Logo

Ceza Genel Kurulu2023/438 E. 2024/119 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Sanık hakkında mağdurun yaşı konusunda hataya düşüp düşmediği ve buna bağlı olarak dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda yaşanan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Sanığın mağdurun 15 yaşından küçük olduğunu bilmediği, mağdurun ailesinin sanığın ailesine mağdurun yaşını yanlış söylediğine dair tanık beyanları ve mağdurun evlendirilmesindeki hayatın olağan akışına aykırılık gözetilerek, sanığın TCK'nın 30. maddesindeki hata hükmünden yararlanması gerektiği ve bu durumda suçun reşit olmayanla cinsel ilişki suçu olarak nitelendirileceği, bu suçun da dava zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle yerel mahkemenin direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

DİRENME

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : 9. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Ceza Dairesi

SAYISI : 383-1013

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Sanık hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, eylemin reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 66 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 223/8. maddeleri uyarınca kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine ilişkin Nevşehir 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 12.10.2017 tarihli ve 131-162 sayılı hükmün, katılan mağdur tarafından istinaf edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 17. Ceza Dairesince duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda 16.05.2018 tarih ve 364-880 sayı ile; Nevşehir 1. Ağır Ceza Mahkemesince hükmün kaldırılarak, sanığın ırza geçme suçundan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 414/1 ve 31. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna hükmedilmiştir.

Bu hükmün de katılan mağdur vekili ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 01.02.2022 tarih ve 26462-625 sayı ile; "Sanığın aşamalarda mağdurenin yaşını büyük bildiği yönündeki savunması ile bunu destekleyen tanık anlatımları ve tüm dosya içeriği nazara alındığında, olayda 5237 sayılı TCK'nın 30. maddesinde düzenlenen hata hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunduğu ve buna göre sanığın eyleminin lehe olan 5237 sayılı TCK'nın 104/1. maddesinde düzenlenen reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu oluşturup, öngörülen cezanın üst sınırı itibarıyla aynı Kanun'un 66/1-e, 67/4. maddelerinde belirtilen on iki yıllık olağanüstü dava zamanaşımına tabi bulunduğu ve suç tarihi ile inceleme günü arasında bu sürenin geçtiği gözetilerek kamu davasının düşmesine karar verilmesi gerekirken suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 17. Ceza Dairesi ise 22.06.2022 tarih ve 383-1013 sayı ile; "...İlk derece mahkemesince sanığın mağdurenin yaşı konusunda hataya düştüğü kabul edilerek eylemin reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu oluşturduğu kabul edilerek zaman aşımı nedeniyle düşme kararı verilmiş ise de, mağdure ve ailesi evlenme girişimi olunca mağdurenin yaşının küçük olduğunu sanığa ve ailesine söyledikleri ailesinin ilk başta evlenmeye olur vermediği mağdurenin kaçarım demesi üzerine izin verdiği tüm evlenmelerde ve özellikle görücü usulü yapılan evliliklerde oğlan tarafının kızı ve ailesini araştırıp, kızın yaşını öğrenip talip oldukları, Nevşehir'in nüfusu ve sosyal şartları dikkate alındığında sanık ... ailesinin mağdurenin yaşı konusunda kolaylıkla sahip olabileceği, evlenme gibi ciddi bir işe mağdurenin yaşını dahi öğrenmeden kalkışılmayacağı hayatın olağan akışının gereği olduğu dosya içerisinde mevcut sanık ile mağdurenin düğününde çekilen fotoğraflar incelendiğinde fiziki gelişimi ve özellikle mağdurenin yüzünden yaşının küçük olduğunun, yüzünde çocuksu ifade olduğunun ilk bakışta anlaşıldığı, dolayısıyla sanığın savunmalarının doğru olduğu kabul edilse bile gerek mağdurenin fiziki görünüşü, gerekse sanığın beyanına göre nüfus kâğıdını vermekten ısrarla kaçınmaları birlikte değerlendirildiğinde sanığın mağdurenin yaşından şüphenlenmesi gerektiği, bu nedenle sanığın yaş konusunda hataya düştüğü savunmalarının TCK'nın 30. maddeden yararlanma çabası olarak Dairemizce değerlendirilerek itibar edilmemiştir." şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.

Direnme kararına konu bu hükmün de katılan mağdur vekili ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.03.2023 tarihli ve 158558 sayılı onama istekli tebliğnamesi ile dosya CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 20.06.2023 tarih ve 4472-4432 sayı ile direnme kararı yerinde görülmeyerek Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş anılan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

II. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU

Direnmenin kapsamına göre inceleme sanık hakkında ırza geçme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; katılan mağdurun suç tarihindeki yaşı bakımından sanık hakkında TCK’nın 30. maddesinde düzenlenen hata hükümlerinin uygulanma imkânının bulunup bulunmadığının, hata hükümlerinin uygulanma imkânının bulunduğunun kabulü hâlinde ise dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesine ilişkindir.

III. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamından;

Sanık ... katılan mağdurun gayri resmî olarak evlenip düğün yaptıktan sonra 19.09.2004 tarihi itibarıyla birlikte yaşamaya başladıkları günün gecesinden, ayrıldıkları 14.06.2005 tarihine kadar rızayla cinsel ilişkiye girdikleri, katılan mağdurun 2005 yılının Şubat ayında hamile kalıp 25.11.2005 tarihinde de doğum yaptığı, 28.09.1989 tarihinde doğan katılan mağdurun 19.09.2004 tarihi itibarıyla on dört yaşı içerisinde olup on beş yaşını doldurmasına dokuz gün kaldığı, sanıkla ayrıldıkları tarih itibarıyla da on beş yaşının içerisinde olduğu, sanığın katılan mağduru 14.06.2005 tarihinde darbettikten sonra evden ayrılan katılan mağdurun sanıktan şikâyetçi olduğu, sanığın katılan mağdurla evlenip ilişkiye girdiklerinde yaşının küçük olduğunu bilmediğini savunduğu, katılan mağdurun ise yaşının küçük olduğunun sanık tarafından bilindiğini ileri sürdüğü,

Katılan mağdurun 28.09.1989 tarihinde doğduğu, 29.09.1989 tarihli mernis doğum tutanağına göre; tanık Yusuf'un doğuma ilişkin bildirimde bulunduğu, doğum oluş şeklinin "diğer", doğum tarihinin "28.09.1989", doğum kayıt tarihinin "29.09.1989" olduğu, Nevşehir Devlet Hastanesi tarafından gönderilen doğum defterine göre; tanık ...'ın 28.09.1989 tarihinde bir kız çocuğu dünyaya getirdiği, 19.09.2004 tarihi itibarıyla katılan mağdurun 14 yaş, 11 ay, 23 günlük; 14.06.2005 tarihi itibarıyla 15 yaş 8 ay 18 günlük, sanığın ise 22 yaşında olduğu,

Yerel Mahkemece 12.10.2017 tarihli 32. celsede düğün fotoğrafları incelendiğinde; katılan mağdurun 18 yaşlarında gösterdiğinin değerlendirildiği,

Nevşehir Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi Baştabipliğince düzenlenen 28.07.2005 tarihli rapora göre; katılan mağdurun 27.07.2005 tarihi itibarıyla 23 haftalık gebe olduğu, fetüsun canlı ve genel durumunun iyi olup hayati tehlike bulunmadığı, 20.12.2005 tarihli yazı ve 25.11.2005 tarihli doğum raporuna göre; katılan mağdurun 24.11.2005 tarihinde doğum yaptığı,

Nevşehir (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince 14.11.2005 tarih ve 659 sayı ile; sanık hakkında CMK'nın 94 ve 98. maddeleri uyarınca yakalama kararı çıkarıldığı, Nevşehir Cumhuriyet Başsavcılığının 31.03.2010 tarihli ve 668-80 sayılı iddianamesiyle sanık hakkında TCK'nın 103/1-a, 2, 86/1, 3-e ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması isteğiyle kamu davası açıldığı, mahkemece sanığın savunmasının 30. celsede 21.06.2017 tarihinde alındığı, sanığın aynı gün tutuklanıp 28.07.2017 tarihinde ise tahliye edildiği,

Anlaşılmaktadır.

IV. GEREKÇE

A. Sanık Hakkında TCK'nın 30. Maddesinde Düzenlenen Hata Hükümlerinin Uygulanma İmkânının Bulunup Bulunmadığı

1. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar

TCK'nın "Hata" başlıklı 30. maddesi;

"Fiilin icrası sırasında suçun kanunî tanımındaki maddî unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hali saklıdır.

Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.

Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır." şeklinde düzenlenmiş iken, 08.07.2005 tarihli ve 25869 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile eklenen; "İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz." biçimindeki dördüncü fıkra ile son hâlini almıştır.

Madde gerekçesinde ise;

"Madde metninde çeşitli hata hâlleri düzenlenmiştir.

Birinci fıkrada suçun maddî unsurlarında hataya ilişkin hükme yer verilmiştir. Kast, suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik veya yanlış bilgi sahibi olunması durumu ise, maddî unsurlarda hata olarak adlandırılır. Böyle bir hata kastın varlığına engel olur. Örneğin, kişi vestiyerden kendisininki zannederek başkasının paltosunu alır. Keza, kişi gece karanlığında vahşi bir hayvan zannıyla hareketli bir cisme ateş eder. Ancak, gerçekte bu hareket eden cisim bir insandır ve dolayısıyla; bu insan ölür veya yaralanır. Örnek olarak verilen bu olaylarda failin bilgisi gerçeğe uysaydı; işlediği fiil haksızlık teşkil etmeyecekti. Bu nedenle hata hâlinde kasten işlenmiş bir suçtan söz etmek mümkün değildir.

Fıkrada ayrıca, maddî unsurlarda hata hâlinde, taksirle sorumluluğa ilişkin hükme yer verilmiştir. Buna göre, meydana gelen neticeye ilişkin olarak gerekli dikkat ve özen gösterilmiş olsaydı böyle bir netice ile karşılaşılmazdı şeklinde bir yargıya ulaşılabiliyorsa; taksirle işlenmiş bir suç söz konusu olur. Ancak bu durumda neticenin taksirle gerçekleştirilmesinin kanunda suç olarak tanımlanmış olması gerekir. Bu nedenle, kendisinin sanarak başkasının çantasını alan kişinin yanılgısında taksirin varlığı kabul edilse bile; kanunda hırsızlık fiilinin ancak yararlanma kasdıyla işlenebileceği belirtildiği için; böyle bir olay dolayısıyla ceza sorumluluğu doğmayacaktır. Buna karşılık, av hayvanı zannederek gerçekte bir insana ateş edip onun ölümüne neden olan kişinin bu hatasında taksiri varsa, adam öldürme kanunda taksirle işlenen bir suç olarak da tanımlandığı için, böyle bir olayda fail, taksirle adam öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulacaktır.

Kastın varlığına engel olan hata, suçun sadece temel şekline ilişkin unsurlar hakkında değil, aynı zamanda failin daha ağır veya hafif ceza ile cezalandırılmasını gerektiren nitelikli unsurları bakımından da ortaya çıkabilir. İkinci fıkra ile kişinin, suçun nitelikli unsurlarına ilişkin hatasından yaralanması öngörülmüştür.

Hükûmet Tasarısının 23 üncü maddesinin birinci fıkrasında 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 52 nci maddesinde düzenlemeye paralel olarak şahısta hata ve hedefte sapma hâli düzenlenmiştir.

'Şahısta hata' aslında bir ve ikinci fıkra hükümleri bağlamında düşünülmesi gereken bir durum olduğu için, bu hususa ilişkin ayrı bir hükme yer verilmesi gereksiz görülmüştür.

Keza, hedefte sapma hâli ile ilgili olarak bu madde kapsamında düzenleme yapılmasına gerek görülmemiştir. Çünkü hedefte sapma hâlinde bir hata söz konusu değildir. Bu durumda suçların içtimaı hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gereken bir sorun söz konusudur. Nitekim, uygulamada da hedefte sapma, suçların içtimaı ve özellikle fikri içtima bağlamında ele alınmaktadır.

Hükûmet Tasarısının 23 üncü maddesinin 3 üncü fıkra veya bendinde düzenlenen ‘hukuka uygunluk nedenlerinde hata’ ile ilgili hüküm, bölüm başlığına paralel olarak değiştirilmiştir. Madde metnindeki 'hukuka uygunluk nedenleri’ yerine, ‘ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler' ibaresi konulmuştur. Somut olayda söz konusu nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanabilecektir. Ancak, bunun için hatanın kaçınılmaz olması gerekir. Hatanın kaçınılabilir olması durumunda ise, kişi işlediği fiilden dolayı sorumlu tutulacak ve fakat bu hata, temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır.' biçiminde açıklamalarda bulunulmuştur.

Hata (yanılma); genel olarak kişinin tasavvuru ve zihinden geçirdikleri ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluşum sürecine etki eder ve gerçeğin yanlış biçimde tasavvuru veya bilinmesi nedeniyle irade bozulmuş olarak doğar. Failin tasavvurunun konusu, dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili şeyin olduğundan farklı bir biçimde algılanması hâlinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliğin farklı biçimde değerlendirilmesi hâlinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası, bir algılama hatası olduğu hâlde; yasak hatası, bir değerlendirme hatasıdır.

Hata, kastı ortadan kaldıran veya kusurluluğu etkileyen hata olmak üzere ikiye ayrılır. Suçun maddi unsurlarında (TCK'nın 30/1. maddesi), suçun nitelikli hâllerinde (TCK'nın 30/2. maddesi), hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında (TCK'nın 30/1-3. maddesi) hata kastı kaldırır. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hata (TCK'nın 30/3. maddesi) ile haksızlık yanılgısı (yasak hatası) (TCK'nın 30/4. maddesi) kusurluluğu etkileyen hata şekilleridir. Kastı kaldıran hata türüne hukuka uygunluk nedenlerinin sınırındaki yanılgıyı da eklemek gerekmektedir (TCK'nın 27/1. maddesi).

TCK’nın 30. maddesinde çeşitli hata hâlleri düzenlenmiş olup maddenin birinci fıkrasında suçun maddi unsurlarında hataya ilişkin hükme yer verilmiştir.

Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olup bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik ya da hatalı bilgi, maddi unsurlara ilişkin bir hatadır. Bu hatanın kastın varlığına engel olacak düzeyde bulunması hâlinde sanığa ceza verilmeyecektir. Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır. Maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâlinin saklı olduğu belirtildiğinden, taksirle de işlenebilen bir suçun maddi unsurlarında tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu hataya düşülmesi kusurluluğu ortadan kaldırmayacaktır. Örneğin, gerekli dikkat ve özeni göstermeden gece gördüğü karartıya av hayvanı olduğunu düşünerek ateş eden ve bir kişinin ölümüne neden olan fail, taksirle öldürmeden sorumlu olacaktır.

Öğretide bu konuya ilişkin olarak; "Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır. Örneğin, arkadaşını ziyarete giden bir kimsenin, arkadaşının olduğu düşüncesiyle bir başkasının konutuna girmesi veyahut onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla rızaen cinsel ilişkide bulunanın, mağdurun reşit olduğunu düşünerek bu eylemi gerçekleştirmesi." (Artuk/Gökcen/Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. Baskı, s. 522), "Suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı), müşahhas bir olayda suçun maddi unsurlarına müteallik hususlardaki bilgisizliği, eksik veya yanlış bilgiyi ifade eder. Bir başka ifadeyle, faildeki müşahhas olaya ilişkin tasavvurun gerçekle bağdaşmaması hâlidir. Bu hata, suça ilişkin kastı ortadan kaldırır. Bu hata hâlinde kasten işlenmiş bir haksızlıktan bahsetmek mümkün değildir. Failin bilgisi veya tasavvuru gerçeğe uysaydı; işlediği fiilin bir haksızlık teşkil etmeyeceği muhakkak olmalıdır." (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi Genel Hükümler, Seçkin, 1. Baskı, 2005, s. 421), "Failin suç tipindeki bir unsurda yanılması, bu suçun kasten işlenmesini engeller. Bu takdirde suç taksirle işlendiği takdirde cezalandırılabilen bir suç ise, sorumluluk taksirli suçtan dolayıdır." (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 12. Baskı, s. 362) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.

Failin isnat olunan suçun maddi unsurlarına ilişkin hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail TCK'nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu hatasından yararlanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve suçun taksirle işlenmesi hâli de kanunda cezalandırılmıyor ise CMK'nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir.

İkinci fıkra ile, kişinin suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususundaki hatasından yararlanması öngörülmüş, buna göre, kardeşi olduğunu bilmediği bir kişiyi öldüren failin, kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerinden olan kardeşini öldürmekten değil, kasten öldürmenin temel şeklinden sorumlu olacağı, değersiz zannederek değerli bir kolyeyi çalan fail hakkında ise değer azlığı hükmünün uygulanacağı ilke olarak kabul edilmiştir.

Üçüncü fıkrada, ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait şartların gerçekleştiği konusunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin, bu hatasından yararlanacağı hüküm altına alınmış olup fıkrada hem hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hata, hem de kusurluluğu etkileyen hata hâlleri düzenlenmiştir. Failin bu fıkra hükmünden yararlanabilmesi için bulunduğu durum itibarıyla hatasının kaçınılmaz olması gerekmektedir. Hataya düşmenin kaçınılmaz olmasını, kusursuz olmak şeklinde anlamak gerekir (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku, Genel Kısım, Savaş Yayınevi, Ankara 2016, s. 194). Bunun için fail, fiili işlediği sırada ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususundaki hatası nedeniyle kınanamamalı, dikkatsiz ve özensiz davranmış olmamalıdır.

Maddeye 5377 sayılı Kanun'la eklenen dördüncü fıkrada ise kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre fail, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu konusunda kaçınılmaz bir hataya düşmüşse, diğer bir ifadeyle, eyleminin hukuka aykırı olmadığı, haksızlık oluşturmadığı, meşru olduğu düşüncesiyle hareket etmişse ve bu yanılgısı içinde bulunduğu şartlar bakımından kaçınılmaz nitelikte ise artık cezalandırılmayacaktır. Hatanın kaçınılmaz olduğunun belirlenmesinde, kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre şartları göz önünde bulundurulacaktır.

Üçüncü ve dördüncü fıkraların uygulanması yönüyle kişinin kaçınılmaz bir hataya düşmesi şartı aranmakta olup hatanın kaçınılabilir olması durumunda kişi kusurlu sayılacak, diğer bir ifadeyle fiilden dolayı sorumlu tutulacak, ancak bu hata temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınacaktır.

2. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme

Gayri resmî olarak evlenip birlikte yaşamaya başlayan sanıkla katılan mağdurun ilk kez cinsel ilişkiye girdikleri tarihte katılan mağdurun on beş yaşını doldurmasına yalnızca dokuz gün kaldığının anlaşılması, sanığın, katılan mağdurun kimliğinin kendisine gösterilmediği için on beş yaşından küçük olduğunu bilmediğini savunması, sanığın anne ve babası olan tanıklar ... ve ...'nin, katılan mağdurun annesi olan tanık ... (...)'in kendilerine katılan mağdurun on sekiz yaşında olduğunu, kimliğinin ise başka ilde yaşayan ve katılan mağdurun babası olan tanık ...'da bulunduğunu söylediğini, resmî nikâh yapmak istediklerinde ise işlemleri kendilerinin yapacağı bahanesiyle katılan mağdurun kimliğinin kendilerinden saklandığını beyan etmeleri, tanıklar ... ve ...'nın ise tanık ...'nın katılan mağdurun yaşının on sekiz olduğunu söylediğini belirtmeleri, katılan mağdurun on beş yaşını doldurması beklenmeden görücü usulüyle gayri resmî olarak sanıkla evlendirilmesinin hayatın olağan akışına uygun olmaması sebebiyle, ilk cinsel ilişki tarihinde on beş yaşını doldurmasına dokuz gün kalan katılan mağdurun yaşının küçük olduğunun sanık ... ailesi tarafından bilinmediğine ilişkin kabulün hakkaniyete uygun görülmesi, katılan mağdurun, yaşının küçük olduğunun sanık tarafından bilindiği şeklindeki iddiasının, katılan mağdur ile sanığın sonradan ayrılmalarından ve sanığın katılan mağduru darbetmesinden kaynaklanmasının kuvvetle muhtemel olması ve dosya arasında bulunan katılan mağdura ait düğün fotoğraflarına göre sanık savunmasına ve bir kısım tanık beyanlarına itibar edilmesinin şüpheden sanık yararlanır ilkesiyle de bağdaşması hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde; katılan mağdurun suç tarihindeki yaşı bakımından sanık hakkında TCK’nın 30. maddesinde düzenlenen hata hükümlerinin uygulanmasında zorunluluk bulunduğu, bu bağlamda katılan mağdurun on beş yaşını doldurduğu hususunda yanılgıya düşerek ayrıldıkları 14.06.2005 tarihine kadar katılan mağdurla rızayla cinsel ilişkiye giren sanığın eyleminin, aynı Kanun'un 104. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Bölge adliye mahkemesinin sanık hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 30 uncu maddesinin uygulanmaması yönündeki direnme kararı yerinde olup, sayın çoğunluğun bozmaya ilişkin kararı yerinde değildir. Şöyle ki; dosya kapsamı ve toplanan delillere göre, suç tarihinde 15 yaşından küçük mağdurenin ailesi evlenme girişimi olunca, sanık ... ailesine mağdurenin yaşının küçük olduğunu söyleyerek ilk başta evlenmeye olur vermemesi, mağdurenin kaçarım demesi üzerine evlenmeye razı olmaları, evlenmelerde ve özellikle görücü usulü yapılan evliliklerde oğlan tarafının kızı ve ailesini araştırıp, kızın yaşını öğrenerek talip olmalarının adetten olması, mağdure ve sanığın yaşadığı Nevşehir'in nüfusu ve sosyal şartları dikkate alındığında sanık ... ailesinin mağdurenin yaşının 15'ten küçük olduğunun bilmemesinin mümkün olmaması, evliliğin ani değil mağdure ile sanığın bir süre söz ve nişanlı kalmalarından sonra gerçekleşmesi, evlenme gibi ciddi bir işe mağdurenin yaşını dahi öğrenmeden kalkışılmayacak olması, dosyada bulunan düğününde çekilen fotoğrafta bile mağdurenin fiziki gelişim ve yaşının küçük olduğunun anlaşılması karşısında, sanığın yaş konusunda hataya düştüğü kabul edilerek Türk Ceza Kanunu'nun 30 uncu maddesinden yararlandırılmaması konusundaki usul ve yasaya uygun olan mahkemenin direnme kararının onanmasına karar verilmesi kanaatiyle sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum." görüşüyle,

Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu üyesi ise; hata hükümlerinin uygulanma imkânının bulunmadığı düşüncesiyle,

Karşı oy kullanmışlardır.

Ulaşılan sonuç karşısında inceleme günü itibarıyla dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği konusunun da değerlendirilmesi gerekmektedir.

B. Dava Zamanaşımının Gerçekleşip Gerçekleşmediği

1. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar

TCK’nın "Dava zamanaşımı" başlıklı 66. maddesinde;

"(1) Kanunda başka türlü yazılmış olan hâller dışında kamu davası;

a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl,

b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi beş yıl,

c) Yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıl,

d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda on beş yıl,

e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl,

Geçmesiyle düşer.

(2) Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının; on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle kamu davası düşer.

(3) Dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri de göz önünde bulundurulur.

(4) Yukarıdaki fıkralarda yer alan sürelerin belirlenmesinde suçun kanunda yer alan cezasının yukarı sınırı göz önünde bulundurulur; seçimlik cezaları gerektiren suçlarda zamanaşımı bakımından hapis cezası esas alınır…" hükümlerine yer verilmiştir.

TCK'nın 66. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, aynı maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin 8 yıl olacağı hüküm altına alınmıştır.

Zamanaşımını kesen sebepler de TCK'nın 67. maddesinin 2. fıkrasında sayılmıştır. Buna göre, bir suçla ilgili olarak;

a) Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,

b) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,

c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,

d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi,

Hâlinde, dava zamanaşımı kesilecektir.

TCK'nın 67. maddesinin 3. fıkrası gereğince kesen bir nedenin bulunması hâlinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak, dava zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması hâlinde ise son kesme nedeninin gerçekleştiği tarih esas alınacak, dördüncü fıkrası uyarınca da kesilme hâlinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik gösteren birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi hâlinde, mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.

2. Hukuki Değerlendirme

Suç tarihinden sonra yürürlüğe giren ve sanık lehine olan Anayasa Mahkemesinin 23.11.2005 tarihli ve 103-89 sayılı iptal kararı ile 6545 sayılı Kanun'un 60. maddesi ile sanık aleyhine yapılan değişiklikler de gözetildiğinde; sanığa yüklenen reşit olmayanla cinsel ilişki suçunun yaptırımı suç tarihi olan 14.06.2005 itibarıyla; TCK'nın 104. maddesinin birinci fıkrasında 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası olarak öngörülmüş olup TCK'nın 66/1-e maddesi uyarınca bu suça ilişkin asli dava zamanaşımı süresi 8 yıl; aynı Kanun’un 67/4. maddesi göz önüne alındığında kesintili dava zamanaşımı süresi ise 12 yıldır.

Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 14.06.2005 tarihinde gerçekleştirilen eylemle ilgili olarak, TCK'nın 66/1-e ve 67/4. maddelerinde öngörülen 12 yıllık kesintili dava zamanaşımı süresi, Ceza Genel Kurulunun inceleme tarihinden önce 14.06.2017 tarihinde dolmuş bulunmaktadır.

Bu itibarla, Bölge Adliye Mahkemesinin direnme kararına konu hükmünün, katılan mağdurun suç tarihindeki yaşı bakımından sanık hakkında TCK’nın 30. maddesinde düzenlenen hata hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden ve ulaşılan sonuç karşısında gerçekleşen dava zamanaşımı nedeni ile bozulmasına, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu hususta CMK'nın 303. maddesine göre karar verilmesi mümkün olduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının TCK'nın 66/1-e, 67/4 ve CMK'nın 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmelidir.

V. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 17. Ceza Dairesinin 22.06.2022 tarihli ve 383-1013 hükmündeki direnme gerekçesinin İSABETLİ OLMADIĞINA,

2- Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 17. Ceza Dairesinin 22.06.2022 tarihli ve 383-1013 sayılı direnme kararına konu hükmünün, katılan mağdurun suç tarihindeki yaşı konusundaki sanığın yanılgısı TCK’nın 30/1. maddesi gereğince çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçu yönünden kastı kaldırdığından gerçekleşen suçun reşit olmayanla cinsel ilişki eylemini oluşturması ve ulaşılan bu sonuç karşısında dava zamanaşımının gerçekleştiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

Ancak, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda CMK'nın 303. maddesine göre karar verilmesi mümkün olduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının TCK'nın 66/1-e, 67/4 ve CMK'nın 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,

3- Dosyanın, Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.03.2024 tarihinde yapılan müzakerede hata hükümleri bakımından oy çokluğuyla, zamanaşımı yönünden ise oy birliğiyle karar verildi.