"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki “Tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne ilişkin verilen karar, davalı ... vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı dava dilekçesinde; 03.08.1988 tarihinde dava dışı ... Tekstil Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinin ortağı olduğundan Bağ-Kur sigortalılığının 10.09.1992 tarihinde başlatıldığını, 1997 affı ile geriye dönük olarak 1992-1997 yıllarına ait primlerini ödediğini, buna rağmen bir kısım sigortalılığının tescil edilmediğini, Kuruma yaptığı başvurunun sözü edilen dönemde anonim şirketin kurucu ortağı ya da yönetim kurulu üyesi olmadığı gerekçe gösterilerek kabul edilmediğini, Kurum işleminin yasaya ve iyi niyet ilkesine aykırı olduğunu, Yargıtay içtihatlarında da belirtildiği üzere Kurumun anayasal görevlerini yerine getirirken sigortalıyı uyarması ve primleri tahsil edilen dönemin 1479 sayılı Kanun’a tâbi zorunlu sigortalılık olarak kabulü gerektiğini ileri sürerek 10.09.1992-01.06.1997 tarihleri arasındaki sigortalılığını iptal eden Kurum işleminin iptali ile Bağ-Kur sigortalısı olduğunun; bu istek kabul edilmezse isteğe bağlı sigortalı olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; 4958 sayılı Kanun’un 47. maddesiyle eklenen 1479 sayılı Kanun’un geçici 18. maddesi ile sigortalılık niteliği taşıdıkları hâlde 04.10.2000 tarihine kadar kayıt ve tescillerini yaptırmayanlara 20.04.1982-04.10.2000 tarihleri arasındaki vergi kayıtlarına dayalı çalışma sürelerini belli koşullarda borçlanma imkânı tanındığını, davacının bu imkândan yararlanmadığını, yasanın öngördüğü 6 aylık sürenin hak düşürücü süre olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. ... İş Mahkemesinin 10.02.2017 tarihli ve 2016/61 E., 2017/18 K. sayılı kararı ile; davacının 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalılık için gerekli olan anonim şirket kurucu ortağı veya yönetim kurulu üyesi olma koşulunu yerine getirmediği, sehven tescil edilmekle sigortalı niteliğini kazanmasının mümkün olmadığı, öte yandan 1479 sayılı Kanun’un 79. maddesindeki hüküm gözetildiğinde geçmişe dönük ödenen primler nedeniyle isteğe bağlı sigortalı olarak kabul edilmesine olanak bulunmadığı, Hukuk Genel Kurulunun 2013/21-2054 E., 2014/815 K. sayılı kararının da aynı yönde olduğu, davacının ilk prim ödemesini 01.06.1997 tarihinde gerçekleştirdiği, Kurumca 01.06.1997-14.11.1999 ve 15.03.2004-14.06.2004 tarihleri arasında isteğe bağlı sigortalı olarak kabul edildiği, bu işlemin yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
8. ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 14.07.2017 tarihli ve 2017/719 E., 2017/1085 K. sayılı kararı ile; dava dışı anonim şirketin kurucu ortağı olmadığı ve yasada belirtilen diğer şartları taşımadığı anlaşılan davacının 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı kabul edilmesi mümkün değil ise de, Hukuk Genel Kurulunun 1997/10-578 E., 2003/10-489 E. ve 2010/21-369 E. sayılı kararları da dikkate alındığında primlerin 4247 sayılı Kanun hükümlerinden faydalanılarak ödenmiş olması, kendi hatalı işlemi nedeniyle davacıyı yıllarca sigortalı kabul eden davalı Kurumun davacıya sigortalı olduğu inancı verdikten sonra yaptığı yanlışlığın farkına varıp uzun süre sonra sigortalılığını iptal etmesinin iyi niyetten uzak olduğu, Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinin uygulanmasının sonucu olarak davacının primlerinin alındığı bu dönemde zorunlu sigortalı kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne, davacının 10.09.1992-01.06.1997 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olduğunun tespitine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
10. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 07.11.2019 tarihli ve 2017/5961 E., 2019/8273 K. sayılı kararı ile; "...V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
30.6.1997 tarihli giriş bildirgesiyle Anonim Şirket ortaklığına dayalı olarak 10.9.1992 tarihi itibarıyla 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalılık tescili yapılan davacının, bilahare celbedilen ticaret sicil kayıtlarından, sigortaya esas ortaklık kaydında kurucu ortak veya yönetim kurulu üyeliğinin bulunmadığı, sadece ortağı olduğu anlaşılması üzerine sigortalılık kaydı tümüyle geçersiz sayılması üzerine eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağı olan ve 01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24. ve 25. maddelerinde kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler ve tüzel kişilerden limited şirketlerin ortakları zorunlu sigortalı sayılmış iken, anılan maddelerde 2229 sayılı Kanun ile yapılan ve 04.05.1979 günü yürürlüğe giren değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, kendi adına ve hesabına çalışma olgusu sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiş, limited şirket ortakları yanında anonim şirketlerin kurucu ortakları ile yönetim kurulu üyesi olan ortakları da kapsama alınmıştır. Daha sonra, 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanunla değişik 1479 sayılı Kanunun 24. maddesinin (1) numaralı bendinin (a) ve (h) fıkralarında, diğer sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanların zorunlu sigortalı kabul edilebilmesi için, esnaf ve sanatkârlar gibi ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar yönünden vergi kaydı, gelir vergisinden bağışık olanlar yönünden kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı bulunma koşulu getirilmiş; anılan madde 22.03.1985 günü yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanunla bir kez daha değiştirilip kapsam genişletilerek, gerçek veya götürü usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar (vergi kaydı bulunanlar) veya esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı bulunanlar ya da kanunla kurulu meslek kuruluşunda usulüne uygun kaydı olanlar zorunlu sigortalı olarak kabul edilmiş, bu düzenleme 4956 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 02.08.2003 tarihine kadar geçerliliğini korumuştur. 4956 sayılı Kanunun 14. maddesiyle değiştirilen hükümle 02.08.2003 gününden itibaren zorunlu sigortalılık kapsamına yalnızca, ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya basit usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar alınmış, gelir vergisinden bağışık tutulanlar yönünden ise esnaf ve sanatkâr sicili ile birlikte aynı zamanda kanunla kurulu meslek kuruluşuna yöntemince kayıtlı bulunma koşulları getirilmiştir. Son olarak 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre, zorunlu sigortalılık için gelir vergisi yükümlüsü olma şartı korunup, gelir vergisinden bağışık tutulanlar için ise esnaf ve sanatkâr siciline kayıt zorunluluğu aranmış, ayrıca, anonim şirketlerin kurucu ortakları kapsamdan çıkarılmıştır.
Kural olarak, 1479 sayılı Kanunda yapılan bu değişiklikler, değişiklikten önceki madde hükümlerinin öngördüğü koşullara sahip sigortalıların sigortalılıklarını sonlandırıcı etkiye sahip olmayıp, bu kişilerin sigortalılık nitelikleri geçerliliklerini korumaktadır ve anılan düzenlemeler, yürürlük tarihinden itibaren sigortalılık niteliği kazananlar yönünden kayıt ve koşullar içermektedir. Başka bir anlatımla, yeni düzenlemeler, değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihlerden sonra ilk kez kayıt ve tescil edilecekler için uygulanmalıdır ki, buna aykırı bir düşünce, yasaca ve hukukça kabulü olanaksız olan kazanılmış hakları ortadan kaldırmak niteliğindedir.
Somut olayda; davacının sigortalılık talep ettiği dönemde ... Tekstil San A.Ş. kurucu ortağı ile yönetim kurulu üyesi olmadığı, yukarıdaki yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığı altında davacının 1479 sayılı Kanunun 24. 25. maddeleri kapsamında sigortalılığının başlangıçtan itibaren mümkün bulunmadığı dikkate alındığında davacının af kapsamında prim ödemesi nedeniyle Türk Medeni Kanunun 2. maddesinde yararlanma imkanı bulunmamakta olup davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun kabulüne ilişkin kararı bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
11. ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 17.06.2020 tarihli ve 2020/182 E., 2020/510 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilip Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2016/18467 E., 2018/80 K. sayılı kararına yer verildikten sonra ilaveten 1479 sayılı Kanun’un 55 . maddesinde öngörülen yersiz ve yanlış alınan primlerin iadesine ilişkin 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu, bu nedenle davacıya ödediği primlerin iadesinin mümkün olmadığı gözetildiğinde mağduriyetinin önüne geçilmesi açısından da davacının 10.09.1992-01.06.1997 tarihleri arasındaki sürede 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı sayılması gerektiği, nitekim Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 08.06.2020 tarihli ve 2019/3766 E., 2020/2132 K. sayılı kararı ile onanan Dairenin 18.04.2019 tarihli ve 2018/451 E., 2019/667 K. sayılı kararında da aynı görüşün benimsendiği, bu nedenle bu yöne ilişkin bozmaya direnilmesi gerektiği belirtilerek direnme kararı verilmiştir
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının 1479 sayılı Kanun’a tâbi zorunlu sigortalılık için gerekli olan anonim şirket kurucu ortağı veya yönetim kurulu üyesi olma koşulunu taşımadığı konusunda Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasında ihtilaf bulunmayan eldeki davada, bu dönem primlerini 4247 sayılı Kanun hükümleri gereğince 1997 yılında ödeyen davacının sigortalılığının davalı Kurumca primlerin tahsilinden uzunca bir süre sonra iptal edilmesinin Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesine aykırılık teşkil edip etmediği; buradan varılacak sonuca göre davacının 10.09.1992-01.06.1997 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Öncelikle konuyla ilgili kavramlar ve yasal düzenlemeler üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.
15. Bilindiği üzere sosyal güvenlik hakkı, temel insan haklarından olup uluslararası hukuk normları ve Anayasalarda güvence altına alınmıştır. Ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel değişimi sosyal güvenlik haklarına olumlu yansımakla birlikte kimi zaman bu hakları sınırlayıcı düzenlemelere gidildiği de görülmektedir.
16. Öncelikle belirtilmelidir ki dava, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) 4/1-b maddesi kapsamındaki sigortalılığa ilişkindir. Ancak 5510 sayılı Kanun'un geçiş hükümlerini düzenleyen geçici 7. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlar ile 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir." hüküm uyarınca davanın yasal dayanağını mülga 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu (1479 sayllı Kanun) oluşturmaktadır.
17. 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, zorunlu sigortalılık şemsiyesi altına en son alınan “esnaf ve sanatkarlar ve diğer bağımsız çalışanlara” Kanun'da yazılı sosyal güvenlik hükümlerini uygulama amacını taşımakta olup Kanun'un 26. maddesinde sigortalı olma hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceği ve kaçınılamayacağı, bu Kanun'a göre sigortalı sayılanların, sigortalı sayıldıkları tarihten itibaren üç ay içinde Kuruma başvurarak kayıt ve tescillerini yaptırmalarının zorunlu olduğu, aksi durumda Kurum tarafından re'sen tescil işleminin yapılacağı hükme bağlanmıştır.
18. 01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanun'un 24. ve 25. maddelerinde kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı gerçek kişiler ve tüzel kişilerden limited şirketlerin ortakları zorunlu sigortalı sayılmış iken 04.05.1979 tarihli ve 16627 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 2229 sayılı Kanun'un 7. ve 8. maddeleri ile 1479 sayılı Kanun'un 24. ve 25. maddelerinde değişiklik yapılarak meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılmış, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma sigortalılık için yeterli görülmüştür. Ayrıca limited şirket ortaklarının yanı sıra anonim şirketlerin kurucu ortakları ile yönetim kurulu üyesi olan ortakları da kapsama alınmıştır.
19. Daha sonra 20.04.1982 tarihli ve 17670 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak 12. maddesi hariç yayımı tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun ile 24. maddenin (a) ve (h) bentleri tekrar değişikliğe uğramış ve diğer sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanların zorunlu sigortalı kabul edilebilmesi için esnaf ve sanatkârlar gibi ticarî kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar yönünden vergi kaydı, gelir vergisinden muaf olanlar yönünden ise kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı olma koşulu getirilmiştir.
20. 22.03.1985 yürürlük tarihli 3165 sayılı Kanun'un 6. maddesi ile 1479 sayılı Kanun'un 24. maddesinde yapılan değişiklikle; “...gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar, Esnaf ve Sanatkarlar Siciline kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlar"ın sigortalı sayılacağı belirtilmiş yine 3165 sayılı Kanun'un 7. maddesi ile değiştirilen 25. maddesinde ise gelir vergisi mükellefi olanların mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanların Esnaf ve Sanatkarlar Siciline veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigortalı sayılacakları hükme bağlanmış ve bu düzenleme 4956 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 02.08.2003 tarihine kadar geçerliliğini korumuştur.
21. 4956 sayılı Kanun'un 14. maddesi ile 1479 sayılı Kanun'un 24. maddesinin (I) numaralı bendinin (a) alt bendi; "Esnaf ve sanatkârlar ile diğer bağımsız çalışanlardan ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya basit usulde gelir vergisi mükellefi olanlar ile gelir vergisinden muaf olanlardan Esnaf ve Sanatkâr Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar" sigortalı kabul edilmiştir.
22. Son olarak 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde düzenleme yapılmış olup buna göre; "b) Köy ve mahalle muhtarları ile hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan ise;
1) Ticarî kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar,
2) Gelir vergisinden muaf olup, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı olanlar,
3) Anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortakları, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortakları, diğer şirket ve donatma iştiraklerinin ise tüm ortakları,
4) Tarımsal faaliyette bulunanlar,... " sigortalı kabul edilmiş ayrıca anonim şirket kurucu ortakları kapsamdan çıkarılmıştır.
23. Yeri gelmişken uyuşmazlıkla ilgisi nedeniyle 16.05.1997 tarihinde yürürlüğe giren 4247 sayılı Kanun hükümleri incelenmelidir.
24. Uygulamada af kanunu olarak adlandırılan 4247 sayılı Kanun'un 3. maddesinin 1. fıkrasında, 1479 sayılı Kanun'a göre prim, gecikme zammı ve faiz borcu bulunan sigortalılar ile ölen borçlu sigortalıların hak sahiplerinin 31 Aralık 1996 tarihine kadar tahakkuk etmiş bulunan prim borçlarının tamamını ve bu Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihe kadarki gecikme zammı ve faizlerinin %50'sini bu Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşından itibaren on ay içinde eşit taksitler hâlinde ödedikleri takdirde söz konusu Kurum alacaklarının bakiyesi olan gecikme zammı ve faiz borçlarının terkin edileceği, bu fıkra hükmüne göre ödeme yapanların birikmiş prim borçlarına ödeme dönemi içinde ayrıca gecikme zammı uygulanmayacağı hükme bağlanmıştır.
25. Ayrıca vurgulanmalıdır ki Hukuk Genel Kurulunun 05.10.2022 tarihli ve 2022/10-520 E., 2022/1264 K., 02.04.2019 tarihli ve 2015/21-555 E., 2019/384 K. ile 13.10.2010 tarihli ve 2010/21-425 E., 2010/495 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere 1479 sayılı Kanun'un 79. maddesinde düzenlenen isteğe bağlı sigortalılığın geçerliliği için Kuruma talepte bulunmak ve sigortalılık süresine ilişkin primleri ödemek gerekmekte olup yerleşik uygulama uyarınca talebe konu dönem içinde yapılmayan geriye dönük toplu prim ödemelerinin isteğe bağlı sigortalılık iradesi ve primi ödenen sürelerin de isteğe bağlı sigortalılık süresi olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır.
26. Somut olayda 10.09.1974 doğum tarihli olan davacının 20.05.1985 tarihinde tescil edilen dava dışı ... Tekstil Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketine 03.08.1988 tarihinde ortak olarak girdiği, 21.05.2001 tarihinde hissesini devrettiği, yönetim kurulu üyesi olmadığı, 04.08.2003 tarihinde şirket yönetim kurulu üyeliğine seçildiği ayrıca 5434 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğu, 30.06.1997 tarihli Bağ-Kura giriş bildirgesine istinaden 10.09.1992-01.06.1997 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun sigortalısı olarak tescilinin yapıldığı, ilk prim ödemesinin 30.06.1997 tarihinde gerçekleştiği, 4247 sayılı Kanun'dan yararlanarak prim borçlarını ödediği, davacının 18.09.2013 tarihli dilekçesi ile Bağ-Kur hizmetlerinin Emekli Sandığına tâbi hizmetleri ile birleştirilmesini talep etmesi üzerine davalı Kurumun 27.09.2013 tarihli cevabi yazısında istek konusu dönemde anonim şirket kurucu ortağı ya da yönetim kurulu üyesi olmadığından sigortalı kabul edilmesinin mümkün olmadığı, 30.06.1997 tarihinde başlayan prim ödemeleri nedeniyle 01.06.1997 tarihi itibariyle 1479 sayılı Kanun kapsamında isteğe bağlı sigortalılığının başlatılarak Emekli Sandığına kesenek ödemeye başladığı 14.11.1999 tarihine kadar sigortalı kabul edildiği, 04.08.2003 tarihinde yönetim kurulu üyeliğine atanması sebebiyle Emekli Sandığına tâbi hizmetlerinin sona erdiği 15.03.2004 tarihinde sigortalılığının tekrar başlatılarak 5434 sayılı Kanun kapsamında çalışmaya başladığı 14.06.2004 tarihine kadar devam ettirildiğinin bildirildiği, davacının uyuşmazlık konusu dönemde sigortalı kabul edilmemesi nedeniyle eldeki davayı açtığı anlaşılmıştır.
27. İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılamada toplanan delillerden esnaf sicil ve vergi mükellefiyet kayıtlarının bulunmadığı tespit edilmiştir.
28. Şu hâlde yukarıda değinilen yasal düzenlemeler ve yapılan açıklamalara göre; uyuşmazlık konusu dönemde yürürlükte bulunan 1479 sayılı Kanun'un 3165 sayılı Kanun ile değişik 24. ve 25. maddeleri uyarınca sigortalılık için varlığı zorunlu ve aslî unsur olan anonim şirket kurucu ortağı veya yönetim kurulu üyesi olma şartlarını taşımadığı, vergi, esnaf sicili ve meslek kuruluş kayıtlarının da bulunmadığı anlaşılan davacının 30.06.1997 tarihli Bağ-Kur'a giriş bildirgesi kapsamında tescil edilen 10.09.1992-01.06.1997 tarihleri arasındaki sigortalılığı başlangıçtan itibaren geçersiz olup bu nedenle primlerini 4247 sayılı Kanun'dan yararlanarak ödemiş olsa dahi Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinin uygulanması mümkün olmayıp davanın reddi gerekmektedir.
29. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 22.10.2014 tarihli ve 2013/21-2054 E., 2014/815 K. ile 24.06.2021 tarihli ve 2018/(21)10-253 E., 2021/849 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.
30. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
31. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/2. maddesi uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 21.12.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.