"İçtihat Metni"
YARGITAY DAİRESİ : 1. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Ceza
SAYISI : 17-320
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Kasten yaralama suçundan sanığın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 223/2-c maddesi uyarınca beraatine ilişkin Selçuk Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24.05.2016 tarihli ve 173-385 sayılı hükmün, katılan ... ve katılan mağdur ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 22.12.2020 tarih ve 15661-19919 sayı ile;
“...1) Oluşa, katılan çocuk...ve katılan ...'ın beyanlarına, doktor raporuna ve dosya içeriğine göre, suç tarihinde 10 yaşını doldurmuş olan katılan ...'un telefon ile vakit geçirerek okula geç kalması üzerine sanığın katılan ...'un baldırına ayakkabı ile vurarak dosyada mevcut raporda belirtildiği üzere basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralayan sanığın eyleminin sübuta erdiği ve beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak, alt soyu olan katılan çocuğa karşı kasten yaralama suçunun tüm unsurları itibariyle oluştuğu gözetilmeden, sanığın söz konusu eyleminin tedip ve terbiye hakkı kapsamında olduğundan bahisle yasal olmayan gerekçe ile sanığın mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,
2)Sanığın yargılama konusu eyleminin, 5237 sayılı TCK’nin 86/2. maddesi kapsamında yer alan "Basit Kasten Yaralama" suçuna ilişkin olduğu, bahse konu eylem yönünden öngörülen ceza miktarının “dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına ilişkin olduğu anlaşılmakla; 17/10/2019 tarih ve 7188 sayılı Kanun’un 24. maddesi ile yeniden düzenlenen 5271 sayılı CMK’nin 251/1. maddesine göre, 'Asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir.' şeklindeki hükme, 7188 sayılı Kanun’un 31. maddesinde yer alan geçici 5/1-d. maddesi ile '01/01/2020 tarihi itibariyle kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü ile basit yargılama usulü uygulanmaz.' şeklinde sınırlama getirilmiş ise de, Anayasa Mahkemesinin, 19/08/2020 tarih ve 31218 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 25/06/2020 tarihli, 2020/16 Esas ve2020/33 Karar sayılı iptal kararı ile '...kovuşturma evresine geçilmiş...' ibaresine ilişkin esas incelemenin aynı bentte yer alan ...basit yargılama usulü...' yönünden Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verildiği, böylece 'kovuşturma evresine geçilmiş basit yargılama usulü uygulanabilecek dosyalar yönünden iptal kararı' verildiği anlaşılmakla; her ne kadar Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümez ise de, CMK’de yapılan değişikliklerin derhal uygulanması ilkesi geçerli olsa da, iptal kararının sonuçları itibariyle Maddi Ceza Hukukuna ilişkin olduğu, zira CMK’nin 251/3. maddesinde 'Basit yargılama usulü uygulanan dosyalarda sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir” şeklindeki düzenleme gereği maddi ceza hukuku anlamında sanık lehine sonuç doğurmaya elverişli olduğundan TCK'nin 7. ve CMK’nin 251. maddeleri uyarınca dosyanın 'Basit Yargılama Usulü' yönünden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,” nedenleriyle bozulmasına karar verilmiştir.
Selçuk Asliye Ceza Mahkemesi 22.04.2021 tarih ve 17-320 sayı ile;
"... Mağdurun annesinin telefonu ile oynarken sanığın mağdura 'okulun saati geliyor hazırlan' dediği, mağdurun da hazırlanmadığı ve oyun oynamaya devam ettiği, sanığın oyun oynayan mağduru hızlıca giydirdiği, sanık ile mağdurun dışarıya gitmek üzere evin kapısına yöneldikleri, mağdurun ayakkabısını giyeceği sırada merdivenlerden yukarıya doğru çıktığı, sanığın da mağdurun arkasından geldiği ve ayakkabı ile mağdurun baldırına bir tane vurduğu sabit ise de,
Sanığın oğlu olan mağdurun okula geç kalmasını engellemek amacıyla acele ile giydirdiği ve ayakkabılarını giyerek çıkmak üzere iken mağdurun merdivenlerden ayakkabısız olarak arkasından giderek baldırına bir tane terlikle vurmuş ise de,
Burada sanığın kastının çocuğu yaralamaya ilişkin olmadığı, talim ve terbiye hakkı kapsamında okula geç kalmasını engellemek amacıyla mağdurun okula gitme yönünde acele etmesi için baldırına terlikle vurduğu, terlikle vurma eyleminin velinin talim ve terbiye hakkı kapsamında kaldığı ki sanığın tek amacının çocuğunun okula geç kalmasını engellemek olduğu," gerekçesiyle bozmaya direnerek önceki karar gibi sanığın beraatine karar vermiştir.
Bu hükmün de katılan mağdur vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 19.10.2022 tarihli ve 124466 sayılı bozma istekli tebliğnamesi ile dosya 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesi ile değişik CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 29.06.2021 tarih ve 159-11415 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
II. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa yüklenen kasten yaralama suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; sanık hakkında kurulan beraat hükmünün Anayasa'nın 141 ve CMK'nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin değerlendirilmesi gerekmekte olup, CMK'nın 251. maddesine 7188 sayılı Kanun'un 24. maddesiyle getirilen basit yargılama usulüne ilişkin düzenlemeye istinaden Anayasa’nın 38 ve TCK’nın 7. maddeleri gereğince sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunup bulunmadığı üzerinde de durulacaktır.
III. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Selçuk Cumhuriyet Başsavcılığının 18.03.2016 tarihli ve 129-129 sayılı iddianamesiyle; sanık hakkında kasten yaralama suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 86/2, 3-a-e ve 53. maddelerinin uygulanması istemiyle kamu davası açıldığı,
Selçuk Asliye Ceza Mahkemesince 24.05.2016 tarih ve 173-385 sayı ile; "Sanığın oğlu olan mağdurun okula geç kalmasını engellemek amacıyla acele ile giydirdiği ve ayakkabılarını giyerek çıkmak üzere iken mağdurun merdivenlerden ayakkabısız olarak arkasından giderek baldırına bir tane terlik vurmuş ise de,
Burada sanığın kastının çocuğu yaralamaya ilişkin olmadığı, talim ve terbiye hakkı kapsamında okula geç kalmasını engellemek amacıyla mağdurun okula gitme yönünde acele etmesi için baldırına terlikle vurduğu, terlikle vurma eyleminin velinin talim ve terbiye hakkı kapsamında kaldığı ki sanığın tek amacının çocuğunun okula geç kalmasını engellemek olduğu anlaşılmakla,
Her ne kadar sanığın oğlunun baldırına terlikle vurduğu sabit ise de, sanığın mağduru yaralamaya yönelik bir kastının olmadığı..." gerekçesiyle sanığın CMK'nın 223/2-c maddesi uyarınca beraatine karar verildiği,
Hükmün katılan ve katılan mağdur vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Ceza Dairesince 15661-19919 sayı ile; sanığa yüklenen alt soyu olan beden ve ruh sağlığı bakımından kendisini savunamayacak durumdaki katılan mağdura karşı kasten yaralama suçunun tüm unsurlarıyla oluştuğunun gözetilmemesi ve yargılama konusu eylemin basit yargılama usulü kapsamında kalması nedeniyle sanığın hukuki durumunun TCK'nın 7 ve CMK'nın 251. maddeleri uyarınca yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu gerekçeleriyle bozulmasına karar verildiği,
Selçuk Asliye Ceza Mahkemesinin 22.04.2021 tarih ve 17-320 sayı ile ilk hükümde, aynı gerekçelerle direnilerek sanığın CMK'nın 223/2-c maddesi gereğince beraatine karar verildiği,
Anlaşılmıştır.
IV. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Ön Soruna İlişkin Görüşler
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." şeklinde düzenlenmiştir.
CMK'nın "Kararların gerekçeli olması" başlıklı 34. maddesinin birinci fıkrasında; "Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir",
"Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar" başlıklı 230. maddesinde de;
"(1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.
(2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir",
"Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar" başlıklı 232. maddesinde ise;
"(1) Hükmün başına, 'Türk Milleti adına' verildiği yazılır.
(2) Hükmün başında;
a) Hükmü veren mahkemenin adı,
b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanunî temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği,
c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,
d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı,
Yazılır.
(3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.
(4) Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanır.
(5) Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâle gelirse, bunun nedeni mahkeme başkanı veya hükümde bulunan hâkimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır.
(6) Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun Maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.
(7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir",
Hükümlerine yer verilmiştir.
Buna göre, Anayasa'mızın 141 ve CMK'nın 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dâhil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup, hüküm; başlık, sorun, gerekçe ve sonuç (hüküm) bölümlerinden oluşması gerekmektedir. Başlık bölümünde; hükmü veren mahkemenin adı, mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, varsa vekilinin ve kanuni temsilcisinin adı ve soyadı, sanığın açık kimliği ile varsa müdafisinin adı ve soyadı, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, sorun bölümünde; iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ortaya konulmalı, gerekçe kısmında; mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra, hükme esas alınan ve reddedilen deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilmeli ve sonuç bölümünde açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, sonuç (hüküm) kısmında ise; CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun’un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK’nın 61. ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun’un 53 ve devamı maddelerine göre, mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkânının bulunup bulunmadığı, kanun yoluna başvurma mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercii tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından mahkeme kararlarının gerekçe bölümü üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
CMK'nın 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen fiilin gösterilmesi, nitelendirilmesi ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da, geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkân sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Hiç kuşkusuz hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi CMK’nın 289/1-g maddesi uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden birini de oluşturacaktır.
Öte yandan, 17.10.2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 24. maddesi ile CMK'nın 251. maddesi;
“(1) Asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir.
(2) Basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verildiği takdirde mahkemece iddianame; sanık, mağdur ve şikâyetçiye tebliğ edilerek, beyan ve savunmalarını on beş gün içinde yazılı olarak bildirmeleri istenir. Tebligatta duruşma yapılmaksızın hüküm verilebileceği hususu da belirtilir. Ayrıca, toplanması gereken belgeler, ilgili kurum ve kuruluşlardan talep edilir.
(3) Beyan ve savunma için verilen süre dolduktan sonra mahkemece duruşma yapılmaksızın ve Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaksızın, Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesi dikkate alınmak suretiyle, 223 üncü maddede belirtilen kararlardan birine hükmedilebilir. Mahkûmiyet kararı verildiği takdirde sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir.
(4) Mahkemece, koşulları bulunması hâlinde; kısa süreli hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilebilir veya hapis cezası ertelenebilir ya da uygulanmasına sanık tarafından yazılı olarak karşı çıkılmaması kaydıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir.
(5) Hükümde itiraz usulü ile itirazın sonuçları belirtilir.
(6) Mahkemece gerekli görülmesi hâlinde bu madde uyarınca hüküm verilinceye kadar her aşamada duruşma açmak suretiyle genel hükümler uyarınca yargılamaya devam edilebilir.
(7) Basit yargılama usulü, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik hâlleri ile soruşturma veya kovuşturma yapılması izne ya da talebe bağlı olan suçlar hakkında uygulanmaz.
(8) Basit yargılama usulü, bu kapsama giren bir suçun, kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde uygulanmaz.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde; “Maddeyle, Ceza Muhakemesi Kanununun mülga 251 inci maddesi yeniden düzenlenmekte ve basit yargılama usulünün sisteme dahil edilmesi öngörülmektedir.
Ceza yargılaması sistemimizde tek bir yargılama usulü öngörülmüş olup, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlar bakımından uygulanan yargılama usulü ile bir ay hapis cezası öngörülen suçlar için uygulanan yargılama usulü aynıdır. Başka bir ifadeyle, basit suçlarla ağır suçlar arasında bir ayrım yapılmadan, duruşma açmak suretiyle aynı yargılama usulünün tüm prosedürlerinin uygulanması kabul edilmiştir. Bu durum, ağır suçların yargılanmasına daha az vakit ve emek ayrılmasına sebebiyet vermektedir.
Mukayeseli hukukta, suçların önem derecesi, olayların karmaşık olup olmaması, çözümünde hukuki ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması, tanık dinlemenin zorunlu olup olmaması gibi hususlar nazara alınarak farklı yargılama usullerine ilişkin düzenlemeler yer almaktadır.
Farklı yargılama usullerinin benimsenmesinin kabul edilebilir olduğuna dair Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen kararlar bulunmaktadır. Artan iş yükü karşısında ceza yargılaması sistemimizde değişiklik yapılarak bazı suçlar yönünden alternatif yargılama usullerinin getirilmesi bir zorunluluk haline gelmiştir. Alternatif yargılama usullerinin getirilmesinin, yargılamayı hızlandıracağı, yargının iş yükünü hafifleteceği ve kaynakların verimli kullanılmasına katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir. Maddede yapılan düzenlemeyle, ‘Basit yargılama usulü’ adı altında yeni bir yargılama usulü getirilmektedir. Maddenin birinci fıkrasıyla, asliye ceza mahkemelerinin görev alanına giren ve adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlara ilişkin yargılamaların basit yargılama usulüne göre yapılabileceği kabul edilmektedir.
Basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verildiği takdirde mahkemece sanık, mağdur ve şikâyetçiye iddianame tebliğ edilecek ve tebligatta, duruşma yapılmaksızın hüküm verileceği ayrıca belirtilecektir. Bununla birlikte yazılı beyan ve savunmalarını bildirmeleri için de onbeş günlük süre verilecektir. Mahkemenin bu süreçte toplanması gereken delilleri de ilgili kurum ve kuruluşlardan talep ederek dosyayı tekemmül ettirmesi gerekmektedir. Maddenin üçüncü fıkrasıyla sanık, mağdur ve şikâyetçiye beyanda bulunmaları için tanınan onbeş günlük süre dolduktan sonra, taraflar beyanda bulunmamış olsalar dahi duruşma yapılmaksızın ve Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaksızın mahkemece 223 üncü maddede belirtilen kararlardan birine hükmedilebileceği düzenlenmektedir. Mahkumiyet kararı verilmesi halinde ise, Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesi hükümleri dikkate alınarak belirlenecek olan ceza üzerinden dörtte bir oranında indirim yapılarak sonuç cezanın belirleneceği kabul edilmektedir.
Maddenin dördüncü fıkrasıyla, basit yargılama usulünün uygulandığı durumlarda da koşulları bulunması halinde; mahkemece, kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilebilmesine veya hapis cezasının ertelenebilmesine ya da sanık tarafından yazılı olarak karşı çıkılmaması kaydıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesine imkan sağlanmaktadır.
Maddenin beşinci fıkrasıyla, basit yargılama usulü ile yapılan yargılama neticesinde verilecek olan hükümde itiraz usulü ile itirazın sonuçlarının belirtilmesinin zorunlu olduğu düzenlenmektedir.
Maddenin altıncı fıkrasıyla, mahkemenin, basit yargılama usulünün uygulanmasına karar vermesinden itibaren hüküm verilinceye kadar yargılamanın her aşamasında bu usulün yeterli olmadığına ve genel hükümlere göre yargılamanın devam etmesi gerektiğine kanaat getirmesi halinde, herhangi bir talep olmaksızın, resen duruşma açmak suretiyle genel hükümlere göre yargılamaya devam edebileceği düzenlenmektedir.
Maddenin yedinci fıkrasıyla, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik halleri ile soruşturma veya kovuşturma yapılması izne ya da talebe bağlı olan suçlar hakkında faillerin özel durumları sebebiyle elde edilen delillerin duruşmada tartışılmasının ve taraf beyanlarının bizzat hâkim tarafından alınmasının gerekli olması sebebiyle basit yargılama usulünün uygulanmayacağı düzenlenmektedir.
Maddenin sekizinci fıkrasıyla, uygulamada yaşanabilecek sorunların önüne geçmek amacıyla basit yargılama usulü kapsamına giren bir suçun, kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmesi halinde bu usulün uygulanmayacağı düzenlenmektedir.” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrası; “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez” hükmü ile suçun kanuniliği; üçüncü fıkrasındaki “Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.” hükmüyle de cezanın kanuniliği ilkesi güvence altına alınmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin de 1954 yılından beri tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Kanunsuz ceza olmaz kenar başlıklı 7. maddesinin birinci paragrafında; “Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.”,
Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 15. maddesinin birinci paragrafı ise; “Hiç kimse, işlendiği zamanda ulusal ya da uluslararası hukuk bakımından suç sayılmayan bir fiil ya da ihmal yüzünden suçlu sayılamaz. Suç sayılan bir fiile, işlendiği zaman yürürlükte olan bir cezadan daha ağır ceza verilemez. Fiilin işlenmesinden sonra yasalarda bu fiile karşılık daha hafif bir ceza öngörülecek olursa, fiili işleyene bu ikinci ceza uygulanır.” hükümlerini içermektedir.
TCK’nın "Zaman bakımından uygulama" başlıklı 7. maddesi;
“(1) İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar.
(2) Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.
(3) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır.
(4) Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir.” hükümlerini içermektedir.
17.10.2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 31. maddesi ile;
"(1) Bu maddeyi ihdas eden Kanunla;
(...)
d) 1/1/2020 tarihi itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü ile basit yargılama usulü uygulanmaz.
(...)" şeklinde Geçici 5. madde düzenlenmiş ise de;
Anayasa Mahkemesince 25.06.2020 tarih ve 16-33 sayılı karar ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Geçici 5. maddesinin (d) bendinde yer alan “…kovuşturma evresine geçilmiş,…” ibaresinin; 14.01.2021 tarihli 81-4 sayılı kararla, Kanun'un aynı madde ve bendinde yer alan “...hükme bağlanmış...” ibaresinin basit yargılama usulü yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Olay tarihinde sanığın, oğlu olan ve okula geç kalmasına karşın telefonla oyun oynayıp vakit geçiren katılan mağduru uyarmak amacıyla eline geçirdiği terlikle sol bacak baldır kısmına vurmak suretiyle basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı hususunda Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmayan olayda;
Her ne kadar Yerel Mahkemece sanığın eyleminin talim ve terbiye hakkı kapsamında kaldığı gerekçesiyle sanık hakkında CMK'nın 223/2-c maddesi uyarınca beraat kararı verilmiş ise de; bir zarar suçu olan kasten yaralama bakımından özel kastın aranmaması nedeniyle bu suçun işlenmesi için bilme ve isteme unsurları ile neticenin gerçekleşmesinin yeterli olması karşısında Yerel Mahkemece sanığa yüklenen eylemin sübutu kabul edilmesine rağmen bu kabulle çelişki oluşturan ve Kanun'da yer almayan eylemin talim ve terbiye amacıyla gerçekleştirilmesi biçimindeki gerekçenin kanun koyucunun aradığı anlamda yasal ve yeterli gerekçe olarak değerlendirilemeyeceği kabul edilmelidir.
Öte yandan, Yerel Mahkemece verilen direnme kararına konu hükümden önce 17.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun'un 24. maddesi ile CMK'nın 251. maddesinde basit yargılama usulünün düzenlendiği ve aynı Kanun'un 251/3. maddesi gereğince de mahkûmiyet hükmü verildiği takdirde sonuç cezadan dörtte bir oranında indirim yapılmasına ilişkin lehe düzenleme öngörülmüş olup düzenlemenin maddi ceza hukukuna ilişkin sonuçları ile TCK'nın “Zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesi gereği, suç işlendikten sonra sanık lehine olarak ortaya çıkan bu durum dolayısıyla sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi maksadıyla hükmün bozulmasına karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, Anayasa'nın 141 ve CMK'nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçeyi içermemesi ve aynı Kanun'un 251. maddesine 7188 sayılı Kanun'un 24. maddesiyle eklenen basit yargılama usulüne ilişkin düzenleme ile Anayasa'nın 38. ve TCK'nın 7. maddeleri gereğince sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedenleriyle bozulmasına karar verilmelidir.
V. KARAR
Açıklanan nedenlerle:
1-Selçuk Asliye Ceza Mahkemesinin 22.04.2021 tarihli ve 17-320 sayılı direnme kararına konu hükmünün, Anayasa'nın 141 ve CMK'nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçeyi içermemesi ve aynı Kanun'un 251. maddesine 7188 sayılı Kanun'un 24. maddesiyle eklenen basit yargılama usulüne ilişkin düzenleme ile Anayasa'nın 38. ve TCK'nın 7. maddeleri gereğince sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedenleriyle BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.11.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliği ile karar verildi.