Logo

Hukuk Genel Kurulu2018/30 E. 2022/782 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davalıya ait taşınmaz payının satış vaadi sözleşmesine dayanılarak davacılar adına tescilinin istendiği davada, davalının ölümü üzerine mirasçılarının taraf teşkili sağlanmadan ve dava konusu payın mirasçılar tarafından devredilmesi nedeniyle HMK 125. maddesi uyarınca davacıya seçimlik hakları sorulmadan verilen kararın doğru olup olmadığı.

Gerekçe ve Sonuç: Miras yoluyla intikal eden dava konusu taşınmaz payının, davalının mirasçıları tarafından üçüncü kişilere devredilmesi sebebiyle HMK’nın 125/1. maddesindeki usul gözetilmeden ve taraf teşkili eksikliği giderilmeden hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olması nedeniyle direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki "asıl davada satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, birleştirilen davada yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl dava yönünden davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, birleştirilen dava yönünden ise davanın reddine ilişkin karar asıl davada davalı-birleştirilen davada davacı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı asıl davada davalı-birleştirilen davada davacı ... mirasçıları vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Davada Davacı İstemi:

4. Asıl davada davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin ... ili ... ilçesi ... köyünde bulunan 92 parsel sayılı taşınmazda davalı ...’ya ait payı ... Noterliğinin 03.10.1961 tarihli satış vaadi sözleşmesiyle ... vekili ... ...’den satın aldığını, müvekkilleri tarafından ... Kadastro Mahkemesinin 1979/778 E., 1997/34 K. sayılı kadastro tespitine itiraz davası sırasında ... payının kendileri tarafından Mart 1974 tarihinde satın alındığı beyan edilmiş ise de kadastro mahkemesince satın alma işleminin kadastro tespitinden sonra olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilip asliye hukuk mahkemesinde dava açılabileceğinin belirtildiğini, satın alma tarihinden itibaren dava konusu taşınmazı müvekkillerinin kullandığını, davalının herhangi bir hakkı kalmadığını, ancak hâlen tapuda paydaş gözüktüğünü ileri sürerek dava konusu 92 parsel sayılı taşınmazda davalı adına olan tapu kaydının iptali ile payları oranında müvekkilleri adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

Asıl Davada Davalı Cevabı:

5. Asıl davada davalı vekili cevap dilekçesinde; ... Kadastro Mahkemesinin 22.12.1997 tarihli ve 1979/778 E., 1997/34 K. sayılı kararının 23.11.2001 tarihinde kesinleştiğini, görevsizlik kararı kesinleştikten sonra on gün içerisinde dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi için başvuru yapılmadığını, 3402 sayılı Kanun’un 29/3. ve HUMK’nun 193/3. maddeleri gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiğini, davaya dayanak yapılan Mart/1974 tarihli satış senedi üzerinden BK’nın 125. maddesinde düzenlenen on yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini, satış vaadi sözleşmelerinin noterde resmî şekilde tanzim edilmedikçe geçersiz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuş, 28.11.2005 tarihli delil listesinde; 03.10.1961 tarihli satış vaadi sözleşmesindeki imzanın inkarı nedeniyle senet aslının celbi ile imza incelemesi yaptırılmasını istemiş, kayıtlar dosyaya girdikten sonra sunduğu 27.06.2006 havale tarihli beyan dilekçesiyle; davacı tarafın dayandığı 03.10.1961 tarihli satış vaadi sözleşmesindeki imzanın müvekkiline ait olmadığını, tanıkların sözleşmeye sonradan eklendiğini, sözleşmenin sahte ve geçersiz olduğunu ileri sürmüştür.

Birleştirilen Davada Davacı İstemi:

6. Birleştirilen dosyada davacı vekili dava dilekçesinde; dava konusu 92 parsel sayılı taşınmazdaki müvekkili adına kadastro mahkemesi kararıyla 11.03.2005 tarihinde tescil edilen payın, davalılar tarafından ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/205 esas sayılı dava dosyasında açılan tapu iptali ve tescil davası devam ederken tapu müdürlüğü tarafından idari bir işlemle usulsüz olarak davalılar adına tescil edildiğini, tescil işleminin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek davalılar adına olan 4320/19200 payın iptali ile yeniden müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Birleştirilen Davada Davalı Cevabı:

7. Birleştirilen davada davalılar vekili; cevap dilekçesi sunmamış, yargılama sırasında davanın reddini savunmuştur.

8. Asıl davada davalı-birleştirilen davada davacı ...’nın yargılamanın devamı sırasında (12.11.2008 tarihinde) ölümü üzerine tüm mirasçıları tarafından davayı takip eden vekile vekâletname vermek suretiyle davanın takip edildiği anlaşılmıştır.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

9. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.04.2007 tarihli ve 2005/205 E., 2007/127 K. sayılı kararı ile; asıl davada davalı-birleştirilen davada davacı ...’nın dava konusu 92 parsel sayılı taşınmazdaki payını hem 03.10.1961 tarihli satış vaadi sözleşmesiyle hem de 29.03.1974 tarihli resmî işlemle itirazlı olarak asıl davada davacılar-birleştirilen davada davalılar ..., ... ve ...’ye sattığı, celp edilen tapu kayıtları incelendiğinde dava konusu 92 parsel sayılı taşınmazda asıl davada davalı-birleştirilen davada davacı ... adına kayıtlı 4320/19200 payın 29.03.1974 tarih ve 735 yevmiye numaralı işlemle silinerek ..., ... ve ... adına tescil edildiği, asıl davanın konusuz kaldığı, birleştirilen davanın ise yasal dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle asıl dava yönünden karar verilmesine yer olmadığına, birleştirilen dava yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı-birleştirilen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 29.01.2008 tarihli ve 2007/12735 E., 2008/549 K. sayılı kararı ile; ‘’... Mahkemece, satış vaadi sözleşmesine konu olan payın aynı zamanda tapudan da devrinin yapıldığı gerekçesi ile davanın konusu kalmadığı gerekçesi ile karar verilmiş ve birleşen davada reddedilmiş ise de, davacıların adına yapılan tescilin dayanağı 03.10.1961 tarihli satış vaadi sözleşmesi ve bu sözleşme ile verilen vekalet yetkisidir. Nitekim tapuda yapılan devirde, sözleşme ile vekil kılınan kişi aracılığı ile yapılmıştır. Ne var ki; davalı-davacı ... bu belgedeki imzanın kendisine ait olmadığını da ileri sürerek evrakın sahte olduğu savunmasına dayanmıştır.

Gerçekten de;

Mülkiyet hakkının davanın kazanılması, kurucu iki şartın, (unsurun) iki ayrı muamelenin varlığını gerektirir. Bunlardan ilki, mülkiyetin devri borcunu doğuran borçlandırıcı bir muamele, yani iktisap sebebidir. Buna, hukuki sebep adı da verilmektedir. İkinci muamele ise, tasarruf muamelesi olan ve tescil ile tamamlanması tescil talebidir. Tescile dayalı devren kazanmada mülkiyet hakkı, tescilin yapıldığı anda geçer. Mülkiyet hakkının geçerli bir şekilde intikal etmesi, bu iki muamelenin birlikte bulunmasına ve özellikle iktisap sebebinin (hukuki sebebin) muteber olmasına bağlıdır. Zira, taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, sebebine bağlılık ilkesine tabidir. (Prof. Dr. Kemal T.Gürsoy Porf. Dr. Fikret Eren Prof Dr. Erol Cansel Türk Eşya Hukuku- Ankara 1978-sh:502)

Belirtilen nedenle mahkemece, davalı-davacının savunması üzerinde durularak, deliller toplandıktan sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru olmadığı…’’ gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.12.2015 tarihli ve 2015/263 E., 2015/795 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe yanında, asıl davada davalı-birleştirilen davada davacı vekilinin cevap dilekçesinde satış vaadi sözleşmesindeki imzaya yönelik itirazda bulunmadığı, ilk kez 28.11.2005 havale tarihli delil listesi ile imza itirazını ileri sürdüğü, savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında kalan bu itirazın hükme esas alınamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde asıl davada davalı-birleştirilen davada davacı ... mirasçıları vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu 92 parsel sayılı taşınmazdaki asıl davada davalı-birleştirilen davada davacı ... adına kayıtlı payın 29.03.1974 tarih ve 735 yevmiye numaralı işlem nedeniyle tapu müdürlüğü tarafından asıl davada davacılar-birleştirilen davada davalılar adına tescil edilmesi neticesinde asıl davanın konusuz kalıp kalmadığı, öte yandan asıl davaya dayanak yapılan 03.10.1961 tarihli satış vaadi sözleşmesindeki imzanın ... eli ürünü olup olmadığı yönünde araştırma ve inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği, imza itirazının savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında kalıp kalmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; mahkemece verilen direnme kararının temyizi üzerine Özel Dairece noksan ikmali yoluyla celp edilen dava konusu 92 parsel sayılı taşınmazın güncel tapu kayıtları ile UYAP ortamından alınan nüfus kayıtları incelendiğinde; asıl davada davacılar-birleştirilen davada davalılar ...’ün 09.03.2020, ...’nın 11.03.2019 ve ...’nın 25.05.2007 tarihinde öldüğü, geriye dava dışı mirasçılarının kaldığı, öte yandan dava konusu 92 parsel sayılı taşınmazda ... adına kayıtlı 2004/19200 payın mirasçılarına intikal ettiği, ... mirasçılarından bir kısmının intikal eden payları üçüncü kişilere devrettiği gözetildiğinde; eldeki davada taraf teşkilinin sağlanıp sağlanmadığı ve yine 6100 sayılı HMK’nın 125/1. maddesi uyarınca işlem yapılmasının gerekip gerekmediği hususları ön sorun olarak ele alınıp değerlendirilmiştir.

IV. GEREKÇE

A- Taraf Teşkili Yönünden;

16. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114/1-d maddesi uyarınca taraf ehliyeti dava şartlarından olup aynı Kanun’un 50. maddesinde taraf ehliyeti; “Medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir.” şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre taraf ehliyeti, bir davada taraf olabilme yeteneği olup 4721 sayılı Türk Medeni Kanun’un (TMK) 8. maddesinde düzenlenen “hak ehliyeti” kavramın yargılama usul hukukundaki karşılığıdır (Kuru, Baki; Hukuk Muhakemeleri Usulü C. I, İstanbul 2001, s. 887). Bu bağlamda taraf ehliyetine sahip olma ölçütleri, TMK’da düzenlenen hak ehliyetine sahip olma ölçütlerine göre belirlenir.

17. Hak ehliyetine ilişkin olarak TMK’nın 8. maddesi “Her insanın hak ehliyeti vardır. Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler” düzenlemesini içermekte olup her gerçek kişi, hak ehliyetine ve dolayısıyla taraf ehliyetine sahiptir. Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer (TMK m. 28/1). Bu doğrultuda ölüm hâlinde de ölen kişinin hak ehliyeti ve dolayısıyla taraf ehliyeti sona erecektir.

18. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. maddesinde sayılan dava şartlarından biri olarak sayılması sebebiyle taraf ehliyeti, aynı Kanun’un 115/1. maddesi gereğince yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetileceği gibi, taraflar da davanın sona ermesine kadar bu eksikliği ileri sürebilir. Ancak taraf ehliyetinin dava açıldığı sırada mevcut olmaması ile dava açıldığı sırada var olmasına rağmen yargılama sırasında son bulması hâlinde uygulanacak hükümler farklılık arz etmektedir.

19. Davanın açıldığı sırada mevcut olmasına rağmen yargılama sırasında taraflardan birinin ölümüyle taraf ehliyetinin sona ermesi durumunda HMK’nın 55. maddesi uygulama alanı bulur. Bu doğrultuda HMK’nın 55. maddesi “Taraflardan birinin ölümü hâlinde, mirasçılar mirası kabul veya reddetmemişse, bu hususta kanunla belirlenen süreler geçinceye kadar dava ertelenir. Bununla beraber hâkim, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, talep üzerine davayı takip için kayyım atanmasına karar verebilir” hükmünü haiz olup anılan maddenin uygulanabilmesi için dava konusunun ölen tarafın varislerine miras yoluyla intikali mümkün malvarlığına ilişkin olması gerekir. Başka bir anlatımla dava konusunun sadece ölen tarafı ilgilendirdiği, miras yoluyla intikali mümkün olmayan bir hakka ilişkin olduğu hâllerde taraflardan birinin ölümü sonrasında mirasçılarla davaya devam edilemeyeceğinden HMK’nın 55. maddesi uygulama alanı bulmaz (Kuru: s. 907, 914; Pekcanıtez, Hakan/Özekes Muhammet/ Akkan, Mine/ Korkmaz, Hülya Taş: Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku C. I, İstanbul 2017, s.578).

20. Miras yoluyla intikali mümkün hakların konusunu oluşturduğu bir davada, davacının ölümü hâlinde HMK’nın 55. maddesi gereğince mahkemece, davacının mirasçılarının tamamı tespit edilerek davadan haberdar edilmeleri gerekir. Davacının tek bir mirasçısının bulunması hâlinde bu mirasçı, birden fazla mirasçısının bulunması hâlinde de TMK’nın 640. maddesi uyarınca terekeye elbirliğiyle malik olmaları sonucu aralarında HMK’nın 59. maddesi gereği mecburi dava arkadaşlığı bulunan mirasçıların tamamı davadan haberdar edilerek murisleri tarafından açılan davaya devam etme iradesinde olup olmadıkları belirlenmelidir. Bu doğrultuda yapılacak tebligatlar sonrasında mirasçıların terekeyi kabul veya ret etmemiş olmaları hâlinde TMK’nın 606. maddesinde belirlenen üç aylık mirasın reddine dair süre beklenerek mirasçıların tamamının davaya katılımı ile taraf teşkili sağlandıktan sonra yargılamaya devam edilir. Ayrıca gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde mahkemece, davayı takip için kayyım tayin edebilecektir. Ancak her hâlükarda davacının vefatından sonra yargılamaya devam edilebilmesi için mahkemece mirasçıların tamamının davaya katılımının sağlanması veya terekeye temsilci atanması yoluyla taraf teşkilinin sağlanarak yargılamaya devam edilip hüküm kurulması gerekir.

21. Bu genel açıklamalar ışığında ön sorunun ilk kısmı değerlendirildiğinde; nüfus kayıtlarına göre asıl davada davacı-birleştirilen davada davalı ... bozma ve direnme kararları öncesinde 25.05.2007 tarihinde öldüğünden dava açıldığı sırada sahip olduğu taraf ehliyetini kaybetmiştir. Ancak mahkemece, ...’nın ölümü sonrasında taraf teşkilinin sağlanması için herhangi bir usul işlemi yapılmaksızın esas hakkında karar verilmiştir.

22. Dava konusunun, asıl davada davacı-birleştirilen davada davalı ...’nın mirasçılarının haklarını etkileyecek nitelikte ve miras yoluyla intikali mümkün bir malvarlığına ilişkin hakkın kapsamı içerisinde olduğu nazara alındığında; ...’nın yargılama sırasında ölümü üzerine HMK’nın 55. maddesi gereğince mirasçılar davadan haberdar edilip taraf teşkili sağlanmaksızın esas hakkında karar verilemez.

23. Öte yandan, asıl davada davacılar-birleştirilen davada davalılar ... ve ...’ün de temyiz inceleme aşamasında öldükleri ve yeniden yapılacak yargılama sırasında bu hususun yukarıda açıklanan yasal düzenleme uyarınca gözetilmesi gerektiği muhakkaktır.

24. O hâlde mahkemece, HMK’nın 55. maddesinde gösterilen şekilde asıl davada davacılar-birleştirilen davada davalılar ..., ... ve ... mirasçılarının tebligat yoluyla asıl ve birleştirilen davadan haberdar edilmeleri, davacı sıfatları bakımından mirasçıların tamamının davaya birlikte katılmalarının sağlanması, bunun mümkün olmaması hâlinde davayı takip edemeyen mirasçıların davaya muvafakatlerinin alınması, bunun da mümkün olmaması hâlinde terekeye temsilci atanması yoluyla taraf teşkilinin tamamlanması (iştirakin sağlanması) sonrasında yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması gerekir.

B- Dava Konusunun Devri Yönünden;

25. Bilindiği üzere; dava açıldıktan sonra da sınırlayıcı bir neden bulunmadığı takdirde dava konusu mal veya hakkın üçüncü kişilere devredilebilmesi tasarruf serbestisi kuralının bir gereği, hak sahibi veya malik olmanın da doğal bir sonucudur.

26. Dava konusu yapılmış olan mal veya hakkın başkasına devredilmesi ile, o mal veya hakka bağlı olan dava hakkı da birlikte devredilmiş sayılır. Dava sırasında dava konusunu başkasına devreden tarafın, artık dava konusu üzerinde bir tasarruf yetkisi (hakkı) kalmaz. Başka bir anlatımla, dava konusu devreden tarafın, artık o davada taraf sıfatı kalmaz.

27. Davada sıfat, tarafın, dava konusu maddi hukuk ilişkisinin süjesi olup olmamasıyla ilgilidir. Taraf sıfatı (husumet), maddi hukuka göre belirlenen, bir subjektif hakkı dava etme yetkisini ya da bir subjektif hakkın davalı olarak talep edilebilme yetkisini gösteren bir kavramdır. Dava şartı olan taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu hâlde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir.

28. Davacı tarafta yer alan taraf için aktif dava sıfatı, davalı tarafta yer alan taraf için pasif taraf sıfatından söz edilebilir. Uygulamada, "sıfat" yerine "husumet" terimi de kullanılmaktadır. Sıfat dava şartı olmayıp, itirazdır. Çünkü bir kimsenin hak sahibi veya borçlu olup olmadığı davanın esasına girildikten sonra tespit edilebilir. Bu durumda ise dava esastan ret veya kabul edilir. Oysa, dava şartları davanın esasına girilmesini engelleyen niteliktedir. Ancak sıfat bir itiraz olduğundan, hâkim diğer itirazlar gibi taraf sıfatını da dava dosyasından anlayabildiği sürece kendiliğinden nazara alır (Kuru, Cilt:I., s. 1157 vd.).

29. Yukarıda da (§26) değinildiği üzere, dava konusunu başkasına devretmiş olan tarafın, davaya taraf sıfatıyla devam etmesine veya kendisine karşı davaya (eski hâli ile) devam edilmesine olanak yoktur. Bununla birlikte, dava sırasında dava konusu malın veya hakkın bir üçüncü kişiye devredilmesi, bir taraf usul işlemi olarak, mevcut dava üzerinde ne şekilde etkileri olacağı usul hukukundaki "dava konusunun devri" ile çözüme kavuşturulması amaçlanmıştır. Medenî usul kanunlarında düzenlenmiş olan dava konusunun devri kurumu sayesinde, salt taraflardan birinin dava sırasında dava konusu malı veya hakkı bir üçüncü kişiye devretmesi hâlinde, davanın sıfat yokluğundan esastan reddedilmesinin önüne geçilmiştir (Börü, Levent: Dava Konusunun Devri, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Özel Hukuk (Medeni Usul Ve İcra-İflâs Hukuku) Anabilim Dalı , Doktora Tezi, Ankara 2012, s. 32- 37). Bu durum, devre kadar elde edilmiş hukukî sonuçlar da korunarak yargılamanın ucuz, basit ve çabuk olması ilkelerini kapsayan 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Anayasa)'nın 141/4 ve HMK'nın 30. maddesinde yer verilen yargılamaya hakim olan "usul ekonomisine" de hizmet etmektedir.

30. Öte yandan dava konusunun devri kurumu, hukukî dinlenilme hakkı ile sıkı bir ilişki içindedir. Taraflara hukukî dinlenilme hakkı verilmesi anayasal bir haktır. Anayasa'nın 36. maddesine göre teminat altına alınan iddia ve savunma hakkı ile adil yargılanma hakkı, hukukî dinlenilme hakkını da içermektedir. Yine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 6. maddesinde de hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir (Hukuk Genel Kurulunun 20.10.2020 tarihli ve 2017/4-1498 E., 2020/791 K. sayılı kararı).

31. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde hukukî dinlenilme hakkı ayrıca düzenlenmiş olup; davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukukî dinlenilme hakkına sahiptirler (HMK 27/1). Bu hak; yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerir (HMK 27/2). Görüldüğü üzere, hukukî dinlenilme hakkının bilgilenme hakkı, açıklama hakkı, dikkate alınma hakkı unsurlarına sahip olup, dava konusunun devri kurumu, her üç unsurla da yakından ilişkilidir. Çünkü dava konusunun devri ile maddi ve usulî düzeyde değişiklikler gerçekleşeceğinden devralan (hukukî halefin), devredenin (selefin) ve karşı tarafın hukukî dinlenilme hakları ihlal edilmeden karar verilmesi gereklidir.

32. Usul hukukumuzda da ayrık durumlar dışında dava konusu mal veya hakkın davanın devamı sırasında devredilebileceği kabul edilmiş ve HMK’nın 125. maddesinde (HUMK m.186) dava konusunun taraflarca üçüncü kişiye devir ve temliki hâlinde yapılacak usulü işlemler düzenlenmiştir.

33. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 125. maddesinin birinci fıkrasında; “(1)Davanın açılmasından sonra davalı taraf, dava konusunu üçüncü bir kişiye devrederse, davacı aşağıdaki yetkilerden birini kullanabilir:

a) İsterse, devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan kişiye karşı davaya devam eder. Bu takdirde davacı davayı kazanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur.

b) İsterse, davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürür…” hükmü yer almaktadır.

34. Anılan madde hükmü, dava konusunun dava sırasında el değiştirdiği bütün hâllerde uygulanır. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, dava açıldıktan sonra iki taraftan biri dava konusunu bir başkasına devrederse, diğer taraf dilerse; devreden ile olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan üçüncü kişiye karşı davaya devam eder, dilerse; dava konusunu devreden taraf hakkında davayı tazminat davasına çevirebilir.

35. Dava görülmekte iken davalının dava konusunu üçüncü bir kişiye devrettiğini öğrenen mahkemenin, bunu kendiliğinden (re'sen) gözeterek, davacıya maddede belirtilen seçimlik haklarını hatırlatarak hangisini seçtiğini sorması ve davacının vereceği cevaba göre işlem yapması gereklidir. Dava sırasında davalının dava konusunu üçüncü bir kişiye devretmiş olmasına rağmen mahkemece HMK'nın 125. maddesinde belirtilen haklardan hangisini seçtiği davacıya sorulmadan ve ona seçimi yaptırılmadan, sanki devir yapılmamış gibi eski taraflar arasında davaya devam edilerek karar verilemez.

36. Bu seçimlik hakkının hatırlatılması kuralı, kamu düzenine ilişkindir ve kanun yolu dâhil yargılamanın her aşamasında yapılır (Yılmaz, Ejder: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2012, s. 819).

37. Yapılan açıklamalar ışığında somut olayın incelenmesine gelince; dava konusu 92 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin Mart 1950 tarih ve 46 sıra nolu tapu kaydı ve başka tapu kayıtlarına dayalı olarak 27.06.1960 tarihinde yapıldığı, Mart 1950 tarih ve 46 sıra nolu tapu kaydıyla 1/5 payın 8 hisse itibariyle 7 payının ... adına kayıtlı olduğu ve Mayıs 329 tarihli tapu kaydıyla da 1/5 pay maliki ... ...’in ölümü ile ... ve diğer mirasçılarının kaldığı belirtilmek suretiyle 19200 payda 4320 payın (3360 pay Mart 1950 tarih 46 sıra nolu tapu kaydına dayalı ve 960 pay irsen olmak üzere toplam 4320/19200 payın) ... adına ve diğer payların da asıl dava davacıları ile dava dışı kişiler adlarına tespit edildiği, tespite üçüncü kişilerin 1974 yılında yaptıkları itirazların Tapulama Müdürlüğü tarafından reddedildiği, bunun üzerine 26.07.1979 tarihinde Kadastro Mahkemesine tespite itiraz, tapu iptal ve tescil istekli dava açıldığı; bu arada dosyada mevcut ... Noterliği’nin 03.10.1961 tarih ve 8079 yevmiye nolu “gayrımenkul satış vaadi senedi” başlıklı belgesine göre, asıl dava davalısı-birleşen dosya davacısı ... tarafından, Mart 1950 tarih 45 sıra nolu tarlanın 168/960 payı ile 92 parsel ve 46 sıra nolu tarlanın 1/5 hissesinin 7/8 hissesinin tamamının 20.000 TL bedelle asıl dava davacıları-birleşen dava davalıları ..., ... ve ...’ye satışının vadedildiği ve ferağ işlemleri için de dava dışı ... ...’ün vekil olarak tayin edildiği, sonrasında 29.03.1974 tarih ve 735 yevmiye numaralı resmî satış akdiyle “tapunun 950 tarih 46 nolu tarlanın 5 hissede 1 hissesi 8 hisse itibariyle 7 hissesi ... adına kayıtlı iken ... Noterliği’nin 03.10.1961 tarih ve 8079 sayılı vekaletname ile vekili ... ... tarafından anılan payın asıl dava davacıları ..., ... ve ...’ye 16.000TL bedelle satıldığı, asıl dava davacılarının da belirtilen 29.03.1974 tarihli resmî satış akdine dayanarak adlarına tescil istemiyle Kadastro Mahkemesi’nde görülmekte olan tespite itiraz davasına müdahil olarak katıldıkları; ... Kadastro Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen 22.12.1997 tarih ve 1979/778 esas 1997/34 karar sayılı ilamıyla, "92 parsel sayılı taşınmazın 4320/19200 payının ... oğlu ... adına tesciline, müdahillerin tespitten sonra pay satın aldıklarından Kadastro Mahkemesinin görevsizliğine ve müdahillerin Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmakta muhtariyetine” karar verildiği ve bu kararın temyiz edilmeksizin 23.11.2001 tarihinde kesinleştiği, tapu kütüğüne de 23.11.2001 tarihi kayıt tarihi olarak gösterilmek ve evrak müsbite nosu 2005/2083 şeklinde belirtilmek suretiyle hükmen ... oğlu ... adına tescilin gerçekleştirildiği, Tapu Müdürlüğü tarafından gönderilen diğer (bilgisayardan çıkarılan) tapu kaydında ise 11.03.2005 tarihinde 2083 yevmiyeli işlemle hükmen tescilin yapıldığı, tapu kütük sayfasına göre ... oğlu ... adına 23.11.2001 tarihinde hükmen tescil edilen 4320/19200 payın tamamının bilahare 29.03.1974 tarih ve 735 yevmiye işlem belirtilmek suretiyle asıl dava davacıları adlarına satış ve hisse tevhidi suretiyle tescilinin yapıldığı; eldeki asıl davanın 09.05.2005 tarihinde anılan satış akdine dayalı olarak tapu iptal ve tescil istemiyle açıldığı, birleştirilen davanın da asıl davanın yargılaması sırasında yolsuz tescil yapıldığından bahisle tapu iptal ve tescil istemiyle 23.09.2005 tarihinde açıldığı; yargılama sırasında ... ve ...’ın adlarına 06.02.2006 tarihinde anneleri ...’dan intikalen gelen payların da birleştirilerek kaydedildiği anlaşılmıştır.

38. Öte yandan, HMK’nın 125/1. maddesinin değerlendirilmesi bakımından dava konusu 92 parsel sayılı taşınmazdaki çekişmeli payın ve yine çekişmeli payla tevhit edilen dava dışı payların gitti kayıtlarının açık bir biçimde ortaya konulması gerekmektedir. Dava konusu 92 parsel sayılı taşınmazın tapu kütük sayfası incelendiğinde;

Asıl davada davacı-birleştirilen davada davalı ...’nın ölümü üzerine adına kayıtlı 2004/19200 payın 08.11.2007 tarih ve 8656 yevmiye numaralı işlemle mirasçıları ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...(taraf) ve ...’ye(taraf) intikal ettiği, ... ve ... adlarına intikal işleminde intikalen gelen pay ile önceki paylarının birleştirildiği;

Mirasçılardan ...’nın intikal eden 167/3200 payını 22.11.2007 tarih ve 9119 yevmiye numaralı işlemle dava dışı ...’ya satış yoluyla temlik ettiği;

Mirasçılardan ...’ın ölümü üzerine ...’ten intikal eden 167/12800 payı ile dava dışı 924/19200 payının 26.09.2008 tarih ve 9102 yevmiye numaralı işlemle mirasçılarına intikal ettiği, ...’nin mirasçısı ...’ın ölümü üzerine ona intikal eden payın da mirasçılarına 18.05.2011 tarih ve 6402 yevmiye numaralı işlemle intikal ettiği, 27.06.2011 tarih ve 8092 yevmiye numaralı işlemle mirasçılar arasındaki elbirliği mülkiyeti sona erdirilerek paylı mülkiyete geçildiği, ... mirasçısı ...’in 29/38400 payını 26.11.2016 tarih ve 17100 yevmiye numaralı işlemle dava dışı ...’a satış yoluyla devrettiği, ... mirasçısı ...’ın 29/3840 payını 03.02.2015 tarih ve 1515 yevmiye numaralı işlemle dava dışı ...’e satış suretiyle temlik ettiği, ...’nin de anılan payı 08.12.2016 tarih ve 18143 yevmiye numaralı işlemle ...’a sattığı, ... mirasçısı ...’ın 29/3840 payını 18.03.2015 tarih ve 3614 yevmiye numaralı işlemle dava dışı ...’ya satış yoluyla temlik ettiği, ...’ın da anılan payı 18.11.2015 tarih ve 14902 yevmiye numaralı işlemle dava dışı ...’na satış suretiyle devrettiği;

Mirasçılardan ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...’e ...’ten intikalen gelen payları ile dava dışı paydaş ...’ın 1554/19200 payından intikalen gelen payların 06.12.2007 tarih ve 9585 yevmiyeli işlem gördüğü, mirasçı ...’in ölümü ile adına kayıtlı payın 09.03.2016 tarih ve 3458 yevmiye numaralı işlemle mirasçılarına intikal ettiği, ... mirasçıları ile mirasçı ...’un adlarına kayıtlı payları 07.06.2016 tarih ve 8553 yevmiye numaralı işlemle ...’ya (taraf) satış suretiyle temlik ettikleri, mirasçılar ... ve ...’nin intikalen gelen paylarını 05.11.2013 ve 13.03.2014 tarihlerinde dava dışı ..., ... ve ...’e sattıkları, mirasçı ...’nin intikalen gelen payını 06.12.2007 tarih ve 9594 yevmiye numaralı işlemle dava dışı ...’ya sattığı, ...’ın da anılan payı 18.11.2015 tarih ve 14902 yevmiye numaralı işlemle dava dışı ...’na satış yoluyla devrettiği;

Mirasçılardan ...’nun ölümü üzerine ...’ten intikal eden 167/89600 payının 13.12.2010 tarih ve 11452 yevmiye numaralı işlemle mirasçılarına intikal ettiği tespit edilmiştir.

39. O hâlde, mahkemece birleştirilen davada davacı ... mirasçılarına HMK’nın 125/1-a-b maddesindeki seçimlik haklarından hangisini kullanacağı konusunda ve maddeye uygun biçimde, açık olarak beyanda bulunmak üzere süre verilmesi, kullanılacak seçimlik hakka göre devreden veya devralan hakkında yargılamaya devam edilerek davanın neticelendirilmesi gerekirken, devir yokmuş gibi eski taraflar arasında yargılamaya devam edilerek davanın sonuçlandırılması usul ve yasaya aykırıdır.

40. Hâl böyle olunca direnme kararının, yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle

Asıl davada davalı-birleştirilen davada davacı ... mirasçıları vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 31.05.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.