"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Kadastro Mahkemesince davacıların davalarının reddine ilişkin olarak verilen karar asıl davada davacılar ... ve arkadaşları vekili, birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili, davalı Hazine vekilinin (orman niteliği yönünden) temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı asıl davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl Davada Davacı İstemi:
4. Davacılar ... ve ... vekili ... Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu 20.07.1987 havale tarihli dava dilekçesinde; ... ilçesi ... köyü Akbük/Çubucak mevkiinde bulunan ve OTS sınırları ile çevrili dava konusu yaklaşık 12 dönüm yüzölçümündeki taşınmazı müvekkillerinin ½’şer oranda önceki zilyet ...’den satın aldıklarını, önceki zilyedin bu taşınmaza malik sıfatıyla ceddinden intikalen ve taksimen 40 yılı aşkın zamandan beri malik olduğunu ileri sürerek taşınmazın müvekkilleri adına ½’şer oranda tesciline karar verilmesini istemiş, davacı ...’un yargılamanın devamı sırasında 12.03.2005 tarihinde ölümü üzerine tüm mirasçıları tarafından dava takip edilmiştir.
Birleştirilen Davada Davacı İstemi:
5. Davacılar ... ve arkadaşları vekili ... Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu 15.10.1987 havale tarihli dava dilekçesinde; tescil davasına konu edilen taşınmazın müvekkilleri ve murisleri adına kayıtlı 02.07.1969 tarihli ve 63, 64 ve 07.02.1962 tarih 4 sıra ve geldi kayıtları kapsamında kaldığını, tapulu taşınmazın zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığını, araziyi ziraat eden kişilerin tapu maliklerinin kiracısı veya otlakçısı durumunda olan kişiler olduğunu, tapu kayıtlarının muntazam intikal ve tedavül gördüğünü ileri sürerek eldeki davanın tescil davası ile birleştirilmesine, tescil davasının reddine ve davalının el atmasının önlenmesine karar verilmesini istemiştir.
6. Müdahil Global Turizm Yatırımları ve İşletmeleri A.Ş. vekili 15.09.1997 tarihli müdahale dilekçesinde; asıl davanın haksız ve yersiz olduğunu, tescil davasına konu taşınmazın Eylül 1340 tarihli ve 3 sıra numarasından gelen ve muntazam tedavül gören tapu kaydı kapsamında kaldığını, müvekkil şirketin anılan tapu kaydında 27/160 payın 29.01.1996 tarih ve 1 sıra numaralı tapu kaydı ile maliki bulunduğunu, tescil davasının müvekkilini etkilediğini ileri sürerek asıl davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Asıl ve Birleştirilen Davalarda Davalı Cevabı:
7. Davalı Hazine vekili; asıl dava davacılarının ... ilinde ikamet ettiğini, dava konusu taşınmaza nasıl zilyet olduklarının araştırılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
8. Davalı ... İdaresi vekili; davaya cevap vermemiş, yargılama aşamasında dava konusu taşınmazın dört tarafının ormanla çevrili olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
9. Davalı ... Tüzel Kişiliği; usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmadığı gibi duruşmaları da takip etmemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
10. ... Asliye Hukuk Mahkemesince; davalar birleştirildikten sonra, davaya konu parsel hakkında kadastro tutanağı düzenlenmiş olması nedeniyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 5. ve 27. maddeleri gereğince görevsizlik kararı ile dosya Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır.
11. ... Kadastro Mahkemesinin 30.09.2010 tarihli ve 2010/210 E., 2010/742 K. sayılı kararı ile; davacıların mirasbırakanı ...’a isabet ettiği bildirilen çiftliklerin paylaşma işleminin 21 Haziran 1885 (1301 H.) tarihli başvuruya rağmen başvuru ile ilgili belgeler bekletilerek 25 yıl sonra 21 Ağustos 1910 (1326 H.) tarihinde yapıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihinde yürürlüğe giren Nizamname hükümlerine göre bu tarihten sonra vakıflarla ilgili olarak her türlü kayıt ve belgelerin tapu idarelerine devredildiği, her türlü tasarruf işlemlerinin devrin yapıldığı tapu idarelerince yapılması gerektiği, miras paylaşımının 1301 tarihinde yapılması nedeni ile tapu maliki ... Efendinin en geç bu tarihte öldüğünün kabulünün zorunlu olduğu, 1326 tarihine kadar tapu intikalinin yaptırılmayarak beklenildiği ve 1326 tarihinde Liva Meclisinde yaptırıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihli Nizamname gereği tapu idaresi önünde yapılması gerekirken neden 25 yıl sonra liva meclisinde yaptırıldığının anlaşılamadığı, davacıların dayandıkları bütün tapu kayıtlarının bu kayda dayanan ve bu kayıttan tedavül gören tapu kayıtları olduğu, işlem tarihi itibarı ile uyulması gereken yasal prosedüre uyulmayarak intikal yapılmasının ve bu intikal için de 25 yıl beklenilmesinin tapunun hukukî kıymetinin kalmadığını gösterdiği, yapıldığı tarihte meri olan yasanın ya da mevzuatın öngördüğü maddi ya da şekli şartları taşımayan işlemlerin hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, bu durumda tapu kaydının hukukî kıymetini kaybettiği; davacılar ... ve arkadaşlarının tutunduğu tapu kaydının gayri sabit sınırlı olup, dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbirleri ile düz hatlarla birleştirilmesi sonucu oluşan geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dere, dağ, ırmak, tepe, orman, kayalık-taşlık alan gibi yerlerin bulunması karşısında dış hat ya da sınır olarak belirlenen geometrik şeklin tarafları bağlayıcı addedilmesinin olanaksız olduğu, dayanılan tapu kaydının bu nedenle sınırları itibarı ile geçerli sayılmasının mümkün olmadığı; tapu kaydında sabit kabul edilebilecek bir sınır olmadığı için kayıtta yazılı miktarın nereden ölçüleceğini tespit etmenin mümkün olmadığı, kadastro çalışması sırasında tespit gören ve özel mülkiyete konu olabilecek nitelikte olan arazilerin çevresi dağ, tepe, orman, taşlık, kayalık ve benzeri arazilerle çevrili küçük sayılabilecek alanlardan oluştuğu, sınırların birleştirilmesi ile oluşan geometrik şeklin içinde kalan arazi yapısı içerisinde miktar itibarı ile uygulama yaparak davacıların tutundukları tapu kapsamında taşınmaz belirlenemeyeceği, tapu kaydının miktarı itibarı ile de araziye uygulanmasının mümkün olmadığı, bu açıdan da tapu kaydının hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı; 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesi uyarınca harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılacağı, davacılar ... ve arkadaşlarının ise davalı tarafın taşınmazı kendilerine teb’an ve kiracı sıfatıyla kullandığını kanıtlayamadığı, eski tapu kaydının davacıların zilyetliği ile birleşmediği, mülkiyet iktisabı için zilyetliklerinin bulunmadığı; kaldı ki, ailenin dayandığı tapu kayıtlarının miktar itibarı ile geçerli olduğu varsayılsa bile tapu kaydında yazılı taşınmaz miktarı, tapu kaydında malik görünen kişi sayısı, kaydın oluşturulduğu ve tedavül gördüğü zamanın tarımsal üretim metot ve tekniği, toprak işlemenin hayvan ve insan gücü ile yapılması, bir insanın da işleyeceği alanın çok kısıtlı olması hususları nazara alındığında davacıların ve mirasbırakanlarının tapu kaydında belirtilen miktarı işlemelerinin mümkün olmadığı, eski tapu kayıtlarına tutunan davacıların işçi tutarak, araç gereç temin ederek vb. yollardan kayıtta yazılı miktarı işlediklerini de kanıtlayamadıkları, bu boyutta bir arazinin kiracılara verme usulü ile işlenmesi hâlinde bu durumun yöre halkının gözünden kaçmasının, şahit olan insan bulunamamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, tapuda malik görünenlerin davaya konu taşınmaza hiçbir zaman zilyet olmadıkları sabit olduğu için lehlerine tapunun hüküm doğurmasının mümkün olmadığı; hukukî değerini yitiren tapu kayıtlarının tedavül görmesi neticesinde yeni hak iddia edenler ortaya çıkmış ise de hukukî geçerliği olmayan tapu kayıtlarının tedavül görmesi ile yeni hak sahibi olunamayacağı, dava konusu taşınmazın bulunduğu sahada kadastro tespit tarihinden önce seri bazda yapılıp ilan edilen ve 1967 tarihinde kesinleşen orman tahdidi bulunduğu, dava konusu 174 ada 1 parsel sayılı taşınmazın etrafının orman ile çevrili olduğu, 1959 tarihli memleket haritasında yeşil alan olarak göründüğü, Kanun Koyucu tarafından hangi nedenle olursa olsun orman içi açıklıklarda tarım ve inşaat ile özel mülke dönüşme yolunun kapatıldığı, aksi durumda orman bütünlüğünün bozulacağı, bu tür yerlerin Kanun gereği orman sayıldığı, zilyetlik yoluyla kazanılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle davacıların davalarının reddine, dava konusu 174 ada 1 parsel sayılı taşınmazın orman vasfı ile tespit ve Hazine adına tesciline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
12. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davacılar ... ve arkadaşları vekili, birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı Hazine vekili (orman niteliği yönünden) temyiz isteminde bulunmuştur.
13. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 12.04.2013 tarihli ve 2012/7389 E., 2013/4289 K. sayılı kararı ile; ‘’…Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kadastro tesbitine itiraza ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 1967 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu, daha sonra dava tarihinde kesinleşen aplikasyon ve 6831 sayılı Kanunun 1744 sayılı Kanunla değişik 2. madde uygulaması, 1988 ilâ 1990 yılları arasında yapılıp 08.07.1991 tarihinde ilân edilerek dava tarihinde kesinleşmemiş olan aplikasyon, sınırlandırması yapılmamış ormanların kadastrosu ile 6831 sayılı Kanunun 2896 ve 3302 sayılı kanunlarla değişik 2/B uygulaması vardır.
1) Dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, keşif ve bilirkişi raporlarıyla, çekişmeli parselin buğday ekilip tarla olarak kullanılmaktaysa da, dört yönden sınırlaması itirazsız kesinleşmiş Devlet ormanı ile çevrili orman içi açıklığı olduğu belirlenip, 6831 sayılı Kanunun 17. maddesinin, orman içi açıklıklarda tarım ve inşaat yapılmasına, hayvancılık amacı ile ağıl yapılmasına, bu kesimlerin özel mülke dönüşmesine izin vermediği, Yönetimin derhal el koyma hakkına sahip olduğu, orman içi açıklıklardan yararlanabilmek için zorunlu olarak ormanın kullanılacağı, bu kullanım nedeniyle yeni açma, genişletme, yangın oluşmasının önlenemeyeceği, orman bütünlüğünün bozulacağı, ayrıca, bu tür taşınmazların öncesinin orman olma zorunluluğunun bulunmadığı, dairemizin bu yoldaki kararlarının Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ve yerleşik kararlar halini aldığı [Y....K.’nun 10.12.1997 gün ve 1997/20-830E. – 1034 K.; 10.12.1997 gün ve 1997/20-808 E. – 1039 K.; 08.02.1999 gün ve 1999/7-22 E. – 43 K.; 13.10.1999 gün ve 1999/8-689 E. – 822 K.; 03.04.2002 gün ve 2002/8-230 E. – 261 K. ve 22.10.2003 gün 2003/20-665 E. – 614 K. sayılı ve yine, orman kadastrosunun kesinleştiği tarihten sonra 20 yıldan fazla süre geçse dahi orman içi açıklık konumunda olan taşımazların zilyetlik yoluyla kazanılamayacağı konusundaki 11.10.2004 gün ve 2004/7-531-582 sayılı kararları], orman içi açıklık ve boşluklar ile orman ve toprak muhafaza karakteri taşıyan funda ve makilik alanların, kanun gereği orman sayıldığı için, 15.07.2004 günlü Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliğinin 26. maddesinin (a) ve (j) bentleri gereğince Devlet Ormanı olarak sınırlandırılacağı gözetilerek, davacılar ... ve arkadaşlarının zamanaşımı zilyetliği nedenine dayalı davasının reddine kara verilmesinde isabetsizlik yoktur.
2) Mahkeme kararı, davacılar ..., ..., ... ile ..., ..., ..., ..., ..., ... ..., ..., .....'e yöntemince en son 20.12.2010 tarihinde tebliğ edildiği halde, bunların kararı temyiz etmedikleri, kararın davanın diğer taraflarınca temyizi üzerine, temyiz incelemesi aşamasında davacılardan ... ... ...'nin karar tarihinden sonra ancak tebliğ tarihinden önce 14.10.2010 tarihinde öldüğü, ölümüyle veraset ilişkisi sona erdiğinden, mirasçılarına kararın yöntemince tebliğinden sonra, mirasçılardan ... ile birlikte davacılar ..., ..., ... ile ... ... ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ..., ..., ....in de vekaletini alan Avukat ..... tarafından onlara vekaleten, 6100 sayılı Kanunun geçici 3. maddesi atfıyla H.U.M.K.’nun 432. maddesinde öngörülen kanunî süre geçirildikten sonra verilmiştir. Süresinden sonra yapılan temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01.06.1990 gün ve 3/4 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtayca da bu yolda karar verilebileceğinden, süresinden sonra yapılan temyiz isteminin reddi gerekmiştir.
3) Davalı Hazine ile Davacı ... ... ... mirasçısı ...'nin temyiz itirazlarına gelince;
…
ARAŞTIRMA VE İNCELEME HÜKME YETERLİ DEĞİLDİR:
Dayanılan çiftlik tapu kayıtlarının aynı tarihte ve birbirini takip eden sıra numarasıyla aynı şekilde oluştuğu, bir kısım sınırların ortak olduğu, birinin varlığının ve sıhhatinin diğerini de etkileyeceği, bu nedenle ... Köyü için sunulmasa da, çiftlik tapusuna dayananlar tarafından, tapu kaydı kapsamındaki taşınmazların tapuya dayanılarak zilyet edildiğine ilişkin ... ya da ... Köyleri için sunulan belge, rapor ve kararların asılları ya da onaylı suretlerinin, ... Köyü'ndeki taşınmazlar için açılan davalarda da delil olarak kullanılabileceği gözetilmemiş, bu delillerin asılları ya da onaylı suretlerinin ilgili kurumlardan getirtilmesi için bir çaba gösterilmemiş, bu delillerden çoğuna, fotokopi olarak sunulması nedeniyle, özelikle bir başka köye ilişkin olduğu için değer verilmemiş, bazıları hiç tartışılmamış, bu delillere niçin değer verilmediği gerekçe de açıklanmadan, delillerden bazılarının toptan reddi yoluna gidilmiş, özellikle zilyetlikle edinme iddiasında bulunanların bir insan ömrünü aşan zilyetliklerini haber veren yerel bilirkişi ve tanık beyanları teknik bilirkişi raporları ile denetlenmemiş, kadastro mahkemesinin 1996/11 Esasına kayıtlı dava dosyasında yapılan tapu uygulaması ve bu dosyada alınan bilirkişi raporlarının, bu dosyada taraf olmayan Hazine, Orman Yönetimi ve zilyetlikle kazanma iddiasında bulunan gerçek kişileri bağlamayacağı, çiftlik tapu kayıtları değişebilir nitelikte sınır içerdiğinden, kapsamının 3402 sayılı Kanunun 20/C maddesi gereğince miktarına değer verilerek saptanacağı gözetilmemiş, kayıt fazlasının niteliği, zilyetlikle edinilecek yerlerden olup olmadığı, zilyetliğin başlangıcı, süresi ve şekli konusunda soyut ifadeler ile yetinilmiştir.
EKSİK ARAŞTIRMA VE İNCELEMEYE DAYANILARAK KARAR VERİLEMEZ.
Diğer taraftan; Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 22.11.1978 gün ve 1977/11819 E. - 1978/13674 K. sayılı kararı ile 16. Hukuk Dairesinin 24.04.2001 tarih ve 2001/418 E. – 2033 K. sayılı kararlarında değinildiği gibi, 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesinde “Mecelle” açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, Arazi Kanunu’nun kaldırılan kanunlar arasında sayılmaması, Medenî Kanun’un kabulünden sonra, ancak yürürlüğünden önce kabul edilen 2.5.1926 tarihli ve 87 sayılı Kanunla Arazi Kanunu’nun 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. maddeleri yürürlükten kaldırıldığı halde, diğer maddelerinin yürürlükte bırakılması, 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mer’a Kanunu’nun 36. maddesi ile Arazi Kanunu’nun 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılması ve diğer maddelerine değinilmemesi nedeniyle, davaya konu parselin tesbit ve dava tarihi itibariyle, Medenî Kanuna aykırı düşmeyen hükümlerinin bu arada Arazi Kanunu’nun 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte bulunduğu,
... Kadastro Mahkemesinin 08.03.2003 gün ve 1991/363 E. – 231 K. kararını temyiz yoluyla inceleyen 16. Hukuk Dairesinin 14.07.2006 günlü 2005/13657 E. – 5526 K. sayılı ve Yargıtay 7. Hukuk Dairesi kararlarında da kabul edildiği gibi, Ağustos 1326 tarihli 2, 3 ve 4 numaralı tapu maliki ... Hanımın, nüfus kayıtlarına göre baba adının ... olduğu, tapu kayıtlarında “... Kızı” olarak geçtiği, .......nin kızı ve ...'nin de karısı olması nedeniyle, Habibe Hanımın, tapu maliki ...’nin kızı ve mirasçısı olduğu, çiftlik tapu kayıtlarına dayan davacılar adına tapuda yapılan intikallerin kanunî olduğu kabul edilmelidir.
MAHKEMECE YAPILMASI GEREKENLER:
O halde, mahkemece; biribirine sınır ..., ... ve ... Köylerinde, aynı çiftlik tapu kayıtlarına dayanılarak açılan bir çok davanın bulunduğu, bunlardan bir kısmının sonuçlandırılıp bir kısmının halen devam ettiği, halen görülmekte olan dava dosyalarının birleştirilmesinin, yargılamayı geciktirip, para ve emek sarfına yol açacağı ve yıllardan beri devam eden davaları daha da karmaşık ve içinden çıkılamaz hale getireceği gözönünde bulundurularak; dava dosyaları birleştirilmeden, yukarıda sözü edilen delillerin eksiksiz olarak toplandığı aynı nitelikteki dava dosyalarından birisi kılavuz dosya seçilerek;
a) Tapu kayıtlarında geçen ..., ... (...-..., ...), ... (...), ..., ... (...) köylerinin bulunabilecek en eski tarihli idarî sınırlarına ait harita ve diğer belgeler, gerektiğinde eski kayıt ve defterler üzerinde inceleme ve araştırma yapabilecek nitelikte konunun uzmanı bilirkişiler tayin edilerek,..... 1208, Zilhicce 1207 (9 Ocak 1794) tarihli Mülkname, ... Valide Sultan Vakfıyesi'ne ilişkin 21 Zilhicce 1209 (1795) tarih (12 Ramazan 1263 (1847) ) tarih 477 sayılı temessük, 25 Safer 1291 (1876) tarihli temessük, ... Çiftliği Mart 1290 tarih D.9 V.18 ... (...) Çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.19, ... ve ... Çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.20 sayılı tapu kayıtları ile bu sicillerden gelen Ağustos 1326 (1910) tarih ve 3 numaralı ... (...) Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 2 numaralı ... - ... Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 4, ... Çiftliği tapu kayıtları ile bu kayıtların gittileri ve tedavülleri olan diğer tapu kayıtları ve bu kayıtların revizyonları yerel yönetim ve genel müdürlükten getirtilerek bir sıra dahilinde dosya arasına konulmalı,
b) Bu tapu kayıtlarının revizyon gördüğü ya da hükmen bu tapuların uyduğu belirlenen kadastro parselleri, gerekirse mahkemelerdeki derdest dosyalar ve Tapu Sicile devredilmiş tüm dosyalar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle saptanmalı, bu parsellerin tesbit tutanakları, tesbitleri kesinleşmiş ise bu yolla oluşan tapu kayıtları, hükmen kesinleşenlerin bilirkişi raporları dosyaya eklenmeli,
c) Belirlenen revizyon parselleri ile aynı şekilde dava konusu edilen tüm parselleri bir arada gösteren pafta örnekleri getirtilmeli,
d) Vakıf Taşınmazları ve Vakıf Hukuku Konusunda uzman bilirkişiler belirlenip, dosyadaki tarafların dayandığı mülknameden başlanarak tüm kayıtlar ve belgeler incelettirilmeli, ... Valide Sultan Vakfı'nın niteliği konusunda rapor düzenlettirilmeli,
e) Tapu kayıtlarındaki sınırları ve memleket haritasındaki mevkileri bilecek ve bu davalar ile ilgisi olmayan, olabildiğince yaşlı ve yansız yerel bilirkişiler tesbit edilmeli, gerektiğinde tapu kayıtlarının bilinmeyen sınırlarında yardımcı olacak ve zilyetlik konusunda bilgi verecek tanık isimleri taraflardan istenmeli, önceki keşiflere katılmamış üç harita mühendisi bilirkişinin ismi yöntemince belirlenmeli, bu bilirkişilere tarafların itirazları olursa değerlendirilerek, gerektiğinde onların yerine başkaları seçilmeli,
g) Bilahare kılavuz dosya üzerinden yapılacak keşifte; ... Valide Sultan Vakfiyesi ve 17 Rabiulevvel 1295 tarihli İcmali Hakani sureti: ...... sancağında, Ula kazasında vaki bir tarafı Çıtırlılı ve bir tarafı ... ve bir tarafı ... ve ... Hududuna müntehi olup işbu hudut ile mahdut mahal derununda ... Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik, ... Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik ve ... Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik sınırları ve ilk tesisi Mart 1290 tarih D.9, V.18 , aynı tarih Varak 19, aynı tarih Varak 20 sayılı tapu kayıtları tüm tesis ve tedavülleri ile bu kayıtlardan önce oluşturulmuş ise bu kayıtların, Ağustos 1326 tarihli tedavüllerinde yönlendirilmiş sınırları ve Eylül 1340 tarihli tedavülleri ile Mayıs 1969 tarihinde yapılan ifrazlara göre oluşan yeni sınırları itibariyle yerel bilirkişiler yardımıyla yerine uygulanmalı, bu çiftlik sınırları için ayrıca oluşturulan çiftliğe ait tarla ve bina nitelikli tapu kayıtları varsa, onlar dahi uygulanmalı, uygulama sırasında, dayanılan ... maa ... Çiftliği, ... Çiftliği ve ... Çiftliği tapularında Mezar Gediği, Dikilitaş, ... sınırlarının ortak sınır, ... (...), ...(...) sınırlarının köy ya da çiftlik sınırı olup olmadığı irdelenerek, tapu kayıtlarının eşcar-ı müsmire ve gayr-ı eşcarı müsmireyi müştemil çiftlik kayıtları olması ve bu sınırlar içinde devlet ormanları, dereler, taşlık ve kayalık niteliğindeki devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin bulunması, bir kısım sınırlarının mevki ya da nokta sınırlar olması, bu sınırların çoğunluğunun devlet ormanı içinde kalması nedeniyle, değişebilir nitelikte sınır içerdiği, 3402 SAYILI KANUNUN 20/C MADDESİ GEREĞİNCE KAYIT KAPSAMININ YÜZÖLÇÜMÜNE DEĞER VERİLEREK SAPTANACAĞI, ... Çiftliğine ait tapu kaydının aynı Köy 1 ilâ 169 sayılı parsellere uygulandığı, ancak bu parseller hakkında tapuya dayanmayan ve zilyetlikle kazanma iddiasında bulunan gerçek kişiler tarafından itiraz edilip, birçok dava açıldığı, ... maa ... Çiftliği tapusunun ... Köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere uygulandığı da gözönünde bulundurularak, dayanılan çiftlik tapu kayıtları yöntemince uygulanmalı; bilinmeyen sınırlar konusunda tarafların gösterecekleri tanıklar dinlenmeli, yerel bilirkişi ve tanık sözleri, komşu parsel kayıtları ve eski tarihli memleket haritaları, köy isimleri ve sınırlarına ilişkin tüm kayıtlarla denetlenmeli, yerel bilirkişi ve tanıklar tarafından tarif edilen ve gösterilen sınırlardaki çelişkiler yöntemince giderilmeli, revizyon parselleri ile ... (...) ve ... (...) köyleri (ya da çiftlikleri) ile memleket haritasında ... Köyü olarak işaretlenmiş bulunan sınırlar gözetilerek sabit sınırların nereler olabileceği değerlendirilip, kayıtlar 3402 SAYILI KANUNUN 20 VE 21. MADDELERİ HÜKMÜNE GÖRE SABİT SINIRLARLA BAĞLANTISI KESİLMEMEK SURETİYLE, BU SINIRLARDAN BAŞLANARAK, GENEL KADASTRODA REVİZYON GÖRDÜĞÜ, ÇİFTLİK TAPU SAHİPLERİ ADINA KESİNLEŞEN PARSELLER DE DİKKATE ALINMAK SURETİYLE UYGULANARAK, KAYITLARIN YÜZÖLÇÜMÜYLE KAPSADIĞI ALANLAR TEREDDÜTE YER BIRAKMAYACAK BİÇİMDE BELİRLENMELİ, harita mühendisi bilirkişi ve fen bilirkişilere tapu kaydının sınırları itibariyle kapsadığı alanı ve yüzölçümüyle geçerli kapsamını ayrı ayrı gösteren ayrı renkli kalemlerle işaretli müşterek imzalı kroki düzenlettirilmeli; düzenlenen bu rapor ve krokiler aynı nitelikteki tüm dava dosyalarına konulmalıdır.
h) Oluşacak sonuca göre, orman kadastrosunun kesinleştiği yerlerde, bir yerin orman olup olmadığı ve hukukî durumu orman kadastro tutanak ve haritalarının uygulanması suretiyle belirleneceği, yapılan araştırmada, çekişmeli parselin 910 ve 912 numaralı orman sınır noktalarından oluşan orman sınır hattı ile orman kadastrosu sınırları dışında bırakıldığı için orman olarak tescili edilemeyeceği, ancak çekişmeli parselin etrafının sınırlaması itirazsız kesinleşmiş devlet ormanı ile çevrili orman içi açıklığı olduğu, orman içi açıklıklar özel mülkiyete konu teşkil edecek biçimde tapuya kayıt edilmez ise de, bu tür yerlerin gerek 3116 gerekse 6831 sayılı Kanunun yürürlüğünden önce tapuya kayıt edilmiş ise, orman içi açıklığı olduğunun da söylenemeyeceği, her ne kadar 6831 sayılı Kanunun 4999 ve 6292 sayılı kanunlar ile değişik 6831 sayılı Kanunun 7 ilâ 11. maddesi gereğince, orman sayılan yerlerden olduğu halde, orman kadastrosu sınırları dışında bırakılmış ormanların sınırlandırılmasına, başka deyişle orman olduğu halde, orman kadastrosu sırasında, orman dışında bırakılmış ormanların sınırlandırılmasına imkan verilmiş işe de, 1959 yılı memleket haritasında açık alan olarak nitelendirilmesi, 1967 yılı orman kadastrosu sırasında orman sayılan yerlerden olmadığı belirlendiğine göre, çekişmeli parselin yeniden orman olarak sınırlandırılmasına kanunî imkan bulunmadığı gözetilerek, çekişmeli parselin dayanılan çiftlik tapu kaydının yüzölçümü ile geçerli kapsamı içinde kaldığı belirlendiği takdirde, parselin tapu malikleri adına tapuya tesciline, tapu kayıtlarının yüzölçümü ile geçerli kapsamı dışında kaldığı belirlendiği takdirde, tapu kaydının beyanlar hanesine orman içi açıklığı olduğu yazılmak suretiyle Hazine tapuya kayıt ve tesciline karar verilmelidir.’’ gerekçesiyle birinci bentde açıklanan nedenlerle davacılar ... ve arkadaşlarının temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentde açıklanan nedenlerle davacılar ... ve arkadaşlarının temyiz dilekçelerinin reddine, üçüncü bentde açıklanan nedenlerle davacı ... ... ... mirasçısı ... ile davalı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
14. ... Kadastro Mahkemesinin 22.04.2015 tarihli ve 2013/89 E., 2015/77 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe yanında, 1959 tarihli memleket haritasında orman olarak gözüken dava konusu taşınmazın öncesi itibariyle de orman olduğu, zira-i amaçlı olarak kullanılmadığı, dolayısıyla zilyet olunması hâlinde miktarı itibariyle geçerli olabilecek ancak zemine uymadığı için geçerli olmayan davacılar ... ve arkadaşlarının gayri sabit sınırlı tapu kaydının bir an için geçerli olduğu varsayılsa bile; tapu kaydında malik görünenlerin dava konusu taşınmaza hiçbir zaman zilyet olmadıkları sabit olduğu için lehlerine tapu kaydının hüküm doğurmasının mümkün olmadığı, bu nedenlerde davacı ... ve arkadaşlarının davasının reddi gerektiği, orman içi açıklıkların kesinleşen orman kadastro sınırları dışında bulunsa dahi çevresindeki orman alanları ile bütünlük arz ettiği, bu hâliyle orman sayılan yerlerle aynı rejime tabi oldukları, 02.12.2003 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4999 sayılı Kanunun 3. maddesi ve 6292 sayılı Kanunun 13/(1) maddesi ile değişik 6831 sayılı Kanunun 7. maddesinin 1. fıkrası ile 15.07.2004 günlü Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastrosunun Uygulanması Hakkındaki Yönetmeliğin 26/a maddesi gereğince orman olarak sınırlandırılmasının zorunlu bulunduğu, Hukuk Genel Kurulu kararlarında da açıklandığı gibi bu tür yerler kesinleşen orman kadastro sınırları dışında bulunsa bile özel mülkiyete konu teşkil edecek biçimde tapuya kayıt edilemeyeceği, etrafındaki orman alanları ile bütünlük arz ettiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
15. Direnme kararı süresi içinde asıl davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
16. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; birleştirilen davada davacıların (... ailesi) tutunduğu tapu kayıtlarının hukuken geçerli kayıtlar olup olmadığı, asıl davada davacıların zilyetliğinin 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddeleri gereğince tapu kaydının hukukî kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunup bulunmadığı, davacıların tutunduğu tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekip gerekmediği, dava konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığı ve taşınmazın niteliğinden kaynaklı olarak zilyetlik yoluyla iktisabını engelleyen bir durumun bulunup bulunmadığı, sonucuna göre de, mahkemece tapu kayıtlarına kapsam tayini yönünden bozma ilamında belirtilen şekilde araştırma ve inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
A- Davacılar ... ve arkadaşları vekilinin direnme kararına karşı temyiz talepleri yönünden yapılan incelemede;
17. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce mahkemece verilen ilk kararın asıl davada davacılar ... ve arkadaşları vekili, birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı Hazine vekili (orman niteliği yönünden) tarafından temyiz edilmesine karşın Özel Dairece asıl davada davacılar ... ve arkadaşları vekilinin temyiz itirazları reddedilerek kararın sadece davacı ... ve davalı Hazine lehine bozulduğu dikkate alındığında, bozma öncesi kararı temyiz eden ancak temyiz itirazları reddedilen ... ve arkadaşları vekilinin, direnme kararını temyizinde hukukî yararının bulunup bulunmadığı, bu bağlamda temyiz isteminin reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği hususu tartışılmıştır.
18. Bilindiği üzere hukukî yarar, dava şartı olduğu gibi temyiz istemi için de gereken bir şarttır.
19. Mahkemenin ilk hükmünü temyiz edip, bu istemi Özel Dairece reddedilen taraf yönünden karar kesinleşmiş olmakla, artık bu tarafın direnme kararını temyizde de hukukî yararı bulunmamaktadır.
20. O hâlde asıl davada davacılar ... ve arkadaşları vekilinin direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
B- Birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekilinin direnme kararına karşı temyiz talepleri yönünden yapılan incelemede;
21. Hukuk Genel Kurulunda yapılan tartışmalar sırasında, öncelikle dava konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığının belirlenmesi gerektiği, çözümlenmesi gereken ilk uyuşmazlığın bu husus olduğu, neticesine göre diğer uyuşmazlıklara geçileceği ortaya konulmuştur.
22. Uyuşmazlığın çözümünde orman kavramı ve mevzuatı üzerinde durulmasında yarar vardır.
23. 1937 tarihli 3116 sayılı Orman Kanunu, Cumhuriyet döneminin ormanlarla ilgili ilk toplu mevzuatı olarak yürürlüğe girmiştir. Ormanın hukukî tanımı ilk defa bu Kanunda yapılmış, 1938 yılında 3444 sayılı Kanun ile bazı maddeleri değiştirilmiş, 1945 yılında da 4785 sayılı Kanun ile orman tanımının yer aldığı 1. maddesinde değişiklik yapılarak Devlet Ormanları dışındaki özel ormanların bazı istisnaları hariç olmak üzere devletleştirilmesi esası getirilmiştir.
24. 1950 yılında 5653 sayılı Kanun ile 3116 sayılı Kanun’un 1. maddesinde orman; “Bu kanunun tatbikinde kendi kendine yetişmiş veya emekle yetiştirilmiş olup da herhangi bir çeşit orman hasılatı veren ağaç ve ağaççıkların toplu halleri ile beraber orman sayılır” şeklinde tanımlanmıştır. 1956 tarihinde yürürlüğe giren 6831 sayılı Orman Kanunu’nda da, 3116 sayılı Kanun gibi 1. maddesinde orman tanımına yer verilmiş ancak maddenin kapsamı daha genişletilmiştir.
25. 6831 sayılı Kanun'un 1. maddesi;
“Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır.
Ancak :
A) Sazlıklar;
B) Step nebatlariyle örtülü yerler;
C) Her çeşit dikenlikler;
Ç) Parklar;
D) (Değişik: 23/9/1983 - 2896/1 md.) Şehir mezarlıklarıyla kasaba ve köylerin hudutları içerisinde bulunan eski (kadim) mezarlıklardaki ağaç ve ağaçlıklarla örtülü yerler,
E) Sahipli arazide bulunan ve civarındaki ormanlarda tabii olarak yetişmiyen ağaç ve ağaççık nevilerinin bulunduğu yerler;
F) (Değişik : 22/5/1987 - 3373/1 md.) Orman sınırları içinde veya bitişiğinde tapulu, orman sınırları dışında ise her türlü tasarruf belgeleriyle özel mülkiyette bulunan ve tarım arazisi olarak kullanılan, dağınık veya yer yer küme ve sıra halinde ki her nevi ağaç ve ağaçcıklarla örtülü yerler,
G) (Değişik : 22/5/1987 - 3373/1 md.) Orman sınırları dışında olup, yüzölçümü üç hektarı aşmayan sahipli arazideki her nevi ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerler,
H) (Değişik: 5/11/2003-4999/1 md.) Orman sınırları içinde veya bitişiğinde tapulu, orman sınırları dışında ise her türlü tasarruf belgeleri ile özel mülkiyette bulunan ve muhitin hususiyetlerine göre yetişmiş veya yetiştirilecek olan (…)(1) fıstık çamlıkları ve palamut meşelikleri dahil olmak üzere her nevi meyveli ağaç ve ağaççıklar;
İ) (Değişik: 23/9/1983 - 2896/1 md.) Sahipli arazideki aşılı ve aşısız zeytinliklerle, özel kanunu gereğince Devlet Ormanlarından tefrik edilmiş ve imar, ıslah ve temlik şartları yerine getirilmiş bulunan yabani zeytinlikler ile 9/7/1956 tarih ve 6777 sayılı Kanunda tasrih edilen yabani veya aşılanmış fıstıklık, sakızlık ve harnupluklar.
J) Funda veya makilerle örtülü orman ve toprak muhafaza karakteri taşımayan yerler, orman sayılmaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
26. 1956 yılında 6831 sayılı Kanun ile birlikte 3116 sayılı ve sonraki kanunlarda yer alan “orman mahsulü verme” koşuluna yer verilmemiş, ölçüt olarak “orman ve toprak muhafaza karakteri taşıyıp taşımama olgusu” getirilmiştir (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 30.04.2010 tarihli ve 2004/1 E., 2010/1 K. sayılı kararı).
27. Öte yandan devlete ait ormanların hepsinin devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu ve özel mülkiyete konu olamayacağı Anayasa ve kanunlarda belirtilmiştir. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 169. maddesi, "Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.
Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz..." hükmüne haizdir.
28. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu ... ili ... ilçesi ... köyü Çubucak mevkiinde kain 174 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 08.08.2007 tarihinde yapılan kadastro çalışması neticesinde, tek katlı kargir ev ve ahır ve tarlası niteliğinde, senetsizden, 10209,73 m2 olarak ... oğlu ...’in ceddinden intikalen ve taksimen zilyetliğinde iken tutanağa ekli 13.12.1985 tarihli harici satış senedi ile ...oğlu ... ve ...oğlu ...’a satarak hak ve alakasını kestiği, zilyet ...’un 12.03.2005 tarihinde ölümü ile tutanağa ekli veraset ilamına göre geriye mirasçıları...ve arkadaşlarının kaldığı saptanmış ise de, taşınmazın ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1987/191 Esas sayılı dosyasında davalı olduğu belirtilerek ve mülkiyet hanesi boş bırakılarak tespitinin yapıldığı anlaşılmaktadır.
29. Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tespit tarihinden önce 1967 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu ile daha sonra dava tarihinde kesinleşen aplikasyon ve 1744 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanunun 2. madde uygulaması ve 1988 ilâ 1990 yılları arasında yapılıp 08.07.1991 tarihinde ilân edilerek dava tarihinde kesinleşmemiş olan aplikasyon, sınırlandırması yapılmamış ormanların kadastrosu, 2896 ve 3302 sayılı Kanunlar ile değişik 2/B madde uygulaması vardır.
30. Asliye Hukuk Mahkemesi aşamasında yapılan keşif neticesinde alınan 15.11.2003 tarihli fen ve orman bilirkişileri ortak raporunda; dava konusu taşınmazın orman ile çevrili olduğu, etrafındaki ormanla arasında ayırıcı bir unsur bulunmadığı, tarihi bilinmeyen eski açma olduğu tespit edilmiştir.
31. Kadastro Mahkemesince 26.06.2010 tarihinde dava konusu taşınmaz başında keşif icra edilerek orman bilirkişi tarafından orman tahdit haritası, 6831 sayılı Kanun’un 1744 sayılı Kanun ile değişik 2. madde ve 3302 sayılı Kanun ile değişik 2/B maddesi uygulama haritaları, amenajman planları ve bu çalışmalara ilişkin tutanaklar araziye uygulanmıştır. Keşif sırasında mahkemece yapılan gözlemde; dava konusu taşınmazın etrafının ormanla çevrili olduğu, taşınmaza orman içinden yolla ulaşıldığı, taşınmaz zemininin düze yakın olduğu, toprağının derin ve sürülü olduğu, içerisinde iki adet bina, ortasına yakın yerde bir adet büyük çam, güney kısmında kenara yakın yerde bir adet çam, altı adet incir, iki adet portakal ve on kadar zeytin ağacının bulunduğu tespit edilmiştir. Orman bilirkişi tarafından sunulan 09.07.2010 tarihli rapor incelendiğinde; dava konusu 174 ada 1 parsel sayılı taşınmazın orman tahdidi dışında kaldığı, 6831 sayılı Kanun’un 1744 sayılı Kanun ile değişik 2. madde ve 3302 sayılı Kanun ile değişik 2/B maddesi kapsamında orman sınırları dışına çıkarılan yerlerden olmadığı, ancak çekişmeli taşınmazın dört tarafının kızılçam ormanı ile çevrili olduğu, 1959 tarihli memleket haritasında taşınmazın yeşil alan olarak, 1996 tarihli memleket haritasında ise açık alan olarak göründüğü saptanmıştır. Ziraat bilirkişi, dava konusu parselin toprak işlemesinin yapıldığını, ancak zirai manada herhangi bir kültürel faaliyet yapılmadığını, taşınmaz üzerinde yirmi beş yaşlarında iki adet portakal, kırk yaşlarında altı adet incir, otuz kırk yaşlarında on bir adet zeytin, on yaşlarında bir adet armut ve iki adet asma ile tahminen yüz yaşlarında iki adet çam ağacı olduğunu belirtmiştir.
32. Dosya kapsamı, toplanan deliller ve yukarıda ayrıntılarına yer verilen hususlar bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde; dava konusu taşınmazın 1967 yılında kesinleşen orman tahdidi dışında kaldığı tespit edilmiş ise de, taşınmazın tam ortasında ve yine kenara yakın olsa da güney kısmında çam ağaçlarının bulunması, 1959 tarihli memleket haritasında taşınmazın yeşil alan olarak gözükmesi, dört tarafının kızılçam ormanı ile çevrili olması, taşınmaza ancak orman içinden geçilen bir yol ile ulaşılabilmesi gözetildiğinde dava konusu taşınmazın çevresindeki ormanın bir parçası olarak orman sayılan yerlerden olduğu, 4999 ve 6292 sayılı Kanunlar ile değiştirilen 6831 sayılı Kanun’un 7. maddesi gereğince dava konusu taşınmazın orman olarak tescili gerektiği anlaşıldığından, davacıların davalarının reddi ile 174 ada 1 parsel sayılı taşınmazın orman vasfıyla Hazine adına tesciline ilişkin yerel mahkeme kararının isabetli olduğu anlaşılmaktadır.
33. Hâl böyle olunca, direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçeyle onanması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
I- A bendinde (§17-20) gösterilen gerekçeyle asıl davada davacılar ... ve arkadaşları vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan REDDİNE,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
II- B bendinde (§21-33) gösterilen gerekçeyle birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.12.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.