"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “Tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... İş Mahkemesinin davanın kabulüne ilişkin kararına yönelik davalılar vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine dair ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi tarafından verilen karar davalılar vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili davada dava dilekçesinde; müvekkillerinin murisi sigortalı ...’ün 19.08.2015 tarihinde geçirdiği kaza sebebiyle vefat ettiğini, davalı Kurum müfettişi tarafından düzenlenen 20.10.2016 tarihli ve 93464/26/İR sayılı raporda olayın iş kazası olmadığının belirtildiğini, ... Cumhuriyet Başsavcılığınca bahsi geçen olayın iş kazası olduğunun tespit edildiğini ileri sürerek müvekkillerinin murisi sigortalı ...’ün geçirdiği kazanın iş kazası olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; fiyat usulü ile yapılan şartnameye göre kesim, sürütme ve taşıma işlemlerinde sorumluluğun iş sahibi şahıslarda olduğunu, müvekkili İdarenin işveren sıfatının olmadığını, hizmet akdi değil istisna akdi bulunduğunu, eldeki davada husumetin S.S. ... Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifine yöneltilmesi gerektiğini, çalışanların müvekkilinin emir ve denetimi altında olmadığını, öte yandan müvekkili tarafından gerekli eğitimlerinin verildiğini, ayrıca zamanaşımı süresinin dolduğunu, eda davası açılması gerekirken tespit davası açan davacıların hukukî yararının da bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı ... Kurumu (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; Kurum müfettişi tarafından düzenlenen 20.10.2016 tarihli raporda olayın iş kazası olmadığının belirlendiğini, Kurum işlemlerinin usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Kararı:
7. ... İş Mahkemesinin 01.06.2017 tarihli ve 2017/40 E., 2017/307 K. sayılı kararı ile; davacıların murisi ...’ün kendisine ait traktörle kesilmiş ve zincirle bağlanmış tomrukları çektiği sırada geçirdiği kaza sebebiyle vefat ettiği, S.S. ... Köyü Tarımsal Amaçlı Kalkınma Kooperatifi ile ... Orman İşletme Müdürlüğü arasında 11.05.2015-30.08.2015 tarihleri arasında vahidi fiyat karşılığı ağaç kesimi ve kesim yapılan emvalin sürütme işlerinin yapılmasına ilişkin karma nitelikli sözleşme düzenlendiği, bu sözleşmeye göre işverenin ... olduğunun anlaşıldığı, işçilerin ise kooperatifleşme yoluyla hizmet ilişkisine dâhil olduğu, karma nitelikteki sözleşmede hizmet sözleşmesi niteliğinin baskın olduğu, davacıların murisi bakımından hizmet sözleşmesinin varlığının bu kapsamda kabulü gerektiği, davacıların murisinin Bağ-Kur sigortalısı olmasının üyesi olduğu kooperatif aracılığıyla bahsi geçen sözleşme kapsamında çalıştığı olgusunu ortadan kaldırmadığı gibi hizmet sözleşmesinin varlığına da bir etkisinin bulunmadığı gerekçesiyle davacıların murisinin 19.08.2015 tarihinde geçirdiği kazanın iş kazası olduğunun tespitine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin Kararı:
8. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
9. ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 16.01.2018 tarihli ve 2017/2127 E., 2018/43 K. sayılı kararı ile; davacıların murisi sigortalı ...’ün davalı ... Müdürlüğüne ait işyerinde hizmet akdi ile çalışmaktayken iş kazası sonucu vefat ettiği, işin vahidi fiyat usulü ile yapılmasının çalışmayı hizmet akdi olmaktan çıkarmadığı, ücretin ödenme şeklinin sigortalılık koşulu olmadığı, Yargıtay 10. ve 21. Hukuk Dairelerinin de bu yönde kararlarının bulunduğu, kura ile işleri dağıtmakla yetinen dolayısıyla işveren sıfatı bulunmayan S.S. ... Köyü Tarımsal Amaçlı Kalkınma Kooperatifine husumet yöneltilmesine gerek olmadığı, iş kazasının meydana geldiği 19.08.2015 tarihinde yürürlükte bulunan 5510 sayılı Kanun’un 53. maddesinde belirtildiği gibi sigortalılık hâllerinin çakışması nedeniyle davacıların murisi ...’ün 4/1-a kapsamında sigortalı kabul edilmesi gerektiği anlaşıldığından ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davalılar vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
10. ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 09.05.2019 tarihli ve 2018/1530 E., 2019/4155 K. sayılı kararı ile; “…Dava ile davacılar murisinin 19.08.2015 tarihinde orman idaresi tarafından davacılar murisinin ortağı olduğu kooperatife verilen orman emvalinin kesim, sürütme ve taşıma işlerine ilişkin sözleşme kapsamında, kendisine ait traktör ile kesilen tomrukları çekmek isterken, traktörün devrilmesi sonucu traktör altında kalarak vefat etmesi şeklinde meydan gelen olayın iş kazası olduğunun tespiti talep edilmiştir.
İş kazası nedeniyle sosyal sigorta yardımlarının yapılabilmesi öncelikle Kurumun zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası olduğunu kabul etmesine bağlıdır. İş kazası olgusu Kurumca kabul edilmezse somut olayda olduğu gibi sigortalının ya da hak sahiplerinin olayın iş kazası olduğunu dava yolu ile tespit ettirmesi gerekmektedir.
Davaya konu olan ve tespiti istenen "iş kazası" mevzuatımızda 506 sayılı Kanunun 11-a ve 5510 sayılı Kanunun 13. maddesi ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, her iki kanunda da iş kazası tanımlanmamış, kazanın hangi hal ve durumlarda iş kazası sayılacağı yer ve zaman koşulları ile sınırlandırılarak belirlenmiştir.
Eldeki davaya konu olayın meydana geldiği tarih itibari ile davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu olup, Kanunun 13. maddesinde İş Kazası;
"a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b)İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özüre uğratan olaydır." şeklinde belirlenmiştir.
Olayın, işkazası olarak kabul edilebilmesi için olaya maruz kalan kişinin 5510 sayılı Kanunun 4. maddesi anlamında sigortalı olması, olayın, 5510 sayılı Kanunun 13. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak belirtilen hal ve durumlardan birinde meydana gelmesi koşuldur. Başka bir anlatımla, olayın, iş kazası sayılabilmesi için iki koşulun birlikte gerçekleşmesi zorunludur.
Bu yönde, 5510 sayılı Kanun'un 4/a maddesi anlamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır. Bunlar:
a) Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet akdine dayanması,
b) İşin işverene ait yerde yapılması,
c)Kanunda açıkça belirtilen sigortalı sayılmayacak kişilerden olunmaması şeklinde sıralanabilir.
Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur. Bu nedenle dava konusu olayda öncelikle "hizmet aktinin varlığı" araştırılmalıdır;
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 313/1.(6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 393/1) maddesinde, hizmet sözleşmesi; “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurlarına yer verilmişken, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 8. maddesinde, “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir. Hizmet akdi, her şeyden önce bir iş görme edimini zorunlu kılar. Bu sözleşmeyle sigortalıya yüklenen borç, işveren yararına bir iş görmek, hizmet sunmaktır.
Bağımlılık ve bu kapsamda ele alınması gereken zaman unsuru, hizmet akdinin ayırt edici özelliğidir.
Bağımlılık, iş ve sosyal güvenlik hukuku uygulamasında temel bir ilke olup, bu unsur, hizmetini işverenin gözetimi ve yönetimi altında yapmayı ifade eder. Ne var ki, iş hukukunun dinamik yapısı, ortaya çıkan atipik iş ilişkileri, yeni istihdam modelleri, bu unsurun ele alınmasında her somut olayın niteliğinin göz önünde bulundurulmasını zorunlu kılmaktadır. Bazı durumlarda, taraflar arasında sıkı bir bağımlılık ilişkisi bulunmasa da, işverenin iş organizasyonu içinde yer alınmaktaysa bu unsurun varlığının kabulü gerekecektir. Önemli yön, işverenin her an denetim ve buyurma yetkisini kullanabilecek olması, çalışanın, edimi ile ilgili buyruklara uyma dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte teknik ve hukuki bir bağımlılığın bulunmasıdır. Genel anlamda bağımlı çalışma, işverenin belirleyeceği yerde ve zamanda, işverence sağlanacak teknik destek ve işverenin denetim ve gözetiminde yapılan çalışmadır. İşverenin yönetim (talimat verme) hakkı karşısında işçinin talimatlara uyma (itaat) borcu yer alır. Bir işin görülmesi süreci içinde işçinin faaliyeti, çalışma şekli, yeri, zamanı ve işyerindeki davranışları düzenleyen talimatlar veren işveren onu kişisel bağımlılığı altında tutar. Bu sözleşmede var olan otorite/bağımlılık ilişkisi taraflar arasında kaçınılmaz olarak bir hukuki hiyerarşi yaratır. Bu nedenle hizmet akdinde bağımlılık hem işçinin kişiliğini ilgilendirmekte hem de bir hukuki bağımlılık niteliği taşımaktadır.
Hizmet akdi, çoğu kez Borçlar Kanununun 355. maddesinde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 470. maddesinde) tanımlanan istisna akdi (eser sözleşmesi) ile karıştırılabilmekte, ikisinin ayırt edilebilmesi bazı durumlarda güçleşmektedir; Çalışan, iş gücünü belirli veya belirsiz bir zaman için çalıştıranın buyruğunda bulundurmakla yükümlü olmayarak, işveren buyruğuna bağlı olmadan sözleşmedeki amaçları gerçekleştirecek biçimde edimini görüyorsa, sözleşmenin amacı bir eser meydana getirmekse, çalışma ilişkisi istisna akdine dayanıyor demektir. Hizmet akdinde ise çalışan, emeğini iş sahibinin emrine hazır bulundurmaktadır ve ücret, faaliyetin meydana gelmesinin sonucu için değil, bizzat yapılan faaliyetin karşılığı olarak ödenmektedir. Öte yandan; 313. madde hükmünün açıklığı gereği, çalışanın kendi aletleri ile çalışması veya götürü hizmet sözleşmelerinde ücretin, yapılacak işe göre toptan kararlaştırılması imkan dahilinde bulunduğundan, tarafların belli bir fiyat üzerinden anlaşmaları istisna akdinin varlığını göstermediği gibi, götürü sözleşmelerde, bir süre için hizmet etme borcunun mu, yoksa önceden belirlenmiş bir sonucun meydana getirilmesi borcunun mu yüklenildiğinin şüpheli bulunduğu durumlarda, araştırma yapılarak tarafların amacı, durumu ve yaşam deneyimleri gözetilip hukuki ilişki saptanmalıdır.
Dosya içindeki belgelerden, davalı ... idaresi ile ilgili kooperatif arasında istisna akdine yönelik vahidi fiyat sözleşmesinin yapıldığı, kooperatifin yüklendiği kesim-sürütme ve taşıma işlerini kendi üyeleri ile yaptığı, üyeleri dışında üçüncü kişilere yaptırmadığı, davacılar murisinin ise 05.10.2010 tarihinden itibaren ticari kazanç nedeniyle vergi mükellefi olduğu, 5510 sayılı kanunun 4/1(b) kapsamında zorunlu sigortalı kaydının bulunduğu ve kazanın saat 19.00 civarında kendi traktöründe meydan geldiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacılar murisinin kaza sırasında yaptığı iş dolayısıyla davalı ... idaresi yada kooperatif ile arasındaki ilişki hizmet akdinin unsurlarından olan bağımlılık ve zaman unsurlarını taşımamaktadır.
Dolayısıyla, davalı ... idaresi ile ilgili kooperatif arasında istisna akdine yönelik vahidi fiyat sözleşmesinin varlığı; Keza kendi nam ve hesabına taşımacılık faaliyetinden dolayı vergi kaydı bulunan sigortalı müteveffanın kendi traktörü ile aynı yerde üyeleri dışında işçi çalıştırmayan kooperatifin ortağı sıfatıyla taşıma işi yapması karşısında, aradaki ilişki istisna akti kapsamında olup, iş kazasının varlığından bahsedilemez. Mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
12. ... İş Mahkemesinin 20.02.2020 tarihli ve 2019/297 E., 2020/23 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten S.S. ... Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifine verilen işin Orman Genel Müdürlüğünün bizzat işçi temini ile yapabileceği bir iş olduğu, yapılan iş bir yönüyle eser sözleşmesi gibi değerlendirilse de orman köylülerini kalkındırmak ve organizasyonu kolaylaştırmak için vahidi fiyat sözleşmesi ile bu işlerin kooperatif aracılığıyla yürütüldüğü, kooperatifin de davalı İdarenin belirlediği yöntem ve koşullarla işi yapacak kişileri kura ile belirlediği anlaşıldığından hizmet sözleşmesinin varlığının kabul edilmesi gerektiği, bu itibarla bahsi geçen sözleşmenin karma nitelikte olduğu, davacıların murisinin hizmet sözleşmesi ile çalıştığı ve Bağ-Kur sigortalısı olmasının ayrıca hizmet sözleşmesiyle çalışmasına engel teşkil etmediği, vahidi fiyat sözleşmesinin eser sözleşmesi olarak değerlendirilemeyeceği belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davalı ... ile davacıların murisi ...’ün üyesi olduğu dava dışı S.S. ... Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi arasında düzenlenen orman envalinin kesimi, sürütme ve taşıma işlerine ilişkin sözleşme kapsamında 19.08.2015 tarihinde kendisine ait traktör ile kesilen tomrukları çekmek isterken traktörün devrilmesi sonucunda vefat eden davacıların murisi ...’ün hizmet akdine mi yoksa eser sözleşmesine mi tabi olarak çalıştığı; buradan varılacak sonuca göre 19.08.2015 tarihinde meydana gelen kazanın iş kazası sayılıp sayılamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
15. Öncelikle eser sözleşmesi ve hizmet sözleşmesine ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
16. Uyuşmazlık tarihinde yürürlükte olan ve uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 470. maddesinde eser sözleşmesi; “Yüklenicinin bir eser meydana getirmesi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanmış sözleşmenin tarafları yüklenici ve iş sahibi olarak isimlendirilmiştir.
17. Bir sözleşme ilişkisinin kurulabilmesi için sözleşme yapmaya ehil (ehliyeti) olanlar arasında öneri ve kabulün gerçekleşmesi yani tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamaları (tarafların anlaşması), sözleşme içeriği ve amacının kanunda kesin hükümsüzlük yaptırımına tabi tutulmamış yani yasaklanmamış (meşru içerik) ve sözleşmenin kanunda öngörülen biçimi varsa buna uyularak (şekil) yapılması, sözleşmenin genel unsurlarıdır.
18. Sözleşmeye ilişkin bu temel unsurlar yanında her sözleşme türünün kendine özgü unsurları bulunmaktadır. Eser sözleşmesinin de kendine özgü olan iki temel unsuru vardır. Bunlar eser ve bedeldir. Bu sözleşme ile bir taraf (yüklenici) istenen sonucu (eseri) meydana getirmeyi, diğer taraf (iş sahibi) ise bu çalışma karşılığında ivaz (bedel) ödemeyi üstlenmektedir.
19. Eser sözleşmesinde tarafların edimleri birbirinin karşılığını oluşturduğundan tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmedir. Ayrıca niteliği itibariyle sürekli bir sözleşme olmayıp ani edimli bir sözleşmedir.
20. Bu sözleşmenin unsuru olan meydana getirilecek eser, aynı zamanda sözleşmenin konusunu oluşturur. Ayırt edici diğer bir temel unsuru ise bedeldir. Meydana getirilecek bir sonuç bulunmasına rağmen bedel ödenmeyeceği kararlaştırılmış ise eser sözleşmesinin varlığından söz edilemez. Bedel, eser sözleşmesinin unsuru ise de tarafların anlaşırken bedeli kararlaştırmamış olmaları sözleşmenin kurulmasına etki etmez. Taraflar kararlaştırmamış olsa da bedel ödeneceğini taraflar biliyor veya bilmesi gerekiyor ise eser sözleşmesinin bulunduğu yine kabul edilecektir.
21. Eser sözleşmesinin konusu, meydana getirilmesi istenen sonuçtur. İstenen sonuç, bir şeyin yapılmasına ilişkin olabileceği gibi ortadan kaldırılmasına, iyileştirilmesine veya montajına ilişkin de olabilir. Diğer bir ifadeyle sözleşme baştan yeni bir eser meydana getirilmesine ilişkin olabileceği gibi mevcut bir eserde yapılacak değişiklik veya ilavelerle farklı bir hâle getirilmesine de ilişkin olabilir.
22. Eser sözleşmesi tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamaları ile kurulur ve sözleşmenin geçerliliği kanunda aksi öngörülmedikçe hiçbir şekle bağlı değildir.
23. Türk Borçlar Kanunu’nun 393. maddesinde hizmet sözleşmesi; “Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.
İşçinin işverene bir hizmeti kısmi süreli olarak düzenli biçimde yerine getirmeyi üstlendiği sözleşmeler de hizmet sözleşmesidir.
Genel hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler, kıyas yoluyla çıraklık sözleşmesine de uygulanır; özel kanun hükümleri saklıdır.” şeklinde düzenlenmiştir.
24. Bir sözleşme ilişkisinin eser sözleşmesi mi yoksa hizmet sözleşmesi mi olduğunun belirlenmesine gelince; TBK’nın 393. maddesinde hizmet sözleşmesi emek ağırlıklı iken, eser sözleşmesi beceriye dayalı sonuç ağırlıklıdır. Hizmet sözleşmesinde ortaya konan emek nedeniyle ücrete hak kazanılır. Eser sözleşmesinde ise ortaya konan beceri ile oluşturulan eser nedeniyle ücret alınır. Hizmet sözleşmesinde zamana bağlı ağırlıklı çalışma söz konusu iken eser sözleşmesinde sonuca bağlı çalışma esastır.
25. Eser sözleşmesinde yüklenici, iş sahibinin istemi üzerine kural olarak bir şey meydana getirmeyi ve bedel karşılığında teslim etmeyi üstlenmektedir.
26. Sözleşmede beceriye dayalı sonuç unsuru yerine emek verilmesi baskın ise eser sözleşmesi değil hizmet sözleşmesi söz konusu olacaktır.
27. Gelinen noktada iş kazasının saptanmasında başvurulacak yasal dayanakların ortaya konulmasında yarar vardır. Hemen ifade edilmelidir ki, iş kazasının meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan mevzuat kapsamında bir kazanın hangi “hal ve durumlarda” iş kazası sayılacağı “yer ve zaman” koşullarıyla sınırlanarak belirtilmiştir.
28. Somut olaya konu kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun (5510 sayılı Kanun) 13. maddesinde iş kazası tanımlanmış olup bu maddeye göre;
"a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b) (Değişik: 17/4/2008-5754/8 md.) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) (Değişik: 17/4/2008-5754/8 md.) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında,
meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır".
29. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu bakımından inceleme yapıldığında sosyal güvenlik hukuku anlamında iş kazası unsurları kazaya uğrayanın 5510 sayılı Kanun anlamında sigortalı sayılması, sigortalının kazaya uğraması, sigortalının kaza sonucu bedensel veya ruhsal bir zarara uğraması ve kaza ile sigortalının uğradığı bedensel zarar arasında uygun nedensellik bağının bulunmasıdır (Güzel, Ali/Okur, Ali Rıza/Caniklioğlu, Nurşen: Sosyal Güvenlik Hukuku, 18. Baskı, İstanbul 2020, s. 362-377). 5510 sayılı Kanun'da iş kazası sayılan hâllerden (b) bendi dışında kazanın yapılan işle ilgisini aramamaktadır. İş kazası kavramının kanunda bu şekilde geniş düzenlenmesinin sebebi sosyal güvenlik hakkının koruyucu kapsamının mümkün olduğunca genişletilmesinin amaçlanmasıdır (Süzek, Sarper: İş Hukuku, İstanbul 2015, s. 449).
30. Diğer yandan kooperatifin tanımına ve ilgili yasal düzenlemelere de kısaca değinmelidir.
31. Kooperatif, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun (KK) 1. maddesinde; “Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklar” şeklinde tanımlanmıştır. Öte yandan Türk Hukuk Lûgatında da kooperatifin Kanun’da düzenlenen tanımı aynen muhafaza edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, ... 2021, s. 712).
32. 6831 sayılı Orman Kanunu’nun (6831 sayılı Kanun) 40. maddesi; “…Devlet ormanlarında yaptırılan ağaçlandırma, bakım, imar, kesme, toplama, taşıma, imal gibi orman işleri; işyerinin ve işyerinde çalışacakların hangi mülki hudut ve orman teşkilatı hudutları içerisinde kaldığına bakılmaksızın, öncelikle işyerinde veya civarındaki orman köylerini kalkındırma kooperatiflerine ve işyerindeki köylülere veya işyeri civarındaki orman işlerinde çalışan köylülere, işyerine olan mesafeleri ile iş güçleri dikkate alınarak yaptırılır. Ancak; ağaçlandırma faaliyetlerine ait arazi hazırlığı işlerinin makine gücü ile yapılmasının gerektiği hallerde bu fıkra hükümleri uygulanmaz” şeklinde düzenlenmiş olup hem işin görülmesi hem de orman köylülerinin kalkındırılması amaçlanmıştır.
33. Bu itibarla Orman İdaresi tarafından koşulları Kanunda gösterilen şekilde iş yapmanın bedeli olan vahidi fiyat yöntemiyle orman köylülerine veya orman köylülerinin kurduğu orman köylülerini kalkındırma kooperatifine orman envalinin kesimi, sürütme ve taşıma işi verilmektedir.
34. Öte yandan hangi bölgede ne kadar orman ağacının kesilip tomruklanacağını, nereye taşınıp istifleneceğini Orman İdaresi belirlemektedir. Zira kesilecek ağaçlar damgalanmakta, yapılan yazılı sözleşmede ücret biçimi gösterilmekte ve orman köylüleri sözleşme uyarınca işi yapıp idareye teslim etmektedir. Gerçekten de Orman İdaresinin sadece koşulları belirlediği, orman köylülerinin ise Orman İdaresine bağımlı olmayarak verilen işi yaptığı açıktır (Aslanköylü, Resul: Sosyal Sigortalar Kanunu Yorumu, Cilt 1, ... 2004, s. 150).
35. Somut olayda davalı ... ile davacıların murisi ...’ün üyesi olduğu S.S. ... Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi arasında düzenlenen sözleşmede vahidi fiyat usulü ile orman envalinin kesimi, sürütme ve taşıma işlerinin bahsi geçen kooperatife verildiği, davacıların murisinin de aralarında bulunduğu kooperatif üyesi orman köylülerinin düzenlediği yapılacak işler için görev dağılımına dair kura gereğince 19.08.2015 tarihinde kendisine ait traktör ile kesilen tomrukları çekmek isterken traktörün devrilmesi sonucunda murisin vefat ettiği, davacıların meydana gelen kazanın iş kazası olduğunun tespiti istemiyle eldeki davayı açtığı anlaşılmıştır.
36. Davacıların murisi ...’ün 05.10.2010 tarihi itibariyle zorunlu 5510 sayılı Kanun’un 4/1-b maddesi kapsamında Bağ-Kur sigortalısı olduğu, Sosyal Güvenlik Kurumu Rehberlik ve Teftiş Başkanlığının 20.10.2016 tarihli ve 93464/İR/... sayılı raporunda olayın işveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle meydana gelmediğinden bahisle 5510 sayılı Kanun’un 13. maddesi uyarınca iş kazası olmadığının belirtildiği görülmüştür.
37. Bu itibarla vahidi fiyat usulüyle ... ile orman köylülerinin üyesi olduğu S.S. ... Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi arasında düzenlenen orman envalinin kesimi, sürütme ve taşıma işlerinin yapılması amacıyla düzenlenen sözleşme gereğince Orman İdaresi tarafından yapılacak iş ve koşulları belirlendiği, kooperatif üyesi olan orman köylülerinin kendi aralarında sözleşme şartlarına göre yapılacak işe dair kura ile görev dağılımı yaparak Orman İdaresine teslim etmek üzere orman envalinin kesimi, sürütme ve taşıma işlerini yerine getirdiği gözetildiğinde sözleşme gereğini yerine getirmek üzere kooperatif üyelerinin aralarında yaptığı görev dağılımına ilişkin kura gereğince 19.08.2015 tarihinde kendisine ait traktör ile kesilen tomrukları çekmek isterken traktörün devrilmesi sonucunda vefat eden davacıların murisi ...’ün yaptığı işte zaman ve bağımlılık unsurlarının bulunmadığı, bu nedenle eser sözleşmesi kapsamında çalıştığı ve 19.08.2015 tarihinde meydana gelen kazanın iş kazası olmadığı kabul edilmelidir.
38. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 19.04.1972 tarihli ve 1969/9-1322 E., 1972/254 K. sayılı kararı aynı doğrultudadır.
39. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
40. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/1. maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 08.12.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.