Logo

Hukuk Genel Kurulu2017/2740 E. 2021/1496 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Keşide tarihi değiştirilmiş bir çekle başlatılan icra takibine karşı açılan menfi tespit davasında, çekin bedelsizliği konusunda ispat yükünün kimde olduğu ve davacının çekten sorumlu olup olmadığı hususunda yaşanan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Ceza mahkemesi kararında tespit edilen maddi olguların hukuk mahkemesini bağlayacağı, çekin keşide tarihinin tahrif edildikten sonra davalıya verildiğinin maddi olgu niteliğinde olduğu ve davacının çekten sorumlu tutulamayacağı gözetilerek yerel mahkemenin direnme kararı onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mersin 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; takip ve dava konusu çek bedelinin 30.03.2011 tarihinde keşidecinin çek hesabı olan banka tarafından müvekkiline ödendiğini, sonrasında çekin düzenleme tarihinde tahrifat yapılarak 25.03.2011 olan tarihin 25.12.2012 olarak değiştirildiğini, banka kayıtlarından anlaşılacağı üzere çekin müvekkili tarafından 01.03.2011 tarihinde bir kısım çeklerle birlikte Ziraat Bankası Şubesine teslim edildiğini ve müvekkilinin hesabına muhatap banka şubesi tarafından 30.03.2011 tarihinde 15.000TL olarak yatırıldığını, davalının beyaz ciro ile tahsil amaçlı olarak bankaya teslim edilen dava konusu çeki sanki müvekkili şirketten almış gibi icra takibine koyduğunu, davalı ile müvekkili şirket arasında hiçbir ticarî ilişki olmamasına rağmen çekin alacaklı gözüken kişi ya da üçüncü kişilerce bankadan usulsüz bir şekilde alınıp tarihte tahrifat yapılarak icra takibine konulduğunu ileri sürerek müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine ve alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere müvekkili şirket lehine tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; çekin karşılıksız çıktığını ve bedelinin ödenmediğini, çek yaprağı üzerinde yapılan değişikliklerin keşideci tarafından paraflandığını, çekin unsurlarının tam olduğunu ve müvekkilinden önce davacı tarafından bankaya ibraz edilmediğini, çekin müvekkili tarafından bankaya ibraz edildiğinin banka tarafından vurulan karşılıksız ibaresinden anlaşıldığını, bu çeki davacı tarafın ciro ederek müvekkiline vermiş olduğunu, dava konusu çekin bedelinin ödendiği iddiasının gerçek dışı olduğunu ve müvekkiline bu çek ile ilgili yapılan herhangi bir ödeme bulunmadığını bildirerek davanın reddini savunmuş ve davacı aleyhine alacağın %40’ı oranında kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Mersin 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 22.05.2015 tarihli ve 2014/347 E., 2015/279 K. sayılı kararı ile; çek bedelinin tahrifattan önceki tarih olan 25.03.2011'den sonra ibraz süresinde 30.03.2011 ödendiği, çekin bankaya ibraz edilerek bedelinin alınması ve üzerinde tahrifat yapılmasından sonra çekin davacı borçlu ile ilişkisi ve ilgisini ispatlayamayan ödemeden sonra davalı ciranta ...'e geçtiğinin anlaşıldığı, davalı ...'in ise çeki nasıl elde ettiği ve davacıdan ne tür bir alacağı olduğu hususunda bir delil sunmadığı, davalının çek üzerindeki tahrifatı görmesine rağmen hiçbir araştırma yapmadan çeki kabul etmesi ve ihtiyati haciz başlatmasının da iyi niyetli bir tutum olarak değerlendirilmeyeceği gerekçesi ile davanın kabulü ile davacının dava konusu çekten dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine ve alacağın %20’si olan 2.920TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mersin 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 07.03.2016 tarihli ve 2015/12635 E., 2016/4059 K. sayılı kararı ile;

“…Dava, çekten dolayı borçlu bulunmadığının tespit istemine ilişkindir. Davacının çekin bedelsiz kaldığına yönelik iddialarını yazılı delil ile ispatlaması gerekir.

Çekteki keşide tarihinin, paraf edildikten sonra düzeltilmiş olması nedeniyle düzeltilen keşide tarihi geçerli olup, bedelsizlik konusunda ispat yükü davacıda olduğu halde, ispat yükünde hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Mersin 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 28.12.2016 tarihli ve 2016/586 E., 2016/604 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava dışı keşideci tarafından çekteki keşide tarihinin paraf edildikten sonra düzeltilmiş olması nedeniyle düzeltilen keşide tarihinin geçerli olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre bedelsizlik konusunda ispat yükünün davanın taraflarından hangisine ait olduğu noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

13. Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı (Kuru-El Kitabı), İstanbul 2013, s. 346).

14. Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır.

15. Eş söyleyişle kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Bunun için, takip devam ederken alacaklıya karşı menfi tespit davası açabileceği gibi, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise ödemiş olduğu paranın kendisine verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 233).

16. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, menfi tespit davası icra takibinden önce sonuçlanmaz ve ihtiyati tedbir kararı verilmemiş olması (veya ihtiyati tedbir kararının kaldırılması) nedeniyle, (menfi tespit davası görülmekte iken) borç alacaklıya (davalıya) ödenmiş olursa, menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir (m.72/6); yani menfi tespit davası (kendiliğinden) istirdat davasına dönüşür; bu hâlde mahkeme menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam eder (Kuru, Baki: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, Ankara, 2017, s. 146). Bu durumda İİK’nın 72/6 maddesi gereğince bedele dönüşen istemin temeli menfi tespit davasıdır.

17. Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer. Davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte, yani bu hukukî ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise, hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Fakat, menfi tespit davasını açan davacı (borçlu), davalının (alacaklı) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkinin hiç doğmadığını iddia etmeyip, bilakis bu ilişkinin doğduğunu bildirerek başka bir nedenle hukukî ilişkinin geçersiz olduğunu veya son bulduğunu ileri sürmekte ise bu iddiayı ispat yükü TMK’nın 6. maddesi gereğince davacı tarafa aittir. Örneğin; alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer (Kuru-El Kitabı, s.370 ilâ 372).

18. Borçlunun, temel borç ilişkisinden dolayı herhangi bir nedenle sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek açtığı menfi tespit davası, öğreti ve uygulamada bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası olarak adlandırılmaktadır. Bedelsizlik ise, bir kambiyo senedinin ihdasına neden olan temel alacağın herhangi bir nedenle mevcut olmamasıdır (İnan, Nurkut: Türk Hukukunda Hatır Senetleri ve Özellikle Hatır Bonoları, Ankara, 1969, s.16). Başka bir deyişle bir kambiyo taahhüdünün temel alacağı geçersizse ya da sona ermişse, o kambiyo taahhüdü bedelsiz demektir. Bu anlamda senedin bedelsiz sayılmasında esas alınan husus, temel borç ilişkisinin kendisi değil, bu temel borç ilişkisinden doğan temel alacaktır. Bu itibarla bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası ile maddi hukuk bakımından borcun mevcut olup olmadığının tespiti amaçlanmakta; borçlu olmadığını iddia eden borçluya, genel hükümlere göre bu durumu tespit imkânı verilmektedir. Dava neticesinde borçlu olunmadığının tespiti hâlinde ise davacı (borçlu) hakkında bir icra takibi başlatılması engellenmiş olacak veya başlatılan ve devam eden icra takibi iptal edilerek, davacının mevcut olmayan bir borcu ödemesi engellenmiş olacaktır.

19. Bedelsizlik iddiası, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6102 sayılı TTK) 687. maddesi anlamında bir kişisel def'îdir. Bedelsizlik bir kişisel def'î olduğundan düzenleyen tarafından kural olarak ancak senet lehtarına karşı ileri sürülebilir. Ancak borçlu, hamilin senedi bilerek kendi zararına devraldığını kanıtlamak şartıyla hamile karşı da bedelsizlik def'îni ileri sürebilir.

20. Bedelsizliğe dayalı menfi tespit davasının yasal dayanağı TBK’nın 77 vd. maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşmedir. Zira kambiyo senetlerinde geçerli olan mücerretlik (soyutluk) ilkesi gereğince, temel alacağın mevcut olmaması veya geçersiz olması, kambiyo senedinin hükümsüzlüğü sonucunu doğurmamakta; buna karşılık temel ilişkideki sakatlık, kambiyo borçlusuna, borçlu olmadığının tespitiyle birlikte, alacaklıya karşı sebepsiz zenginleşme def'îni dermeyan etme hakkını vermektedir.

21. Kambiyo senedinin düzenlenmesinde en önemli unsur temel alacağın varlığıdır. Ancak temel alacağın senedin tanzimi anında mutlak surette varlığı gerekli değildir. Başka bir deyişle kambiyo senedinin metninde muayyen bir meblağın yazılması gerekli ise de bu husus temel alacağın da muayyen olmasını gerektirmez; temel alacak doğduğu anda, senette yazılı olan miktardan az ise, senet kısmi bedelsizliğe uğrar (İnan, s. 45). Bu itibarla taraflar arasında temel ilişkinin varlığına rağmen, temel alacağı doğmamış ancak doğması mümkün ya da şarta bağlanmış bir alacak için veyahut da cezai şarta ilişkin olarak kambiyo senedi düzenlenebilir. Bu şekildeki bir alacağa bağlı olarak düzenlenen senet, vadesi gelmesine rağmen alacak doğmamışsa, o an için bedelsizdir. Fakat bu bedelsizlik geçici bir süre için olup, alacak doğunca senedin bedelsizliği alacak miktarı kadar ortadan kalkacaktır (Ertekin, Erol/Karataş, İzzet: Uygulamada Ticari Senetler, Ankara, 1998, s. 693). Bu kapsamda kambiyo senedinin teminat amacıyla verildiği iddiası da temelinde bedelsizliğe dayalı bir iddiadır. Ancak kural olarak kambiyo senedinin teminat olarak verilmesi senedin doğrudan bedelsizliğine yol açmaz; teminat altına alınan borcun yerine getirilmesi ve teminat ihtiyacının ortadan kalkması ile senet bedelsiz hâle gelir.

22. Temel borç ilişkisindeki bir edimin teminatı olarak düzenlenen kambiyo senetlerinde, teminat ettikleri husus gerçekleşinceye kadar geçici bedelsizlik, gerçekleşince kesin bedelsizlik söz konusudur. Eğer teminat ettikleri husus gerçekleşmez ise senette bedelsizlik ortadan kalkacaktır. Bu itibarla kambiyo senedinin teminat amacıyla düzenlenmesi hâlinde borçlu, senet lehtarın elindeyse (ciro görmemişse), teminatı talep etme şartlarının oluşmadığını (riskin gerçekleşmediğini) ya da alacaklının senedin teminatını oluşturduğu borç miktarını aşan bir talepte bulunduğunu kişisel def'î olarak öne sürebilir. Senet ciro edilmişse hamil senedin teminat senedi olduğunu biliyor ve borçlunun zararına hareket ediyorsa, anılan def'înin hamile karşı da öne sürülmesi mümkündür.

23. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun kambiyo senetlerine ilişkin hükümleri poliçe esası üzerine kurulmuştur. Kanun, kambiyo senetlerinin ortak olan hükümlerine poliçe başlığı altında yer vermiş; bono ve çek hakkında ise ortak hükümlere yollama yapmakla yetinmiştir.

24. Çek, 6102 sayılı TTK’nın üçüncü kitabı ile 5941 sayılı Çek Kanunu ve bu Kanun uyarınca çıkarılan tebliğlerle düzenlenen bir kıymetli evraktır. 6102 sayılı TTK’nın 670 vd. düzenlemelerine göre çek de poliçe ve bono gibi bir kambiyo senedidir. 6102 sayılı TTK’nın üçüncü kitabında 780-823. maddeleri arasında düzenlenen çeke 818. maddenin yaptığı atıflar çerçevesinde poliçeye ilişkin hükümlerin uygulanması kabul edilmiştir (Bozer, Ali /Göle, Celal: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 2018, s.221).

25. Çek, 6102 sayılı TTK’da tanımlanmamıştır. Çeke ait hükümler göz önüne tutularak çek şöyle tarif edilebilir: Çek, Kanunun öngördüğü belirli şekil şartlarına bağlı, soyut ve kayıtsız şartsız bir bedelin ödenmesi konusunda sadece bankalar üzerine düzenlenebilen, kıymetli evraktan sayılan özel bir havaledir (Tuna, Ergun/ Göç Gürbüz, Diğdem: Ticaret Hukuku Prensipleri Kıymetli Evrak, Ankara 2018, s.268).

26. Bu havalenin yazılı şekilde yapılması, belli şekil şartlarını içermesi ve kayıtsız şartsız bir ödeme yetkisi biçiminde olması gerekir. Çek düzenleyen, muhataba belirli bir bedeli lehtara ödeme, lehtara da tahsil yetkisi veren bir kambiyo senedidir. Çek bir ödeme aracıdır. Ancak poliçe ve bonodaki gibi kredi işlevine haiz değildir. Ticarî hayatta yaygın olarak ileri tarihli çek düzenlenerek çekin kredi veya teminat aracı olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu kullanım şeklinin dahi çekin ödeme aracı olma özelliğini ortadan kaldıramayacağı unutulmamalıdır. Çek muhatap banka tarafından görüldüğünde meşru hamil olan kişiye nakden ödenir.

27. Çeklerin devrinin nasıl yapılacağı 6102 sayılı TTK’nın 788. maddesinde poliçeden ayrı ve özel olarak düzenlenmiştir. Bu maddeye göre açıkça “emre yazılı” kaydıyla veya bu kayıt olmadan belirli bir kişi lehine ödenmesi şart kılınan bir çek, ciro ve zilyetliğin geçirilmesiyle devredilebilir. Keza 6102 sayılı TTK’nın 818. maddesinin göndermesi ile aynı Kanun’un 684. maddesine göre, ciro ve zilyetliğin geçirilmesi ile çekten doğan bütün haklar devrolunur.

28. Ciro ise 6102 sayılı TTK’nın 683. maddesine göre cironun, çek arka yüzüne veya çeke bağlı olan ve “alonj” denilen bir kâğıt üzerine yazılması ve ciranta tarafından imzalanması ile mümkündür. Bu nedenle cirantanın imzasını taşımayan ciro geçerli ciro sayılmaz. Böyle bir ciro çek üzerinde bulunan hakkın devrini sağlamaz.

29. Uyuşmazlığın çözümü açısından; ayrıca ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, eş söyleyişle ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusunu düzenleyen kurallar üzerinde de durulması gerekmektedir.

30. Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesi davasına etkisi, hukukumuzda 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53. maddesinde; “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmü ile yer almıştır.

31. Benzer düzenlemeyle 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 74. maddesinde “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” hükmü ile hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. İlkenin esası; bir ceza kuralı ile kamu hukuku yönünden yaptırım amaçlanmışken, aynı uyuşmazlığa ilişkin hukuk kuralı ile kişilerin birbirlerine karşı hak ve ödevlerini düzenleyen medeni hukuk alanında bir yaptırım amaçlanmasına dayanmaktadır.

32. Bu açık hüküm karşısında; ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ancak, hemen belirtilmelidir ki, gerek öğretide ve gerekse Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.

33. Öte yandan, ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (Hukuk Genel Kurulunun 11.10.1989 tarihli ve 1989/11-373 E., 1989/472 K.; 27.04.2011 tarihli ve 2011/17-50 E., 2011/231 K.; 09.04.2014 tarihli ve 2013/4-1008 E., 2014/490 K.; 07.07.2021 tarihli ve 2017/4-1332 E., 2021/973 K. sayılı kararları).

34. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı aleyhine Ziraat Bankası Erzincan Şubesine ait 0289007 numaralı 25.12.2012 tarihli ve 15.000TL bedelli çeke dayanılarak Mersin 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/29 D. İş sayılı dosyası ile ihtiyati haciz kararı alındığını, yine bu çeke dayalı olarak Mersin 6. İcra Müdürlüğünün 2012/11426 E. sayılı dosyası ile davacı aleyhine kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla icra takibine geçildiği, ihtiyati hacze yapılan itirazın ise reddedildiği anlaşılmaktadır.

35. Davacı taraf; davalı tarafa borcunun olmadığını, çekte tahrifat yapıldığını, çek bedelinin Ziraat bankası Erzincan şubesinde bulunan 0116-35090721-5005 nolu hesaba F01616 numaralı fiş ile 30.03.2011 tarihinde ödendiğini, çekte yapılacak bir işlem kalmadığını, ancak çekin bankadan usulsüzce elde edilerek dava dışı keşideci şirket yetkilisi tarafından tedavüle sunulduğunu ve davalı hamil tarafından da kötü niyetli olarak icra takibine konu edildiğini beyan etmiş ve ilgililer hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğunu bildirmiştir.

36. Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/17583 numaralı soruşturma dosyası ile çek keşidecisi dava dışı Başgözeler Gıda Mad. San. Ltd. Şti. yetkilisi Bekir Başgöze hakkında resmî belgede sahtecilik suçunu işlediği iddiasıyla dava açıldığı, davacı şirketin bu davada katılan sıfatıyla yer aldığı, Mersin 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 20.11.2014 tarihli ve 2013/715 E., 2014/496 K. sayılı kararı ile, dosyada takibe konu çek üzerinde yapılan bilirkişi incelemesinde çek üzerinde ayı gösterir "12" rakamından önce mevcut "03" rakamları üzerinden bir kaç kez gidilerek (sürsarje edilerek) 12 rakamına dönüştürülmüş olduğu ve bu işlemin kolaylıkla fark edildiği yönünde bilirkişinin tespit ve mütalaada bulunduğu ve sanığın delil yetersizliğinden beraatine karar verildiği anlaşılmıştır.

37. Bu kararın temyizi üzerine Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 21.09.2020 tarihli ve 2018/3085 E., 2020/4716 K. sayılı kararı ile; sanığın; keşidecisi olduğu ve ticarî ilişki içinde olduğu Özçelik Otomotiv’e suça konu 15.000TL bedelli çeki verdiği, daha sonra bedeli ödendikten sonra çeki alıp keşide tarihini değiştirip parafladıktan sonra katılan Özçelik Otomotiv’in cirosunu ortadan kaldırmadan borcuna karşılık ...’e verdiği, ...’in katılandan icra yoluyla alacağını tahsil etmeye çalışması şeklinde gerçekleşen eylemde; çekin, birinci ciranta olarak görünen katılanın bilgisi dışında düzenleme tarihi değiştirilerek ve cirosu iptal edilmeksizin yeni bir borca karşılık verildiğinin anlaşılması karşısında, resmî belgede sahtecilik suçunun unsurları itibariyle oluştuğu gözetilmeden mahkumiyeti yerine sanığın beraatine hükmolunması nedeniyle karar bozulmuştur.

38. Soruşturma dosyasında sanık Bekir Başgöze alınan ifade ve savunmasında; çek lehtarı ve üzerinde cirosu bulunan müşteki (davacı) ... otomotiv Sanayi Ticaret Ltd. Şti.'nin bilgisi dışında çek üzerindeki tarihi değiştirerek paraf edip Bekir Esnek'e (davalıya) verdiğini bildirmiştir.

39. Ayrıca davalı hamil ceza davasında tanık sıfatıyla dinlenmiş; “Ben Mersin halinde sebze meyve işiyle uğraşırım sanık Bekir'de bana tanıdıklarım aracılığıyla ulaşarak benden kardeşi Kadir'de olduğu halde sebze ve meyve istediler, sanırım Erzincan'da marketleri varmış, ben onlara Mersin’den talepleri doğrultusunda sebze ve meyve temin ettim, daha sonra ödeme olarak bana kargo vasıtasıyla bir çek gönderdiler, çeki ben gününü bekleyip ziraat bankasına gününde götürdüm, karşılıksız çıkınca da avukatıma verip yasal işlemi başlattım, benim diğer olaylardan bilgim yoktur.” şeklinde beyanda bulunmuştur.

40. Öte yandan, mahkemece Erzincan Ziraat Bankası Şube Müdürlüğüne müzekkere yazılmış, davacı tarafın sunduğu dekont örneği ile hesap ekstresi ve hesaba ilişkin bilgiler istenmiştir. Bankaca verilen cevapta; keşidecinin çek hesabı olan banka tarafından davacı şirket hesabına 30.03.2011 tarihinde 25.03.2011 düzenleme tarihli ve 0289007 seri nolu ve 15.000TL bedelli çeke binaen şubelerindeki 0116-35090721-5005 nolu hesaba 15.000TL diğer bir çek ile birlikte yatırıldığı bildirilmiştir.

41. Banka cevabi yazısından çek bedelinin tahrifattan önceki tarih olan 25.03.2011 tarihine göre ibraz süresinde (30.03.2011) yatırıldığı, çekin bankaya ibrazı ile bedelinin alındığı, çek üzerinde tahrifat yapıldıktan sonra davacı borçlu ile ilişkisi ve ilgisini ispatlayamayan ödemeden sonraki ciranta davalı ...’e geçtiği anlaşılmaktadır.

42. Hem az yukarıda açıklanan hususlar hem de TBK’nın 74. maddesi gereğince ceza davasındaki maddi olguların hukuk mahkemesi hâkimini de bağlayacağı hususu dikkate alındığında, dava konusu çekin keşide tarihinde tahrifat yapıldıktan sonra dava dışı keşideci şirket yetkilisi tarafından davalı hamile verildiği hususu maddi olgu niteliğinde olup, hukuk hâkimini bağlayacağından dava dışı şirket yetkilisi ile davalı hamilin ceza davasındaki beyanları birlikte değerlendirildiğinde davacı şirketin dava konusu çekten dolayı borçlu tutulamayacağı ve bu çek bedelinin davacıdan talep edilemeyeceği açıktır.

43. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacının kambiyo hukuku ilkeleri gereğince dava konusu çekten sorumlu tutulması gerektiği, zira davacı tarafından yapılan beyaz cironun geçerli olduğu, bu cironun üzerini çizmemesinin sonuçlarına kendisinin katlanmasının gerektiği; ayrıca dava konusu çekin keşide tarihinde tahrifat yapıldığı tarih 25.12.2012 olup ibraz süresi içerisinde olduğundan çekin unsurlarında bir eksiklik bulunmadığı davacının bu çekten sorumlu tutulması gerektiği gerekçesiyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

44. Diğer taraftan gerekçeli karar başlığında, dava tarihi 16.01.2013 olduğu hâlde 22.09.2016 olarak gösterilmesine ilişkin yanlışlık, mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde bulunduğundan bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.

45. Hâl böyle olunca; davacı tarafın dava konusu çekten sorumlu tutulamayacağından bahisle yukarıda açıklanan gerekçelerle verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.

46. Ne var ki, Özel Dairece davalı aleyhine hükmedilen kötü niyet tazminatı yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme kararı yerinde olup, davalı vekilinin hükmedilen kötü niyet tazminatına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme kapalı olmak üzere, 25.11.2021 tarihinde oy çokluğu ile ve kesin olarak karar verildi.