Logo

Hukuk Genel Kurulu2019/701 E. 2022/1027 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kamulaştırmasız el atmaya dayalı irtifak hakkı karşılığının tahsili davasında, taşınmaz malikine yapılan tebligatın usulüne uygun olup olmadığı ve kamulaştırma işleminin kesinleşip kesinleşmediği hususunda yaşanan ihtilaf.

Gerekçe ve Sonuç: Davacının murisi olan taşınmazın önceki malikine kamulaştırma işlemine ilişkin tebligatın usulüne uygun yapılmadığı, tapuda ferağ verilmediği ve kamulaştırma bedelinin ödendiğine dair de bir kanıt sunulamadığı gözetilerek, davacı yönünden kesinleşmiş bir kamulaştırma işleminden söz edilemeyeceği değerlendirilerek yerel mahkemenin direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “kamulaştırmasız el atmaya dayalı irtifak hakkı karşılığının tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kalkandere Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; Rize ili, Kalkandere ilçesi, Yolbaşı beldesi, Cami mahallesi, 174 ada 24, 237 ve 239 parsel, 175 ada 8, 20 ve 38 parsel, 183 ada 16, 112, 114 ve 149 parsel sayılı taşınmazların müvekkillerine ait olduğunu, davalı idarenin herhangi bir kamulaştırma işlemi yapmaksızın bu taşınmazlardan elektrik nakil hattı geçirdiğini ileri sürerek kamulaştırmasız el atma nedeniyle 10.000TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş, 17.10.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile taleplerini 123.622,17TL’ye artırmıştır.

Davalı Cevabı:

5. Davalı idare vekili cevap dilekçesinde; davacı taraf uzlaşma usulünü uygulamadan dava açtığı için öncelikle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddi gerektiğini, dava konusu taşınmazlarla ilgili olarak kamulaştırmasız el atma durumunun olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Dava 174 ada 24, 237 ve 239 parsel, 175 ada 8, 20 ve 38 parsel, 183 ada 16, 112, 114 ve 149 parsel sayılı taşınmazlara yönelik olarak açılmış, mahkemece 2013/167 E. sayılı dosyanın 18.02.2015 tarihli celsesinde, her bir taşınmaz yönünden davaların tefriki ile ayrı esaslara kaydına karar verilmiş olup, tefrik sonrası oluşturulan işbu dosyada dava konusu taşınmaz 183 ada 114 parsel sayılı taşınmazdır.

7. Kalkandere Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.03.2015 tarihli ve 2015/32 E. 2015/72 K. sayılı kararı ile; mahkemenin 1979/55 D. İş 1979/39 K. sayılı dosyasında taşınmazın davacının murisi ...’ın zilyetliğinde bulunduğu, 6830 sayılı Kanunun 19. maddesi uyarınca bedel depo edilmek suretiyle irtifak hakkının tesciline karar verildiği, noter ihtarnamesinin arka yüzünde köy muhtarı Ahmet Çolak imzasına Tebligat Kanunu’nun 21. maddesi gereği tebliğ şerhinin mevcut olduğu, bu tebliğ işleminin usulüne uygun olup olmadığının kontrolü için ilgili noterlikten tebliğ mazbatası aslının istendiği, ancak cevabi yazıda mevzuata uygun şekilde evrakın imha edildiği, bu nedenle gönderilemediğinin bildirildiği, bu durumda Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine uygun tebligat şerhinin aksinin ispatı mümkün olmadığından tebliğ işleminin usulüne uygun olduğu, taşınmazın üzerinde 2 adet elektrik iletim hattının bulunduğu, 114-A ile gösterilen 2,98 m2’lik hatta ilişkin tapu kaydında irtifak şerhinin bulunmadığı, acele kamulaştırma kararının alınmadığı, 114-B ile gösterilen 846 m2’lik hatta ilişkin kamulaştırma işlemlerinin tamamlandığı ve kesinleştiği, bu nedenle dava konusu taşınmazda bu hat yönünden davalı tarafça kamulaştırmasız el atmanın söz konusu olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile, 78,01TL kamulaştırmasız el atmadan kaynaklı tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, Rize ili, Kalkandere ilçesi, Yolbaşı beldesi, Cami mahallesi, 183 ada 114 parsel sayılı taşınmazın, fen bilirkişisi tarafından tanzim edilen 06.11.2014 tarihli rapor ve ekli krokisinde 114-A harfi ile gösterilen sarıya boyalı 2,98 m2’lik kısmında davalı ... adına irtifak hakkı tesciline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

9. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 11.07.2017 tarihli ve 2016/17757 E. 2017/18105 K. sayılı kararı ile; ''...Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Arsa niteliğindeki taşınmaza emsal karşılaştırması yapılarak değer biçilmesinde ve taşınmazın 2,98 m²'lik kısmı yönünden davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;

Taşınmazın 846 m²'lik irtifak hakkı yönünden; dosyaya celbi sağlanan Kalkandere Asliye Hukuk Mahkemesinin 1979/55 D.İş, 1979/39 karar sayılı dosyasının idare tarafından açıldığı irtifak hakkının tescili istemine ilişkin olduğu ve taşınmazın o tarihte ...'ın zilyetliğinde olduğu ve adına çıkartılan kamulaştırma tebligatının "köy muhtarı Ahmet Çolak imzasına 07/05/1979 tarihinde tebliğ olmuştur." ibaresinin yer aldığı anlaşılmakla davacı murisine usulüne uygun tebligat yapılmadığından geçerli bir kamulaştırma işleminden söz etmek mümkün değildir.

Bu nedenle 846 m²'lik irtifak hakkı yönünden de işin esasına girilerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın kısmen reddine karar verilmesi,

Doğru görülmemiştir,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

10. Kalkandere Asliye Hukuk Mahkemesinin 01.11.2017 tarihli ve 2017/71 E. 2017/75 K. sayılı kararı ile, tapu kaydında 866,00 m2’lik irtifak hakkının tescil edilmiş olduğu ve ... lehine 866,00 m2’lik irtifak hakkı olduğunun kadastro tutanağına da yansıdığı, bozmadan önce verilen geri çevirme kararına göre de idareden kamulaştırma bedelinin ödenip ödenmediğinin sorulduğu ve bedelin bankaya yatırıldığının bildirildiği, 1979/55 D. İş 1979/39 K. sayılı dosyada kesin olarak karar verildiğine göre kesinleşmiş bir kamulaştırma işlemi bulunduğu, bedel de yatırılmış olduğundan kamulaştırma işlemlerinin kesinleştiği anlaşılmasına karşın, uzunca bir süre geçtikten sonra kamulaştırma işleminin geçersizliğinden bahsedilmesinin öngörülebilirlik ve belirlilik ilkelerine de aykırılık taşıyacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

11. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kamulaştırmasız el atmaya dayalı irtifak hakkı karşılığının tahsili istemine ilişkin eldeki davada, Kalkandere Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1979/55 D. İş 1979/39 K. sayılı dosyasında kamulaştırma işleminin kesinleşip kesinleşmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

13. Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce ilgili mevzuat hükümlerinin açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

14. Konuya ilişkin ilk yasal düzenleme 31.08.1956 tarihli ve 6830 sayılı İstimlak Kanunu'nda yer almakta olup, anılan Kanunun “Müddetler ve Merci” başlıklı 14. maddesinde; “İstimlâk olunacak gayrimenkulun sahibi zilyed ve diğer alâkalılar veya istimlâki yapan idare tarafından 13 üncü madde gereğince ikametgâhlarında tebligat yapılmış olanlar tebliğ tarihinden itibaren 15 gün, bunlar haricindekiler son ilân tarihinden itibaren 30 gün içinde istimlâk muamelesine karşı Şûrayı Devlette ve takdir edilen bedel ile maddi hatalara karsı da gayrimenkulun bulunduğu mahal asliye hukuk mahkemesinde dâva açabilirler. Şu kadar ki, Şûrayı Devlete müracaat edildiği takdirde mahkemeye müracaat müddeti Şûrayı Devlet kararının katîleştiği tarihten, bu karar aleyhine karar tashihi istenmiş ise bu talebin reddine dair ilâmın tebliği tarihinden cereyana başlar” düzenlemesine yer verilmiştir.

15. 6830 sayılı Kanun’un “Tebligat” başlıklı 13. maddesinde ise; “İstimlâki kararlaştırılan yerlerin tapu ve tapu kaydı yoksa vergi kayıtları ile ve ayrıca haricen yapılacak tahkikatla tesbit edilen mal sahibi, zilyed ve diğer alâkalılarından ikametgâhı tesbit edilmiş olanlara istimlâk olunacak gayrimenkulun plân veya ebatlı krokisi, istimlâk kararı ve takdir olunan kıymeti ve istimlâkin hangi idare lehine yapıldığı ve açılacak davalarda husumetin kime tevcih edileceği 15 gün içinde noter marifetiyle tebliğ olunur. Tebligatta Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri tatbik olunur... Köy lehine istimlâklerde, tebligat ihtiyar meclisi huzurunda şahsa yapılır. Tevsik edilen tebliğ muteberdir...” hükmü yer almaktadır. Kanun koyucunun kamulaştırmada özel bir önem gösterdiği tebligatın ne şekilde yapılacağı 13. maddede açıklanmış, prensip itibariyle doğrudan doğruya ve mal sahibinin tespit olunan adresine noter vasıtasıyla tebligat yapılması esası kabul edilmiştir.

16. 6830 sayılı İstimlak Kanunu’nu yürürlükten kaldıran ve 08.11.1983 tarihinde yürürlüğe giren 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 05.05.2001 tarihinde 4650 sayılı Kanunla yapılan değişiklik öncesi 25/1. maddesinde "Hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesi bakımından kamulaştırma işlemi mal sahibi için 13. madde uyarınca yapılan tebligatla başlar" hükmü öngörülmüş; 14. maddesinde ise, taşınmaz mal sahibi, zilyet ve diğer ilgililer yönünden 30 günlük dava açma süresinin, noter vasıtasıyla tebligat yapılmış olanlar hakkında tebliğ tarihinden, tebligat yapılamayanlar hakkında noter tebligatı yerine geçmek üzere gazete ile yapılan ilan tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı hüküm altına alınmıştır.

17. Burada noter kanalı ile çıkarılan tebligatın, 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre mal sahibine tebliğ edilmesi gerektiği; aksi hâlde tebligatın geçersiz olacağı ve dava açma için zorunlu olan hak düşürücü sürenin mal sahibi yönünden başlamayacağı her türlü duraksamadan uzaktır.

18. Bu hâliyle mal sahibi yönünden açılacak davalarda, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin başlangıcında ilke olarak tebliğ tarihinin esas alınması gerektiği açıktır. Anılan ilkeye tek istisna Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 24.06.1994 tarihli ve 1993/3 E. 1994/2 K. sayılı içtihadı birleştirme kararı ile getirilmiştir. Anılan kararda, mal sahibine daha önce kamulaştırma işlemi ile ilgili yasaya uygun bir bildirim yapılmamış olması hâlinde hak düşürücü sürenin tapuda ferağ işleminin yapıldığı tarihte başlayacağı benimsenmiştir.

19. Açıklanan yasal durum çerçevesinde; mal sahibi takdir edilen bedele ve maddi hatalara karşı kamulaştırma işlemi tebliğ edilmiş ise tebliğ tarihinden, yasaya uygun bir tebligat yapılmamış ise tapuda ferağ işleminin yapıldığı tarihten itibaren hak düşürücü süre içerisinde dava açabilecektir.

20. Yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri ışığında somut olay incelendiğinde, Bayburt-Rize Enerji İletim Hattının yapımı nedeniyle Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) tarafından 1978 tarihinde kamu yararı kararına istinaden irtifak kamulaştırması yapıldığı, taşınmazın zilyedi olan ... adına noter aracılığı ile tebligat gönderildiği, çıkartılan noter tebligatında "köy muhtarı Ahmet Çolak imzasına 01/05/1979 tarihinde tebliğ olmuştur." ibaresinin yer aldığı, TEK Genel Müdürlüğü tarafından 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 19. maddesi uyarınca irtifak hakkının idare adına tescili istemi ile açılan değişik iş dosyasında Kalkandere Asliye Hukuk Mahkemesinin 1979/55 D. İş 1979/39 K. sayılı kararı ile, taşınmazın 1090 m2’lik kısmında TEK lehine irtifak hakkı tesisi ile bu hakkın tapuya şerh verilmesine karar verildiği, 19.05.2005 tarihinde kesinleşen kadastro tespiti ile de taşınmazın davacı ... adına tapuya kaydedildiği anlaşılmaktadır.

21. Bu durumda kamulaştırma tarihindeki taşınmazın zilyetliğini elinde bulunduran davacının murisi ...’a usulüne uygun kamulaştırma işlemi tebliği yapılmadığı, tapuda ferağ verilmediği, kamulaştırma bedelinin ödendiğine ilişkin belge ibraz edilemediği hususları birlikte değerlendirildiğinde davacı açısından kesinleşmiş kamulaştırma işleminden söz etmenin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.

22. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, kamulaştırmasız el atmadan kaynaklandığı iddia olunan zararın, davacının mülkiyet hakkı kapsamında ve davacı uhdesinde gerçekleşmediği, bedeli ödenmemiş irtifak hakkına katlanmak durumunda olan kişinin önceki malik olduğu, davanın kamulaştırma bedelinin tespiti davası olarak açıldığının kabulü gerektiği, ayrıca mirasçıların birlikte tereke adına açtığı bir davada bulunmadığından davacının aktif dava ehliyetinin de bulunmadığı, bu nedenle direnme kararının gerekçesi düzeltilmek suretiyle onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

23. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

24. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 28.06.2022 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

Davaya konu edilen elektrik iletim hatlarının geçirilmesi için idarece kamulaştırma işlemlerine 1978 yılında başlanmıştır. O tarihte iletim hattı geçirilecek taşınmazın tapuda tescilli olmaması nedeniyle önce zilyedi araştırılmış ve sonrasında Kamulaştırma Kanunu hükümleri doğrultusunda taşınmazın zilyedi ... adına tescili ve irtifak hakkının da idare adına tescili gerçekleşmiştir. Tescile esas mahkeme karar tarihi 24.05.1979 ve mülkiyet hakkı ile irtifak hakkının tescil tarihi ise 11.09.1979’dur.

Davaya konu iletim hattı nedeniyle taşınmazın ve irtifak hakkının tapuya tescili sağlanmış olduğu hâlde 2005 yılında yapılan kadastro tespitinde, öncesi tapu kaydı mülkiyet tespiti yönünden kadastro sırasında uygulanmamış ancak irtifak hakkının öncesi kayda göre tespiti yapılmıştır. Kadastro sırasında öncesi tapu kaydı uygulanmamış ise de kadastro tutanağında taşınmazın ... zilyetliğinde iken 1995 yılında Muhammer Demirtaş’a satılarak zilyetliğin devredildiğinden de söz edilerek kadastro tespiti yapılmıştır. Davalı tarafından irtifak hakkı ile yükümlü olarak yapılan kadastro tespitine karşı askı ilan süresi içinde Kadastro Mahkemesine dava açılmamıştır. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesindeki 10 yıllık hak düşürücü süre içinde de bu irtifak hakkı tescili yönünden açılmış bir dava da bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Taşınmazda irtifak hakkı tescili 1979 yılında yapılmış, davalı ise bundan 16 yıl sonra taşınmazı önceki malikten haricen satın almıştır. Bu satın alma tapu işlemine dayalı olmaksızın yapıldığı için geçersiz ise de sonrası kadastro işlemleri ile mülkiyet edinimi geçerli hâle gelmiştir.

Taşınmazı irtifak hakkı tescilli iken satın alan kişinin ödediği taşınmaz bedelinin de irtifak hakkından doğan değer düşüklüğü ölçüsünde gerçek bedelden daha düşük olacağı açıktır. Diğer bir ifadeyle bu satım sırasında irtifak hakkından doğan değer düşüklüğüne alıcı davacı değil, satıcı üçüncü kişi önceki malik katlanmış durumdadır.

Taşınmazı irtifak hakkı tescilli iken satın alan kişinin öncesinde geçirilen iletim hatları nedeniyle mülkiyet hakkına kamulaştırmasız bir el atma bulunduğundan da söz edilemez. Davacı taşınmazı irtifak hakkı henüz tescil edilmeden almış olsa idi kamulaştırmasız el atmanın varlığı hâlinde el atma ve zarar kendi mülkiyet hakkı kapsamında gerçekleşeceğinden tazminat isteyebilecek olsa da somut olayda bu durum gerçekleşmiş değildir.

Kamulaştırmasız el atma hükümleriyle bakıldığında yukarıda açıklanan nedenlerle el atmadan kaynaklanan iddia olunan zarar, davacının mülkiyet hakkı kapsamında ve davacı uhdesinde gerçekleşmemiştir.

Konuya kamulaştırma hükümleriyle de bakmak gerekir. İdarece yapılmış olan kamulaştırma işlemleri 2001 yılından önce gerçekleşmiştir. 4650 sayılı kanunla 2001 yılında yapılan Kanun değişiklikleri ile kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırma konusu hakkın tescili için dava açılması gerekmekte ise de bu değişiklikten önceki hükümlere göre kamulaştırma tebliği ile idari yargıda kamulaştırmanın iptali için adli yargıda ise bedel artırımı için malikin dava açma hakkı vardır.

Değişiklik öncesi hükümlerle değerlendirildiğinde malik için kamulaştırma tebliğle başlar. Kamulaştırma işlemleri 2001 değişikliklerinden önce başlamış ise tebliğ sonra yapılmış olsa bile kamulaştırma işlemlerinin önceki hükümlere göre tamamlanması gerekir. Bu durumda davacının taşınmazı satın aldığı malike öncesinde tebliğ yapılmamış olsa bile tebliğden itibaren 30 gün içinde bedele ilişkin olarak açılacak olan dava kamulaştırma bedelinin artırılması davası olacaktır. Bu kişi henüz bedel artırım davası açmadan önce kamulaştırmaya konu irtifak hakkı tescil edilmiş hâlde bu taşınmazı sattığından bedel artırım davası açma hakkının da irtifak hakkının tescil edildiği tarihte taşınmaza malik olan ve bu tescil ile mülkiyet hakkı kısıtlanan satıcı malike ait olduğunun kabulü gerekir.

Kamulaştırma hükümleriyle bakıldığında da bedeli ödenmemiş irtifak hakkına katlanmak durumunda kalan kişi taşınmazı satın alan davacı değil, taşınmazı irtifak hakkıyla yükümlü olarak satmak durumunda kalan önceki maliktir. Şayet geçerli biçimde kamulaştırma tebliği yapılmamış ise doğan zarar da bu önceki malik uhdesinde gerçekleşmiş olacaktır.

Dava kamulaştırmasız el atma nedeniyle değerlendirilse dahi davacının, dava açma hakkı yok ise de somut olaydaki aşamalar değerlendirildiğinde idare kamulaştırma işlemlerine girişmiş, tebliğler yapmış sonrasında mahkeme kararına da dayalı olarak kamulaştırma işlemlerine konu irtifak hakkı tescil edilmiş olduğundan bu davanın kamulaştırma bedelinin tespiti davası olarak açıldığının kabulü gerekmektedir. Bu şekilde dava açma hakkı ise davacıya ait olmayıp bu yeri irtifaklı olarak satan kişiye aittir.

Davacının taşınmazı satın aldığı malik uhdesinde gerçekleşen zarar nedeniyle bu kişinin mirasçısı olarak dava açabileceği düşünülebilir ise de somut olayda davacı, mirasçı sıfatına dayanarak dava açmış değildir. Kaldı ki bu hak terkeye ait olduğundan mirasçılar birlikte hareket etmek zorunda olup bu kapsamda tereke adına açılmış bir dava da bulunmadığından bu yönüyle davacının aktif dava ehliyeti bulunduğu sonucuna da varılamaz.

Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemece davanın reddine karar verilmesi doğru olduğu için direnme hükmünün onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan Özel Daire kararı gibi hükmün bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.