Logo

Hukuk Genel Kurulu2020/16 E. 2022/1720 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Tapu kaydına güvenerek taşınmaz satın alan davacının, taşınmazların orman vasfında olduğunun tespiti üzerine Hazine adına tescil edilmesi nedeniyle tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan Devlet’in sorumluluğuna ilişkin tazminat davasında, davacının tazminat talep edebilmesinin şartlarının oluşup oluşmadığına ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: 4785 sayılı Orman Kanunu’nun 1. ve 5. maddeleri uyarınca orman niteliğindeki taşınmazlar için tapu kaydına dayalı tazminat talep hakkının bulunmadığı, ayrıca kadastro tespitine itiraz nedeniyle tapu kaydı oluşmamış taşınmazlar yönünden de TMK m.1007'de düzenlenen tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan Devlet’in sorumluluğunun şartlarının oluşmadığı gözetilerek, direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 4. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Geçici Madde 3” hükmüne göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalı vekilinin duruşma isteminin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili; müvekkilinin.... .... ...ve 236 parselde yer alan taşınmazların yarı hissesini tapuya güven ilkesi çerçevesinde tapudan satın aldığını, ancak belirtilen taşınmazların orman olduğu iddiası ile tespitin iptaline ve orman vasfı ile hazine adına tescili için dava açıldığını, neticede müvekkili tarafından tapuya güven ilkesi gereğince satın alınan taşınmazların orman vasfında olduğu tespit edilerek hazine adına tescil edildiğini, bu nedenle davalının tapu sicilinin tutulmasından dolayı uğranılan zarardan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 1007. maddesi gereğince sorumlu olduğunu ileri sürerek kadastro tespitlerinin tapuya yansıtılmamasından kaynaklanan hatalar neticesinde Devlet’in tasarrufu ile müvekkilinin elinden alınan taşınmazların toplamından müvekkilinin hissesine isabet eden 74.001TL alacağın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; yargılama sırasında talebini 3.554.866,95TL olarak ıslah etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı ... vekili; taşınmazın davacıdan alınarak hazine adına tescil edilmediğini, ayrıca davacıya ait bir taşınmaza el konulmadığını, kadastro tespitine ilişkin idarece yapılan hukukî niteliği bulunmayan bir işlemin mahkeme yolu ile iptal edildiğini, Hazine’nin tazminat ödemesini gerektirir bir durumun söz konusu olmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6.1. İstanbul Anadolu 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.06.2014 tarihli ve 2012/169 E., 2014/427 K. sayılı kararı ile davanın kabulüne karar verilmiş; davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 02.06.2016 tarihli ve 2016/7210 E., 2016/6253 K. sayılı kararı ile eksik araştırma ve inceleme sonucunda hüküm kurulduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.

6.2. İstanbul Anadolu 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.11.2017 tarihli ve 2016/316 E., 2017/517 K. sayılı kararı ile; bozma ilamına uyularak, davacının Pendik ilçesi Emirli köyü 236 parselde yarı hisseyle malik iken orman vasfında olduğu gerekçesiyle tapu kaydının iptal edildiği, davacının satış yoluyla pay sahibi olduğu, her ne kadar Devlet ormanlarının özel mülkiyete konu edilmesi mümkün değilse de genel arazi kadastrosu sırasında taşınmazlar hakkında tespit yapılarak tapu kütüğünün gerçek kişiler adına oluşturularak tapu sicilinin hatalı şekilde tutulduğu, bu hâlde TMK’nın 1007. maddesi gereğince Devlet’in kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacının gerçek zararını karşılamakla mükellef olduğu, zararın tespitinde ise tapunun iptaline ilişkin kararın kesinleştiği tarihin esas alınması gerektiği, bu kapsamda 236 parselden ifrazla oluşan 839 ve 840 parseller için değerleme tarihi olarak 05.10.2010 tarihinin, 841 ve 842 parseller için de 02.07.2008 tarihinin esas alındığı, mahkememizin önceki kararında ...parselden ifrazen oluşan 834, 835, 836 ve 837 parseller ilgili olarak hiçbir değerlendirme ve tespit yapılmamış olduğunun anlaşıldığı, hiç değerleme yapılmayan ...parselden ifrazla oluşan parseller ve 236 parselden ifrazla oluşan parsellerde tapu iptallerinin kesinleşme tarihlerine göre hesaplamalar yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile 74.001TL’nin dava tarihinden, 2.416.047,24TL’nin 23.05.2014 tarihinden, 2.164.820,98TL’nin de 20.10.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararı, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

8. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 26.06.2018 tarihli ve 2018/1614 E., 2018/4861 K. sayılı kararı ile; “…Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi gereğince tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan tazminat davasıdır.

1) Hükmüne uyulan bozma kararına, kararın dayandığı gerekçeye göre; davalı ... vekilinin 236 sayılı parselden ifrazen oluşan 839, 840, 841, 842 sayılı parsellerle ilgili temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2) ...sayılı parselden oluşan taşınmazlara yönelik temyiz itirazlarına gelince; dosya kapsamından, davacının tazminat istemine konu yaptığı Haziran 1949 tarih 20 numaralı tapu kaydı kapsamında kalan ...sayılı parselden oluşan 834, 835, 836 ve 837 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının Pendik Kadastro Mahkemesinin 1991/14 E. - 4 K. ve 2008/5 E. - 14 K. sayılı kararları ile iptaline karar verildiği, Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Dairenin 2016/7210 E. - 6253 K. sayılı bozma kararında bu parsellerle ilgili tazminat istemi yönünden olumlu veya olumsuz bir karar verilmediğinden söz edilerek hüküm bozulmuş, mahkemece bozma kararına uyularak tazminata hükmedilmiş ise de; dayanılan tapu kaydının taşınmazlara uyup uymadığı kesinleşen dosyaların kapsamından anlaşılamamaktadır.

Eğer tapu kaydının taşınmazlara uyduğu anlaşılırsa; 13.07.1945 tarihinde yürürlüğe giren 4785 sayılı Kanunun 1. maddesi gereğince, aynı Kanunun 2. maddesinde sayılan istisnalar dışında bütün ormanların devletleştirildiği, aynı Kanunun 5. maddesinde "Devletleştirilen ormanların sahiplerinin bu kanunun yürürlüğe girmesinden başlayarak 1 yıl içinde mülk edinme belgeleri ve vergi kayıtlarıyla birlikte ve iş ilgililer arasında ihtilaflı durumda ise mahkemede incelenmekte olduğuna dair alacakları belgeleriyle ormanların bağlı bulundukları Devlet orman işletmesi müdürlüğüne veya o yerin mülkiye üstüne başvurmak zorundadır. Bir yıl içinde bu ödevi yerine getirmeyenler devletleştirilen ormanın karşılığını alma hakkını kaybeder" hükmünün bulunduğu, bu hüküm uyarınca dayanak Haziran 1949 tarihli tapudan dolayı tazminat talep hakkının da bulunmadığı; tapu kaydının taşınmazlara uymaması halinde ise kadastroca oluşmuş ve daha sonra mahkemelerce iptal edilmiş geçerli bir tapu kaydı bulunmadığından zaten tazminata hak kazanılamayacağı göz önünde bulundurularak, davacının tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken aksi düşünce ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. İstanbul Anadolu 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.07.2019 tarihli ve 2019/24 E., 2019/221 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ek olarak, bozma ilamında taşınmaz ormanlaştırıldıktan sonra bir yıl içinde davacının orman genel müdürlüğüne itiraz etmesi gerektiği belirtilmiş ise de yapılan işlemlerin tapuca yapılan işlemler olduğu, ormanlaştırılan kısım için tapuda davacı adına tescil yapılmadan davacıya ait taşınmazın tapu kayıtlarının hükmen Hazine adına kaydının yapıldığı, bu hâliyle davacının tapulu taşınmazını kullanmaktan mahrum kaldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Pendik ilçesi, Emirli köyü ...sayılı parselin itiraz nedeniyle tapu kaydındaki malik hanesinin boş olması ve bu parselden ifrazen oluşan taşınmazların orman vasfıyla tamamının Pendik Kadastro Mahkemesinin 01.12.2010 tarihli ve 2010/23 E., 2010/17 K. sayılı kararı ile Hazine adına tesciline karar verilmesi ve kararın kesinleşmesi karşısında tapu sicilinin tutulmasından dolayı TMK’nın 1007. maddesi gereğince Devlet’in sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır.

13. Mülkiyet hakkı gerek Anayasa ve kanunlarla iç hukuk yönünden, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve ek protokolleri ile uluslararası hukuk yönünden kabul edilmiş temel haklardandır. Kişiye bir eşya üzerinde en geniş yetkileri sağlayan aynî hak, mülkiyet hakkıdır. Aynî haklar, eşya üzerinde doğrudan hâkimiyet sağlayan ve bu nedenle herkese karşı ileri sürülebilen mutlak haklardır. Bu nedenle bir eşyanın maliki, hukuk düzeninin çizdiği sınırlar içinde o eşya üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahip kılınmıştır (TMK m. 683/1).

14. Bunların yanında mülkiyet hakkı, kamu yararının bulunduğu hâllerde sınırlandırılabilir ya da tamamen kaldırılabilir. Ancak bu sınırlandırma ya da kaldırma gerçekleştirilirken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) 30.05.2006 tarihli ve 1262/02 sayılı kararında ifade edildiği üzere “...bir kişiyi mülkünden yoksun bırakan bir önlemin…” “...kamu yararına meşru bir amaç gütmesi gerektiği...” bu önlem alınırken “başvurulan yollar ve gerçekleştirilmesi amaçlanan hedef arasında makul bir denge olması gerektiği...” kişinin “...kişisel ve haddinden fazla yük taşımak zorunda kalması halinde gerekli dengenin kurulamayacağı…” açıktır. Bir başka ifadeyle kamu yararı ile mülkiyet hakkından kısmen veya tamamen yoksun bırakılan kişinin menfaati arasında makul, kabul edilebilir, hak ve adalet dengesini sağlayacak bir oranın kurulması asıldır.

15. Mülkiyet kavramının farklı hukuk sistemlerinde farklı şekilde ele alınmasının yanı sıra zaman içinde içeriği de değişiklere uğramıştır. 19. yüzyıla kadar mutlak ve sınırsız bir hak olarak kabul edilen mülkiyet hakkı, günümüzde değişmiş ve mülkiyet hakkı malikine toplum yararına bazı ödevler ve görevler yükleyen sosyal bir hak olarak görülmeye başlanmıştır. Mülkiyet hakkının sadece bir hak değil, aynı zamanda topluma karşı bir ödev olduğu anlayışı yaygınlaşmıştır.

16. Osmanlı Devlet’i döneminde mülkiyet sistemi günümüzdekinden farklı olup, İslâm hukukunun mülkiyet esasları kabul edilmiştir. Bugünkü Türk hukukunun aksine İslâm hukukuna göre bir nesnenin ayn'ı ve menfaati farklı kişilere ait olabileceği kabul edildiğinden özellikle Osmanlı toprak sisteminde tek bir mülkiyet anlayışından söz etmek mümkün olmayıp, araziler mülk, vakıf, metruk, mevat ve mirî arazi olmak üzere çeşitli kısımlara ayrılmaktaydı. Toprağın büyük bir kısmı kuru mülkiyeti (rekabesi) Devlet’e ait olup yaralanma hakkı (intifa hakkı) belli bir bedel karşılığında süresiz olarak kişilere tevfiz olunan miri arazi (Arazi Kanunnamesi m. 3) niteliğinde mutasarrıfına geniş yetkiler tanıyan tımar sistemi uygulaması yaygın olarak bulunmaktaydı.

17. Cumhuriyetin kurulmasından sonra 17.02.1926 tarihinde kabul edilen 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi taşınmaz mülkiyeti konusunda önemli yenilikler getirmiş, tapuda kayıtlı olan ya da olmayan taşınmazların zilyetleri adına tesciline imkan tanınmıştır. 1934 yılında çıkarılan Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu ile de miri arazinin zilyetleri adına tesciline olanak sağlanmıştır. Ayrıca 766 sayılı Tapulama Kanunu ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu mutasarrıfların zilyetliğinde bulunan taşınmazların bu kişiler adına tespit ve tescil edilmesini öngörmüştür.

18. 766 sayılı Tapulama Kanunu'nun 33. maddesine göre zilyetliğin tasdikli irade suretleri ve fermanlar, muteber mütevelli, sipahi, mültezim temessük veya senedi, kayıtları bulunmayan tapu ve mülga Hazine-i hassa senedi veya muvakkat tasarruf ilmühaberi, gayri musaddak tapu yoklama kayıtları, mülkname, muhasebatı atıka kalemi kayıtları, mübayaa istihkam ve ihbar ücretleri gibi belgelere dayandırılması hâlinde miktar sınırlaması gözetilmeksizin zilyetler adına tescili öngörmektedir. Benzer bir hüküm de 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. maddesinde yer almıştır. Bununla birlikte kadastro uygulaması geç başladığından ve uzun süre aldığından kadastronun geçmediği alanlarda kişilerin sahip olduğu tapu belgeleri; genellikle harita, plan ve krokiye dayanmayan ve sabit sınırları göstermeyen belgelerdir (Anayasa Mahkemesi, Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 56 ).

19. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun "Kayıt ve belgelerin kapsamını tayin" başlıklı 20. maddesinin A fıkrasında; kadastro uygulaması yapılırken tapu kayıtları ile diğer belgelerin kapsadığı yerin tayini kayıt ve belgelere, harita, plan ve krokiye dayanmakta; bunların yerlerine uygulanması mümkün ise harita, plan ve krokideki sınırlara itibar olunacağı ancak harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılacağı hükmü getirilmiştir. Aynı maddenin C fıkrasında ise harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar; değişebilir ve genişletilmeye elverişli nitelikte ise bunlarda gösterilen miktara itibar olunacağı ancak değişebilir ve genişletilmeye elverişli sınırlardaki taşınmaz malların kayıtları, fizik yapıları ve konumları itibarıyla belli bir yeri kapsıyorsa tespitin o sınır esas alınarak yapılacağı hükmü yer almaktadır.

20. Yapılan bu kadastro faaliyeti ile amaçlanan taşınmaz malların sınırlarının ve hukukî durumlarının belirlenerek tapu sicilinin oluşturulmasıdır. Nitekim 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 1. maddesinde “Bu Kanunun amacı, ülke koordinat sistemine göre memleketin kadastral veya topoğrafik kadastral haritasına dayalı olarak taşınmaz malların sınırlarını arazi veya harita üzerinde belirterek hukuki durumlarını tespit etmek suretiyle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun öngördüğü tapu sicilini kurmak, mekansal bilgi sisteminin alt yapısını oluşturmaktır" şeklinde ifade edilmiştir.

21. Tapu sicili, taşınmazlar üzerindeki mevcut hakları göstermek, bunların tesis ve devirlerini sağlamak için tutulan resmî bir sicildir. TMK'nın 997 ve devamı maddelerinde düzenlenen tapu sicili, ana ve yardımcı sicillerden oluşan ve çeşitli defter ile belgeleri kapsayan bir bütündür. Zira tapu sicilinin en önemli unsuru tapu kütüğü olmakla birlikte tek başına kütük kaydının bir taşınmazın geometrik ve hukukî durumunu göstermeye yeterli olduğu söylenemez. Bu anlamda Devlet’in yetkili kıldığı memurlar tarafından tutulan defter, belge ve planlar; taşınmazın malikini, taşınmazı takyit eden sınırlı ayni hakları, konumunu, yüzölçümünü, miktarını, türünü ve şeklini, yine varsa taşınmazla ilgili bazı şahsi haklar ile devir ve temlik hakkı üzerindeki kısıtlamaları da gösterir.

22. Kural olarak taşınmazlar üzerindeki ayni haklar tescille kazanılır (TMK m. 705/1). Tescil, tapu kütüğünde ayni hakka ilişkin kaydı ifade eden teknik bir terimdir. Tapu sicilinin taşınmazlar üzerindeki ayni hakları gösterebilmesi için öncelikle taşınmazın tapu siciline kaydı gerekmektedir. Çünkü TMK'nın 1000/1. maddesinde, her taşınmaza kütükte bir sayfa açılacağı belirtilerek, tapu sicilinin oluşturulmasında "ayni sistem" adı verilen sistem kabul edilmiştir. Bu sistemi kadastrosu yapılmamış yerlerde uygulama imkânı bulunmadığından ülke topraklarının kadastrosunun yapılması, tapuya kayıtlı olmayan taşınmazların çap kaydının oluşturularak tapulanması çok önemlidir.

23. Devlet’i oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan öteki unsur da topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiştir.

24. Tapu sicilinin tutulmasından Devlet’in sorumluluğu TMK'nın 1007. maddesinde düzenlenmiştir. TMK'nın 1007/1 maddesi "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur" hükmünü taşımaktadır.

25. Tapu sicili kayıtlarının gerçek hak ve hukukî duruma uygun tutulması gerekir. İşte Devlet’in denetimi ve gözetimi adına tutulan tapu sicilindeki kayıtlarının doğruluğuna güvenen kişilerin bu yüzden uğradığı zararların tazmini, tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan Devlet’in sorumluluğuyla sağlanır.

26. Devlet tarafından verilen, doğru esasa ve geçerli kayda dayalı mülkiyet hakkına değer verileceği kuşkusuzdur. Aksi düşünce tarzının, Devlet’in verdiği tapunun geçersizliğini ileri sürerek hiçbir karşılık ödemeksizin iptalinin istenmesi, zamanında geçerli bir şekilde ve kayda dayalı olarak oluşturulan mülkiyet hakkı ile bağdaşmayacağı gibi kamu vicdanını yaralaması yanında hukuk Devlet’i ilkesini de zedeleyen bir tutum oluşturacaktır.

27. Devlet’in tapu sicilini çok düzgün tutması ve taşınmazların durumunu tespit ve tescil bakımından gerekli düzenlemelerin yapılarak açık hâle getirilmesi konusuna büyük önem verilmiş, bu sicillerin Devlet memurlarınca tutulmasından ileri gelecek bütün zararlardan dolayı vatandaşlara karşı fer’î değil, aslî bir sorumluluk yüklenmiştir.

28. Devlet’in sorumluluğundan söz edebilmek için, tapu sicilinin tutulmasında sicil görevlisinin hukuka aykırı bir işleminin ve bununla zararlı sonuç arasında nedensellik bağının varlığı gerekmekle birlikte, eylemin kusura dayanıp dayanmamasının bir önemi yoktur. Başka bir deyişle Devlet’in sorumluluğu, kusursuz bir sorumluluktur. Dolayısıyla Devlet’in “tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluğuna” ilişkin olarak, kusursuz sorumluluk/ ağırlaştırılmış sebep/ ağırlaştırılmış objektif sorumluluk/tehlike sorumluluğa ilişkin kurallar uygulanır.

29. İdare illiyet bağının kesildiğini ispat etmediği sürece sorumluluktan kurtulamaz. İlliyet bağının kesilebilmesi için zarar görenin ağır kusurunun bulunması veya üçüncü bir kişinin illiyet bağını kesebilecek nitelikte ağır kusurunun olması veya hakkında zarar doğuran sonucun meydana gelmesinde öngörülemeyen hâlin bulunması gerekir. Yine tapu görevlisine rücu edilebilmesi, tapu görevlisinin kusurunun varlığı hâlinde mümkündür.

30. Yapılan açıklamalar ışığında somut olayın incelenmesinde; davacı vekili, müvekkilinin Pendik ilçesi Emirli köyü ...ve 236 parselde yer alan taşınmazların 1/2 hissesini tapuya güven ilkesi çerçevesinde tapudan satın aldığını, ancak belirtilen taşınmazların orman olduğu iddiası ile açılan dava neticesinde taşınmazların orman vasfında olduğu tespit edilerek hazine adına tescil edildiğini, bu nedenle davalının tapu sicilinin tutulmasından dolayı uğranılan zarardan TMK’nın 1007. maddesi gereğince sorumlu olduğunu ileri sürmüştür.

31. Dosya kapsamından yörede yapılan tapulama sırasında Pendik ilçesi Emirli köyü ...parsel sayılı 67.360 m2 yüzölçümündeki taşınmazın tarla ve çalılık niteliğiyle Haziran 1949 tarihli ve 20 numaralı tapu kaydına dayalı olarak 1964 yılında Fatma Aydın ve Mehmet Kervancı adlarına tespit edildiği, Orman Yönetimi ve Hazinenin itirazlarının kadastro komisyonunun 31.08.1988 tarihli ve 4 numaralı kararı ile reddedilmesi üzerine, Orman Yönetimi ve Hazine tarafından yasal süre içerisinde kadastro tespitine itiraz edildiği, yine Pendik ilçesi Emirli köyü 236 parsel sayılı 147.640 m2 yüzölçümündeki taşınmazın tarla ve çalılık niteliği ile 33, 34 ve 35 numaralı vergi kaydı uygulanarak Vehbi Akören ve Abdil Akören adlarına tespit edildiği, Orman Yönetimi ve Hazinenin taraf olmadığı gerçek kişiler arasında görülen dava sonucu Tapulama Mahkemesinin 1966/189 E. - 1968/2 K. sayılı kararı ile Saliha Uzunoğlu ve İbrahim Uzunoğlu adlarına tescile karar verildiği, daha sonra 1985 yılında tapuda yapılan satış sonucu 1/2 pay oranı ile Mehmet Necmettin İnel ve davacı ... adlarına tescil edildiği, Orman Yönetiminin 20.06.1988 tarihinde taşınmazın orman sayılan yer olduğundan tapu kaydının iptali isteği ile bu parsel yönünden de dava açtığı, ...ve 236 parsel sayılı taşınmazlara yönelik açılan davaların birleştirildiği anlaşılmaktadır.

32. Öte yandan yörede 1942 yılında 3116 sayılı Kanun’a göre ilk orman kadastrosu ile 1981 tarihli ve 1744 sayılı Kanun uygulaması, daha sonra 2896 sayılı Kanun ve 3302 sayılı Kanun kapsamında 2/3 madde uygulamaları ile 1964 tarihli genel arazi kadastro işlemlerinin yapıldığı, ...parsel sayılı taşınmazın 834, 835, 836 ve 837 sayılı parsellere, 236 sayılı parselin ise 838, 839, 840, 841 ve 842 parsellere ifraz gördüğü, yargılama neticesinde Pendik Kadastro Mahkemesinin 01.12.2010 tarihli ve 2010/23 E., 2010/17 K. sayılı kararı ile ...parselden ifrazen gelen 834, 835, 836 ve 837 sayılı parsel taşınmazların orman niteliği ile Hazine adına tesciline ve 236 sayılı parselden ifrazen gelen 839, 840, 841 ve 842 sayılı parsel taşınmazların orman niteliği ile Hazine adına tesciline ilişkin karar kesinleştiğinden karar verilmesine yer olmadığına, 236 sayılı parselden ifrazen gelen 838 parsel sayılı taşınmazın davacı ... ve Mehmet Necmettin İnel adlarına 1/2 pay ile tapuya tescillerine karar verildiği, Hazine ve Orman Yönetimi tarafından kararın temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 02.03.2011 tarihli ve 2011/2273 E., 2011/2043 K. sayılı kararıyla kararın onandığı ve neticede kesinleştiği anlaşılmıştır.

33. Görüldüğü üzere dava konusu ...sayılı parselden ifrazen gelen 834, 835, 836 ve 837 sayılı parsellerde kadastro tespitine itiraz nedeniyle tapu kaydının henüz oluşmadığı ve malik hanesinin boş olduğu, 236 sayılı parselden ifrazen gelen 838, 839, 840, 841 ve 842 sayılı parsellerin ise kadastro tespiti sonrası tapu kaydının oluştuğu ve davacı ile Mehmet Necmettin İnel’in bu parselleri 1/2 payı ile tapuda malik gözüken Saliha Uzunoğlu ve İbrahim Uzunoğlu’ndan satın aldıkları ve tapuda adlarına tescil edildiği dosya kapsamı ile sabittir. Davacı vekili tarafından, dava konusu ...sayılı parsel yönünden tapu kaydı oluşmadığı için burasının müvekkili ile Mehmet Necmettin İnel’in birlikte Fatma Aydın ve Mehmet Kervancı’dan noter aracılığıyla yapılan taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile satın aldıkları ileri sürülmüş, ancak dosya kapsamına Mehmet Necmettin İnel’e ait taşınmaz satış vaadi sözleşmesi sunulurken davacıya ait taşınmaz satış vaadi sözleşmesi sunulmamıştır.

34. Bu itibarla dava konusu 236 sayılı parselden ifrazen gelen ve Mehmet Necmettin İnel ile davacı ... adına tescilli iken mahkemece orman niteliği ile Hazine adına tesciline karar verilen 839, 840, 841 ve 842 sayılı parsel taşınmazlar yönünden TMK’nın 1007. maddesinde öngörülen tazminat şartları oluşmuş ise de ...sayılı parselden ifrazen gelen ve kadastro tespitine itiraz nedeniyle tapuda malik hanesi boş bırakıldıktan sonra mahkemece orman niteliği ile Hazine adına tesciline karar verilen 834, 835, 836 ve 837 sayılı parsel taşımazlar yönünden ise TMK’nın 1007. maddesinde öngörülen tazminat şartlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.

35. Nitekim Anayasa Mahkemesi de 05.11.2015 tarihli ve B. No: 2013/1178 nolu kararında; "Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün, mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa ve Sözleşme'yle korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti", Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir iddianın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma şansının yüksek olduğunu gösteren yerleşik ve istikrarlı bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir. Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tanım, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır. Bu çerçevede mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır." ifadelerine yer verilmiştir

36. Diğer taraftan 13.07.1945 tarihinde yürürlüğe giren 4785 sayılı Kanun’un 1. maddesi gereğince, aynı Kanun’un 2. maddesinde sayılan istisnalar dışında bütün ormanlar devletleştirilmiştir. Aynı Kanun’un 5. maddesi; "Devletleştirilen ormanların sahiplerinin bu kanunun yürürlüğe girmesinden başlayarak 1 yıl içinde mülk edinme belgeleri ve vergi kayıtlarıyla birlikte ve iş ilgililer arasında ihtilaflı durumda ise mahkemede incelenmekte olduğuna dair alacakları belgeleriyle ormanların bağlı bulundukları Devlet orman işletmesi müdürlüğüne veya o yerin mülkiye üstüne başvurmak zorundadır. Bir yıl içinde bu ödevi yerine getirmeyenler devletleştirilen ormanın karşılığını alma hakkını kaybeder" hükmünü haizdir. Bu itibarla anılan hüküm gereğince ...sayılı parselden oluşan taşınmazlara yönelik olarak davacının tazminat istemine konu yaptığı Haziran 1949 tarihli ve 20 numaralı tapu kaydı nedeniyle de tazminat talep hakkının bulunmadığı anlaşılmaktadır.

37. Hâl böyle olunca mahkemece, dosya kapsamında aldırılan 10.02.2017 tarihli bilirkişi ek raporu ile tespit edilen taşınmaz değerleri itibariyle dava konusu 236 sayılı parselden ifrazen gelen ve mahkemece orman niteliği ile Hazine adına tesciline karar verilen 839, 840, 841 ve 842 sayılı parsel taşınmazlar yönünden TMK’nın 1007. maddesi gereğince tazminat talep edebileceği, buna karşılık yukarıda belirtildiği üzere ...sayılı parselden ifrazen gelen 834, 835, 836 ve 837 sayılı parsel taşımazlar yönünden ise TMK’nın 1007. maddesi şartlarının oluşmadığı gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.

38. O hâlde direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenler yanında yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenler ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.12.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.