerine Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesince 27.11.2019 tarihinde ve 408-521 E-K sayılı kararı ile sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nun 149/1.a, 62/1 maddeleri gereğince 3 kez 10'ar yıl hapis cezası olmak üzere toplam 30 yıl hapis cezasına dair uyarlama hükmü kurulmuştur. Temyizi üzerine Dairemizce uyarlama hükmünün istinafların faaliyete geçmesi sonrasında verilen mahkumiyet hükmü olması nedeniyle öncelikle istinaf yasa yoluna tabi olması nedeniyle iadesine karar verilmiştir. Yargıtay Başsavcılınca itiraz yasa yolu sonrasında Ceza Genel Kurulu gündeminin konusunu oluşturmuştur.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu çoğunluğu ile aramızdaki uyuşmazlık, bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 9. maddesinin üçüncü fıkrasına göre uyarlama yargılaması yapılarak verilen uyarlama hükmünün, uyarlanan ve kesin olan ilk derece hükmünün Yargıtaydan geçerek kesinleşmiş olması hâlinde kesin hükmün otoritesinin sarsılmazlığı ilkesini, denetim hiyerarşisini ihlal edip etmediği ve davaların makul sürede sonuçlandırılması amacını ihlale neden olup olmadığına ilişkindir. Yargıtay Başsavcılığı itirazındaki kabul edilen görüş ile genel kurul heyet çoğunluk görüşüne göre 'Uyarlama Hükmü' bu ihlallere neden olması nedeniyle istinaf yasa yolu atlanarak doğrudan temyiz yasa yoluna tabi olmalıdır şeklindedir. Bu görüşe katılmamaktayız.

Şöyle ki;

Uyarlama yargılaması şekli ve kapsamı 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlülük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 9. maddesi ile düzenlenmiştir. '5237 sayılı TCK'nın 7/2 ve 5252 sayılı Kanun'un 9/3. maddeleri uyarınca hükümlü yararına olan hükmün önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümlerinin olaya uygulanarak ortaya çıkacak sonuçların birbiriyle karşılaştırılması suretiyle bulunacağı belirtilmiş olup 1 Haziran 2005 tarihinden sonra gerçekleştirilen toplu ve köklü ceza kanun değişiklikleri nedeniyle lehe ceza kanunlarının geriye yürüyeceği ilkesi gereğince kanun koyucu lehe Yasa'nın tespitiyle uyarlama yargılamasının ne şekilde yapılacağı ve hükmün ne şekilde kurulacağı ile hukuki güvenlik ve uygulama birliğini sağlamayı amaçlamıştır.

Hukukumuzda lehe kanunun tespiti yöntemine ilişkin herhangi bir pozitif hukuk normunun bulunmaması nedeniyle, lehe kanun, 1412 sayılı CMUK'nın, mahkûmiyet hükmünün yorumunda doğan tereddüdün giderilmesi bakımından hâkimden karar istenmesi yöntemini düzenleyen 402. maddesi uyarınca yapılmakta iken, her ikisi de 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 04.11.2004 tarihli ve 5252 sayılı Kanun'un 9. maddesi ile 13.12.2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 98 vd. maddelerinde, lehe kanunun saptanması ve uygulanmasında başvurulacak yöntemle ilgili ayrıntılı hükümler getirilmiştir.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 98. maddesinin birinci fıkrasında; 'Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.' hükmüne yer verilmiş, aynı Kanun'un 101. maddesinde ise, cezanın infazı sırasında, 98 ilâ 100. maddeler gereğince mahkemeden alınması gereken kararların duruşma yapılmaksızın verileceği ve bu kararların itiraza tabi olacağı belirtilmiştir. Görüldüğü gibi, 5275 sayılı Kanun'un 98. maddesi, herhangi bir ceza normunun, hükmün kesinleşmesinden sonra değişmesi hâlinde yapılacak uyarlama yargılamasına ilişkin genel bir düzenlemeyi içermektedir.

5252 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 'Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul' başlıklı 9. maddesinin üçüncü fıkrasında ise; 'Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.' hükmüne yer verilmiştir. Bu maddeyle, bir kanunun tamamen yürürlükten kaldırılıp yerine başka bir kanunun yürürlüğe girmesinden sonra lehe olan kanunun tespiti bakımından, sabit kabul edilen olaya, suçtan önceki ve sonraki kanunların ilgili tüm hükümlerinin birbirine karıştırılmaksızın bir bütün hâlinde uygulanıp ayrı ayrı sonuçlar belirlenmesi ve bunların karşılaştırılması gerektiği yönünde özel bir düzenleme yapılmıştır. Ancak bu karşılaştırmada, hükmün tesisi aşamasında uygulanması gereken normlarla, hükmün infazına ilişkin normlar birlikte değil, ayrı ayrı değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Bu değerlendirmede hüküm tesisi aşamasında uygulanması gereken düzenlemelerin aynı kanun kapsamında bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, sadece bir kanun değil bir müesseseyle ilgili düzenlemelerin yer aldığı kanunlar birlikte değerlendirilecektir. Sonradan yürürlüğe giren kanunun, suçun unsurlarını değiştirmesi, suça etkili hâlleri yeniden düzenlemesi, ceza miktarlarını öncekinden farklı alt ve üst sınırlar arasında belirlemesi gibi durumlarda, kesinleşmiş mahkûmiyet kararı bakımından doğuracağı sonucun bir mahkeme kararı ile saptanması gerekir. Bu durumda 'mahkûmiyet hükmünde değişiklik yargılaması' veya kısaca 'uyarlama yargılaması' denilebilecek bir yargılama faaliyetine ihtiyaç vardır. Her yargılama faaliyeti gibi bu da bir davanın varlığını gerektirir.

Bu yargılama gerçekleştirilirken, herhangi bir inceleme ve araştırma yapılması, kanıt toplanması veya takdir hakkının öncekinden farklı biçimde ve kanunda öngörülen alt sınırın üzerinde ceza tayin edilerek kullanılması söz konusu ise ya da cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin bir hükmün uygulanması olanağı sonraki kanun ile doğmuşsa, kanun koyucunun 'derhal uygulanabilirlik' kavramıyla amaçladığının dışında kalan bu gibi hâllerde yargılamanın duruşmalı yapılması zorunludur. Bunun dışındaki hâllerde ise evrak üzerinde inceleme yapılarak karar vermek olanaklı hâle gelebilecektir. Ancak duruşma açılarak yargılama yapılsa da, bu yargılama, sonraki kanunun lehe hükümlerinin saptanması ve uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi ile sınırlı ve kendine özgü talî bir yargılama olup uyarlama yargılamasında önceki karar dışına çıkılamayacak, kesinleşen karardaki suça konu sabit eyleme uygulanma olanağı bulunan yeni kanundaki hükümler bütünüyle tatbik olunduktan sonra yeni kanunun lehe sonuç doğurduğunun saptanması hâlinde, hükümlünün bu sonuçtan faydalanması için infaza konu olabilecek nitelikte bir hüküm kurulmasıyla yetinilecektir.

Uyarlama yargılaması, ister 5252 sayılı Kanun'un 9. maddesine, isterse 5275 sayılı Kanun'un 98. maddesine göre yapılsın, yargılama sonucunda verilen karar esas itibarıyla infazı ilgilendiren ve etkileyen bir karar niteliğindedir. Uyarlama yargılamasının 5275 sayılı Kanun'un 98. maddesi uyarınca yapıldığı hâllerde verilen karar aynı Kanun'un 101. maddesi uyarınca itiraz kanun yoluna; 5252 sayılı Kanun'un 9. maddesine göre yapıldığı hâllerde ise, bu Kanun'da açık bir hüküm bulunmaması nedeniyle genel hükümler uygulanmak suretiyle temyiz yasa yoluna tabi olacaktır. 5252 sayılı Kanun'un 9. maddesinin uygulandığı hâllerde hükmün temyiz kanun yoluna tabi olması, verilen kararın infaza ilişkin bir karar olma niteliğini değiştirmeyecektir.

Yargıtayımızın müstekar içtihatlarına göre, uyarlama yargılaması yeni yasanın uygulanması koşullarının belirlenmesi amacı ile sınırlı ve kendine özgü tali bir yargılama olduğu, bu yargılama sonucunda verilen kararın sonradan yürürlüğe giren lehe Yasa'nın hükümlü lehine uygulanması ve infaz yeteneği bulunan ilk hükmü değiştirmekten ibaret ve infaza ilişkin bir karar olması nedeniyle dava ve ceza zamanaşımı kesen nedenlerden sayılmayan ve kazanılmış hakka da konu olmayacak bir hüküm niteliğindedir. Uyarlama ilişkin bu sınırlı yargılamada kesin hüküm haline gelmiş, tespit edilen delillerle sabit kabul edilmiş olaya uygulanacak lehe yasa hükümleri belirlenip yeni suç vasfı tayini ile infaza esas alınacak cezai hüküm kurulacaktır. Herhangi bir inceleme, araştırma, kanıt tartışması ve takdir hakkının kullanılmasını gerektirecek lehe bir düzenleme varsa duruşma açarak lehe unsurları belirlemekle sınırlı bir tespitle, infaz edilecek yeni hükmü kuracaktır. Sınırlı ve kendine özgü, tali bir yargılama olduğu unutulmamalıdır. Bir şekilde kesinleşen ilk derece mahkemesinin son kararı ortadan kaldırılarak başka bir hüküm kurulmamaktadır. Bu sınırlı ve tali yargılamada olağanüstü kanun yolları olan kanun yararına bozma veya yargılamanın yenilenmesi ya da Başsavcılık itirazı ile düzeltilebilecek hususlarda düzeltilemeyecektir. (müstekar içtihat örnekleri; CGK'nun 14/10/2021 tarih, 2017/940 E-2021/472 K sayılı, CGK'nun 21/05/2019 tarih, 2017/181 E-2019/443 K sayılı, CGK'nun 05/02/2019 tarih, 2017/82 E-2019/71 K sayılı, CGK'nun 15/11/2018 tarih, 2015/442 E- 2018/533 K sayılı, CGK'nun 09/06/2015 tarih, 2013/604 E 2015/204 K sayılı, CGK'nun 09/05/2006 tarih, 2006/138 E 2006/137 K sayılı... içtihatları)

Yine Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 tarihinden sonra verilen hükümlerin istinaf kanun yoluna tabi olduğu ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8/1. maddesi 'Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 322 nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri uygulanır...' şeklindedir. 20.07.2016 tarihinden önce ilk derece mahkemelerince verilen derdest dava dosyalarına ilişkin hükümlerin temyiz incelemesinde bozulması üzerine mahkemesince gerçekleştirilecek yargılama sonucunda kurulacak ikinci hükümlerin temyiz incelemesine tabi olacağı yönündeki düzenleme gözetildiğinde hemen uygulama ilkesinin istisnası olan bu hükmün, istisnai kurallar ile sınırlayıcı kurallarda kıyas yapılamayacağı ilkesine aykırı olacak şekilde Yargıtay 6. C.D.nin 1995/6853-7643 esas ve karar sayılı kararıyla onanarak 28.6.1995 tarihinde kesinleşen Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 07.02.1995 gün ve 1994/189 esas 1995/18 karar sayılı ilk mahkûmiyet kararına teşmil edilerek istinafların faaliyete geçmesi sonrasında verilen hükümlere 5252 sayılı yasının 8. maddesinin uygulanması da hukuka uygun olmayacaktır. Kaldı ki temyiz davasına konu mahkûmiyet hükmü istinafların faaliyete geçtiği 20 Temmuz 2016 tarihinden sonra 27.11.2019 tarihinde verilen uyarlama hükmüdür.

Sınırlı, tali ve infaza müteallik olan ve tali karar olması nedeniyle çoğu kez 'Ek Karar' şeklinde verilen uyarlama hükmüne esas alınan, Yargıtaydan geçerek veya geçmeksizin kesinleşmiş olan ve delil durumu, olay ve olguları sabitleşen ilk hükmü ortadan kaldırmaması nedeniyle kesin hükmün otoritesinin sarsılmazlığı ilkesini ihlal etmeyeceği gibi istinafların faaliyete geçtiği 20 Temmuz 2016 tarihi ve sonrasında verilen uyarlama hükmünün olağan kanun yolları olan istinaf ve temyiz yasa yollarına açık olmasının daha güvenceli olduğu, kaldı ki 1 Haziran 2005 tarihinden sonra gerçekleştirilen lehe yasa değişikliklerinde uyarlama yargılamasının 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu'nun 98 ila 101. maddelerine göre belirleneceği ve bu uyarlama kararlarının itiraz yasa yoluna tabi olduğu da göz önüne alındığında bu durumda kesinleşen hükümlerde Yargıtaydan geçsin geçmesin kesin hükmün otoritesinin sarsılmazlığı ilkesinin ihlal edilmesi söz konusu değilken aynı nitelikteki 5252 sayılı Yasa'nın 9/3. maddesine göre yapılan uyarlama yargılamaları sonrasında verilen uyarlama hükümlerin yasada ki temyiz sınırları da dikkate alınarak istinaf ve sonrasında temyiz yasa yollarına tabi olması halinde de bu otoritenin sarsılmayacağı muhakkaktır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

5252 sayılı Yasa'nın 9. maddesi gereği yapılan uyarlama yargılaması ve sonucunda kurulan Uyarlama Hükmü infaza müteallik, sınırlı ve tali bir hükümdür. Kesin hükmün otoritesini sarsacak bir yargılama yürütülmemektedir. Yargıtaydan geçerek ya da geçmeyerek kesinleşen ceza hükümlerine ilişkin 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 8/1. maddesi de göz önüne alınarak istinafların faaliyete geçmesinden sonra ilk defa verilmiş olan Uyarlama Hükmünün öncelikle olağan kanun yollarından istinaf yasa yoluna tabi olması gerektiği" görüşüyle,

Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşüncelerle,

Karşı oy kullanmışlardır.

VI. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 13.03.2023 tarihli ve 436-9250 sayılı iade kararının KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın, temyiz incelemesi yapılması amacıyla Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.04.2024 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.