Logo

Hukuk Genel Kurulu2022/1051 E. 2023/360 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kesinleşen hizmet tespiti davası sonucu sigortalılık süresi şartını sağlayan davacının, ilk yaşlılık aylığı tahsis talebinin reddinden sonra tekrar talepte bulunmadan aylık bağlanıp bağlanamayacağı.

Gerekçe ve Sonuç: Hizmet tespiti davasının kesinleşmesiyle davacının 506 sayılı Kanun'un geçici 81/B-f maddesindeki yaşlılık aylığı koşullarını sağladığı, ilk tahsis talebinin reddinden sonra çalışmaya devam etmesinin aleyhine yorumlanamayacağı ve dava dilekçesinde talep ettiği tarihten itibaren aylık bağlanması gerektiği gözetilerek direnme kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/717 E., 2022/1120 K.

KARAR : Davanın reddine

Taraflar arasındaki tespit ve alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı ... vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; 30.06.2010 tarihli yaşlılık aylığı tahsis talebinin davalı Kurum tarafından 27.10.2010 tarihli cevabi yazı ile 5375 gün ve 25 yıl sigortalılık şartlarını taşımadığından bahisle reddedildiğini, ancak müvekkilinin 20.10.1985-05.04.1986 tarihleri arasındaki çalışmalarının hizmet süresinden değerlendirilmediğini bu yanlışlığın düzeltilmesi ve yaşlılık aylığı işlemlerinin yapılması istemiyle yaptığı 03.12.2010 ve 10.12.2010 tarihli başvuruların Kurum tarafından reddedilmesi üzerine Tire 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin 2011/151 Esas sayılı dosyası ile açtığı hizmet tespiti davasının yapılan yargılaması sonucunda davacının 20.10.1985-05.04.1986 tarihleri arasında 126 gün çalıştığının tespitine karar verildiği ve kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiğini, bu karar kapsamında müvekkilinin 20.10.2010 tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazanmasına rağmen tahsis talebi yok sayılarak 09.10.2015 tarihinde tekrar tahsis talep dilekçesi istendiğini ve 01.11.2015 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlandığını, davalı Kurumun biriken aylıkların yasal faizi ile ödenmesi talebini de 25.10.2017 tarihli cevap yazısı ile reddettiğini ileri sürerek müvekkilinin 01.11.2010-01.11.2015 tarihleri arasındaki birikmiş aylıkları ile aylık farklarından fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 50.000,00 TL'nin yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 26.10.2020 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 67.652,71 TL artırarak 117.652,71 TL'ye yükseltmiştir.

II. CEVAP

Davalı ... (SGK/Kurum) vekili; davacının tahsis talebinde bulunduğu 30.06.2010 tarihinde yaşlılık aylığı bağlanması için gerekli olan prim gün sayısı ve sigortalılık süresi şartlarının oluşmadığını, 12.10.2015 tarihli tahsis talebine istinaden 01.11.2015 tarihinden geçerli yaşlılık aylığı bağlandığını, davacının kesinleşen hizmet tespiti kararı kapsamında 27.10.2015 tarihinden önceki taleplerinin değerlendirildiğini ancak sigortalılık süresi şartının oluşmadığının anlaşıldığını, yaşlılık aylığının bağlanabilmesi için tüm şartların oluşması ve yazılı talepte bulunulması gerektiğini, bu nedenle 30.06.2010-12.10.2015 tarihleri arasındaki dönemde yaşlılık aylığı tahsis talebi bulunmayan davacıya 01.11.2010 tarihinden itibaren aylık bağlanmasının mümkün olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 09.12.2020 tarihli ve 2019/290 Esas, 2020/724 Karar sayılı kararı ile davacının sigortalılık başlangıç tarihinin kesinleşen mahkeme kararı uyarınca 20.10.1985 tarihi olduğu ve tespit edilen 126 günlük hizmeti ile birlikte tahsis talep tarihinde toplam 5338 prim gün sayısının bulunduğu, 17.09.1959 doğum tarihli davacının tahsis talep tarihinden geriye doğru son yedi yıllık fiili sigortalılık süresi içerisinde toplam 1498 gün 506 sayılı Kanun kapsamında hizmeti mevcut olup bu Kanun’un geçici 81/A-f maddesine göre 25 yıllık sigortalılık süresi, 49 yaş ve 5300 gün prim ödeme şartının gerçekleşmesi hâlinde yaşlılık aylığı almaya hak kazanacağı, bu nedenle davacıya 25 yıl sigortalılık süresini doldurduğu 01.11.2010 tarihinden itibaren aylık bağlanması gerektiği, 01.11.2010 tarihinden itibaren ödenmesi gereken aylıklar ve işlemiş faiz miktarının 27.09.2020 tarihli bilirkişi raporu ile hesaplandığı gerekçesiyle davanın kabulüne, 68.202,83 TL yaşlılık aylığı ile 49.449,88 TL işlemiş faizin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 07.07.2021 tarihli ve 2021/752 Esas, 2021/1186 Karar sayılı kararı ile davacının sigorta başlangıç tarihinin kesinleşen mahkeme kararı uyarınca 20.10.1985 kabul edilerek 25 yıl sigortalılık süresini doldurduğu tarihin 01.11.2010 olduğu gözetildiğinde 01.07.2010 tarihinde aylık bağlanmasının mümkün olmadığı, aylık bağlandığı tarihe kadar tahsis talebinde bulunulmadığı, aksine tüm sigorta kollarına tabi çalışmaya devam ettiği, bu nedenle davacının şartları taşımadığı tarihteki yaşlılık aylığı tahsis talebinin reddine ilişkin Kurum işleminde hata bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"...Dosya kapsamı incelendiğinde, davacının 30.06.2010 tarihinde yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunduğu, yaşlılık aylığı tahsis talebinde işe girişinin 14.12.1988 tarihi olarak alındığ, iş bu sigorta başlangıç tarihine göre yaşlılık aylığına hak kazanamadığından bahisle kurumca talebin reddine dair karar verildiği anlaşılmaktadır. Davacı tarafından, kurumun tahsis başvurusunun reddine dair karar vermesi üzerine, hizmet tespiti davası açıldığı, mahkemece bu davada, davacının 20.10.1985 ile 05.04.1986 tarih aralığında 126 gün çalıştığına dair hizmet tespitinde bulunulduğu, söz konusu kararın 30.04.2015 tarihinde 21.Hukuk Dairesi tarafından onandığı görülmüştür. Öte yandan, davacı hizmet tespiti kararından sonra 12.10.2015 tarihinde yeniden tahsis talebinde bulunmuş olup, davacıya 01.11.2015 tarihi itibari ile yaşlılık aylığı bağlamıştır.

Dosya kapsamında izah edilen hususlar göz önüne alınmak suretiyle, davacının sigortalılık başlangıç tarihinin 20.10.1985 tarihi olduğunun tespiti üzerine, davacıya, koşullarını taşıdığından 506 sayılı Kanunun geçici 81. maddesinin 1/B-f maddesine göre 30.06.2010 tahsis talep tarihini takip eden ay başı olan 01.07.2010 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması gerekmektedir. Davacının talep tarihinden sonra da çalışmaya devam etmesi ise, kurumun hatalı işleminden kaynaklı olduğundan, davanın reddi kararında bu gerekçeye dayanılması hususu da uygun bulunmamıştır. Öte yandan, Mahkemece, dava dilekçesinde ileri sürülen biriken yaşlılık aylıklarının faiziyle ödenmesine ilişkin talep yönünden ise, faizin başlangıç tarihinin belirlenmesinde, kuruma tanınan 5510 sayılı Yasa'nın 42. maddesinde yazılı üç aylık işlem süresi gözetilmelidir.

Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi’nin kararı bozulmalıdır...." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten bozma ilâmında 506 sayılı Kanun’un geçici 81/B-f bendine göre 30.06.2010 tahsis talep tarihini takip eden aybaşı olan 01.07.2010 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması gerektiği belirtilmesine rağmen davacının 20.10.1985 sigorta başlangıç tarihine göre 25 yıllık sigortalılık süresi koşulunu 01.11.2010 tarihinde yerine getirdiği, bu nedenle 01.07.2010 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili, bozma kararında aylık bağlanma tarihinin 01.07.2010 olarak sehven yazıldığını, taleplerinin 01.11.2010 tarihinden itibaren aylık bağlanması yönünde olduğunu, müvekkilinin Kurumun tahsis talebini reddettiği 27.10.2010 tarihinden önce 20.10.2010 tarihinde yaşlılık aylığına hak kazandığını, 01.07.2010 varide tarihli tahsis talebi ve Kuruma verdiği diğer dilekçeler göz önüne alındığında 01.11.2010 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğini, 01.07.2010-05.01.2011 tarihleri arasında müvekkilinin çalışmasının bulunmadığını, ayrıca 05.01.2011 tarihinde başlayan çalışmalarına ilişkin prim ödenmiş olduğundan aylığının kesilmeyerek önceden bağlanması gereken yaşlılık aylığının devam ettirilmesi gerektiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;davacının 30.06.2010 tarihli yaşlılık aylığı tahsis talebinin sigortalılık süresi ve prim ödeme gün sayısı şartlarını taşımadığı gerekçesiyle reddedilmesi sonrası davacının açtığı hizmet tespiti davasının yapılan yargılaması sonucunda 20.10.1985-05.04.1986 tarihleri arasında 126 gün çalıştığının tespitine karar verildiği ve kararın kesinleştiği somut olayda kesinleşen karar üzerine davacının 506 sayılı Kanun’un geçici 81/B-f maddesindeki koşulları 30.06.2010 tahsis talep tarihinde sağlayıp sağlamadığı ve tahsis talep tarihini takip eden aybaşı olan 01.07.2010 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1.5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun (5510 sayılı Kanun/ Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu) geçici 1 nci maddesinin ikinci fıkrası, Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun (506 sayılı Kanun/Sosyal Sigortalar Kanunu) 62 ve geçici 81 inci maddeleri.

2. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 1 inci maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

" 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı kanunlara göre bağlanan veya hak kazanan; aylık, gelir ve diğer ödenekler ile 8/2/2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre ödenmekte olan ek ödemenin verilmesine devam edilir. Bu gelir ve aylıkların durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümleri uygulanır."

3. Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 62 nci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Sigortalı olarak (...) yazılı istekte bulunan ve yaşlılık aylığına hak kazanan sigortalıya bu isteğinden sonraki ay başından başlanarak yaşlılık aylığı bağlanır."

4. Sosyal Sigortalar Kanunu'nun geçici 81 inci maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte;

A) Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce yürürlükte bulunan hükümlere göre yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanmış olanlar ile sigortalılık süresi 18 yıl ve daha fazla olan kadınlar ve sigortalılık süresi 23 yıl ve daha fazla olan erkekler hakkında, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan hükümler uygulanır.

B) (Yeniden düzenleme: 23/5/2002-4759/3 md.) 23.5.2002 tarihinde;

...

f) Sigortalılık süresi 13 (dahil) yıldan fazla, 14 yıldan az olan kadınlar 20 yıllık sigortalılık süresini ve 45 yaşını doldurmaları, sigortalılık süresi 15 yıl 6 ay (dahil) dan fazla, 17 yıldan az olan erkekler 25 yıllık sigortalılık süresini ve 49 yaşını doldurmaları ve en az 5300 gün,

...

Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş bulunmaları şartı ile yaşlılık aylığından yararlanabilirler."

2. Değerlendirme

1. Öncelikle konuyla ilgili kavramlar ve yasal düzenlemeler üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.

2. Sosyal güvenlik sosyal hukuk devleti tanımı içerisinde yer alan ve bu ilkeyi oluşturan temel kavramlardan birisidir. Sosyal güvenlik alanında oluşturulacak tüm kuralların, özde sosyal hukuk devleti anlayışına uygun olması zorunludur. Sosyal hukuk devleti, niteliğinin bir gereği olarak sosyal güvenlik kavramını yaşama geçirerek somutlaştırır. Sosyal devletin gerçekleşme aracı olan sosyal güvenlik kavramı insanlığın en derin gereksiniminin bir sonucudur. Bu gereksinim, gelecekten emin olma düşüncesinin bireyin karşılaşacağı ve yaşamı için tehlike oluşturan olaylara karşı bir güvence arayışının ürünüdür. Tehlikeye ve yoksulluğa düşen birey için asgari bir güvence sağlamak sosyal güvenliğin varlık koşulu diğer bir ifadeyle olmazsa olmazıdır.

3. Bu nedendir ki, sosyal güvenlik hakkına temel insan hakları arasında yer verilmiş ve uluslararası hukuk normları ile Anayasalarda güvence altına alınmıştır. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 60 ıncı maddesinde de herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu ve devletin bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alacağı ve teşkilatı kuracağı hükme bağlanmıştır.

4. Sosyal güvenlik hakkı kapsamında sigortalılara sağlanan haklardan biri de yaşlılık aylığı bağlanmasıdır. Zira insanlar genellikle belli bir yaşa ulaştıktan sonra çalışma gücünü kısmen ya da tamamen kaybetmeleri nedeniyle aktif çalışma hayatına son verme ihtiyacı duyarlar. Aktif olarak çalışıp gelir elde etme imkânından yoksun oldukları bu dönemde gelir kaybına uğrarlar. İşte uzun vadeli sigortalı kollarından biri olan yaşlılık sigortasının temel amacı sigortalıya ömrünün iş göremediği geri kalan kısmında yardım etmek ve geçimini sağlayacak sürekli bir gelir sağlamaktır.

5. Ancak yaşlılık aylığı bağlanması kanunlarda belli koşullara bağlanmıştır. Bunlar hizmet akdine tabi olarak çalışan sigortalılar yönünden belli bir yaşa ulaşma, belli bir süre sigortalı olma ve prim ödeme ile yaşlılık aylığı bağlanması için Kuruma yazılı istekte bulunma olarak sayılabilir.

6. Türk sosyal güvenlik sisteminde hizmet akdine tabi olarak çalışanlar ile kendi adına ve hesabına bağımsız çalışan sigortalılar yönünden zorunlu emeklilik öngörülmediğinden yaşlılık aylığı tahsis koşullarının oluşması üzerine Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından sigortalının talebi olmadan aylık bağlanması mümkün değildir. Bu itibarla sigortalının yaşlılık aylığı bağlanması için yazılı istekte bulunması zorunludur.

7. Gelinen bu noktada yaşlılık aylığı bağlanma koşullarına kısaca değinilmesi gerekmekte olup 5510 sayılı Kanun'un geçici 1 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davanın yasal dayanağını mülga 506 sayılı Kanun'un 62 ve geçici 81 inci maddeleri oluşturmaktadır.

8. 25.08.1999 tarihinde kabul edilerek 08.09.1999 tarihli ve 23810 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 4447 sayılı Kanun ile eklenen, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ve sonrasında 4759 sayılı Kanun ile bir bölümü değişikliğe uğrayan 506 sayılı Kanun'un geçici 81 inci maddesindeki düzenlemeler kapsamında yaşlılık aylığı bağlama koşullarının 4447 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 08.09.1999 ve 4759 sayılı Kanun’un kabul edildiği 23.05.2002 tarihindeki sigortalılık süresi nin kaç yıl olduğu dikkate alınarak belirlenmesi gerekir.

9. Buna göre 506 sayılı Kanun'un geçici 81 inci maddenin (A) bendi uyarınca 4447 sayılı Kanun'un yürürlükten tarihinden önce yürürlükte bulunan hükümlere göre yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanmış olanlar ile sigortalılık süresi 18 yıl ve daha fazla kadınlar ve sigortalılık süresi 23 yıl ve daha fazla olan erkekler hakkında 4447 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan hükümler uygulanacaktır.

10. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun geçici 81 inci maddenin (B) bendi ile maddenin (A) bendindeki şartları taşımayan sigortalılar yönünden 23.05.2002 tarihindeki sigortalılık süresi esas alınarak kademeli bir sistem benimsenmiştir. Bu kapsamda olmak üzere 506 sayılı Kanun'un geçici 81 inci maddesinin (B) bendinin (f) alt bendinde sigortalılık süresi 15 yıl 6 aydan fazla, 17 yıldan az olan erkek sigortalıların 25 yıllık sigortalılık süresini ve 49 yaşını doldurmaları ve 5300 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olmaları durumunda yaşlılık aylığından yararlanabilecekleri belirtilmiştir.

11. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 62 nci maddesinde yaşlılık aylığına hak kazanma koşullarını taşıyan sigortalıya yazılı istek tarihini takip eden ay başından itibaren yaşlılık aylığı bağlanacağı belirtilmiş, aynı yöndeki düzenlemeye 5510 sayılı Kanun'un 28 inci maddesinde de yer verilmiştir. Bu nedenle yaşlılık aylığı bağlanması için yazılı istekte (tahsis talebinde) bulunulması gerekmektedir.

12. Konuyla ilgisi nedeniyle taleple bağlılık ilkesine kısaca değinilmelidir.

13. Medeni yargılama hukukuna hâkim olan ilkeler 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda (6100 sayılı Kanun) açıkça düzenlenmiş ve 26 ncı maddesinde Taleple bağlılık ilkesi ne yer verilmiştir.

14. Taleple bağlılık ilkesi hâkimin tarafların talepleriyle bağlı olduğunu, talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremeyeceğini ancak duruma göre talep sonucundan daha azına karar verebileceğini ifade eder. Belirtmek gerekir ki, hâkim bazı durumlarda taleple bağlı değildir. Bu durumlar Kanunda açıkça belirtilmiştir.

15. Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ilk anlam tarafın talep etmediği husus hakkında mahkemenin karar veremeyeceğidir. Buna göre hâkim kararında tarafların dilekçelerinde talep edilen hususları karşılar. Hâkimin tarafların talep etmediği bir hususta karar vermesi mümkün değildir. Tarafın neyi talep edip etmediği ve hâkimin ne hakkında karar verip veremeyeceği dava dilekçesi değerlendirilerek tespit edilir. Bu tespitin konusunu, istenilen hukuki sonuç oluşturur. Bu itibarla hâkimin karar verme sınırı dava dilekçesi ile belirlenmiş olur.

16. Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ikinci anlam ise tarafın talebinden fazlasına mahkemece karar verilememesidir. Tarafın maddi hukuktan kaynaklanan bir hakkının bazı istisnaî durumlar hariç olmak üzere sadece bir kısmını ileri sürmesine bir engel yoktur. Bu durumda mahkemece talep edilenden fazlasına karar verilemez. Taleple bağlılık ilkesine yüklenen bu anlam aynı zamanda 24 üncü maddede ifade edilen tasarruf ilkesi ve 25 inci maddesinde yer alan taraflarca getirilme ilkesi ile de bağlantılıdır.

17. Çok istisnai hâller dışında hâkimin talep edilenin dışında bir şeye karar verememesi taleple bağlılık ilkesinden çıkan üçüncü sonucu oluşturmaktadır. Talep edilenden farklı bir şeye karar verememe, verilen hükmün sonuç kısmına bakılmak suretiyle tespit edilir. Buna göre talepte bulunan kişinin gerçek iradesi ile mahkemenin verdiği hükümdeki sonuç kısmının aynı olup olmadığı, talep edilenden farklı bir şeye karar verilip verilmediği bu şekilde anlaşılır. Aynı ilkelere Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 24.05.2019 tarihli ve 2017/8 Esas 2019/3 Karar sayılı kararında da yer verilmiştir.

18. Somut olayda davacının 30.06.2010 tarihli yaşlılık aylığı tahsis talebinin davalı Kurumca 15.02.1988-30.06.2010 tarihleri arasında toplam 5180 gün prim gün sayısının bulunduğu, 5375 gün ve 25 yıl sigortalılık süresi şartları oluşmadığından bahisle reddedildiği, davacının Tire 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinin 2011/151 Esas sayılı dosyası ile açtığı hizmet tespiti davasında yapılan yargılama sonucunda 07.01.2014 tarihli ve 2014/6 Karar sayılı karar ile davanın kabulüne, davacının 20.10.1985-05.04.1986 tarihleri arasında 126 gün çalıştığının tespitine karar verildiği, kararın Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 30.04.2015 tarihli ilâmı ile onanarak kesinleştiği, 12.10.2015 tarihinde ikinci kez tahsis talebinde bulunan davacıya 01.11.2015 tarihinden itibaren 506 sayılı Kanun'un geçici 81 inci maddesi kapsamında yaşlılık aylığı bağlandığı, 01.11.2010 tarihinden itibaren aylık bağlanarak birikmiş aylıklarının ödenmesine ilişkin talebinin Kurum tarafından 30.06.2010 tarihinde 25 yıl sigortalılık süresi şartının oluşmadığı belirtilerek reddedilmesi nedeniyle eldeki davanın açıldığı, İlk Derece Mahkemesince 20.10.1985 işe giriş tarihi kabul edilerek 25 yıl hizmetin bulunması şartının gerçekleştiği tarih olan 01.11.2010 tarihinde davacıya aylık bağlanması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiği, karara karşı taraf vekillerinin istinaf yoluna başvurması üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusu kabul edilerek 01.11.2010 tarihi itibariyle davacının aylık tahsis talebinin bulunmadığı ve tüm sigorta kollarına tabi çalışmasının da devam ettiği belirtilerek ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddedildiği anlaşılmıştır.

19. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalara göre; davalı Kurumca sigorta başlangıç tarihinin 15.02.1988 olarak dikkate alınması ve buna bağlı olarak 30.06.2010 tarihli tahsis talebinin reddedilmesi üzerine davacının Tire 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesinde açtığı davada 20.10.1985-05.04.1986 tarihleri arasında 126 gün çalıştığının tespitine karar verildiği, kararın temyiz incelemesinden geçerek 30.04.2015 tarihinde kesinleştiği, davacının talebinin de açıkça 01.11.2010 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanmasına yönelik olduğu, davacı hakkında 30.06.2010 tarihi itibariyle tahsis koşullarından olan 25 yıl sigortalılık süresinin oluşmadığı açık ise de hizmet tespiti davasının kesinleşmesi sonrasında tahsis koşullarından olan 25 yıl sigortalılık süresini doldurduğu ve dava dilekçesi ile talep ettiği 01.11.2010 tarihi gözetilerek isteminden daha sonraki bir tarih olsa dahi yeni bir tahsis talebine gerek olmadan aylığa hükmedilmesi gerekmektedir. Ayrıca tahsis talebinin reddi üzerine davacının çalışmaya devam etmesinin davacı aleyhine yorumlanması da uygun bulunmamıştır. Varılan bu sonuç ise usul ekonomisinin gereği olduğu gibi sosyal koruma, dayanışma, sosyal denkleştirme ve zorunluluk ilkelerine dayanan sosyal sigortaların yanı sıra bireyin onuru ile kişiliğinin geliştirilmesi için kaçınılmaz ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının karşılanmasını esas alan sosyal güvenlik hukukunun ilkelerine, ayrıca bu tür davaların kamusal yapısına uygundur.

20. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.06.2011 tarihli ve 2011/10-291 Esas, 2011/399 Karar, 28.09.2011 tarihli ve 2011/10-475 Esas, 2011/560 Karar, 30.03.2022 tarihli ve 2019/(21)10-803 Esas, 2022/425 Karar, 02.11.2022 tarihli ve 2021/10-226 Esas, 2022/1418 Karar, 09.11.2022 tarihli ve 2021/10-231 Esas, 2022/1470 Karar İle 10.11.2022 tarihli ve 2021/10-152 Esas, 2022/1488 Karar sayılı kararları da aynı yöndedir.

21. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

26.04.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.