"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/1704 E., 2021/1906 K.
KARAR : Davanın reddine
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 24.05.2021 tarihli ve
2020/4945 Esas, 2021/6838 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki hizmet tespiti davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın fer'î müdahil Sosyal Güvenlik Kurum vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin davalıya ait işyerinde 30.12.1991 tarihinden itibaren iki yıl boyunca kesintisiz çalıştığını, emekliliğine ne kadar kaldığını öğrenmek amacıyla yaptığı başvuru sonucunda Kurum tarafından sözü edilen çalışmaya ilişkin dosyanın stajyer olarak açılması nedeniyle davalı işveren nezdinde geçen çalışmaların çalışma günü olarak kabul edilmeyeceğinin bildirildiğini, ancak stajyer olarak çalışmasının mümkün olmadığını ileri sürerek müvekkilinin sigorta başlangıç tarihinin 30.12.1991 olduğunun ve 30.12.1991 tarihinden itibaren iki yıl boyunca kesintisiz çalıştığının tespitine; 30.12.2016 tarihli talep sonucunun açıklanmasına ilişkin dilekçesinde ise; müvekkilinin 30.12.1991-10.01.1992 tarihleri arasında çalıştığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı işveren usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmamış; 04.10.2016 tarihli duruşmada kendi adına faaliyete başlamasının ardından 1992 yılında şirket olarak aynı yerde faaliyete devam edildiğini, davacının bu işyerinde 1991 yılından 1992 yılının sonuna kadar büro ve belge getir-götür işlerinde tam gün çalıştığını, işyerinde başka çalışan olup olmadığını hatırlamadığını beyan etmiştir.
2. Fer'î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK/Kurum) vekili; hak düşürücü sürenin geçtiğini, stajyer olarak çalışma süresinin sigortalı çalışma olarak kabul edilemeyeceğini, davacının hizmet akdine dayalı olarak çalıştığına dair yazılı delil bulunmadığını, davacının iddialarını Kurum kayıtlarına eş değer belgelerle kanıtlaması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 14.02.2019 tarihli ve 2015/147 Esas, 2019/26 Karar sayılı kararı ile; davacı tanıklarının beyanları, işyerinin faal olması, davalı işverenin beyanı, davacının kesintili çalıştığına dair bordro veya puantaj kaydı bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde davanın kabulü gerektiği gerekçesiyle davacının davalıya ait işyerinde 30.12.1991-30.07.1992 tarihleri arasında toplam 211 gün çalıştığının, 37 günlük kısmının Kuruma bildirildiğinin, 174 günlük kısmının ise bildirilmediğinin, bildirim yapılmayan dönemde asgari ücretle çalıştığının tespitine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde fer'î müdahil Kurum vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 19.12.2019 tarihli ve 2019/770 Esas, 2019/1803 Karar sayılı kararı ile; davacı vekili 30.12.2016 tarihli dilekçesiyle talebini açıklamasına rağmen İlk Derece Mahkemesince dava dilekçesine göre hüküm kurulduğu, öte yandan davacının iddia ettiği gibi stajyer olarak çalıştığına dair bildirim bulunmadığı, davalı işveren tarafından davacının 30.12.1991 tarihinde 1 gün; 1992 yılı Ocak ayında ise 5 gün çalıştığının Kuruma bildirildiği, birer günlük sigorta bildirimleri bulunan bordro tanıklarının davacıdan daha az süreyle davalı işyerinde çalıştığı anlaşıldığından beyanlarının esas alınamayacağı, davacı tanıklarının beyanlarının da soyut nitelikte olduğu, bu itibarla davacının Kuruma bildirim yapılan çalışma süresinden daha fazla çalıştığına dair iddiasını ispat edemediği gerekçesiyle fer’î müdahil Kurum vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"...Davanın yasal dayanağı, 5510 sayılı Yasanın geçici 7. maddesi atfı ile 506 sayılı Kanun’un 79/10 ve 5510 sayılı Kanun’un 86/9. maddeleridir. Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin bu tür davalar kamu düzeni ile ilgili olduğundan özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmeleri zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip gerek görüldüğünde kendiliğinden araştırma yapılarak delil toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.
Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinde, 07.03.1972 doğumlu olan davacının hizmet döküm cetveline göre, 53491.45.01 sicil sayılı dosyada işlem gören, davalı ...’na ait işyerinden, 30.12.1991 tarihinde 1 gün, 1992/01 döneminde 36 gün olmak üzere, toplam 37 gün sigortalı bildiriminin yapıldığı, davalı ait işyerinin 10.02.1987 – 30.07.1992 tarihleri arasında 506 sayılı Kanun kapsamında yer aldığı, davacının stajyerlik kapsamında herhangi bir bildiriminin olmadığının Kurumca bildirildiği, yine dosya kapsamında davacı tanıkları ile talebe konu hizmet sürelerini karşılamayacak nitelikte kısmen sigortalı bildirimi yapılan tanık beyanlarının yer aldığı anlaşılmakla, Mahkemece davanın nitelikçe kamu düzenini ilgilendirdiği nazara alınıp araştırma genişletilerek, davacının talebine göre, uyuşmazlık konusu dönemi kapsayacak şekilde yeteri kadar bordro tanığı ile komşu işyeri tanığı resen tespit edilerek dinlenilmeli, tanık beyanları arasında çelişki oluşması halinde bu çelişki giderilmeli, çalışmanın varlığı, niteliği ve süresi tespit edilerek uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek, varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun kabulüne ilişkin kararı bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; 1992/1. dönemde 36 günlük bildirimi bulunan tek sigortalının davacı olduğu, diğerlerinin birer günlük sigorta bildirimlerinin bulunduğu, bordro tanığı ...’ün davacının çalışmadığını; ... ...’nın ise kendisinin davalı işyerinde hiç çalışmadığını, bildirimlerin gerçeğe aykırı olduğunu beyan ettiği, o hâlde dönem bordrosu içeriği dikkate alındığında bordro tanığının belirlenmesi yönündeki bozma gereğinin yerine getirilmesinin mümkün olmadığı, komşu işyeri çalışanı veya işveren konumundaki kişilerin tespiti için üç kez kolluk araştırması yapıldığı, kolluk tarafından tespit edilen bu kişilerin iddiayı destekler beyanlarının bulunmadığı, bu nedenle yeni bir inceleme yapılmasına gerek duyulmadığı, İlk Derece Mahkemesince yeterince delil toplanıp araştırma ve inceleme yapıldığı gibi aleyhe delil sunulmadığı da gözetildiğinde bozma kararında belirtildiği gibi yeni delil araştırılmasının mümkün olmadığı, istinaf kanun yolu uygulamasının yargılama sisteminde yer alması sonrasında hukuka uygunluk denetimi kapsamında temyiz incelemesi yapılması gerektiğinden resen araştırma ilkesini aşar şekilde delillerin toplanılması gerektiğini belirten bozma kararına uyulamayacağı, öte yandan davacının talebini daraltarak 30.12.1991-10.01.1992 tarihleri arasındaki hizmetlerinin tespitine karar verilmesini istediği ve davacı adına 1991/3. dönemde 1 gün, 1992 /1. dönemde 36 gün hizmet bildirimi bulunduğu gözetildiğinde davacının dava açmakta hukuki yararının da belirgin olarak bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI.TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; eldeki davanın kamu düzenini ilgilendirdiğini, bu nedenle duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerektiğini, 506 sayılı Kanun’un 79 uncu maddesinin onuncu fıkrasında hizmet tespiti davasının kanıtlanması bakımından özel bir yöntem öngörülmediğini, yazılı delillerin bulunmaması durumunda davanın reddine gidilemeyeceğini, araştırma ve incelemenin genişletilmesi gerektiğini, İlk Derece Mahkemesince her ne kadar talep sonucunu aşar şekilde karar verilmiş olsa da bu durumun davanın reddini gerektirmediğini, davalı asılın 04.06.2016 tarihli duruşmada müvekkilinin 1991 yılından 1992 yılı sonuna kadar işyerinde çalıştığını kabul ettiğini, davacı tanıklarının ve davalı asılın beyanı gözetildiğinde davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava dilekçesinde 30.12.1991 tarihinden itibaren iki yıllık süreye ilişkin; 30.12.2016 tarihli talep sonucunun açıklanmasına ilişkin dilekçede ise 30.12.1991-10.01.1992 tarihleri arasındaki hizmetlerinin tespitinin talep edildiği somut olayda davanın reddine karar veren mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre bozma kararında belirtilen araştırma ve incelemeler yapılarak sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Ön Sorun
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına girilmeden önce direnme adı altında verilen kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
E. Gerekçe
1. Direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli, gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir.
2. Başka bir deyişle mahkemenin yeni bir delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek karar vermiş olması hâlinde direnme kararının varlığından söz edilemez.
3. İstikrar kazanmış Yargıtay içtihatlarında mahkemece direnme kararı verilse dahi bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak, bozma sonrası yapılan araştırma, inceleme veya toplanan yeni delillere dayanmak, önceki kararda yer almayan ve Özel Daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmak suretiyle verilen karar direnme kararı olmayıp yeni hüküm olarak kabul edilmektedir.
4. Somut olayda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen karara yönelik fer’î müdahil Kurum vekilinin istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekili 30.12.2016 tarihli dilekçesiyle talebini açıklamasına rağmen İlk Derece Mahkemesince dava dilekçesine göre hüküm kurduğu, öte yandan davacının iddia ettiği gibi stajyer olarak çalıştığına dair bildirim bulunmadığı, davalı işveren tarafından davacının 30.12.1991 tarihinde 1 gün; 1992 yılı Ocak ayında ise 5 gün çalıştığının Kuruma bildirildiği, birer günlük sigorta bildirimleri bulunan bordro tanıklarının davacıdan daha az süreyle davalı işyerinde çalıştığı anlaşıldığından beyanlarının esas alınamayacağı, davacı tanıklarının beyanlarının da soyut nitelikte olduğu, bu itibarla davacının Kuruma bildirim yapılan çalışma süresinden daha fazla çalıştığına dair iddiasını ispat edemediği gerekçesiyle fer’î müdahil Kurum vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılıp esas hakkında karar verilmek suretiyle davanın reddine karar verildiği, kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece araştırmaya yönelik bozulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince 1992/1. dönemde 36 günlük bildirimi bulunan tek sigortalının davacı olduğunu, diğerlerinin birer günlük sigorta bildirimlerinin bulunduğunu, bordro tanığı ...’ün davacının çalışmadığını; ... ...’nın ise kendisinin davalı işyerinde hiç çalışmadığını, bildirimlerin gerçeğe aykırı olduğunu beyan ettiği, o hâlde dönem bordrosu içeriği dikkate alındığında bordro tanığının belirlenmesi yönündeki bozma gereğinin yerine getirilmesinin mümkün olmadığı, komşu işyeri çalışanı veya işveren konumundaki kişilerin tespiti için üç kez kolluk araştırması yapıldığı, kolluk tarafından tespit edilen bu kişilerin iddiayı destekler beyanlarının bulunmadığı, bu nedenle yeni bir inceleme yapılmasına gerek duyulmadığı, İlk Derece Mahkemesince yeterince delil toplanıp araştırma ve inceleme yapıldığı gibi aleyhe delil sunulmadığı da gözetildiğinde bozma kararında belirtildiği gibi yeni delil araştırılmasının mümkün olmadığı, istinaf kanun yolu uygulamasının yargılama sisteminde yer alması sonrasında hukuka uygunluk denetimi kapsamında temyiz incelemesi yapılması gerektiğinden resen araştırma ilkesini aşar şekilde delillerin toplanılması gerektiğini belirten bozma kararına uyulamayacağı, öte yandan davacının talebini daraltarak 30.12.1991-10.01.1992 tarihleri arasındaki hizmetlerinin tespitine karar verilmesini istediği ve davacı adına 1991/3. dönemde 1 gün, 1992 /1. dönemde 36 gün hizmet bildirimi bulunduğu gözetildiğinde davacının dava açmakta hukuki yararının da belirgin olarak bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
5. Görüldüğü üzere Bölge Adliye Mahkemesince daha önceki kararda değinilmediği hâlde bozma kararını karşılayan gerekçeye ilaveten direnme kararında davacının talebini daraltarak 30.12.1991-10.01.1992 tarihleri arasındaki hizmetlerinin tespitine karar verilmesini istediği ve davacı adına 1991/3. dönemde 1 gün, 1992/1. dönemde 36 gün hizmet bildirimi bulunduğu dikkate alındığında davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle Özel Daire denetiminden geçmemiş yeni ve değişik gerekçeye dayalı bir karar verilmiştir.
6. Bu durumda ortada Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenmesi gereken direnme kararı değil yeni hüküm bulunduğu açıktır.
7. Hâl böyle olunca yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
06.12.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.