Logo

Ceza Genel Kurulu2023/513 E. 2023/668 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın itirazı üzerine Ceza Genel Kurulu'nun verdiği bozma kararına karşı yerel mahkemenin direnme kararı vermesinin mümkün olup olmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Ceza Genel Kurulu'nun itiraz üzerine verdiği bozma kararlarının, Yargıtay dairelerinin kararlarından farklı olarak kesin nitelikte olduğu ve bu kararlara karşı yerel mahkemelerin direnme hakkının bulunmadığı gözetilerek yerel mahkemenin direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : (Kapatılan) 14. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Ağır Ceza

SAYISI : 228-370

I. HUKUKİ SÜREÇ

Sanığın nitelikli cinsel saldırı suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 102/1-2, 43 ve 53. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ise aynı Kanun'un 109/2, 109/5 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına ilişkin Gebze 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 08.01.2013 tarihli ve 33-3 sayılı hükümlerin, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 06.06.2016 tarih ve 10169-5567 sayı ile; "...Mağdure aşamalardaki beyanlarında, sanığın rızası dışında kendisiyle ilişkiye girip alıkoyduğunu belirtmiş ise de, dosya kapsamına göre, olay tarihinde bir arkadaş ortamında tanıştığı sanıkla birlikte yemek yiyip alkol alan mağdurenin daha sonra davet üzerine sanığın evine gidip orada kaldığının ve sabah olunca da birlikte dışarı çıkıp bir yerde kahvaltı yaptıktan sonra saat 09:00 sıralarında sanıktan ayrılıp çalıştığı iş yerine gittiğinin ve aynı gün saat 17:00 sıralarında da karakola giderek müracaatta bulunduğunun anlaşılması, alınan doktor raporunda mağdurede darp cebir izi bulunmadığın belirtilmesi ve sanığın rızaen ilişkiye girdiğine dair savunması karşısında, mağdurenin başkaca delillerle de desteklenmeyen zor iddiasının soyut nitelikte kalıp eylemlerin cebir, tehdit veya hileyile gerçekleştirildiğine dair cezalandırmaya yeter her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı anlaşıldığından, atılı suçlardan beraatine karar verilmesi yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine hükmedilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkemece 26.04.2018 tarih ve 323-123 sayı ile; sanığın nitelikli cinsel saldırı suçundan TCK'nın 102/1-2, 102/5, 43, 53 ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 326/ son maddeleri uyarınca 10 yıl hapis; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ise aynı Kanun'un 109/2, 109/5 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına karar verilmiştir. Bu hükümlerin de sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 05.03.2019 tarih ve 7031-7833 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 09.09.2020 tarih ve 56010 sayı ile; "...Dosya kapsamında yer alan mevcut delillerin değerlendirilmesi sonucunda, olaya ilişkin Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 06/06/2016 gün ve 2014/10169 E- 2013/5567 K. sayılı ilamında belirtildiği gibi mağdure aşamalardaki beyanlarında, sanığın rızası dışında kendisiyle ilişkiye girip alıkoyduğunu belirtmiş ise de, dosya kapsamına göre, olay tarihinde bir arkadaş ortamında tanıştığı sanıkla birlikte yemek yiyip alkol alan mağdurenin daha sonra davet üzerine sanığın evine gidip orada kaldığının ve sabah olunca da birlikte dışarı çıkıp bir yerde kahvaltı yaptıktan sonra saat 09:00 sıralarında sanıktan ayrılıp çalıştığı iş yerine gittiğinin ve aynı gün saat 17:00 sıralarında da karakola giderek müracaatta bulunduğunun anlaşılması, alınan doktor raporunda mağdurede darp cebir izi bulunmadığın belirtilmesi ve sanığın rızaen ilişkiye girdiğine dair savunması karşısında, mağdurenin başkaca delillerle de desteklenmeyen zor iddiasının soyut nitelikte kalıp eylemlerin cebir, tehdit veya hile ile gerçekleştirildiğine dair cezalandırmaya yeter her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı şeklindeki değerlendirmenin ceza muhakemesi hukukunun temel ilkelerine daha uygun olduğu anlaşılmaktadır.

Bu değerlendirmeler sonucunda, sanığın üzerine atılı suçlamalar nedeniyle mahkûmiyetine yeterli her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı halde, şüpheden sanığın yararlanacağına (in dubio pro reo) ilişkin temel ilkeye aykırı olarak sanığın cezalandırılmasının hukuka aykırı olduğu," görüşüyle itiraz yoluna başvurulması üzerine 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 13.04.2021 tarih ve 7433-2937 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle dosyanın Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmesi üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 01.03.2022 tarih, 169-132 sayı ve oy çokluğu ile; "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Dairenin onama kararının kaldırılmasına, Gebze 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.04.2018 tarih ve 323-123 sayılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve nitelikli cinsel saldırı suçlarından kurulan mâhkumiyet hükümlerinin bozmaya uyulmasına karar verilmesine karşın bu karardan dönülerek önceki hükümler gibi karar verilmesinin mümkün olmadığının gözetilmemesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise 15.11.2022 tarih ve 228-370 sayı ile; "...Sonuç olarak mahkememizin 08.01.2013 tarih, 2011/33 Esas, 2013/3 Karar sayılı kararı ile sanık ...’ın nitelikli cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçundan dolayı mahkumiyetine dair hükmünün Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 06.06.2016 tarih, 2014/10169 Esas, 2016/5567 Karar sayılı İlamı ile özetle …mağdurenin başkaca delillerle de desteklenmeyen zor iddiasının soyut nitelikte kalıp eylemlerin cebir, tehdit veya hileyle gerçekleştirildiğine dair cezalandırmaya yeter her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı anlaşıldığından, atılı suçlardan beraatine karar verilmesi yerine yazılı şekilde mahkumiyetine hükmedilmesi kanuna aykırı bulunarak bozma kararı verilmesi üzerine mahkememizce verilen uyma kararı sonrasında da uyma kararının gereği yerine getirilerek toplanan yeni deliller uyarınca sanık hakkında nitelikli cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçlarından yeniden mahkumiyet kararı verilmesinin dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olduğundan Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 01.03.2022 tarih, 2021/(Kapatılan)14-169 Esas, 2022/132 Karar sayılı bozma kararına karşı direnilmesine karar verilmiştir." şeklindeki gerekçeyle Ceza Genel Kurulunun bozma kararına direnerek önceki hükümler gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.

Direnme kararına konu bu hükümlerin de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 31.01.2023 tarihli ve 164735 sayılı Bozma istekli tebliğnamesiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmiş, Özel Dairenin 16.05.2023 tarihli ve 1933-3184 sayılı kararı ile Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

II. UYUŞMAZLIK KONUSU VE ÖN SORUN

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; mağdurenin, sanığın eylemlerine rızasının bulunup bulunmadığı, bu bağlamda sanığa atılı nitelikli cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine Ceza Genel Kurulunca verilen bozma kararına karşı, Yerel Mahkemece direnme kararı verilmesinin mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

III.ÖN SORUNA İLİŞKİN AÇIKLAMALAR

A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Ön Sorun Konusuna İlişkin Görüşler

Ön sorunun sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi için direnme hakkı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi kavramları aralarındaki farklara değinilmesinde fayda bulunmaktadır.

CMK’nın Davaya yeniden bakacak mahkemenin işlemleri başlıklı 307. maddesinin 4. fıkrasının birinci cümlesi; "Yargıtaydan verilen bozma kararına bölge adliye veya ilk derece mahkemesinin direnme hakkı vardır." şeklinde düzenlenmiş,

02.12.2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 36. maddesiyle, anılan fıkranın ikinci cümlesi değiştirilerek fıkraya; "Direnme kararları, kararına direnilen daireye gönderilir. Daire, mümkün olan en kısa sürede direnme kararını inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir. Direnme üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara karşı direnilemez." cümleleri eklenmiştir.

6763 sayılı Kanun'un 36. maddesinin gerekçesinde ise; "5271 sayılı Kanunun 307 nci maddesinde değişiklik yapılmak suretiyle Yargıtay ceza daireleri tarafından verilen bozma kararlarına karşı bölge adliye veya ilk derece mahkemelerince direnilmesi halinde dosyanın doğrudan Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi yerine kararı veren daireye gönderilmesi öngörülmektedir. Mevcut düzenlemede temyiz üzerine Yargıtay ilgili dairesince verilen bozma kararına direnilmesi durumunda dosya ilgili daireye gelmeksizin doğrudan Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gitmektedir. Yapılan değişikle direnme kararlarının önce ilgili ceza dairesine gelmesi sağlanmak suretiyle ilgili dairenin kararını düzeltebilmesi imkânı getirilmektedir. Böylelikle dosyaların daha kısa sürede kesinleşmesi ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun iş yükünün azaltılması amaçlanmaktadır." hususlarına yer verilmiştir.

Buna göre, yerel mahkemece direnme kararı verilmesi üzerine dosya, kararına direnilen daireye gönderilecek, dairece mümkün olan en kısa sürede direnmenin yerinde olup olmadığı konusunda inceleme yapılacak ve direnmenin yerinde olduğu kabul edilirse karar düzeltilecektir.

Dairece direnmenin yerinde olmadığına karar verilmesi durumunda ise dosya değerlendirme yapılmak üzere Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilecek ve Genel Kurulca verilen karara karşı direnilemeyecektir.

Bölge Adliye Mahkemeleri ile kanunda açık hüküm bulunması durumunda ilk derece mahkemeleri kararlarının Yargıtay ilgili Ceza Dairesince temyizen incelenmesi ile olağan kanun yolları sona ermektedir. Bu aşamadan sonra ise uyuşmazlığa konu dosya özelinde ancak CMK’nın 308. maddesi uyarınca olağanüstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı gündeme gelebilecektir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisine, CMUK’un temyize ilişkin hükümler içindeki 322/4. maddesinde; "Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başmüddeiumumisi, ilamın kendisine verildiği tarihten otuz gün içinde Ceza Umumi Heyetine itiraz edebilir.", CMK’nın olağanüstü kanun yolları arasındaki 308/1. maddesinde ise; "Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz." biçiminde yer verilmiştir. Görüldüğü üzere CMK’nın 308. maddesinde yer alan "lehe itirazda süre aranmayacağı"na ilişkin düzenleme dışında madde metinleri benzerlik arz etmektedir.

05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 99. maddesiyle, CMK’nın 308. maddesine;

"(2) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.

3) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir." şeklindeki (2) ve (3) numaralı fıkralar eklenmek suretiyle madde son şeklini almıştır.

Görüldüğü gibi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı yolu, Ceza Daireleri kararlarına karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yolu olup bu yetki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına aittir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bu yola başvurabilmesi için ön koşul Yargıtay ceza daireleri tarafından temyiz incelemesi yapılarak bir karar verilmesidir. Bu karar olağan yargılama sürecini sonlandıran bir karar olabileceği gibi sürecin devamını gerektiren usul ve esasa yönelik bir bozma kararı da olabilir. İtiraz mercii olan Genel Kurul, fail ve fiil yönünden itiraz nedenlerine bağlı olmaksızın kararı her yönüyle inceleyerek (suç vasfı için yapılan itirazda suçun sabit olmadığına karar vermek gibi) itirazı yerinde görmezse reddine, aksi hâlde daire kararında tespit ettiği tüm hukuka aykırılıkların giderilmesi için gerekli kararı verecektir. İtiraz üzerine verilen kararlara karşı tekrar itirazda bulunmak olanaklı değildir. Ayrıca hakkında temyiz incelemesi yapılarak hüküm kurulmayan sanık hakkında itiraz kanun yoluna başvurulması mümkün değildir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.06.1982 tarihli ve 12-281 sayılı ilamında itiraz üzerine verilen Genel Kurul kararlarına karşı direnmenin olanaklı olup olmadığı değerlendirilmiştir. Söz konusu kararda;

"İlk derece mahkemelerinin ve bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin direnme kararı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının prosedür, dayanak ve hukuki dokuları birbirinden farklıdır. Konuya açıklık getirmek bakımından iki müessese arasındaki farklılıkları belirlemekte yarar vardır.

1- Temyiz incelemesine konu olan hukuki sorun hakkında, Yargıtay özel daire kararı ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının görüşü arasında farklılık olduğu için, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz kanun yoluna başvurulur. Direnme kararı verilmek suretiyle Ceza Genel Kurulu önüne getirilen meselede ise, [bölge adliye mahkemesi ceza dairesi veya] ilk derece mahkemesi ile Yargıtay özel dairesinin kararları arasında, başka bir deyişle iki karar arasında uyuşmazlık vardır.

2- Olağanüstü kanun yolu olan itiraz üzerine Ceza Genel Kurulunca verilen karar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı görüşünün kabulü veya reddi iken; direnme hâlinde, Yargıtay özel dairesi ile bölge adliye mahkemesi ceza dairesi ya da ilk derece mahkemesi kararlarından birinin hukuka uygunluğu konusunda onama veya bozma kararı verilmek suretiyle iki karar arasındaki uyuşmazlık çözümlenmektedir.

3- Ceza Genel Kurulu, itiraznamede ileri sürülen sebeplerle bağlı olmamakla birlikte, itiraz kanun yolunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca gösterilen itiraz sebepleri; direnmede ise bölge adliye mahkemesi ceza dairesi veya ilk derece mahkemesi kararındaki gerekçe ve gösterdiği dayanaklar, hukuki değerlendirmenin, diğer bir deyişle uyuşmazlığın esasını oluşturmaktadır.

4- İtiraz kanun yolu üzerine Ceza Genel Kurulunca yapılan inceleme, tarafların iradesi dışında ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının başvurması üzerine yapıldığı hâlde; direnme hâlinde dava dosyası kendiliğinden Ceza Genel Kuruluna gönderilmemekte, bölge adliye mahkemesi ceza dairesi veya ilk derece mahkemesince verilen direnme kararı üzerine yeniden kurulan hükmün taraflarca temyiz edilmesi ve özel dairenin direnme kararını yerinde görmeyerek uyuşmazlığı çözmek için dosyayı Ceza Genel Kuruluna tevdi etmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, ancak yeni bir temyiz davası açılırsa Ceza Genel Kurulu işi ele alabilmektedir. Direnme kararı temyiz edilmezse o hâliyle kesinleşmektedir.

5- Ceza Genel Kurulu, itiraz kanun yolunda itiraz mercii olup itirazı kabul ettiği durumlarda özel dairenin yerine geçerek bir karar vermekte iken, ilk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesince verilen direnme kararında ise, taraflar veya Cumhuriyet savcısınca açılan bir temyiz davası üzerine inceleme yapmaktadır." şeklinde direnme ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı arasındaki farklar ortaya konulduktan sonra CMUK'un 297 ile 304. maddelerinde düzenlenen "itiraz" ve bu meyanda 303. madde ile; temyiz fasılasında yer alan 322. maddedeki "Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı" arasında nitelik, mevzu, maksat, yetki ve yapı itibarıyla hiçbir ilişki olmadığı vurgulanmıştır. Bu nedenle kararda CMUK'un 303. maddesinin Cumhuriyet Başsavcılığı itirazında uygulama yeri bulunmadığı ortaya konulmuştur. Sonuç olarak ise Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı üzerine verilen Ceza Genel Kurulu kararlarına yerel mahkemelerin direnme haklarının bulunduğuna oy çokluğuyla karar verilmiştir.

Bu karar öğretide eleştiriye konu olmuştur.

"Olağanüstü itiraz sonunda daha yükseği olmayan hakimlerden oluşan Ceza Genel Kurulunun verdiği kararlara dair uyulmayabileceğinin kabulü istisnai yersiz olarak genişletmekte, uymama sonunda Genel Kurulun görüşünü almak esasına da ters düşmektedir. Ceza Genel Kurulunun görüşünde ısrar ettiğini sonraki kararlarından da anlamaktayız. Sonucu etkilemiş midir, yoksa 'kanunda hak sözü geçmiyor' diyen olmuş mudur ki uymamanın hak mı yetki mi olduğu uzun uzun tartışılmıştır. Daha işin başında 'uymuyorum' demekle Yargıtayın kararını ve otoritesini hiçe sayan bir karar verme yetkisini mahkemeye tanıyan Türk tipi ısrar kararı mı kaidede, Dünyada bizden başka her memlekette mecbur olarak verilen, hatta açıkça verilmesine bile ihtiyaç duyulmayan uyma kararı istisna? Bizce bir normun kaide veya istisna oluşu, kanunun isabetsiz olabilen yazılışına bakılarak değil, niteliği ve uygulanış oranına bakılarak anlaşılır. Biz Yargıtay kararlarının çoğuna uyulduğunu sanıyor ve umuyoruz. Olağanüstü itirazla uymamanın, Genel Kurulca karara bağlanmak ortak noktası dışında önemli farklarından acaba hangi noktası kaçırılmış da itiraz sonunda Genel Kurulca verilen karara uyma mecburu olsun denilmiş? Bu fark, acaba bu karara da uymamayı haklı göstermeye yetiyor mu? iki durum birbiri aynı olmadıklarına göre elbet bazı noktalar farklı olacaktır. Biz teferruata değil, esasa bakıyoruz. Onun içindir ki esasa ters düşmekten söz ediyoruz. Tekrar edelim; iki kurumun esası, yani temeli aynıdır. İkisinde de Ceza Genel Kurulunun görüşünü almak ihtiyacı duyulmuştur ve iş bu Genel Kurula gelecektir. En yüksek mahkememizin ceza alanındaki en yüksek ve en kalabalık kurulun bir davada iki kere uğraştırmayalım diyoruz. Hele son karardan anlaşıldığı gibi, Genel Kurulun iki bozması da aynı noktadan olup ve aynı sebebe dayanırsa bu ikinci inceleme nasıl haklı görülebilir. Her şeyi kanuna bırakmayarak, kanunlardaki aksaklıkları mümkün oldukça yorum yoluyla gidererek, çatışan ihtiyaçlardan hangisinin daha ağır bastığına bakarak bunu sağlamaya çalışıyoruz." (Kunter/Yenisey/Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 18. Baskı, İstanbul, Ekim 2010, s. 1779, 231 numaralı dipnot).

2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 15/1. maddesinde de, Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının görevleri; "Yargıtay Dairelerinin bozma kararlarına karşı mahkemelerce verilen direnme kararlarını inceleyerek karar vermek" şeklinde ifade edilmesine karşın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine verilecek kararlar hakkında ayrıca bir düzenlemeye yer verilmeyerek esasen direnme kararıyla itiraz üzerine verilen karar arasında bir fark olmadığı ortaya konulmuştur.

Yine doktrinde; "Direnme istisnadır. Direnme yetkisi, bizim durumumuzda başka hiçbir Devlet yokmuş gibi sadece bizde bulunmasının acayipliğini göstermektedir ki, çok istisnaidir. Bu nedenle uygulama çok sınırlı olmalı, istisna genişletilmemeli ve çok büyük bir ihtiyaç olmadıkça Genel Kurula gidilmemelidir. Direnmenin istisna oluşundan çıkan sonuçları şöyle sıralayabiliriz: ...hangi sıfatla hareket ederse etsin, Ceza Genel Kurulunun bozma kararlarına direnme kabul edilmemelidir. Zira bozmaya uymamadan sonra Genel Kurula gidilmesi de gösteriyor ki direnme sadece Daire kararları bakımındandır." (Kunter/Yenisey/Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 18. baskı, İstanbul, Ekim 2010, s. 1778-1779); "Genel Kurul itiraz sebeplerini varit görmezse itiraz davasını esastan reddeder. Varit görürse, dairenin kararını ıslah eder, yani daire yerine geçerek onun gibi karar verir... Verilen bozma kararlarına uyma mecburi olmalıdır." (Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınları, 8. Baskı, Ankara, 2020, s. 367); "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın itirazı üzerine CGK tarafından verilen karara karşı da direnme mümkün değildir." (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Adalet Yayınevi, 10. Baskı, Ankara, 2015, s. 876); "Burada üzerinde durulması gereken bir sorun, ceza dairesinin kararını düzeltmemesi ve dosyayı Ceza Genel Kurulu'na göndermesi durumunda, bu karara karşı ilk derece mahkemesi veya BAM'ın direnme yetkisine sahip olup olmadığıdır. CMK m. 307/3'te ‘Yargıtay'dan verilen bozma kararına bölge adliye veya ilk derece mahkemesinin direnme hakkı vardır. Ancak, direnme üzerine Yargıtay Ceza Genel Kıırıılıınca verilen kararlara karşı direnilemez' hükmüne yer verilmiştir. Görüldüğü üzere bu hükümde 'direnme üzerine' Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nca verilen karara karşı direnmenin mümkün olmadığı düzenlenmiştir. Oysa burada dosya direnme kararı üzerine CGK önüne gelmiş değildir. Buna rağmen biz CMK m. 307/3’ün kıyas yoluyla uygulanması sonucu Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun bozma kararına direnmenin mümkün olmadığı; ilk derece mahkemesi ya da BAM'ın, bozma kararına uymak ve bozma gerekçesi doğrultusunda bir karar vermek zorunda olduğu düşüncesindeyiz." (Mustafa Ruhan Erdem-Candide Şentürk, Ceza Muhakemesinde Kanun Yolları, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2018, s. 252); "Ceza Genel Kurulu itirazda ileri sürülen nedenlerle bağlı olmaksızın hükmü esas ve usul yönünden inceler. İnceleme sonunda itirazı reddeder ya da kabul eder. Kabul halinde kararın ortadan kaldırılması ile yetinmeyip aynı zamanda itiraz konusu hakkında da bir karar vermelidir. CGK ceza dairesinin verebileceği herhangi bir kararı verebilir: -onama – bozma; davanın esasına hükmedilmesi; ıslah. Bozmaya karşı direnme mümkün değildir." (Veli Özer Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınevi, 12. Baskı, Ankara, 2019, s. 790-791); "İtiraz üzerine Ceza Genel Kurulunun verdiği bozma kararına karşı, bölge adliye ceza dairesinin direnme yetkisi bulunmakla birlikte, bunun inceleme yeri yine Ceza Genel Kuruludur. Bu ikinci aşamada Ceza Genel Kurulunun kararları bağlayıcıdır." (... Yaşar, Ceza Muhakemesi Kanunu, IV. Cilt, Seçkin Yayınevi, 5. Baskı, Ankara 2011, s. 4034) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulması bakımından Adil yargılanma hakkının inceleme konusunu ilgilendiren yönlerine genel hatlarıyla değinilmesinde yarar bulunmaktadır.

Adil yargılanma hakkı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 36/1 ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Sözleşmesi'nin 6. maddesinde teminat altına alınmıştır. Bu haklardan birisi de davanın makul sürede sonuçlandırılmasıdır. Bu hakka ilişkin süre yalnızca dava başlayana dek geçen süreyle sınırlı değil, yargılanma sürecinin tamamıyla ilgilidir. Yüksek mahkeme ya da diğer bir yargısal makam da dâhil olmak üzere daha yüksek dereceli mahkemelere yapılan temyiz başvurularının sonuca bağlanmasına kadar geçen süre bu kapsamdadır. Neyin makul süre olarak değerlendirileceği, söz konusu davanın niteliğine bağlı olarak değişir. Makul süreyi aşan gecikmelerin neler olduğunun değerlendirilmesinde davanın koşulları yani davanın karmaşıklığı, tarafların ve makamların tutumları ile dava konusunun başvurucu için önemi göz önüne alınır. Ayrıca ceza hukukunda gecikme olmaksızın adil yapılan bir yargılama mağdurların da hakkıdır ve bunun altında yatan ilke şu ifadeyle gayet doğru bir biçimde açıklanmıştır: "Geciken adalet, adalet değildir." (İnsan Haklarını Anlamak, Wolfgang Benedek, s.219)

Tüm hak arayanlar için geçerli olan bu hükmün amacı, ilgili kişileri yargılama işlemlerinin sürüncemede kalmasına karşı koymak; özellikle ceza davalarında, suçlanan (yahut herhangi bir nedenle mahkeme kararı bekleyen) kişinin uzun süre davasının nasıl sonuçlanacağı endişesiyle yaşamasını önlemektir (Stögmüller/Avusturya, 10.11.1969, A 9, S 5; Guincho/Portekiz; 10.7.1987, A 81, S 38; Bock/Almanya, 29.3.1989, A 150, S 48).

Anayasa'nın 141/4. maddesindeki; "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir." şeklinde ifadesini bulan emredici hüküm de bu amacı sağlamaya yöneliktir.

Ceza muhakemesinin şekline ilişkin ilkelerinden birisi de çabukluk ilkesidir. "Muhakemenin çabukluğu, ceza muhakemesinin başlamasından sonra karar verilerek bitirilmesine kadar duraksama olmaksızın yürütülmesidir. Muhakemede hak, görev ve yetki kullanan makamların mümkün olduğunca yürütmeleri ilerlemesini ve son karara bir an önce varılmasını sağlamaları gereklidir. ...maddi gerçeğe ulaşılması isteniyorsa, yargılama uygun bir zaman diliminde tamamlanmalıdır. ...ağır bir isnat altındaki vatandaş uygun bir zaman dilimi içinde kendisinin suçlu olup olmadığının tespitini talep etmek hakkına haizdir. Kaldı ki muhakemenin uzun bir süre geçmeden tamamlanması suçtan zarar gören ve mağdur açısından da önemlidir." (Ünver/Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Adalet Yayınevi, 3. Baskı, Ankara 2010, s. 54).

Öte yandan, ilk derece mahkemesinin hükümlerine karşı kanun yoluna başvuru hakkının Sözleşme kapsamında korunması gereken bir hak olarak kabul edilmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 7 No.lu Protokol'le gerçekleşmiştir. Protokol, 22.11.1984 tarihinde imzalanmış; 01.11.1988 tarihinde yürürlüğe girmiş; Türkiye Büyük Millet Meclisinde 25.03.2016 tarihinde onaylanarak iç hukukumuzun bir parçası hâline gelmiş bulunmaktadır. Protokol'ün; “Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı” başlıklı 2. maddesi;

Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir.

2. Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir." şeklinde düzenlenmiştir.

Anılan Protokol ile adil yargılama ilkesi kapsamında cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı kabul edilmiştir. Bu hakkın istisnaları, ikinci fıkrada; kanunda düzenlenmiş hâliyle düşük öneme sahip suçlar ve ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılanması veya beraat kararının temyiz edilmesi sonrası verilen mahkûmiyet hâlleri olarak gösterilmiştir. Bu bağlamda bazı görevlilerin özel yetki kuralları uyarınca Yargıtayda veya Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanması hâlinde bu istisna uygulanabilecektir. Sözleşme'de istisna getirebilme olanağına rağmen iç hukukumuzda ilk derece olarak Yargıtayda yargılanacak kişiler bakımından verilen hükümlerin temyiz edilebileceği öngörülerek iki dereceli bir sistemin benimsendiği anlaşılmaktadır.

B. Ön Soruna İlişkin Hukuki Nitelendirme

Muhakeme hukukunda yargılama, bir süreçtir. Sınırsız sürede ve belirsiz bir usulde yargılama faaliyeti gerçekleşmeyeceğinden yargılamanın icrası, kararların verilmesi, başvurulabilecek olağan ve olağanüstü kanun yolları ile hükmün kesinleşme süreci ayrıntılı usul kurallarıyla düzenlenmiştir. Nitekim Yargıtay Ceza Dairelerinin kararlarına karşı bir olağanüstü kanun yolu olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına itiraz yetkisi tanınmıştır. Yerleşik uygulamaya göre Genel Kurul fiil ve fail hakkında itiraz nedenlerine bağlı olmaksızın (suç vasfı yönünden itiraz edilen olayda suçun sübut bulmadığı gibi) hükmü her yönüyle inceleyip yargılama sürecini sonlandıran veya hukuka aykırılıkların giderilmesi için ilk derece veya Bölge Adliye Mahkemesi kararlarının bozulmasına yönelik süreci devam ettiren bir karar verebilmektedir. Bu kararın Özel Dairenin değil Genel Kurul kararı olduğu kuşkusuzdur. Genel Kurulun 14.06.1982 tarihli ve 12-281 sayılı kararından olağan kanun yolu olarak itiraz ile olağanüstü itirazın farklı hükümlere tâbi olduğu sonucuna ulaşmak mümkün ise de ceza yargılamasında maddi ve hukuki denetimde son sözü söyleme hakkını haiz Genel Kurul kararlarının bağlayıcı olup olmadığı tartışma konusudur.

2797 sayılı Kanun'da dairelerin, Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının görevleri, çalışma usul ve esasları ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Daireler iş bölümü esasına göre çalışmalarına rağmen Genel Kurulların görevleri kanunla belirlenmiştir. Yargıtay ibaresinden ayrım yapmaksızın Daire ve Genel Kurulun anlaşılması gerektiğine ilişkin görüşün hukuki dayanağı bulunmamaktadır. Nitekim tutukluluğa itiraz ve salıverme talepleriyle ilgili dosyanın Yargıtayda olması hâlini düzenleyen CMK'nın 104/3. maddesinde; "Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen de verilebilir." düzenlemesine yer verilerek Daire ile Genel Kurul ayrımı ortaya konulmak suretiyle bu husustaki yetki karmaşası önlenmiştir.

Diğer yandan 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesi ile CMK'da yapılan değişiklik sonrası, kanun koyucunun fuzuli işlerle iştigal etmeyeceği düşüncesinden hareketle Genel Kurulun önceki kararlarının yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu doğmuştur.

Bu bağlamda CMK’nın 307. maddesinin 4. fıkrasının birinci cümlesinde; "Yargıtaydan verilen bozma kararına bölge adliye veya ilk derece mahkemesinin direnme hakkı vardır." düzenlemesine yer verildikten hemen sonra direnme kararlarının, kararına direnilen daireye gönderileceğinin belirtilmesi, bu düzenlemeden de yalnızca Yargıtay Ceza Dairelerinin kararlarına direnilebileceğinin anlaşılması ve Ceza Genel Kurulunun bu anlamda bir Ceza Dairesi olarak nitelendirilememesi, Genel Kurulun, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz nedenleri ve görüşleriyle bağlı olmaksızın itiraza konu hükmü tüm yönleriyle inceleyerek karara bağlama hak ve yetkisine sahip olması, ilk derece mahkemelerinin ve bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin direnme kararları ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı prosedür, dayanak ve hukuki dokuları bakımından farklılık gösterseler de her iki hâlde de Yargıtay Ceza Genel Kurulunun görüşünü alma ihtiyacının bulunması, direnme ya da itiraz yoluyla Genel Kurul önüne gelen bir dosyanın aynı usullerle incelenip karara bağlanmasının, bu çerçevede itiraz yolu üzerine Genel Kurulca verilen bozma kararlarına karşı direnilebileceğinin kabulünün, aynı dosyanın Ceza Genel Kurulunca aynı yöntem ve usullerle bir kez daha ele alınarak yargılamanın uzaması sonucunu doğurması, dairelerin bozma kararlarına karşı ilk derece ve istinaf mahkemelerinin direnme yetkisini Genel Kurul kararlarına karşı da kullanabilmelerinin kabulünün olağanüstü itirazı hukuki sonuç doğurmayan bir kanun yolu hâline dönüştürme riski taşıması, bir kural değil istisna niteliğindeki direnme üzerine Genel Kurulca verilen kararlara tekrar direnilememesinin o hususta Genel Kurulca bir sonuca varıldığı hukuki temeline dayanması, itiraz üzerine incelenen dosyalarda da bu yönden bir farklılık bulunmaması, diğer taraftan itiraz üzerine gelen dosyalarda itiraz sebebiyle bağlı olmayan Genel Kurulca zaten incelenmiş bir meseleye ilişkin direnme hakkı bulunmamasının adil yargılanma hakkını ihlal eden bir yönünün bulunmaması ve AİHS'ye Ek 7 No.lu Protokol'e göre üst yargı mercilerinin kararlarının kesinliğinin Sözleşme hükümlerine de aykırılık teşkil etmemesi karşısında; itiraz kanun yolu üzerine Ceza Genel Kurulunca verilen bozma kararlarına karşı bölge adliye mahkemesi ceza daireleri veya ilk derece mahkemelerince direnme kararı verilebilmesinin mümkün olmadığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Ceza Genel Kurulunca itiraz üzerine verilen bozma kararlarına karşı direnme mümkün olmadığından Yerel Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmelidir.

Ön sorun bakımından ulaşılan bu sonuç karşısında asıl uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.

IV. KARAR

1- Gebze 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 15.11.2022 tarihli ve 228-370 sayılı kararının, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine Ceza Genel Kurulunca verilen bozma kararına karşı direnme kararı verilmesinin mümkün olmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.12.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.