Logo

Hukuk Genel Kurulu2022/196 E. 2022/1657 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Miras yoluyla intikal eden ve üzerinde zilyetlik iddiası bulunan bir taşınmazın kime tescil edileceği hususunda çıkan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davacı zilyedin ve önceki zilyetlerin, taşınmazı bir insan ömrünü aşan bir zamandan beri malik sıfatıyla kullandıkları, bu zilyetliğin Medeni Kanun'un yürürlük tarihinden önce en az 10 yıllık bir süreyi kapsadığı ve 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi'nin 20. maddesi gereğince davacı tapu maliklerinin dayandığı tapu kayıtlarının hukuki değerini yitirdiği gözetilerek, yerel mahkemenin davacı zilyet lehine verdiği tescil kararını onayan direnme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Kadastro Mahkemesince davacı ...’nun davasının kabulüne, diğer davacıların davasının reddine ilişkin olarak verilen karar birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı ... İdaresi ve davalı Hazine vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı ... İdaresi ve davalı Hazine vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Davada Davacı İstemi:

4. Davacı ... vekili ... Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu 25.07.2003 havale tarihli dava dilekçesinde; ... ilçesi ... köyü ... mevkiinde bulunan ve doğusu: ... taşınmazı, batısı: Devlet Ormanı, güneyi: ... taşınmazı ve yol, kuzeyi: ... taşınmazı olan dava konusu yaklaşık 577 m2 yüzölçümündeki taşınmazı müvekkilinin 20 yıldan daha uzun zamandan beri malik sıfatıyla nizasız ve fasılasız zilyetliğinde bulunduranlardan devraldığını ileri sürerek taşınmazın müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Birleştirilen Davada Davacı İstemi:

5. Davacılar ... ve arkadaşları vekili ... Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu 01.09.2004 havale tarihli dava dilekçesinde; tescil davasına konu edilen taşınmazın müvekkilleri ve murisleri adına kayıtlı ilk geldisi 1290 tarih, defter 9, varak 18 ve 19 ile gitti kayıtları kapsamında kaldığını, zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığını, anılan tapuların ve geldi kayıtlarının icareteynli vakıf olup, ilgili mevzuat gereği müvekkillerinin mülkiyetine geçtiğini, dava konusu taşınmazın da aynı çiftlik hududunda kalan diğer yerler gibi icara verilmek suretiyle kullanıldığını, tapu kayıtlarının muntazam intikal ve tedavül gördüğünü, 1970 yılındaki kadastro işlemleri sırasında tapu malikleri ile çiftlik köylüleri arasında ihtilaflar çıkması üzerine müvekkillerinin tasarruflarına kaba kuvvetle son verildiğini ileri sürerek eldeki davanın tescil davası ile birleştirilmesine, tescil davasının reddine ve davalının el atmasının önlenmesine karar verilmesini istemiştir.

Asıl ve Birleştirilen Davalarda Davalı Cevabı:

6. Davalı ... idaresi vekili; orman tahdit haritası getirtilerek yapılacak keşif ile taşınmazın ormanla ilişiğinin saptanacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.

7. Davalı Hazine vekili; dava konusu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında olan taşınmazlardan olup olmadığının araştırılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

8. Davalı ... Tüzel Kişiliği; usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmadığı gibi duruşmaları da takip etmemiştir.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:

9. ... Asliye Hukuk Mahkemesince; davalar birleştirildikten sonra, davaya konu parsel hakkında kadastro tutanağı düzenlenmiş olması nedeniyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 5. ve 27. maddeleri gereğince görevsizlik kararı ile dosya Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır.

10. ... Kadastro Mahkemesinin 17.03.2011 tarihli ve 2010/372 E., 2011/172 K. sayılı kararı ile; davacıların mirasbırakanı ...’a isabet ettiği bildirilen çiftliklerin paylaşma işleminin 21 Haziran 1885 (1301 H.) tarihli başvuruya rağmen başvuru ile ilgili belgeler bekletilerek 25 yıl sonra 21 Ağustos 1910 (1326 H.) tarihinde yapıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihinde yürürlüğe giren Nizamname hükümlerine göre bu tarihten sonra vakıflarla ilgili olarak her türlü kayıt ve belgelerin tapu idarelerine devredildiği, her türlü tasarruf işlemlerinin devrin yapıldığı tapu idarelerince yapılması gerektiği, miras paylaşımının 1301 tarihinde yapılması nedeni ile tapu maliki ...nin en geç bu tarihte öldüğünün kabulünün zorunlu olduğu, 1326 tarihine kadar tapu intikalinin yaptırılmayarak beklenildiği ve 1326 tarihinde Liva Meclisinde yaptırıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihli Nizamname gereği tapu idaresi önünde yapılması gerekirken neden 25 yıl sonra liva meclisinde yaptırıldığının anlaşılamadığı, davacıların dayandıkları bütün tapu kayıtlarının bu kayda dayanan ve bu kayıttan tedavül gören tapu kayıtları olduğu, işlem tarihi itibarı ile uyulması gereken yasal prosedüre uyulmayarak intikal yapılmasının ve bu intikal için de 25 yıl beklenilmesinin tapunun hukukî kıymetinin kalmadığını gösterdiği, yapıldığı tarihte meri olan yasanın ya da mevzuatın öngördüğü maddi ya da şekli şartları taşımayan işlemlerin hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, bu durumda tapu kaydının dava konusu taşınmaz bakımından hukukî kıymetini kaybettiği; davacılar ... ve arkadaşlarının tutunduğu tapu kaydının gayri sabit sınırlı olup, dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbirleri ile düz hatlarla birleştirilmesi sonucu oluşan geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dere, dağ, ırmak, tepe, orman, kayalık-taşlık alan gibi yerlerin bulunması karşısında dış hat ya da sınır olarak belirlenen geometrik şeklin tarafları bağlayıcı addedilmesinin olanaksız olduğu, dayanılan tapu kaydının bu nedenle sınırları itibarı ile geçerli sayılmasının mümkün olmadığı; tapu kaydında sabit kabul edilebilecek bir sınır olmadığı için kayıtta yazılı miktarın nereden ölçüleceğini tespit etmenin mümkün olmadığı, kadastro çalışması sırasında tespit gören ve özel mülkiyete konu olabilecek nitelikte olan arazilerin çevresi dağ, tepe, orman, taşlık, kayalık ve benzeri arazilerle çevrili küçük sayılabilecek alanlardan oluştuğu, sınırların birleştirilmesi ile oluşan geometrik şeklin içinde kalan arazi yapısı içerisinde miktar itibarı ile uygulama yaparak davacıların tutundukları tapu kapsamında taşınmaz belirlenemeyeceği, tapu kaydının miktarı itibarı ile de araziye uygulanmasının mümkün olmadığı, bu açıdan da tapu kaydının hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı; 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesi uyarınca harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılacağı, davacılar ... ve arkadaşlarının ise davalı tarafın taşınmazı kendilerine teb’an ve kiracı sıfatıyla kullandığını kanıtlayamadığı, eski tapu kaydının davacıların zilyetliği ile birleşmediği, mülkiyet iktisabı için zilyetliklerinin bulunmadığı; kaldı ki, ailenin dayandığı tapu kayıtlarının miktar itibarı ile geçerli olduğu varsayılsa bile tapu kaydında yazılı taşınmaz miktarı, tapu kaydında malik görünen kişi sayısı, kaydın oluşturulduğu ve tedavül gördüğü zamanın tarımsal üretim metot ve tekniği, toprak işlemenin hayvan ve insan gücü ile yapılması, bir insanın da işleyeceği alanın çok kısıtlı olması hususları nazara alındığında davacıların ve mirasbırakanlarının tapu kaydında belirtilen miktarı işlemelerinin mümkün olmadığı, eski tapu kayıtlarına tutunan davacıların işçi tutarak, araç gereç temin ederek vb. yollardan kayıtta yazılı miktarı işlediklerini de kanıtlayamadıkları, bu boyutta bir arazinin kiracılara verme usulü ile işlenmesi hâlinde bu durumun yöre halkının gözünden kaçmasının, şahit olan insan bulunamamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, tapuda malik görünenlerin davaya konu taşınmaza hiçbir zaman zilyet olmadıkları sabit olduğu için lehlerine tapunun hüküm doğurmasının mümkün olmadığı; hukukî değerini yitiren tapu kayıtlarının tedavül görmesi neticesinde yeni hak iddia edenler ortaya çıkmış ise de hukukî geçerliği olmayan tapu kayıtlarının tedavül görmesi ile yeni hak sahibi olunamayacağı, davacılar ... ve arkadaşlarının tutundukları tapu kayıtlarının dava konusu taşınmazı kapsadığı kabul edilse dâhi davacı ve taşınmazı ona devredenlerin 743 sayılı Medeni Kanun’un meriyetinden evvel 10 yılı aşkın bir süre taşınmazda zilyet olduğu, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un meriyet kazanmasından sonra da kadastro tespit tarihine kadar malik sıfatıyla nizasız ve fasılasız devam ettiği, davacıların (... ailesi) bu duruma müdahale edip varlığını iddia ettikleri haklarını korumak için herhangi bir çekişme yaratmadıkları, davacı zilyedin ve taşınmazı ona devredenlerin bir insan ömrünü aşar zilyetliğinin te’ban ve kiracılık sıfatı ile devam ettiğinin davacılar tarafından kanıtlanamadığı, hâlen yürürlükte olan 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddeleri gereğince davacıların tutunduğu tapu kayıtlarının davacı zilyet lehine hukukî kıymetini yitirdiği, davacı ... ve taşınmazı ona devredenlerin bir insan ömrünü aşan kullanımlarının hiçbir itiraza uğramadan malik sıfatıyla, ekonomik amaca uygun bir şekilde sürdüğü, zilyetliğin öncesi tespit edilemeyen bir zamandan kadastro tespit tarihine ve nihayetinde de keşif tarihine kadar devam ettiği, 3402 sayılı Kanun’un 14. maddesindeki iktisap koşullarının davacı zilyet lehine oluştuğu, iktisabı engelleyen hukukî, fiili ve taşınmaz vasfından kaynaklanan bir hâlin bulunmadığı gerekçesiyle davacı ...’nun davasının kabulüne, diğer davacıların davasının reddine, dava konusu 155 ada 3 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespit tutanağındaki vasıfla davacı ... adına tespit ve tapuya tesciline karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı ... İdaresi ve davalı Hazine vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

12. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 07.02.2012 tarihli ve 2011/15907 E., 2012/592 K. sayılı kararı ile; ‘"..Bir kısım davacılar vekili Avukat ... tarafından dosyaya eklenmek üzere sunulan belgeler arasında yer alan ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 20.10.2010 gün ve 2010/1028-926 sayılı veraset ilamından, davacılardan ...'nin, 14.10.2010 tarihinde öldüğü, mirasçı olarak geride eşi ... kızı 1941 doğumlu ... ile çocukları ... ve ...'ın kaldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, ...nin adı geçen mirasçıları davadan ve duruşma gününden haberdar edilmeden yargılama sona erdirilerek karar verilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.11.2011 gün ve 2011/11-554 -2011/684 sayılı kararında da değinildiği gibi, ...nin öldüğü tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı H.Y.U.Y'nın 73. (6100 sayılı HMK’nun 27.) maddesinde yasanın gösterdiği istisnalar dışında hakimin tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için yasaya uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremeyeceği öngörülmüştür. Mahkemece davacı ...'nin ölümüyle, mirasçıları davadan ve duruşma gününden haberdar edilip, kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün değildir. Aksi halde iddia ve savunma hakkı kısıtlanmış sayılır.

Açıklanan hususlar gözetilerek, davacılardan ...'nin yargılama sırasında öldüğü anlaşıldığından, dava dilekçesi ve duruşma gününün adı geçenin tüm mirasçılarına yöntemince tebliğe edilerek, davacı sıfatıyla davayı takip etmeleri için kendilerine olanak tanınması ve bu şekilde taraf teşkilinin sağlanması gerekirken, yargılamaya devamla işin esası hakkında karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.’’ gerekçesiyle ve bozma nedenine göre diğer yönlerin bu aşamada incelenmesine yer olmadığı belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:

13. ... Kadastro Mahkemesinin 13.02.2013 tarihli ve 2012/57 E., 2013/48 K. sayılı kararı ile; bozma ilamına uyularak ve ... mirasçıları davaya dahil edilerek yapılan yargılama neticesinde aynı gerekçe ile ilk hükümdeki gibi karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

14. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı ... İdaresi ve davalı Hazine vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

15. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 04.02.2014 tarihli ve 2013/9725 E., 2014/1466 K. sayılı kararı ile; "…Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kadastro tesbitine itiraza ilişkindir.

Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 1967 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu ile daha sonra dava tarihinde kesinleşen aplikasyon ve 1744 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanunun 2. madde uygulaması ve 1988 ilâ 1990 yılları arasında yapılıp 08.07.1991 tarihinde ilân edilerek dava tarihinde kesinleşmemiş olan aplikasyon, sınırlandırması yapılmamış ormanların kadastrosu, 2896 ve 3302 sayılı kanunlar ile değişik 2/B madde uygulaması vardır.

1) Hazine vekili ve Orman Yönetiminin temyiz itirazlarının incelenmesi sonucunda;

İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, uzman orman bilirkişi tarafından kesinleşmiş orman tahdit haritası ile eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan inceleme ve araştırmada çekişmeli taşınmazın orman tahdidi içinde kalan ve orman sayılan yerler ile mera, yaylak, kışlak gibi kamunun ortak yararlandığı yerlerden olmadığı ve davacı ... yararına 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca zilyetlikle kazanım şartlarının eklemeli olarak oluştuğu anlaşıldığına göre, Orman Yönetimi ve Hazine vekillerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2) Davacılar ... mirasçıları ve arkadaşları vekilinin temyiz itirazları yönünden;

Mahkemece, davacı gerçek kişilerin tapu kayıtlarının zilyetleri yararına hukuki kıymetini yitirdiği ve ... yararına eklemeli zilyetlik yolu ile zilyetlikle kazanma koşullarının oluştuğu kabul edilerek hüküm kurulmuş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir. Şöyle ki; davacılar, tescil davasına karşı açtıkları davada, çekişmeli taşınmazın Temmuz 1969 tarih 63 ve 64 ile Şubat 1962 tarih ve 4 sıra sayılı tapuların kapsamında kaldığını savunmuşlar, yargılama aşamasında başkaca delillere de dayanmalarına rağmen dayanılan tapu kayıtları ve delilleri taşınmazlara denetime elverişli ve yeterli kanaat oluşturacak şekilde uygulanmamıştır.

Ayrıca, davanın tarafları arasında çözülmesi gereken konular, çekişmeli taşınmazın, cinsi, ... Valide Sultan Vakfı olan ..., ... ve ... - ... Çiftlik tapuları kapsamında olup olmadığı, bu tapu kayıtları kapsamında ise, geldisi olan ... Valide Sultan Vakfı'nın mülk araziden tahsis edilen, sahih ve icareteynli vakıf olup olmadığı, Mart 1290 tarih 18, 19 ve 20 numaralı çiftlik tapularından paylaşım ve intikal yoluyla oluşan Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 numaralı tapularda malik olarak görülen ... kızı ...'ın kök tapu kaydı maliki ... (...) ...'nin kızı olup olmadığı, tapu kayıtlarının doğru temele dayanıp dayanmadığı ve düzenli şekilde intikallerinin yapılıp yapılmadığı ve yine 1948 yılında ölen ... kızı ...'ın davacı kişilerin miras bırakanı olup olmadığı, tapu kayıtlarının sahih esasa dayanıp dayanmadığı, çekişmeli taşınmazın bilinen en eski tarihte kimin tarafından kullanıldığı, kimden kime kaldığı, kadastro mahkemesine aktarılan tescil davasında dayanılan zilyetliğin Medenî Kanunun yürürlüğünden 10 yıl önceye uzanıp uzanmadığı, Arazi Kanunnamesinin 20 ya da 78. madde hükümlerinin yürürlükte olup olmadığı ve somut olayda uygulanıp uygulanamayacağı; davacıların dayandığı tapu kayıtlarının ... (... Çiftliği), ... (... çiftliği) ve ... (... Çifliği) Köylerinde yapılan kadastro işlemlerinde revizyon görüp görmediği, görmüş ise hangi parsellere revizyon gördüğü, hükmen uygulanmış ise hangi parsellere uygulandığı, harita, plan ya da krokisinin bulunup bulunmadığı, değişebilir sınırlar içerip içermediği, sınırları itibariyle ya da miktarı ile çekişmeli parseli kapsayıp kapsamadığı, kayıt fazlasının nereden kaynaklandığı, zilyetlik yoluyla edinilip edinilemeyeceği, zilyetlik yoluyla kazanma iddiasında bulunan kişiler için bu koşulların oluşup oluşmadığı, adlarına tescil kararı verilen kişilerin zilyetliklerinin kiracı sıfatıyla mı yoksa malik sıfatıyla mı olduğu, zilyetlerin, tapu malikleri ve maliki evvellerine kira ya da benzeri bir ödeme yapıp yapmadıkları, çiftlik tapu malikleri ile ... Köyünden 79 kişi arasında görülüp kesinleşen ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1988/333-51 sayılı kararının ve davacıların sunduğu diğer kararların, davanın tarafları için kesin hüküm niteliğinde bulunup bulunmadığı, çekişmeli taşınmazın bu kararların kapsamında kalıp kalmadığına ilişkin olduğu halde, mahkemece bu sayılan olgular ve taraflarca ileri sürülen deliller gerektiği şekilde irdelenmemiş, hangi delile niçin değer verildiği ya da niçin değer verilmediği, hangisinin diğerine üstün tutulduğu konusunda yeterli açıklama yapılmamış, iddia ve savunmada ileri sürülen hususlar cevaplanmamıştır.

3402 sayılı Kanunun 26 ve devamı maddelerinde kadastro mahkemesinin yargılama usûlü düzenlenmiştir. İstisnalar dışında, kadastro mahkemesi de, genel mahkemelerde olduğu gibi, tarafların iddiaları ve savunmaları ile bağlı olup, aynı yere ilişkin olsa bile, farklı dosyalarda sunulan delillere dayanılarak, hüküm kurulamaz. Başka deyişle, istisnalar dışında, kadastro mahkemesinde de, delillerin taraflarca sunulması ve dosyasının taraflarca oluşturulması ilkesi geçerlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ile dayanılan deliller, kesin ya da takdirî delil olmasına göre mahkemece tek tek değerlendirilmelidir.

Mahkemece, çiftlik tapu kaydına dayanan davacı gerçek kişilerin iddiaları ve sundukları deliller, dayandıkları tapu kayıtları yöntemince uygulanmamış, tapu kaydı uygulaması yönünden, Kadastro Mahkemesinin 05.04.2001 gün ve 1996/11-16 sayılı kararı kesin hüküm olarak kabul edilmiş ve bu dosyadaki tapu uygulamasına dayanılmışsa da, bu karar, o davanın tarafı olan tapu malikleri ... ve paydaşları yönünden Kadastro Kanununun 34. maddesi gereğince kesin hüküm oluştursa da, kadastro mahkemesinin sözü edilen 1996/11 E. sayılı dosyasında taraf olmayan Hazine ve bu dosyanın davacıları olan ve zilyetlikle edinme iddiasında bulunan gerçek kişiler yönünden kesin hüküm oluşturmayacağı gözetilmemiştir.

Tapu kaydına dayanan davacıların tapuları hakkında verilen Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 22.11.1978 gün ve 1977/11819-13674 sayılı ve 16. Hukuk Dairesinin 24.04.2001 gün ve 2001/418-2033 sayılı kararlarında açıklandığı gibi, Medenî Kanunun 04 Nisan 1926 tarihinde yayınlanıp 04 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra 29 Mayıs 1926 tarihli ve 864 sayılı Tatbikat (Uygulama) Kanununun 43. maddesinin “Kanunu Medeniye, Borçlar Kanunu ve bu Tatbikat Kanununa aykırı olan hükümler ile “mecelle mülgadır” hükmüyle, Mecelle ve Medenî Kanuna aykırı olan diğer eski mevzuat açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, 1274 (1858) tarihli ve Arazi Kanunu, kaldırılan bu kanunlar arasında sayılmamıştır.

Medeni Kanunun yayınlandığı tarihten sonra ve fakat yürürlük tarihinden önce, kabul edilen 2/5/1926 tarihli ve 837 sayılı Kanunla, Arazi Kanunnamesinin 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. maddeleri yürürlükten kaldırıldığına göre, Arazi Kanunnamesinin diğer maddelerinin (özellikle Arazi Kanununun mera, yaylak ve kışlaklarla Medenî Kanuna aykırı olmayan diğer hükümlerinin) yürürlükte olduğunun kabul edilmesi gerektiği, nitekim 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Kanununun 36. maddesi ile Arazi Kanunnamesi'nin 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılmış olması ve 27.01.1943 gün ve 5/7 sayılı ve yine 09.02.1944 gün ve 4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarında, 1274 (1858) tarihli ve Arazi Kanunnamesinin 45. maddesinin, Medenî Kanunun 658 ve 659. maddeleriyle zımnen yürürlükten kaldırıldığı, ancak, diğer maddelerinin halen yürürlükte olduğunun kabul edilmesi, yine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 27.04.1949 gün ve 1948/7-1949/7 sayılı kararıyla da Arazi Kanunnamesinin 78. maddesi hükmüne değer verilmesi nedenleriyle, Arazi Kanunnamesinin Medenî Kanuna aykırı düşmeyen hükümlerinin, bu arada konuyla ilgili 20. ve 78. maddelerinin yürürlükte olduğunun kabulü ile somut olayda anılan kanun hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının araştırılıp tartışılması gerekmektedir.

Mahkemece, tapu kaydının çekişmeli parseli kapsamadığı, bir an için kapsadığı kabul edilse bile, taşınmazın Medenî Kanunun yürürlüğünden önce tapu malikleri dışındaki kişiler tarafından 10 yıldan fazla süreyle zilyet edilmesi nedeniyle, Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddeleri gereğince tapu kaydına değer verilemeyeceği kabul edildiğine göre, dayanılan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmaza uyup uymadığı, başka bir anlatımla dava konusu taşınmazın davacılar ve katılan gerçek kişilere ait tapu kaydı kapsamında kalıp kalmadığı konusunda yapılan uygulamanın yetersiz olması bir yana, zilyetliğe dayanan davacı ve önceki zilyetlerin Medenî Kanunun yürürlüğe girdiği 1926 yılından önce zilyet olup olmadıkları, zilyetlikleri varsa ne zaman ve ne şekilde başladığı, zilyetliğin çekişmesiz, aralıksız, malik sıfatıyla devam edip etmediği konularındaki araştırma ve bu konuda toplanan deliller de hüküm kurmaya yeterli değildir. Çiftlik sahibi tapu kaydı maliklerinin dayandığı kesinleşmiş mahkeme kararları, komisyon kararları, vergi kayıtları, şer’i mahkeme ilâmları, kamulaştırma kararları, Orman Yönetiminin yaptığı incelemeler ve raporlar ile şer’iye defteri örnekleri, bir kısım köylülerin çiftlik arazilerini kira ve icar vererek kullandıklarına dair 1940 yılından sonra noterde verdikleri taahhütnameler ile diğer deliller karşısında, yerel bilirkişi ve tanık sözlerine ne şekilde değer verildiği, çekişmeli taşınmaza önce ya da şimdi zilyet olan gerçek kişiler ile bu deliller arasında bağlantı bulunup bulunmadığı, zilyetliğe esas sözleri hükme esas alınan yerel bilirkişi ve taraf tanıkları ile bir kısım tapu malikleri muteriz davacılar arasında aynı nitelikte davalar olup olmadığı araştırılmamış ve irdelenmemiştir.

Oysa, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde yer bulan “Hukukî Dinlenilme Hakkı” gereğince, davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukukî dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir.

O halde, mahkemece; aynı tapu kayıtlarına dayanılarak açılan bir çok davanın bulunduğu, bunlardan bir kısmının sonuçlandırılıp bir kısmının halen devam ettiği anlaşıldığından, halen görülmekte olan dava dosyalarının birleştirilmesi, yargılamayı geciktirip, para ve emek sarfına yol açacağı ve yıllardan beri devam eden davaları daha da karmaşık ve içinden çıkılamaz hale getireceği gözönünde bulundurularak; dava dosyaları birleştirilmeden, muteriz davacılar ... mirasçıları ve arkadaşlarının dayandığı delillerin eksiksiz olarak toplandığı aynı nitelikteki dava dosyalarından birisi kılavuz dosya seçilerek;

Tapu kayıtlarında geçen ..., ... (...-..., ...), ... (...), ..., ... (...) köylerinin bulunabilecek en eski tarihli idari sınırlarına ait harita ve diğer belgeler, gerektiğinde eski kayıt ve defterler üzerinde inceleme ve araştırma yapabilecek nitelikte konunun uzmanı bilirkişiler tayin edilerek, Cemaziyelahir 1208, Zilhicce 1207 (9 Ocak 1794) Tarihli Mülkname, ... Valide Sultan Vakfıyesine ilişkin 21 Zilhicce 1209 (1795) tarih (12 Ramazan 1263 (1847)) tarih 477 sayılı Temessük, 25 Safer 1291 (1876) tarihli temessük, ... Çiftliği Mart 1290 tarih D.9 V.18 ... (...) Çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.19, ... ve ... Çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.20 sayılı tapu kayıtları ile bu sicillerden gelen Ağustos 1326 (1910) tarih ve 3 numaralı ... (...) Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 2 numaralı ... - ... Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 4, ... Çiftliği tapu kayıtları ile bu kayıtların gittileri ve tedavülleri olan diğer tapu kayıtları ve bu kayıtların revizyonları yerel yönetim ve genel müdürlükten getirtilerek bir sıra dahilinde dosya arasına konulmalı,

Bu tapu kayıtlarının revizyon gördüğü ya da hükmen bu tapuların uyduğu belirlenen kadastro parselleri, gerekirse mahkemedeki tüm dosyalar ve tapu sicile devredilmiş tüm dosyalar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle saptanmalı, bu parsellerin tesbit tutanakları, tesbitleri kesinleşmişse bu yolla oluşan tapu kayıtları, hükmen kesinleşenlerin bilirkişi raporları dosyaya eklenmeli,

Belirlenen revizyon parselleri ile aynı şekilde dava konusu edilen tüm parselleri bir arada gösteren pafta örnekleri getirtilmeli,

Sözü edilen tapu kaydına dayanılarak halen ... Asliye, Sulh ve Kadastro Mahkemelerinde devam eden davaların konusu ve kimler arasında görüldüğü, sonuçlanan davalar varsa bunların konusu ve neticesi hakkında tarafların hazırlayacağı dava listesi kendilerinden alınmalı, esas defterleri üzerinde inceleme yaptırılarak aynı türden uyuşmazlıklar tutanak ile belgelenmeli,

Vakıf Taşınmazları ve Vakıf Hukuku Konusunda uzman bilirkişiler belirlenip, dosyadaki tarafların dayandığı mülknameden başlanarak tüm kayıtlar ve belgeler incelettirilmeli, ... Valide Sultan Vakfı'nın mülk araziden tahsis suretiyle edinilip edinilmediği, sahih vakıflardan olup olmadığı yönünde rapor düzenlettirilmeli, muteriz davacıların tapu kayıtlarının tesis ve tedavüllerinin nitelikleri ve mevzuat karşısındaki geçerlilikleri konuları üzerine değişik zamanlarda, üniversite öğretim üyelerinden 6100 sayılı H.M.K.'nun 293. maddesi hükmü uyarınca aldıkları bilimsel mütalaalar incelenmeli, gerekirse bu uzman kişiler H.M.K.'nun 293/2. maddesi uyarınca dinlenilmeli,

Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yere ait, en eski tarihlisinden en yeni tarihte düzenlenen memleket haritaları dahil, yöreye ait tüm memleket haritalarının orijinalinden renkli ve onaylı fotokopi örnekleri ile hava fotoğrafları ve amenajman planları, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yer ve mevki ismi, varsa yakın kadastro parsel numaraları yazılmak suretiyle, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerin 2863 sayılı Kanun hükümlerine göre doğal ya da kültürel sit alanı olup olmadığı sorulmalı, ilgili karar ve harita örnekleri getirtilerek dosyasına eklenmeli,

Tapu kayıtlarındaki sınırları ve memleket haritasındaki mevkileri bilecek ve bu davalar ile ilgisi olmayan, olabildiğince yaşlı ve yansız yerel bilirkişiler tesbit edilmeli, gerektiğinde tapu kayıtlarının bilinmeyen sınırlarında yardımcı olacak ve zilyetlik konusunda bilgi verecek tanık isimleri taraflardan istenmeli, önceki keşiflere katılmamış üç orman yüksek mühendisi, üç harita mühendisi, üç jeolog bilirkişi ve üç ziraat uzmanı bilirkişinin ismi yöntemince belirlenmeli, bu bilirkişilere tarafların itirazları olursa değerlendirilerek, gerektiğinde onların yerine başkaları seçilmeli,

Bilahare kılavuz dosya üzerinden yapılacak keşifte; ... Valide Sultan Vakfiyesi ve 17 Rabiulevvel 1295 tarihli İcmali Hakani sureti: ... sancağında, Ula kazasında vaki bir tarafı Çıtırlılı ve bir tarafı ... ve bir tarafı ... ve ... Hududuna müntehi olup işbu hudut ile mahdut mahal derununda ... Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik, ... Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik ve ... çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik sınırları ve ilk tesisi Mart 1290 tarih D.9, V.18, aynı tarih Varak 19, aynı tarih Varak 20 sayılı tapu kayıtları tüm tesis ve tedavülleri ile, bu kayıtlardan önce oluşturulmuş ise, bu kayıtların, Ağustos 1326 tarihinde yapılan ifrazlara göre oluşan yeni sınırları itibariyle yerel bilirkişiler yardımıyla yerine uygulanmalı, bu çiftlik sınırları için ayrıca oluşturulan çiftliğe ait tarla ve bina nitelikli tapu kayıtları varsa, onlar dahi uygulanmalı, uygulama sırasında, dayanılan ... Çiftliği, ... Çiftliği ve ... Çiftliği tapularında Mezar Gediği, Dikilitaş, ... sınırlarının ortak sınır, ... (...), ...(...) sınırlarının köy ya da çiftlik sınırları olduğu, tapu kayıtlarının eşcar-ı müsmire ve gayr-ı eşcarı müsmireyi müştemil çiftlik kayıtları olup, bu sınırlar içinde devlet ormanları, dereler, taşlık ve kayalık niteliğindeki devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin bulunduğu, sınırlarının mevki ya da nokta sınırlar olduğu, bu sınırların çoğunluğunun devlet ormanı içinde kalması nedeniyle sabit kabul edilemeyeceğinden, 3402 sayılı Kanunun 20/C maddesi gereğince kayıt kapsamının yüzölçümüne değer verilerek saptanacağı, ... Çiftliğine ait tapu kaydının aynı köy 1 ilâ 169 sayılı parselle uygulandığı, ancak bu parseller hakkında tapuya dayanmayan ve zilyetlikle kazanma iddiasında bulunan gerçek kişiler tarafından itiraz edilip, birçok dava açıldığı, ... Çiftliği tapusunun ... Köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere uygulandığı gözönünde bulundurularak, tapu kayıtları yerine uygulanmalı; bilinmeyen sınırlar konusunda tarafların gösterecekleri tanıklar dinlenmeli, yerel bilirkişi ve tanık sözleri, komşu parsel kayıtları ve eski tarihli memleket haritaları, köy isimleri ve sınırlarına ilişkin tüm kayıtlarla denetlenmeli, tapu kayıtları sınırında yazılı ...’ün tapu tesisinde ... Çiftliği olarak gösterilmesi nedeniyle “...”ün nokta halinde mevki ismi olmayıp, ..., ... ve ... çiftliklerinin batı sınırını oluşturan geniş bir çiftlik arazisi olabileceği düşünülerek uygulama yapılmalı, yerel bilirkişi ve tanıklar tarafından tarif edilen ve gösterilen sınırlardaki çelişkiler yöntemince giderilmeli, revizyon parselleri ile ... (...) ve ... (...) köyleri (ya da çiftlikleri) ile memleket haritasında ... Köyü olarak işaretlenmiş bulunan sınırlar gözetilerek, sabit sınırların nereler olabileceği değerlendirilip, kayıtlar 3402 sayılı Kanunun 20. ve 21. maddeleri hükmüne göre, sabit sınırlarla bağlantısı kesilmemek suretiyle, bu sınırlardan başlanarak uygulanıp, kayıtların yüzölçümüyle kapsadığı alanlar tereddüte yer bırakmayacak biçimde belirlenmeli, harita mühendisi bilirkişi ve fen bilirkişilere tapu kaydının sınırları itibariyle kapsadığı alanı ve yüzölçümüyle geçerli kapsamını ayrı ayrı gösteren ayrı renkli kalemlerle işaretli müşterek imzalı kroki düzenlettirilmeli;

Daha sonra, dosyaya getirtilen en eski tarihli hava fotoğrafları, memleket haritaları, amenajman planları ve orman kadastro haritası ile kadastro paftası ve dayanılan tapu kayıtlarının sınırları ve yüzölçümüyle geçerli kapsamını gösteren bilirkişi krokisi ve haritası, fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yöntemince uygulanarak, tapu kaydının yüzölçümüyle kapsadığı alanlar içinde kalıp 4785 sayılı Kanun hükümlerine göre devletleştirilen orman alanları belirlenmeli, yüzölçümüyle geçerli kapsamı dışında kalan orman alanlarının, 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre zaten devlet ormanı sayılması nedeniyle, devletleştirmeye ve iadeye konu edilemeyeceği gözetilmeli, devletleşen orman alanları var ise, bu alanlarının yüzölçümü, tapu kayıtlarının yüzölçümünden düşüldükten sonra, artan bölümün tarım alanları ve yerleşim alanları için hüküm ifade edeceği, başka deyişle birbirlerine sınır olduğu ve toplam 14000 dönüm yüzölçümünde olduğu anlaşılan bu üç tapu kaydının yüzölçümüyle kapsadıkları alan içinde kalan ormanların devletleştirme kapsamında olduğu gözönünde bulundurularak, devletleştirilen orman alanının yüzölçümü, tapu kaydı miktarından düşüldükten sonra, kalan miktarın bir bütün halinde çiftliğin tapu kaydı kapsamındaki diğer araziler olabileceği düşünülerek muteriz davacıların tapu kayıtlarının kapsamı belirlenmeli, orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritası ölçeğinin kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftasının ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, aynı yörede dava konusu edilen taşınmazın konumunu çevre taşınmazlarla birlikte bu harita ve fotoğraflar üzerinde bir arada gösterecekleri, tapu kayıtlarının sınırları, yüzölçümü ile kapsadığı alanları ve devletleştirilen orman alanlarını birlikte gösterir ayrı renklerle işaretli ve bilirkişilerin onayını taşıyan, kroki düzenlettirilmeli ve düzenlenen bu rapor ve krokiler aynı nitelikteki tüm dava dosyalarına konulmalıdır.

Yukarıda anlatılan şekilde yapılacak uygulama ve değerlendirme sonucunda, dava konusu taşınmazın muteriz davacıların dayandığı tapu kaydı kapsamı içinde kaldığı belirlendiği takdirde; kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme iddiasında bulunan davacı gerçek kişi ve katılan taraf ile tapu kaydına tutunan muteriz davacı tarafların tanıkları ve yerel bilirkişiler taşınmaz başında dinlenip, zilyetliğin kiracı ya da malik sıfatıyla olup olmadığı, Medeni Kanunun yürürlüğünden en az 10 yıl öncesine dayanan zilyetlik olup olmadığı, varsa zilyetliğin başlangıcının ne şekilde hatırlandığı veya kendilerine bu bilgilerin ne şekilde aktarıldığı sorulup, somut olaylara dayalı yeterli ve kesin yanıtlar alınmalı, bir birinin tekrarı niteliğindeki soyut sözlerle yetinilmemeli, tarafların dayandıkları deliller ile özellikle Asliye Hukuk Mahkemesinin 1988/333 E. - 1994/51 K., ve Asliye Hukuk Mahkemesinin 1960/104 E. - 1961/25 K. sayılı kararları ile 1189/103 Esas sayılı dava dosyası krokileri yerine uygulanmalı, çiftlik ve tapu sahipleri tarafından sunulan kiralamaya ilişkin 1940 yılından sonra noterde düzenlenen taahhüt senetleri kendilerine okunarak, bu belgelerde söz edilen kişi ve taşınmazlar ile çekişmeli taşınmazın ve taşınmaza zilyet olanın ilgisinin olup olmadığı hususundaki bilgileri sorulmalı, bu deliller karşısında bazı dosyalarda davacı, bazılarında davalı durumunda olan köylülerin zilyetliğinin asli zilyetlik olup olmadığı değerlendirilmeli, Türkiye genelinde 1936-1937 yıllarında arazi ve bina vergi yazımı yapıldığından ..., ... (..., ...), ..., ... (...) Köylerinde bu yıllarda vergiye kayıt edilen arazi ya da bina olup olmadığı Özel İdare Müdürlüğünden sorularak varsa getirtilip yerine uygulanmalı, bu köyde, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanan gerçek kişiler, bunların bayi ya da murislerinin, o yıllara ait hiç vergi kaydı yoksa bunun nedeni araştırılmalı, 1926 yılından önce asli zilyet olan kişilerin 1936-1938 yıllarında sahip oldukları yerleri vergiye kayıt ettirmemiş olmalarının hayatın olağan akışına uygun olup olmadığı, köylülerin vergi kayıtları olmayıp, çiftlik sahiplerinin vergi kayıtları olması halinde bu durumun köylülerin ... Köyü arazilerine o yıllarda aslî zilyet olmadıklarının karinesi sayılıp sayılmayacağı tartışılıp değerlendirilmeli ve oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir.

Eğer dava konusu taşınmazın muteriz davacıların dayandığı tapu kaydı kapsamı dışında kaldığı belirlendiği veya tapu kayıtlarının zilyedi yararına hukuki kıymetini kaybettiği kabul edildiği takdirde ise, davacı ... yararına 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca zilyetlikle kazanım şartlarının oluştuğu belirlendiğinden şimdi olduğu üzere dava konusu taşınmazın davacı adına tesciline karar verilmelidir.’’ gerekçesiyle birinci bentde açıklanan nedenlerle davalılar Hazine ve Orman İdaresinin temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentde açıklanan nedenlerle davacılar ... ve arkadaşları vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

16. ... Kadastro Mahkemesinin 22.04.2015 tarihli ve 2015/13 E., 2015/72 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

17. Direnme kararı süresi içinde birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı ... İdaresi ve davalı Hazine vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

18. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; birleştirilen davada davacıların (... ailesi) tutunduğu tapu kayıtlarının hukuken geçerli kayıtlar olup olmadığı, davacı ... zilyetliğinin 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddeleri gereğince tapu kaydının hukukî kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunup bulunmadığı, davacıların tutunduğu tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekip gerekmediği, dava konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığı ve taşınmazın niteliğinden kaynaklı olarak zilyetlik yoluyla iktisabını engelleyen bir durumun bulunup bulunmadığı, sonucuna göre de, mahkemece tapu kayıtlarına kapsam tayini yönünden bozma ilamında belirtilen şekilde araştırma ve inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

19. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu ... ili ... ilçesi ... köyü Merkez mevkiinde kain 155 ada 3 parsel sayılı taşınmazın 08.08.2007 tarihinde yapılan kadastro çalışması neticesinde, tek katlı kargir ev ve arsası niteliğinde, senetsizden, 572,40 m2 olarak ... oğlu ...’ın ceddinden intikalen ve taksimen zilyetliğinde iken tutanağa ekli 04.04.1989 tarihli harici satış senedi ile ... kızı ...’e sattığı, ...’nın da tutanağa ekli 02.11.1990 tarihli harici satış senedi ile ... oğlu ...’ya satarak hak ve alakasını kestiği saptanmış ise de, taşınmazın ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/802 Esas sayılı dosyasında davalı olduğu belirtilerek ve mülkiyet hanesi boş bırakılarak tespitinin yapıldığı anlaşılmaktadır.

20. Davacılar ... ve arkadaşlarının, ... Valide Sultan Vakfı’na ait olan Mart 1290/Safer 1291 tarih, 18 numaralı (4000 dönüm), 19 numaralı (3000 dönüm) ve 20 numaralı (7000 dönüm) maliki ... adına kayıtlı çiftlik tapu kayıtlarına dayandıkları, anılan tapu kayıtlarının ... (...) kızı ...’a intikal ederek Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 numaralı tapulara gittiği, ...’ın da çocukları ..., ..., ... ve ...’e ölünceye dek bakıp gözetmeleri karşılığında verdiği ve Eylül 1340 tarih 3, 4 ve 5 numaralı kayıtların oluştuğu, bu kayıtların da 7.2.1962 tarih 1, 4 ve 5 numaralı tapulara tedavül gördüğü; 18 numaralı kök tapu kaydının 23.05.1969 tarih 10 ve 11 numaralı tapulara, oradan da 21.07.1969 tarih 63 ve 64 numaralı tapulara gittiği, bu kayıtların da ... köyü 1 ilâ 169 numaralı parsellere revizyon gördüğü; 19 numaralı kök tapu kaydının revizyon görmediği; 20 numaralı kök tapu kaydının ise ... köyü 373 ilâ 633 numaralı parsellere revizyon gördüğünün belirtildiği, ancak tespitlere itiraz edildiği; tapu kayıtlarının ... Çiftliğine ait ... köyü 1 ilâ 169 sayılı parsellere revizyon gören sınırlarının; D: Mezar Gediği, B: Dikili Taş, K: ..., G: ... Beli ve bu yerden müfrez çiftlik; ...-... Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 1 sıra numarada 639 hektar 5240 m2 yüzölçümündeki (7000 dönüm) kadastro sırasında ... köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere revizyon gören sınırları; D: Kocalan ve Balan Dağı, B: Taşbük ve ..., K: Çilecik Gediği, G: Gökbel ve Karadağ ve Mezar Gediği ile çevrili olan ve ... (...) Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 4 sıra numarada 275 hektar 7907 m2 (3000 dönüm) yüzölçümündeki ve kadastro sırasında hiç bir parsele revizyon görmeyen sınırları; D: Mezar Gediği, B: İnbükü ve Dikilitaş K. ..., G: ... sınırlı kayıtlar olduğu ve bu kayıtların doğru temele dayanan, intikalleri düzenli yapılan tapu kaydı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

21. Öncelikle, davacı ... ve arkadaşlarının dayandığı tapu kayıtları; hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması, diğer bir anlatımla 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/C maddesine göre sınırların değişebilir ve genişletilmeye elverişli olması nedeniyle dayanılan kayıtlar sabit hudutlu tapu kayıtları olmadığından hudutları ile değil, miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır.

22. Diğer yandan, davacı tapu maliklerinin (... ailesi) dayandığı Mart 1290/Safer 1291 tarih 18, 19 ve 20 numaralı kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların ... Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas, 2001/16 Karar sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli ..., ... ve ... tarafından düzenlenen raporda belirtildiği gibi, gayrisahih (tahsisat kabilinden, irsadi ) vakıf taşınmazı olarak ... Valide Sultan Vakfına ait olan ve geliri vakfedilen mirî araziler olduğu ve bu hususun aynı tapu kayıtlarına dayalı olarak açılan ve Yargıtay’dan geçerek kesinleşen bir çok dava sonucunda saptandığı da açıktır.

23. Mirî arazilerde uygulanan 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78. maddesinin yürürlükte olduğu da tartışmasızdır. Dava konusu edilen taşınmazda/taşınmazlarda da koşulları varsa bu hükümler uygulanacaktır. Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesinin uygulanmasında öncelikle dava konusu taşınmazın zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olması gerekir. Diğer iktisap şartları da şöyle sıralanmaktadır:

1) Davacının kesintisiz 10 yıl boyunca araziye malik sıfatıyla zilyet olması

2) Davacının süre boyunca küçük veya gayri mümeyyiz olmaması

3) Davacının araziye kaba güçle el koymuş olmaması

4)Arazinin ulaşması çok uzun sürecek uzak bir yerde olmaması (Sahibinin yaşadığı yer açısından)

5)Davacının araziyi geçerli bir sebep olmaksızın ele geçirip kullandığını süre içinde ikrar ve itiraf etmiş olmaması.

Şu hâlde, 10 yıl boyunca malik sıfatıyla zilyet olma, Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesine göre hak kazanmanın temel şartıdır. 20. maddenin aradığı maddi vakıaların ve kanuni şartların Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihine dek tamamlanmış olması gereklidir. Buna göre, mirî arazi niteliğindeki tapulu taşınmaz zilyedi tarafından malik sıfatıyla 04.10.1926 tarihinde yürürlüğe giren Medeni Kanun’dan geriye doğru yani en az 1916 yılından 1926 yılına kadar kullanılıyorsa ve anılan maddedeki diğer koşulların da gerçekleşmesi hâlinde zilyet lehine tescil kararı verilebilecektir. Bunun yanı sıra edinim koşullarının oluşup oluşmadığının, her parsel yönünden ayrı ayrı irdelenmesi, parsel bazında tapu kaydının hukukî kıymetini koruyup korumadığının değerlendirilmesi gerekir. Tapu kaydının dava konusu edilen bir taşınmaz yönünden Arazi Kanunnamesi’nde belirtilen hükümler gözetilerek hukukî kıymetini yitirmiş olması, o tapu kaydının tamamen hukukî kıymetini yitirdiği anlamına gelmeyip, sadece dava konusu edilen ilgili taşınmaz yönünden hukukî kıymetini kaybettiğini göstermektedir. Başka bir taşınmaz yönünden aynı tapu kaydı, Arazi Kanunnamesi’ndeki koşullar oluşmamışsa hukukî kıymetini koruyacaktır.

24. Mahkemece dikkate alınması gereken husus, dava konusu edilen taşınmaz kadim tarım arazisi ise zilyedi lehine 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20.maddesinde düzenlenen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasıdır. Taşınmaz kadim tarım arazisi olmayıp, hâli arazi gibi zilyet edilmesi olanaklı bir yer değilse, en az 1916-1926 yılları arası 10 yıl zilyet olma koşulu gerçekleşmiş olmayacağından ve tapu hukukî kıymetini kaybetmeyeceğinden tapu kaydının kapsamının belirlenmesi ve hak sahibi olacak kişinin belirlenen bu kapsamdaki yeri kullanıyor olması gerekir.

25. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; 25.12.2010 tarihinde dava konusu taşınmaz başında yapılan keşif sırasında dinlenen 1928 doğumlu mahalli bilirkişi beyanında, dava konusu taşınmazın öncesinde ...’a ait olduğunu, üç yıl kadar önce öldüğünü, ...’e de 1980’li yıllarda ölen babası ...’ten kaldığını, ...’e de babasından intikal ettiğini, ...’ün bu yeri yirmi yıl kadar önce ...’ya sattığını, ...’nın da hâlen içerisindeki evde ikâmet eden ...’ya devrettiğini, dava konusu taşınmazın öncesinde çevresindeki taşınmalarla birlikte arpa, buğday ve mısır ekiminde tarla olarak kullanıldıklarını, davacılar ... ve arkadaşlarının isimlerini köyde 1970’li yıllarda kadastro çalışmaları sırasında duyduğunu, çok sayıda taşınmaza dava açmışlar ise de hepsini kaybettiklerini, köyde yerleri olduğunu ve bu yerlerini kiraya verdiklerini şimdiye kadar duymadığını ve görmediğini ifade ettiği, 1917 ve 1942 doğumlu davacı zilyet tanıklarının da dava konusu taşınmazın evveli ile ilgili mahalli bilirkişi beyanını tekrarladıkları, mahkeme tarafından yapılan gözlemde; dava konusu taşınmazın köy yerleşim alanında kaldığı, içerisinde tek katlı betonarme bir evin olduğu, davacı ...’nun ikâmet ettiği, kalan kısmının bahçe olduğu tespit edilmiştir.

26. Ziraat bilirkişi, dava konusu taşınmazın köy girişinde ve yol kavşağında hafif eğimli (% 8 eğimli) bir yamaç arazinin eteğinde yer aldığını, taşınmazdaki toprağın orta derinlikte bir profile sahip (60-70 cm) killi-tınlı, su tutma kapasitesi iyi, gevşek, geçirgen ve süzek olduğunu, bu hususların toprağın uzun yıllardır işlendiğini gösterdiğini, taşınmazın zirai manada imar-ihyasının tespitten geriye doğru yaklaşık 35-40 yıl öncesinden tamamlanmış olduğunu (bir başka ifadeyle zilyetliğin tamamlanma tarihinden daha da öncesine dayandığı), uzun yıllardır zirai amaçla kullanıldığını ve kadim ziraat arazisi olduğunu saptamıştır. Orman bilirkişi, dava konusu taşınmazın orman tahdidi dışında kaldığını, toprak yapısı ve bitki örtüsü yönünden orman niteliğinin bulunmadığını, orman içi açıklık olmadığı gibi 6831 sayılı Kanun’un 1744 sayılı Kanun ile değişik 2.madde ve 3302 sayılı Kanun ile değişik 2/B maddesi kapsamında orman dışına çıkarılan yerlerden de olmadığını tespit etmiştir. Jeolog bilirkişi, dava konusu taşınmazda kayalık, taşlık, doğal kumluk, çakıllık, sazlık ve bataklık bir alanın bulunmadığını belirtmiştir.

27. Dosya içeriği, toplanan deliller ve özellikle bilirkişi raporları ile de doğrulanan mahalli bilirkişi ve zilyet tanık beyanlarına göre; ... Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas, 2001/16 Karar sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli ..., ... ve ... tarafından düzenlenen raporda da belirtildiği gibi, davacı tapu maliklerinin (... ailesi) dayandığı Mart 1290/Safer 1291 tarih 18, 19 ve 20 numaralı kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların ... Valide Sultan Vakfı’na ait taşınmazlardan geliri vakfedilen (tahsisat kabilinden, irsadi ) miri arazilerden olduğu, miri arazilerde uygulanan ve hâlen yürürlükte olan 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78. maddelerinin eldeki davaya uygulanması gerektiği, dava konusu taşınmazın zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olduğu, davacı ve önceki zilyetlerin dava konusu taşınmazı bir insan ömrünü aşan zamandan beri malik sıfatıyla ve zirai amaçla kullandığı, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihinden önce en az 10 yıllık süreyi kapsadığı, bir başka ifadeyle en az 1916 yılından 1926 yılına kadar davacı tarafın zilyetliğinin kanıtlandığı, bu durum karşısında davacı ... ailesinin tutunduğu tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesi gereğince dava konusu taşınmaz bakımından hukukî kıymetini yitirdiği, o hâlde dayanılan tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekmediği, öte yandan anılan 20. maddedeki diğer koşulların da davacı zilyet lehine gerçekleştiği anlaşıldığından, davacı zilyet ... lehine tescil kararı veren yerel mahkeme kararının isabetli olduğu anlaşılmaktadır.

28. Hâl böyle olunca, direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçeyle onanması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Birleştirilen davada davacılar ... ve arkadaşları vekili ile davalı ... İdaresi ve davalı Hazine vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle ONANMASINA,

Harçlar peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.12.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.