Logo

Hukuk Genel Kurulu2020/734 E. 2022/383 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacının 12.01.2000-25.02.2005 tarihleri arasındaki sigortalı çalışmasının tespiti talebinde, 25.02.2005-01.08.2015 tarihleri arasında yapılan sigorta bildirimlerinin hak düşürücü süreyi kesip kesmediği.

Gerekçe ve Sonuç: 506 sayılı Kanun'un 79. maddesi ve 5510 sayılı Kanun'un 86. maddesi uyarınca, kesintisiz çalışmanın sona erdiği tarihten itibaren 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde dava açılması gerektiği, davacının 01.08.2015 tarihinde sona eren kesintisiz çalışması için 5 yıllık süre içerisinde dava açtığı ve 25.02.2005 tarihinden sonraki bildirimlerin hak düşürücü sürenin başlangıcını etkilemediği gözetilerek, direnme kararı onanmış ve dosya sair temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi

1. Taraflar arasındaki “Tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Erzurum 2. İş Mahkemesinin davanın reddine ilişkin kararına yönelik davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi tarafından ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın kabulüne dair verilen karar davalı ve fer'î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı ve fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalıya ait 25 M 0048 plakalı halk minibüsünde 12.01.2000-01.08.2015 tarihleri arasında şoför olarak çalıştığını, ancak 12.01.2000-25.02.2005 tarihleri arasındaki çalışmalarının Kuruma bildirilmediğini ileri sürerek 12.01.2000-25.02.2005 tarihleri arasında kesintisiz çalıştığının tespitini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; hak düşürücü süre geçtikten sonra dava açıldığını, davacının 01.09.2015 tarihli belgede 25.02.2005 tarihinden itibaren çalışmaya başladığını ikrar ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu (.../Kurum) vekili; hak düşürücü sürenin geçmesi sebebiyle davanın reddi gerektiğini belirtmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

7. Erzurum 2. İş Mahkemesinin 02.12.2016 tarihli ve 2016/288 E., 2016/44 K. sayılı kararı ile; davalı işverenin Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde belirtilen belgelerden birini dâhi Kuruma vermediği, Kurum tarafından davacının belirtilen sürelerde çalıştığına dair bir tespitte bulunulmadığı, bu nedenle beş yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği, öte yandan eldeki dava 2015 yılında açıldığından husumetin yanlış yöneltildiği, bu nedenle ... lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle davalı Kurum yönünden husumet yokluğundan; davalı ... yönünden hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

8. Erzurum 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

9. Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 10.10.2017 tarihli ve 2017/1270 E., 2017/1329 K. sayılı kararı ile; davacının davalı nezdinde 25.02.2005-01.08.2015 tarihleri arasında kesintisiz çalıştığının hizmet döküm cetveli ile sabit olduğu, bu durumda davanın açıldığı tarihe kadar hak düşürücü sürenin dolduğundan bahsedilemeyeceği, bu nedenle ilk derece mahkemesi kararının hatalı olduğu, dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde davacının davalı nezdinde 12.01.2000 tarihinde çalışmaya başlamasına rağmen Kuruma bildirimin 25.02.2005 tarihinde yapıldığı, tespiti istenen dönem bakımından fiilen çalışmanın ispatlandığı, davacının 01.08.2015 tarihine kadar da çalışmasını sürdürdüğü gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına, davanın kabulü ile davacının davalı yanında 12.01.2000-25.02.2005 tarihleri arasında kesintisiz sigortalı olarak çalıştığının tespitine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

10. Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ve fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 24.10.2019 tarihli ve 2017/5936 E., 2019/7957 K. sayılı kararı ile; “…somut olayda; 12.01.2000 ile 25.02.2005 tarihleri arasında davalı yanında çalışmalarının tespitini istenilmiş ise de, davacının işe giriş bildirgesinin verildiği tarih olan 25.02.2005 tarihi öncesinde, sigortalı davacıya ait herhangi bir belgenin kuruma verilmediği, kurumca da sigortalı davacı tarafından talep edilen 12.01.2000-25.02.2005 tarihleri içerisinde çalıştığına dair herhangi bir tespit raporunun bulunmadığın anlaşılması karşısında, tespiti talep edilen süre yönünden hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle davanın reddi gerekir.

Bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek, eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 05.02.2020 tarihli ve 2019/4434 E., 2020/302 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten davacının çalışmasının 25.02.2005 tarihinden itibaren davalı işveren tarafından Kuruma bildirildiği, bu bildirimle birleşen blok çalışmasının bulunduğu anlaşıldığından hak düşürücü süreden söz etmenin mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde davalı ve fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının 12.01.2000-25.02.2005 tarihleri arasındaki hizmetlerinin tespiti bakımından 25.02.2005-01.08.2015 tarihleri arasındaki bildirimlerinin hak düşürücü sürenin oluşmasına engel olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davacının talebi yönünden hak düşürücü sürenin gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7. maddesinin 1. fıkrasında; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20'inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” yönünde düzenleme bulunmaktadır.

16. Bu durumda 01.10.2008 tarihinden önceki döneme ilişkin hizmet tespiti uyuşmazlıklarında 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (506 sayılı Kanun); bu tarihten sonraki dönem bakımından ise 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekecektir.

17. Öncelikle ifade etmek gerekir ki, mülga 506 sayılı Kanun ve 5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır.

18. Bunlar: a) Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet sözleşmesine dayanması, b) İşin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde iş organizasyonu içerisinde yapılması, c) Çalışanın 506 sayılı Kanun’un 3. maddesinde (5510 sayılı Kanun’un 6. maddesi) belirtilen istisnalardan olmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur.

19. Dolayısıyla sigortalı olarak çalışabilmenin temel koşulu, hizmet sözleşmesine dayalı çalışmanın bulunmasıdır. Bu anlamda bir sözleşme, hizmet sözleşmesi olarak kabul edilmediğinde sigortalılıktan söz edilmesi de mümkün olmayacaktır.

20. Sigortalılık niteliğinin kazanılması açısından işveren ile çalıştırılan kişi arasında hizmet sözleşmesinin yapılması tek başına yeterli değildir. Ayrıca işin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde yapılması gerekmektedir. Mülga 506 sayılı Kanun’un 5. maddesine göre (5510 sayılı Kanun’un md. 11) işyeri, bir hizmet sözleşmesine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların işlerini yaptıkları yerdir. İşin niteliği ve yürütümü bakımından işyerine bağlı bulunan yerlerle dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya meslek eğitimi yerleri, avlu ve büro gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır.

21. Ayrıca 5510 sayılı Kanun'un geçici 7. maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanun'un 2. ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanun’un 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun'un 6. maddesinin 1. fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir (5510 sayılı Kanun 4 ve 92. maddeleri).

22. Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle Kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve Kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin Kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup ülkenin gerçeklerinden biridir. İşte bu noktada, işçinin birtakım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.

23. Bilindiği üzere, sigortalı hizmetin tespiti davaları kamu düzenini ilgilendirmekte olup, bu niteliği gereği özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerekmektedir. Bu davaların yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanun'un 79. maddesinin 10. fıkrasında; “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” düzenlenmiştir.

24. Sigortasız çalışmaların tespiti yönünden dava açma ve hak arama özgürlüğüne getirilen süre sınırlaması başka bir deyişle dava açma süresinin 5 yıl ile sınırlandırılması doğrudan doğruya hakkın mevcudiyetini etkilediğinden hak düşürücü niteliktedir ve bu sürenin geçmesi ile hak bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. 506 sayılı Kanun'un kabul edilip yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 5 yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanun'un 5. maddesiyle 10 yıla çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanun'un 3. maddesiyle yeniden beş yıl olarak düzenlenmiş olup 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinin 9. fıkrasında da bu süre 5 yıl olarak geçerliliğini korumaktadır.

25. Bu kapsamda işe giriş bildirgesi düzenlenmemiş veya düzenlenmesine karşın hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmemiş, süresi içerisinde Kuruma verilen dönem bordroları ile bildirim yapılmamış, çalışmanın varlığı yönünde sigorta müfettişince herhangi bir tespit yapılmamış ise, hizmetlerin tespitini talep eden kişilerin hak düşürücü süre geçmeden dava açması zorunludur.

26. İşverenin, çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği 506 sayılı Kanun'un 79. maddesinin 1. fıkrasında açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi, dört aylık sigorta primleri bordrosu, sigortalı hesap fişi vs.'dir. 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinin 9. fıkrasında bu belgeler aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi olarak belirtilmiştir. Sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması hâlinde artık Kanun'un 79. maddesinin 10. fıkrasında ve 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinin 9. fıkrasında düzenlenen hak düşürücü süreden söz edilemez.

27. Yargıtayın yerleşmiş uygulamalarına göre; eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada Kurumun sigortalının çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir.

28. Diğer taraftan, Kurum tarafından yapılan bir tespitin olması hâlinde de aynı sonuca ulaşılmaktadır. Bu kabulün temelinde yatan neden; hiç bildirim yapılmayan sigortalılarla, kısmi bildirim yapılan sigortalıların aynı hukuksal statüye tabi tutulmalarının hukuka ve hakkaniyete aykırı olacağının düşünülmesidir.

29. Somut olayda; davacı adına 25.02.2005-01.08.2015 tarihleri arasında davalı işveren tarafından Kuruma hizmet bildirimi yapıldığı, ihtilaflı dönem olan 12.01.2000-25.02.2005 tarihleri arasında ise Kuruma yapılmış bildirim bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında kesintisiz olarak geçen çalışmanın sona erdiği yılın sonunun başlangıç olarak alınması gerektiği, kesintisiz geçtiği iddia olunan çalışmanın 01.08.2015 tarihinde sona erdiği ve çalışmanın sona erdiği yıl sonundan itibaren 5 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açıldığından 506 sayılı Kanun’un 79. maddesi ve 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesinde düzenlenen hak düşürücü sürenin dolduğundan söz etmek mümkün değildir.

30. Hâl böyle olunca direnme kararı usul ve yasaya uygundur.

31. Ne var ki Özel Dairece bozma nedenine göre davalı ve fer'î müdahil Kurum vekillerinin diğer temyiz itirazları yönünden inceleme yapılmadığından bu yönde inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

IV. SONUÇ:

Direnme uygun bulunduğundan davalı ve fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekillerinin sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 24.03.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.