"İçtihat Metni"
İtirazname No : 2022/18589
KARARI VEREN
YARGITAY DAİRESİ : 11. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ağır Ceza
SAYISI : 535 D. İş
I. HUKUKİ SÜREÇ
Hükümlü ... hakkında vergi kaçakçılığı suçundan Romanya Ploieşti İstinaf Mahkemesinin 20.06.2017 tarihli ve 780 sayılı ceza kararıyla değiştirilip kesinleştirilen, Dâmbotiva Mahkemesinin 26.02.2016 tarihli ve 143 sayılı ceza kararı ile verilen 3 yıl hapis cezasına ilişkin mahkûmiyet hükmünün infazının Türkiye’de yapılması talebine istinaden Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesince dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda hükümlünün, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 359/a-1 ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 43, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 22 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin verilen 14.06.2021 tarihli ve 535 değişik iş sayılı karara hükümlü tarafından itiraz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesince 06.09.2021 tarih ve 719 değişik iş sayı ile; “01.03.1977 tarihli ve 2081 sayılı Kanun’la onaylanması uygun bulunduktan sonra 14.12.1977 tarihli ve 16139 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza Yargılarının Milletlerarası Değeri Konusunda Avrupa Sözleşmesi’nin 21/2. maddesi gereğince ‘gıyabi hüküm’ olarak nitelendirilen mahkûmiyet hükmünün infazının, Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 19.10.2020 tarih, 2020/1299 Esas, 2020/5976 Karar sayılı kararında açıklandığı üzere aynı Sözleşmeye göre özel hükümlere tabi bulunduğu ve bu şekilde ayrıntılı hükümler içeren uluslararası sözleşmenin, Anayasa’nın 90 ve 6706 sayılı Kanun’un 1/3. maddeleri gereğince öncelikle uygulama alanı bulacağı; Sözleşmenin 41 ve Yargıtay Kanunu'nun 1. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, Mahkemelerce verilen söz konusu tür taleplere yönelik kararlar yönünden temyiz kanun yolunun öngörüldüğü, Mahkemenin yargılama sırasında hem uluslararası sözleşme hem de 6706 sayılı Kanun hükümleri uyarınca karma uygulama yapmasının verilen kararın tabi olduğu kanun yolunu değiştirmeyeceği görülmekle; kanun yolunun Yargıtay yasa yolu olduğu anlaşılmakla itirazen incelenmeden iade edilmiştir.” şeklinde karar verilmiştir.
Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı üzerine dosyanın gönderildiği Yargıtay 11. Ceza Dairesince 05.12.2022 tarih, 2862-20097 sayı ve oy çokluğuyla;
"Hükümlü ... hakkında, Romanya Ploieşti İstinaf Mahkemesi‘nin 20.06.2017 tarihli ve 780 numaralı ceza kararı ile değiştirilen ve kesinleştirilen Dâmbotiva Mahkemesi'nin 26.02.2016 tarihli ve 143 numaralı ceza kararı ile vergi kaçakçılığı suçundan hükmedilen ve 'gıyabi hüküm' niteliğinde bulunan neticeten 3 yıl hapis cezasına mahkûmiyete ilişkin kararın infazının devralınması talep edilmiş olmakla; hükümlünün Romanya’da yürütülen yargılamanın hiçbir aşamasında bizzat yargılamaya katılmadığı, yalnızca seçilen avukatı tarafından temsil edildiğinin bildirilmiş olması nedeniyle, hem ülkemizin hem de Romanya devletinin taraf olduğu, uluslararası adli işbirliği kuralları çerçevesinde, cezai konularda yabancı mahkemeler tarafından verilen mahkûmiyet kararlarına yönelik infazın devralınması taleplerine ilişkin olarak, esasen yabancı bir hukuk sisteminin geçerliliğinin kabul edilmesi suretiyle anlaşmaya taraf devletler yönünden mülkilik ilkesine bu anlamda istisna getiren 01.03.1977 tarihli ve 2081 sayılı Kanun‘la onaylanması uygun bulunduktan sonra 14.12.1977 tarihli ve 16139 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza Yargılarının Milletlerarası Değeri Konusunda Avrupa Sözleşmesi'nin 21/2. maddesi gereğince 'gıyabi hüküm' olarak nitelendirilen mahkûmiyet hükmünün infazının, aynı Sözleşmeye göre özel hükümlere tabi bulunduğu ve bu şekilde ayrıntılı hükümler içeren uluslararası Sözleşmenin, Anayasa'nın 90. ve 6706 sayılı Kanun'un 1/3. maddeleri gereğince öncelikle uygulama alanı bulacağı belirlendikten sonra; Mahkemenin yargılama sırasında hem uluslararası sözleşme hem de 6706 sayılı Kanun hükümleri uyarınca karma uygulama yapmasının verilen kararın tabi olduğu kanun yolunu değiştirmeyeceği, bu anlamda Sözleşmenin 41 ve Yargıtay Kanunu'nun 1. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, Mahkemelerce verilen bu tür taleplere yönelik kararlar yönünden temyiz kanun yolunun öngörüldüğü belirlenerek yapılan incelemede;
Hükümlü ... hakkındaki, 'gıyabi hüküm' niteliğindeki Ploieşti İstinaf Mahkemesi'nin 20.06.2017 tarihli ve 780 numaralı ceza kararı ile değiştirilen ve kesinleştirilen Dâmbotiva Mahkemesi'nin 26.02.2016 tarihli ve 143 numaralı ceza kararı ile vergi kaçakçılığı suçundan hükmedilen neticeten 3 yıl hapis cezasına mahkûmiyete ilişkin kararın Türkiye’de infaz edilebilmesi için; öncelikle Türk mahkemeleri tarafından bu yönde verilmiş bir karara ihtiyaç olup, Anayasa'nın 90 ve 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu’nun 1/3. maddeleri uyarınca uygulanması gereken Ceza Yargılarının Milletlerarası Değeri Konusunda Avrupa Sözleşmesi’nin gıyabi yargılamaya ilişkin 3. Bölümü (21-30. maddeleri) uyarınca uygulama yapılarak, anılan Sözleşmenin 23. maddesinde belirtilen meşruhatları içerir davetiye ile birlikte infazının devralınması talep edilen kararın bir örneğinin sanığa tebliğ edilmesi, gıyabi hüküm niteliğindeki hükme yönelik itiraz hakkı tanındıktan sonra, bu hususta Sözleşmenin 24-26. maddeleri uyarınca işlem yapılarak, sanığın yeniden yargılama yapılması talebinde bulunması halinde Sözleşmenin 26/3-4, 27 ve 28. maddeleri doğrultusunda duruşma açılarak yeniden yargılama yapılması ile 40. maddede belirtilen hususlar göz önüne alınarak yapılacak inceleme sonrası verilecek karara karşı, Sözleşmenin 41. maddesine göre temyiz kanun yolunun bulunduğunun belirtilmesi, bu şekilde Sözleşmede belirtilen prosedür gerekli sürelere de riayet edilmek şartıyla yerine getirildikten sonra, yabancı devlet mahkemeleri tarafından verilen mahkûmiyet kararlarının Türkiye’de infaz edilebilmesinin koşullarından birisi olan 'zamanaşımı' koşulunun, Türkiye’nin Sözleşme’nin Ek-1/c. maddesi uyarınca çekince hakkını kullanmamış olması nedeniyle, dava zamanaşımı değil ancak ceza zamanaşımı olarak dikkate alınabileceği de gözetilip, Mahkemece infazın devralınmasına yönelik bir karar veya yapılacak yargılama neticesinde yeni bir karar verilmesi gerektiği halde, bu prosedüre uyulmaksızın hem 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu hem de Sözleşme hükümleri uyarınca karma uygulama yapılarak dosya üzerinden infazın devralınmasına ve sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi,
Yasaya aykırı, sanığın temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, diğer yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun‘un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nin 321. maddesi uyarınca bozulmasına" karar verilmiştir.
Daire Üyesi N. Kılıç; "Yabancı ülke mahkemelerinin ceza hukukuna ilişkin ilamlarının Türkiye’de infazına yönelik iç hukukta yapılan uyarlama yargılamalarında, yasanın açık hükmü gereği başvurulacak kanun yolu 'itiraz' kanun yolu olması nedeniyle bu tür kararlara karşı 'temyiz' kanun yoluna başvurulamayacağı gerekçesiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum. Şöyle ki;
Konuyla ilgili Avrupa Konseyi Sözleşme ve İç Hukuka ilişkin düzenlemelerin tarihsel süreci şu şekildedir;
Yabancı Mahkeme kararlarının Türkiye’de infazına ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 'Ceza Yargılarının Milletlerarası Değeri Konusunda Avrupa Sözleşmesi' olup, bu Sözleşmenin Onaylanması ve Uygulanması Hakkındaki Kanun 2081 No. 1.3.1977 Kabul tarihli, 15877 Sayı, 13.3.1977 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Sözleşmenin Onaylanması ve Uygulanmasına ilişkin yukarıda mezkûr Kanunun 5. maddesinde, iç hukukta yapılacak uyarlama yargılamalarında başvurulacak kanun yolunu da açıkca düzenlemiştir. Buna göre; 'Sözleşmenin, müeyyidelerin yerine getirilmesi ile ilgili 5 inci bölümü gereğince mahkemelerde verilecek nihai kararlara karşı acele itiraz yoluna başvurulabilir.' denilmiştir.
Sözleşmenin Onaylanması ve Uygulanmasına ilişkin Kanun ile yetinilmeyerek, konu ayrıntılı bir şekilde iç hukukta 3002 sayılı Yasa ile ayrıca düzenlenmiştir. Bu kanun, 'Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkûmiyetlerinin İnfazına Dair Kanun' dur. (3002 No, 8.5.1984 Kabul tarihli, 18402 Sayı, 15.5.1984 Tarihli Resmi Gazetede Yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.)
3002 Sayılı Kanunun da bu tür kararlara karşı başvuru yolu ayrıca düzenlenmiştir. Buna göre, 'acele itiraz' başlıklı 7. maddesi uyarınca; 'Mahkemece verilen karara karşı Cumhuriyet savcısı, hükümlü veya vekili tarafından acele itiraz yoluna başvurulabilir. İtiraz merciinin tayininde Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 299. maddesi hükmü uygulanır.' denilmiştir.
Dikkat edileceği üzere, 3002 sayılı Kanunda Sözleşmenin Onaylanması ve Uygulanmasına İlişkin Kanunun 5. maddesi ile aynı doğrultuda düzenleme yapılarak, bu tür kararlara karşı 'itiraz' (5320 sayılı Yasanın 7/2. maddesi ile) kanun yolu öngörülmüştür.
Yukarıda zikredilen Sözleşmenin Onaylanması ve Uygulanması Hakkında Kanunun 5. maddesi ile 3002 sayılı Kanunun tamamı, 29703 sayı, 5.5.2016 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan, 6706 No, 23.4.2016 Kabul tarihli, Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunun 36. maddesinin 1. fıkrasının b ve c bentleri ile ilga edilmiştir. Mülga yasaları burada zikretmemizden maksat, sözleşmenin onaylanmasından bu güne kadar geçen zamanda yapılan tüm yasal düzenlemelerde, bu tür kararlara karşı 'itiraz' kanun yolunun öngörüldüğünün vurgulanmasıdır.
Konuyu yeniden düzenleyen 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanununun 26. maddesinin 5. fıkrası ile '… Uyarlama kararlarına karşı itiraz kanun yoluna başvurulabilir…' demek suretiyle, yabancı mahkeme ilamlarının Türkiye’de infazına ilişkin uyarlama yargılaması sonucunda verilecek kararlara karşı, önceki düzenlemeler ile paralellik arz edecek şekilde, 'itiraz' kanun yolu öngörülmüştür.
Dairemizin çoğunluk görüşüne dayanak gösterilen ve 15877 sayı, 13.3.1977 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Sözleşmenin 41. maddesi incelendiğinde, madde metninin sayın çoğunluğun görüşünü desteklemediği ilk bakışta anlaşılabilecek mahiyettedir.
Sözleşmenin 41. maddesi aynen; 'İstenilen yerine getirme bakımından bu bölüm gereğince mahkemelerin verecekleri kararlar ile 37 nci maddeye göre tayin edilecek idarî makamın kararı üzerine başvurulan hâkimlerin kararlarına karşı kanun yolu tanınacaktır.' denilmektedir. Dikkat edileceği üzere Sözleşme’nin 41. maddesinde iddia edildiği üzere, 'temyiz' yolundan değil, 'kanun yolundan' bahsedilmektedir. 'Kanun yolu' kavramı, sadece temyiz kanun yolunu değil, itiraz ve istinaf da dâhil kanun yollarının tamamını içine alan üst bir kavramdır. Bu nedenle, iç hukukumuzda bu tür uyarlama kararlarına karşı, gerek eski Kanunlar döneminde (2081 sayılı Yasanın 5. maddesi ve 3002 sayılı Yasanın 7. maddesi) gerekse şimdi yürürlükte bulunan 6706 sayılı Kanun döneminde itiraz kanun yolu öngörülmüştür.
Dairemizin çoğunluk görüşünde, kararın gıyapta yapılan yargılama neticesinde verilmiş olması nedeniyle temyiz yasa yolunun açık olması gerektiği yönünde kanaat oluşmuş ise de bu kanaate katılmak mümkün görülmemiştir. Şöyle ki, Sözleşme hükümlerine göre 'gıyapta' yapılan yargılamada 'yüz yüze' yapılan yargılamaya göre ilave bazı düzenlemeler öngörülmüş ise de; kanun yolunu düzenleyen Sözleşmenin 41. maddesinde, bu konuda herhangi bir ayırım yapılmaksızın 'kanun yolu' denilmek suretiyle, durum üye ülkelerin iç usul hukukuna bıraktığı görülmektedir.
Sözleşmenin 41. maddesinin sarahati karşısında, olayda Anayasanın 90 ve 6706 sayılı Kanunun 1. maddesinin 3. fıkrasının uygulanma olanağı bulunmadığından ayrıca tartışmaya gerek duyulmamıştır.
Her ne kadar sayın çoğunluk, dava konusu dosyanın temyizen incelenebileceği yönündeki görüşüne, Yargıtay Kanununun 1. maddesini dayanak olarak göstermiş ise de; bu görüşe de katılmak mümkün değildir. Şöyle ki; Yargıtay Kanununun 1. maddesinde aynen: 'Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercii olup, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile bu Kanun ve diğer kanunların hükümlerine göre görev yapan bağımsız bir yüksek mahkemedir.' şeklinde bir düzenleme getirmiştir.
Yargıtay Kanununun 1. maddesinden de açıkca anlaşılacağı üzere; Yargıtay’ın nihai bir adli kararı 'temyizen' inceleyebilmesi için kanunun–yasa yolu olarak- başka bir adli yargı merciini belirlememiş olması gerekmektedir. Yasada, kanun yolunun açıkca belirlendiği durumlarda Yargıtay Kanununun 1. maddesinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Yabancı mahkeme kararlarının infazı amacıyla yapılan uyarlama yargılamalarında verilen nihai kararlara karşı 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanununun 26. maddesinin 5. fıkrası ile '… Uyarlama kararlarına karşı itiraz kanun yoluna başvurulabilir…' demek suretiyle açık bir düzenleme bulunduğundan, dava konusu olayda Yargıtay Kanununun 1. maddesinin uygulanma olanağının bulunmadığı açıktır.
Kaldı ki Özel kanunların temyizine ilişkin hükümlerini düzenleyen CMK'nun 285. maddesi; '6706 sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İş Birliği Kanununun 18 inci maddesinin dördüncü fıkrası hükmü hariç; diğer kanunlarda temyiz edilebileceği veya haklarında Yargıtaya başvurulabileceği belirtilmiş olup da bölge adliye mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin ilk derece mahkemelerinin karar ve hükümlerine karşı istinaf yoluna başvurulur.' şeklinde olduğu, 6706 sayılı kanunun 18. madde düzenlemesinin iade yargılamasına ilişkin olması nedeniyle aynı yasanın 18/4 fıkrası uyarınca iade yargılaması sonucunda verilecek kararın temyizinin mümkün olduğu, Yabancı devlet mahkemeleri tarafından verilen mahkûmiyet kararlarının infazının Türkiye’de infaz edilmesinin 6706 sayılı kanunun 26. maddesinde düzenlendiği, her iki müessesenin birbirinden farklı olduğu da aşikardır.
Açıklanan tüm bu nedenlerden ve 6706 Sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanununun 26. maddesinin 5. fıkrasının açık düzenlemesi karşısında, söz konusu kararın temyizi kabil kararlardan olmadığı, itiraza tabi bir karar olduğu dolayısıyla temyiz talebinin reddine karar verilmesi gerektiği" görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 03.04.2023 tarih ve 18589 sayı ile;
"...Yabancı ülke mahkemelerinin ceza hukukuna ilişkin ilamlarının Türkiye’de infazına yönelik iç hukukta yapılan uyarlama yargılamalarında, başvurulacak kanun yolunun itiraz mı temyiz mi olacağı hususu itirazımızın özünü oluşturmaktadır.
Yabancı Mahkeme kararlarının Türkiye’de infazına ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 'Ceza Yargılarının Milletlerarası Değeri Konusunda Avrupa Sözleşmesi' olup, bu Sözleşmenin Onaylanması ve Uygulanması Hakkındaki Kanun 2081 No. 1.3.1977 Kabul tarihli, 15877 Sayı, 13.3.1977 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Sözleşmenin Onaylanması ve Uygulanmasına ilişkin mezkûr Kanunun 5. maddesinde, iç hukukta yapılacak uyarlama yargılamalarında başvurulacak kanun yolunu da açıkca düzenlemiştir. Buna göre; 'Sözleşmenin, müeyyidelerin yerine getirilmesi ile ilgili 5 inci bölümü gereğince mahkemelerde verilecek nihai kararlara karşı acele itiraz yoluna başvurulabilir.' denilmiştir.
Sözleşmenin Onaylanması ve Uygulanmasına ilişkin Kanun ile yetinilmeyerek, konu ayrıntılı bir şekilde iç hukukta 3002 sayılı Yasa ile ayrıca düzenlenmiştir. Bu kanun, 'Türk Vatandaşları Hakkında Yabancı Ülke Mahkemelerinden ve Yabancılar Hakkında Türk Mahkemelerinden Verilen Ceza Mahkûmiyetlerinin İnfazına Dair Kanun' dur. (3002 No, 8.5.1984 Kabul tarihli, 18402 Sayı, 15.5.1984 Tarihli Resmi Gazetede Yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.)
3002 Sayılı Kanunun da bu tür kararlara karşı başvuru yolu ayrıca düzenlenmiştir. Buna göre, 'acele itiraz' başlıklı 7. maddesi uyarınca; 'Mahkemece verilen karara karşı Cumhuriyet savcısı, hükümlü veya vekili tarafından acele itiraz yoluna başvurulabilir. İtiraz merciinin tayininde Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 299. maddesi hükmü uygulanır.' denilmiştir.
Dikkat edileceği üzere, 3002 Sayılı Kanunda Sözleşmenin Onaylanması ve Uygulanmasına İlişkin Kanunun 5. maddesi ile aynı doğrultuda düzenleme yapılarak, bu tür kararlara karşı 'itiraz' (5320 Sayılı Yasanın 7/2. maddesi ile) kanun yolu öngörülmüştür.
Sözleşmenin Onaylanması ve Uygulanması Hakkında Kanunun 5. maddesi ile 3002 Sayılı Kanunun tamamı, 29703 Sayı, 5.5.2016 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan, 6706 No, 23.4.2016 Kabul tarihli, Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunun 36. maddesinin 1. fıkrasının b. ve c. bentleri ile ilga edilmiştir. Ancak bu mülga yasaları burada zikretmemizden maksat, sözleşmenin onaylanmasından bu güne kadar geçen zamanda yapılan tüm yasal düzenlemelerde, bu tür kararlara karşı 'itiraz' kanun yolunun öngörüldüğünün vurgulanmasıdır.
Konuyu yeniden düzenleyen 6706 Sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanununun, 26. maddenin 5. fıkrası ile '… Uyarlama kararlarına karşı itiraz kanun yoluna başvurulabilir…' demek suretiyle, yabancı mahkeme ilamlarının Türkiye’de infazına ilişkin uyarlama yargılaması sonucunda verilecek kararlara karşı, önceki düzenlemeler ile paralellik arz edecek şekilde, 'itiraz' kanun yolu öngörülmüştür.
Yüksek Dairenin görüşüne dayanak gösterilen ve 15877 Sayı, 13.3.1977 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Sözleşmenin 41. maddesi incelendiğinde; 'istenilen yerine getirme bakımından bu bölüm gereğince mahkemelerin verecekleri kararlar ile 37 nci maddeye göre tayin edilecek idarî makamın kararı üzerine başvurulan hâkimlerin kararlarına karşı kanun yolu tanınacaktır.' denilmektedir. Dikkat edileceği üzere Sözleşme’nin 41. maddesinde iddia edildiği üzere, 'temyiz' yolundan değil, 'kanun yolundan' bahsedilmektedir.
'Kanun yolu' kavramı, sadece temyiz kanun yolunu değil, itiraz ve istinaf da dâhil kanun yollarının tamamını içine alan üst bir kavramdır. Bu nedenle, iç hukukumuzda bu tür uyarlama kararlarına karşı, gerek eski Kanunlar döneminde (2081 sayılı Yasanın 5. maddesi ve 3002 sayılı Yasanın 7. maddesi) gerekse şimdi yürürlükte olan 6706 sayılı Kanun döneminde itiraz kanun yolu öngörülmüştür.
Yüksek Dairenin görüşünde, kararın gıyapta yapılan yargılama neticesinde verilmiş olması nedeniyle temyiz yasa yolunun açık olması gerektiği yönünde kanaat oluşmuş ise de; Sözleşme hükümlerine göre 'gıyapta' yapılan yargılamada 'yüz yüze' yapılan yargılamaya göre ilave bazı düzenlemeler öngörülmüş ise de; kanun yolunu düzenleyen Sözleşmenin 41. maddesinde, bu konuda herhangi bir ayırım yapılmaksızın 'kanun yolu' denilmek suretiyle, durum üye ülkelerin iç usul hukuklarına bıraktığı görülmüştür.
Sözleşmenin 41. maddesinin sarahati karşısında, olayda Anayasanın 90 ve 6706 sayılı Kanunun 1. maddesinin 3. fıkrasının uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Her ne kadar Yüksek Daire, dava konusu dosyanın temyizen incelenebileceği yönündeki görüşüne, Yargıtay Kanununun 1. maddesini dayanak olarak göstermiş ise de: Yargıtay Kanununun 1. maddesinde aynen: 'Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercii olup, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile bu Kanun ve diğer kanunların hükümlerine göre görev yapan bağımsız bir yüksek mahkemedir.'
Yargıtay Kanununun 1. maddesinden de açıkca anlaşılacağı üzere; Yargıtay’ın nihai bir adli kararı 'temyizen' inceleyebilmesi için kanunun–yasa yolu olarak- başka bir adli yargı merciini belirlememiş olması gerekmektedir. Yasada, kanun yolunun açıkca belirlendiği durumlarda Yargıtay Kanununun 1. maddesinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Yabancı mahkeme kararlarının infazı amacıyla yapılan uyarlama yargılamalarında verilen nihai kararlara karşı 6706 Sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanununun 26. maddesinin 5. fıkrası ile '… Uyarlama kararlarına karşı itiraz kanun yoluna başvurulabilir…' demek suretiyle açık bir düzenleme bulunduğundan, dava konusu olayda Yargıtay Kanununun 1. maddesinin uygulanma olanağının bulunmadığı izahtan varestedir.
Açıklanan tüm bu nedenlerden ve 6706 Sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanununun 26. maddesinin 5. fıkrasının açık sarahati karşısında, söz konusu kararın temyizi kabil olmayıp, itiraz yasa yoluna tabi olduğundan itiraz merciince karar verilmek üzere incelemeden mahalline iadesine karar verilmesi gerektiği..." görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 02.05.2023 tarih, 1193-3421 sayı ve oy çokluğu ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Hükümlü ... hakkında vergi kaçakçılığı suçundan Romanya Ploieşti İstinaf Mahkemesinin 20.06.2017 tarihli ve 780 numaralı ceza kararıyla değiştirilip kesinleştirilen, Dâmbotiva Mahkemesinin 26.02.2016 tarihli ve 143 numaralı ceza kararı ile verilen 3 yıl hapis cezasına ilişkin mahkûmiyet hükmünün infazının Türkiye’de yapılması talebine istinaden Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesince kurulan 14.06.2021 tarihli ve 535 değişik iş sayılı kararın, itiraz yoluna mı yoksa temyiz yoluna mı tabi olduğunun belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Hükümlü ...’ın vergi kaçakçılığı suçundan Romanya adli makamlarınca yargılandığı, yargılama sürecinde savunmasının alınamadığı, yapılan yargılama sonucunda da belirtilen suçtan Dâmbotiva Mahkemesinin 26.02.2016 tarihli ve 143 numaralı ceza kararı ile 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmedildiği, verilen bu hükmün Romanya Ploieşti İstinaf Mahkemesince 20.06.2017 tarihli ve 780 numaralı ceza kararı ile değiştirilerek kesinleştirildiği, Romanya Devleti’nin infazın devri konulu adli yardımlaşma talebine istinaden öncelikle Dışişleri Bakanlığı, akabinde Adalet Bakanlığı kanalıyla infazın devri konusunda değerlendirme yapılması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen dosyanın, kesinleşen hükmün infazının Türkiye’de yapılması talebinin değerlendirilmesi amacıyla Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesine tevzi edildiği, adı geçen Mahkemece 14.06.2021 tarih ve 535 değişik iş sayı ile; dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda hükümlünün, 213 sayılı Kanun’un 359/a-1 ile TCK’nın 43, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 22 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği, bu karara hükümlü tarafından itiraz edildiği, itirazın değerlendirilmesi için dosyanın gönderildiği Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesince 06.09.2021 tarih ve 719 değişik iş sayı ile anılan kararın itiraz yoluna değil temyiz yoluna tabi olduğu gerekçesiyle incelenmeksizin iade edildiği,
Bunun üzerine dosyanın gönderildiği Yargıtay 11. Ceza Dairesince 05.12.2022 tarih ve 2862-20097 sayı ile Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.06.2021 tarihli ve 535 değişik iş sayılı kararının bozulmasına oy çokluğuyla karar verildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ise 03.04.2023 tarih ve 18589 sayı ile; söz konusu karar temyizi kabil olmayıp itiraz yoluna tabi olduğundan Özel Dairece dosyanın incelenmeksizin iade edilmesi yerine inceleme yapılarak bozma kararı verilmesinin isabetli olmadığı düşüncesiyle itiraz yoluna başvurulduğu,
Anlaşılmaktadır.
IV. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi bakımından öncelikle 01.03.1977 tarihli ve 2081 sayılı Kanun’la onaylanması uygun bulunduktan sonra Bakanlar Kurulunca onaylanıp 14.12.1977 tarihli ve 16139 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza Yargılarının Milletlerarası Değeri Konusunda Avrupa Sözleşmesi ile 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu’nun infazın devrine dair uluslararası adli yardımlaşma taleplerinin yerine getirilmesinde uygulanacak uyuşmazlık konusuyla ilgili hükümlerine değinilmesinde fayda bulunmaktadır.
Türkiye ve Romanya’nın taraf oldukları anılan Sözleşme’nin “Müeyyidelerin yerine getirilmesi” ana başlıklı 5. Bölümünde yer alan 37. maddesi; “İsteyen Devlette hükmolunan bir müeyyidenin istenilen Devlette yerine getirilmesi ancak bu Devletin bir mahkemesinin kararı ile mümkündür. Sözleşen Devletler, para cezalarının veya müsaderelerin yerine getirilmesinde başka makamları da, bu makamların kararlarına karşı yargılama makamlarına başvurmak imkânı tanımak şartı ile, yetkili kılabilirler.” şeklinde olup bu madde ile Sözleşme’ye taraf devletlerden birinde işlenen bir suç nedeniyle hükmolunan bir yaptırımın diğer bir devlette infaz edilebileceği, ancak bu şekildeki infazın devrinin istenilen devletin mahkemelerinden birinden verilecek kararla mümkün olabileceği kaleme alınmıştır. Ayrıca, söz konusu müeyyidenin para cezası veya müsadereye ilişkin olması ve sözleşen devletlerce de kararlaştırılması hâlinde mahkeme dışında başka makamların da bu hususta karar verecek mercii olarak tayin edilebileceği belirtilmiş fakat belirlenen makamın vereceği kararlara karşı yargılama makamlarına başvurma imkânı tanınması gerektiği de şart koşulmuştur.
Anılan Sözleşme’nin 38, 39 ve 40. maddelerinde de yerine getirme talebi sonrasında bunun talep edildiği devletin mahkeme veya makamlarınca yapılması gereken işlemler anlatılmış, taraf devletlere gelen talepler karşısında uygulayacağı yol ve yöntemler gösterilmiştir.
Sözleşme’nin 41. maddesi ise; “İstenilen yerine getirme bakımından bu bölüm gereğince mahkemelerin verecekleri kararlar ile 37 nci maddeye göre tayin edilecek idari makamın kararı üzerine başvurulan hakimlerin kararlarına karşı kanun yolu tanınacaktır.” hükmünü içermekte olup infazın devrine ilişkin yerine getirme istemleri yönünden istenilen devletin mahkeme veya makamlarınca Sözleşme'nin bu Bölümü, yani 5. Bölümünde yer alan hükümler uyarınca verilecek kararların kanun yoluna tabi olacağı belirtilmiş, ancak açıkça hangi kanun yolu olduğuna işaret edilmeyip madde metninde “kanun yolu” ibaresine yer verilmek suretiyle taraf devletlere genel bir çerçeve çizilerek ayrıntıların ulusal hukuk ile çözülmesinin önü açılmıştır.
Bu doğrultuda ulusal hukuka bakıldığında amacı cezai konularda uluslararası adli iş birliğinin usul ve esaslarını düzenlemek olan ve karar tarihinde yürürlükte bulunan 6706 sayılı Kanun'un irdelenmesi gerekmekte olup anılan Kanun’un “İnfazın devralınması” başlıklı 26. maddesinin 5. fıkrası; “İnfazın devrine ilişkin talep, Türk hukukuna göre uyarlama kararı verilmesi için Ankara ağır ceza mahkemesine gönderilir. Mahkemece on beş gün içinde, yabancı devlette verilen mahkûmiyet kararında sübutu kabul edilen fiile, Türk kanunlarına göre verilmesi gereken ceza tayin olunur. Bu suretle belirlenen ceza, yabancı mahkeme kararında tayin edilmiş ceza süresini geçemez. Uyarlama kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurulabilir. Ağır ceza mahkemesi koruma tedbirleri hakkında da karar vermeye yetkilidir.” düzenlemesine yer vermiştir. Belirtilen fıkra ile infazın devri talepleri yönünden karar vermeye Ankara Ağır Ceza Mahkemelerinin görevli ve yetkili bulunduğu, verilecek kararın uyarlama kararı niteliğinde olduğu ve bu kararlara karşı itiraz yoluna başvurulabileceği açıkça belirtilmiştir.
Gelinen bu aşamada Sözleşme'nin “Gıyabi Hükümler ve Ceza Kararnameleri” başlıklı 3. bölümünde yer alan hükümlere de değinilmesi gerekmektedir. Sözleşme’nin;
21. maddesi; “1. Bu Sözleşmedeki aykırı hükümler saklı olmak üzere, gıyabi hükümlerin ve ceza kararnamelerinin yerine getirilmesinde, diğer hükümlerin yerine getirilmesi kuralları uygulanacaktır.
2. 3 üncü fıkra hükmü saklı olmak üzere, sözleşen Devletlerden her birinin ceza yargılama makamları tarafından hükümlü duruşmada hazır bulunmadan, bir ceza davası sonunda verilen her karar bu Sözleşmeye göre gıyabî hüküm sayılacaktır.
3. 25 ve 26 nci maddelerin 2 nci fıkraları ve 29 uncu madde hükümlerine zarar vermemek kaydı ile;
(a) Gıyabi hüküm veya ceza kararnamesi, hüküm Devletinde hükümlünün itirazı üzerine teyit edilmiş veya yeniden verilmişse,
(b) Hükümlü İstinaf etmiş olmak şartı ile, gıyabî hüküm istinaf kanun yolunda verilmişse,
Yüze karşı verilmiş sayılacaktır.”,
22. maddesi; “İtiraz edilmemiş veya aleyhinde başka bir kanun yoluna gidilmemiş olan gıyabi hükümler ve ceza kararnameleri, verilmelerinden itibaren, tebliğ edilmeleri ve muhtemelen yerine getirilmeleri amacı ile istenilen Devlete gönderilebilirler.”,
23. maddesi; “1. İstenilen Devlet, gıyabî hükmün veya ceza kararnamesinin yerine getirilmesi isteğinin işleme konulabileceğini görürse, isteyen Devlette verilen kararı hükümlünün şahsına tebliğ ettirir.
2. Hükümlüye, tebliğ sırasında:
(a) Bu Sözleşme uyarınca yerine getirme isteğinin gönderildiği,
(b) Bu karara karşı sadece 24 üncü maddede belirtilen itiraz yoluna gidilebileceği,
(c) İtirazın, tebliğ belgesinde gösterilecek makama yapılacağı ve 24 üncü maddenin aradığı şartlara uygun olarak yapılması gerektiği, itiraz üzerine duruşmanın hüküm veren Devlet makamları tarafından yapılmasını isteyebileceği,
(d) Süresinde itiraz edilmediği takdirde, bu Sözleşmenin bütünü bakımından yüze karşı verilmiş bir karar sayılacağı, bildirilecektir.
4. Tebliğ tutanağının bir sureti yerine getirmeyi isteyen Devlete derhal yollanacaktır.”,
24. maddesi; “1. Karar 25 inci maddeye uygun olarak tebliğ edildikten sonra hükümlüye açık olan yol sadece ‘itiraz’ dır. Bu itiraz, hükümlünün seçimine göre ya isteyen Devletin yahut istenilen Devletin yargılama makamlarınca incelenir. Hükümlü seçim yapmazsa itiraz istenilen Devlet yargılama makamları önüne götürülür.
2. Yukarıki fıkrada belirtilen her iki halde de itirazın kabul edilebilmesi için, tebliğden itibaren 30 günlük bir süre içinde istenilen Devlet makamına hitap eden bir beyan ile yapılmış olması gerekir Süre, istenilen Devletin bu husustaki kurallarına göre hesaplanır. Bu Devletin yetkili makamı, yerine getirmeyi isteyen makama derhal bilgi verecektir.”,
25. maddesi; “1. Hükümlü hazır bulunmaz yahut isteyen Devlet kanununa göre kendisini temsil ettirmezse, mahkeme itirazı yapılmamış sayar. Bu karar istenilen Devletin yetkili makamına bildirilir. Mahkemenin itirazın kabul edilmezliğine karar vermesi halinde de aynı şekilde hareket edilir. Her iki halde de gıyapta verilen hüküm yahut ceza kararnamesi, bu Sözleşmenin bütünü bakımından yüze karşı verilmiş sayılır.
2. İtiraz isteyen Devlette incelenecekse, hükümlü bu Devlette bu işin yeniden yargılanması için tespit edilecek duruşmada hazır bulunmaya davet edilir. Bu davet, duruşmadan en az 21 gün önce hükümlünün şahsına tebliğ edilecektir. Bu süre, hükümlünün muvafakati ile kısaltılabilecektir. Yeni yargılama, isteyen Devletin yetkili mahkemesi tarafından ve bu Devletin muhakeme kurallarına göre yapılacaktır.
3. Hükümlü hazır bulunur veya isteyen Devlet kanununa göre kendisini temsil ettirirse ve itirazın da kabul edilebilirliğine karar verilirse, yerine getirme isteği yapılmamış sayılır.”,
26. maddesi; “1. İtiraz istenilen Devlette incelenecekse, hükümlü bu Devlette bu işin yeniden yargılanması için tespit edilecek duruşmada hazır bulunmaya davet edilir. Bu davet en az 21 gün önce hükümlünün şahsına tebliğ edilecektir. Bu süre, hükümlünün muvafakati ile kısaltılabilecektir. Yeni yargılama, istenilen Devletin yetkili mahkemesi tarafından ve bu Devletin muhakeme kurallarına göre yapılacaktır.
2. Hükümlü hazır bulunmazsa yahut istenilen Devletin kanununa göre kendisini temsil ettirmezse, mahkeme itirazı yapılmamış sayar. Gerek bu halde gerek itirazın kabul edilmezliğine mahkemenin karar vermesi halinde gıyabi hüküm veya ceza kararnamesi, bu Sözleşmenin bütünü bakımından yüze karşı sayılır.
3. Hükümlü hazır bulunursa yahut istenilen Devletin kanunlarına göre kendisini temsil ettirirse ve itirazın da kabul edilebilirliğine karar verilirse, eylem bu Devlette işlenmişçesine ve ceza davası zamanaşımına uğramamış olmak şartı ile yargılama yapılır. isteyen Devlette verilmiş olan hüküm verilmemiş sayılır.
4. Hüküm Devletinde bu Devletin kanun ve tüzüklerine uygun olarak yapılmış kovuşturma ve soruşturma işlemleri, istenilen Devlette bu Devletin makamları tarafından yapılmış işlemler gibi sayılır. Ancak bu sayma, bu işlemlere isteyen Devletteki ispat kuvvetinden daha fazlasını veremeyecektir.”,
27. maddesi; “Gıyabî hükümle veya ceza kararnamesi ile mahkûm olan kişi, yapacağı itirazı ve ondan sonraki muhakeme için, istenilen Devlette ve gerekiyorsa isteyen Devlette, bu Devletlerin kanunlarının öngördüğü hallerde ve şartlar altında kendisine müdafi tayin ettirmek hakkından faydalanacaktır.”,
28. maddesi; “26 ncı maddenin 3 üncü fıkrası gereğince yapılan duruşmada verilen kararlarda ve bunların yerine getirilmesinde, sadece istenilen Devletin kanunları uygulanır.”,
29. maddesi; “Gıyabi hükümle veya ceza kararnamesi ile mahkûm edilen kişi itiraz etmezse, karar bu sözleşmenin bütünü bakımından yüze karşı verilmiş sayılır. ”,
Son olarak 30. maddesi ise; “Hükümlü, iradesi dışında sebepler yüzünden 24, 25 ve 26 ncı maddelerde yazılı süreleri geçirmiş yahut tayin edilen duruşmada hazır bulunamamışsa, millî kanunların eski hale getirmeyle ilgili hükümleri uygulanır.”,
Biçiminde düzenlenmiş olup söz konusu maddeler ile isteyen devlette yapılan yargılamanın hükümlünün yokluğunda yapılması durumunda infazın devri talebine ilişkin istenilen devletin mahkeme veya makamlarınca yapılacak incelemenin nasıl yapılacağı, yöntemin ne şekilde olacağı ayrıntılarıyla açıklanmış, yüz yüze yapılan yargılamaya göre gıyabi hükümlüler için bazı ek düzenlemelere yer verilip gerekirse hükümlünün yeniden yargılanmasına dahi karar verilebileceği belirtilmiştir. Hatta bu hükümler doğrultusunda gerek isteyen devlette gerekse istenilen devlette hükümlünün yeniden yargılanmasına karar verilirse isteyen devlette verilmiş olan hükmün verilmemiş sayılacağı, ilgili mahkemede hükümlü hakkında yeni bir yargılama başlayacağı ve bu yargılamanın da yargılamayı yapan devletin muhakeme kurallarına göre yapılacağı açıkça belirtilmiştir. Bu durumda yeniden yargılama yapılması aşamasına geçilmesi hâlinde, bu yargılamayı yapacak devletin muhakeme kuralları uygulanacağından ve yargılama sonucunda mahkemelerce verilecek kararın artık uyarlama kararı değil yeni bir hüküm olacağından bu kararlara karşı gidilecek kanun yolunun; Sözleşme’nin 41. maddesi ve 6706 sayılı Kanun’un 26. maddesinin 5. fıkrası uyarınca değil, yeniden yargılamayı yapan devletin ulusal ceza muhakemesi kanunu uyarınca belirleneceği sonucuna varılmaktadır.
B. Hukuki Nitelendirme
Hükümlünün, vergi kaçakçılığı suçundan Romanya adli makamlarınca yapılan yargılaması sonucunda, Dâmbotiva Mahkemesinin 26.02.2016 tarihli ve 143 numaralı ceza kararı ile 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, verilen bu hükmün, Romanya Ploieşti İstinaf Mahkemesince 20.06.2017 tarihli ve 780 numaralı ceza kararı ile değiştirilerek kesinleştirildiği, bunun üzerine Romanya Devleti’nin infazın devri konulu adli yardımlaşma talebine istinaden öncelikle Dışişleri Bakanlığı, akabinde Adalet Bakanlığı aracılığıyla infazın devri konusunda değerlendirme yapılması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen dosyanın, kesinleşen hükmün infazının Türkiye’de yapılması talebinin değerlendirilmesi amacıyla Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesine tevzi edildiği, adı geçen Mahkemece 14.06.2021 tarih ve 535 değişik iş sayı ile dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda hükümlünün, 213 sayılı Kanun’un 359/a-1, TCK’nın 43, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 22 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği, bu karara hükümlü tarafından itiraz edildiği, itirazın değerlendirilmesi için dosyanın gönderildiği Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesince 06.09.2021 tarih ve 719 değişik iş sayı ile anılan kararın itiraz yoluna değil temyiz yoluna tabi olduğu gerekçesiyle incelenmeksizin iade edildiği, bunun üzerine dosyanın gönderildiği Yargıtay 11. Ceza Dairesince de 05.12.2022 tarih ve 2862-20097 sayı ile Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinin söz konusu kararının temyiz yoluna tabi olduğu kabul edildikten sonra bozulmasına karar verildiği dosya kapsamında;
Türkiye ve Romanya’nın taraf oldukları Ceza Yargılarının Milletlerarası Değeri Konusunda Avrupa Sözleşmesi’nin “Müeyyidelerin yerine getirilmesi” ana başlıklı 5. bölümündeki 37. maddesinde yer alan; “İsteyen Devlette hükmolunan bir müeyyidenin istenilen Devlette yerine getirilmesi ancak bu Devletin bir mahkemesinin kararı ile mümkündür. Sözleşen Devletler, para cezalarının veya müsaderelerin yerine getirilmesinde başka makamları da, bu makamların kararlarına karşı yargılama makamlarına başvurmak imkânı tanımak şartı ile, yetkili kılabilirler.” ve 41. maddesinde bulunan “İstenilen yerine getirme bakımından bu bölüm gereğince mahkemelerin verecekleri kararlar ile 37 nci maddeye göre tayin edilecek idari makamın kararı üzerine başvurulan hakimlerin kararlarına karşı kanun yolu tanınacaktır.” şeklindeki hükümler ile infazın devri talepleri yönünden istenilen devlet mahkemelerince Sözleşme’nin 5. bölümü gereği verilecek kararların genel bir çerçeve çizilmek suretiyle "kanun yoluna" tabi olacağının belirtilmiş olması, ulusal hukuka bakıldığında da karar tarihinde yürürlükte bulunan 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu’nun “İnfazın devralınması” başlıklı 26. maddesinin 5. fıkrasında yer alan; “İnfazın devrine ilişkin talep, Türk hukukuna göre uyarlama kararı verilmesi için Ankara ağır ceza mahkemesine gönderilir. Mahkemece on beş gün içinde, yabancı devlette verilen mahkûmiyet kararında sübutu kabul edilen fiile, Türk kanunlarına göre verilmesi gereken ceza tayin olunur. Bu suretle belirlenen ceza, yabancı mahkeme kararında tayin edilmiş ceza süresini geçemez. Uyarlama kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurulabilir. Ağır ceza mahkemesi koruma tedbirleri hakkında da karar vermeye yetkilidir.” şeklindeki hüküm ile de infazın devralınmasına ilişkin kararların uyarlama kararı niteliğinde olduğunun ve bu kararlara karşı itiraz kanun yoluna başvurulabileceğinin açıkça belirtilmesi ile söz konusu hükmün adı geçen Sözleşme'yle de uyumlu olması karşısında; anılan Sözleşme’nin “Gıyabi Hükümler ve Ceza Kararnameleri” başlıklı 3. bölümünde yer alan maddeleri uygulamayıp hükümlü hakkında yeniden yargılama yapmayan, aksine 5. bölümünde yer alan hükümler doğrultusunda uyarlama yargılaması yaparak bu nitelikte karar veren Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinin hükümlü hakkındaki infazın devrine yönelik 14.06.2021 tarihli ve 535 değişik iş sayılı kararının, Sözleşme'nin 41. maddesi ile 6706 sayılı Kanun'un 26. maddesinin 5. fıkrası uyarınca itiraz yoluna tabi olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 05.12.2022 tarihli ve 2862-20097 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, itiraz meciine tevdii için mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.09.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
.