"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki “karşılıklı boşanma” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince verilen karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı-Karşı Davalı İstemi:
4. Davacı-karşı davalı vekili dava dilekçesinde; tarafların 14.09.1996 tarihinde evlendiklerini, bu evlilikten ortak iki çocuklarının bulunduğunu, Bakırköy 3. Aile Mahkemesinin 2010/674 E. sayılı dosyasında açılan boşanma davasının reddedildiğini, bu kararın 10.06.2013 tarihinde kesinleştiğini, eşlerin o tarihten beri bir araya gelmediklerini ileri sürerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 166/4. maddesi gereğince tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı-Karşı Davacı İstemi:
5. Davalı-karşı davacı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; davacının tam kusurlu olduğunu, müvekkiline ekonomik ve psikolojik şiddet uyguladığını, müvekkilini aldattığını, müvekkiline sürekli hakaret ettiğini, yazlığın kilidini değiştirdiğini, çevresini müvekkilinden uzaklaştırdığını, malvarlığını kız kardeşi ...’ye devrettiğini, bu nedenle taraflar arasında şiddetli geçimsizlik başladığını belirterek asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, ortak çocuğun velâyetinin müvekkiline verilmesine, müvekkili için 10.000TL tedbir ve yoksulluk, ortak çocuk için 7.500TL tedbir ve iştirak nafakasına, 100.000TL maddi ve 300.000TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Bakırköy 2. Aile Mahkemesinin 26.12.2017 tarihli ve 2016/676 E., 2017/965 K. sayılı kararı ile; asıl dava yönünden yapılan yargılamada, davacı tarafından daha önce açılan ve reddedilen boşanma davası üzerinden üç yıl geçtiği, bu süre içerisinde ortak hayatın yeniden kurulamadığı, hâl böyle olunca TMK’nın 166/4. maddesi şartlarının oluştuğu, karşı dava yönünden yapılan yargılamada ise erkeğin eşine hakaret ettiği ve sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği, gerçekleşen bu kusurlu davranışlarıyla boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu olduğu, eşler arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı gerekçesiyle asıl davanın TMK'nın 166/4, karşı davanın ise aynı Kanun’un 166/1. maddesi uyarınca ayrı ayrı kabulüne, tarafların boşanmalarına, velâyetin anneye verilmesine, çocuk yararına 3.500TL tedbir-iştirak, kadın eş yararına 6.000TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 100.000TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin Birinci Kararı:
7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraf vekilleri tarafından istinaf isteminde bulunulmuştur.
8. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nin 02.05.2019 tarihli ve 2018/1467 E., 2019/799 K. sayılı kararı ile; her iki davanın da TMK'nın 166/4. maddesi uyarınca açılmasına rağmen İlk Derece Mahkemesince karşı davanın TMK'nın 166/1. maddesine göre kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu, ne var ki bu durumun istinaf talebinde ileri sürülmemesi nedeniyle yanılgıya işaret edilmekle yetinildiği, taraflar arasında daha önceden açılarak reddine karar verilen dayanak davadan sonra eşlerin yeniden bir araya gelmedikleri, hâl böyle olunca boşanmaya sebep olan olaylarda, reddedilen boşanma davasını açan kadının az, fiili ayrılık döneminde ... sarsıcı davranışlarda bulunan erkeğin ağır kusurlu olduğu, dolayısıyla erkeğin kusur belirlemesine yönelik istinaf itirazının kabulü ile tarafların kusurlu davranışlarına yönelik gerekçenin düzeltilmesine, tarafların sair istinaf itirazlarının reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
9. Bölge adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
10. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10.06.2020 tarihli ve 2020/340 E., 2020/2931 K. sayılı kararı ile;
“…Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle ortak çocuk ... ...'nin inceleme tarihi itibariyle ergin olduğunun anlaşılmasına göre, davacı-karşı davalı erkeğin tüm, davalı-karşı davacı kadının ise aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davalı-karşı davacı kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminat azdır. Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu'nun 50 ve 51. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddi (TMK m. 174/1) ve manevi (TMK m. 174/2) tazminat takdiri gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
3-Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre davalı-karşı davacı kadın yararına takdir edilen yoksulluk nafakası azdır. Mahkemece, Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
4-Davalı-karşı davacı kadının, tazminat isteklerine faiz talebi bulunduğu halde, bu konuda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesinin İkinci Kararı:
11. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 27.01.2021 tarihli ve 2020/790 E., 2021/111 K. sayılı kararı ile bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda; kesinleşen konulara yönelik hüküm kurulmasına yer olmadığına, kadın eş yararına 7.500TL yoksulluk nafakası ile 150.000TL maddi ve 75.000TL manevi tazminatın boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte erkek eşten tahsiline karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
12. Bölge adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
13. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 20.09.2021 tarihli ve 2021/5130 E., 2021/6257 K. sayılı kararı ile;
“...1- Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına göre davacı-davalı erkeğin tüm, davalı-davacı kadının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davalı-davacı kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminat azdır. Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu'nun 50 ve 51. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddi (TMK m. 174/1) ve manevi (TMK m. 174/2) tazminat takdiri gerekir. Bu yönler gözetilmeden hüküm tesisi doğru bulunmamış, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
14. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 15.12.2021 tarihli ve 2021/1497 E., 2021/1997 K. sayılı kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) ile benimsenen istinaf kanun yolu incelemesi sonrasında artık Yargıtayın tamamen bir hukukî denetim ve içtihat mercii olduğu, temyiz incelemesinde maddi vakıa ve delil değerlendirilmesine girilemeyeceği, sadece hukukî denetim yapılması gerektiği, HMK’nın 371. maddesi ile temyiz incelemesi kapsamının belirlendiği, bozma sebebi nispi nitelikte ise tespit edilen bozma sebebinin hükmü etkilemesi gerektiği, nitekim karara etki eden yargılama hatası veya eksikliklerin mevcut olması hâlinde bunların bozma sebebi sayılabilmesi için ayrıca hüküm sonucunu etkilemiş olmaları gerektiği, buna karşılık dava şartlarının bulunmaması veya taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin yasal bir sebep olmadan kabul edilmemesi hâllerinin ise mutlak bozma sebebi olduğu, somut olaya gelindiğinde hükmedilen tazminat miktarlarının hakkaniyete uygun olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
15. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; bölge adliye mahkemelerince takdir edilen maddi-manevi tazminat miktarlarına ilişkin temyiz talepleri hakkında, Yargıtayca yapılacak incelemenin niteliği ve tazminat miktarları yönünden Yargıtayın temyiz olunun kararı bozup bozamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
17. Uyuşmazlığın çözümü için ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
18. Ülkemizde iki dereceli yargı sistemi uygulanmakta iken, 2004 yılında kabul edilen 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un yürürlüğe girmesi ve HMK ile istinaf kanun yolu hükümlerinin düzenlenmesi, bu düzenlemeye uygun olarak 20.07.2016 tarihinde bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlaması ile üç dereceli yargı sistemine geçilmiş bulunmaktadır.
19. Kural olarak, HMK’nın 361. maddesinde de kabul edildiği üzere; bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurabilir. Aynı Kanun’un 362. maddesinde temyiz yoluna başvurulması mümkün olmayan kararlar düzenlenmiştir. Öncelikle eldeki davanın temyizi kabil kararlar kapsamında olduğu açıktır.
20. Yargıtayın bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin ve ilk derece mahkemelerinin vermiş olduğu temyizi kabil kararların temyiz inceleme kapsamı HMK’nın 369. maddesinin 1. fıkrasında; “Yargıtay, tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre Yargıtay, bölge adliye mahkemesi gibi istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile sınırlı bir inceleme yetkisinden ziyade tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleri ile bağlı olmaksızın kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü hususları inceleyebilir.
21. “Bozma sebepleri” HMK’nın 371. maddesinde;
“(1) Yargıtay, aşağıda belirtilen sebeplerden dolayı gerekçe göstererek temyiz olunan kararı kısmen veya tamamen bozar,
a) Hukukun ve taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması.
b) Dava şartlarına aykırılık bulunması.
c) Taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi.
ç) Karara etki eden yargılama hatası veya eksikliklerin bulunması” şeklinde düzenlenmiştir. Bu sebeplerin bulunması durumunda Yargıtay bölge adliye mahkemesinin kararlarını gerekçesini göstererek bozabilecektir.
22. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesinde “Hukukun ve taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması” bozma sebebi olarak gösterilmiştir. Temyiz yolunda, istinaf mahkemesi kararı hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılır. Temyiz, istinaf mahkemesi kararının hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır. Bu hâliyle hukukumuzda en önemli temyiz sebebi bir maddi veya usul hukuk kuralının olaya hiç uygulanmaması veya yanlış uygulanmış olmasıdır (HMK m. 371/a). Zira hâkim Türk hukukunu re'sen uygular (HMK m. 33). Hukuk deyimi Anayasayı, kanunları, kanunlara aykırı olmayan yönetmelik ve bunlara aykırı olmayan tüzükleri, örf ve adet hukukunu hatta olaya uygulanması gerekli bulunan yabancı mahkeme kararlarını da kapsamaktadır (Kuru, Baki; İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, s. 706, 707, 708 vd).
23. Davanın temelini vakıalar oluşturur. Vakıa tarafların iddia ve savunmasını dayandırdığı olaylardır. HMK’nın 194, 119/e, f ve 129/d, e maddelerine göre taraflar dava ve cevap dilekçelerinde dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar. Ayrıca tarafların dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur. HMK’nın 25. maddesine göre, kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. Ayrıca kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz. HMK’nın 187. maddesine göre, ispatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir. Aynı Kanun’un 189/4. maddesine göre ise bir vakıanın ispatı için gösterilen delilin caiz olup olmadığına mahkemece karar verilir. Yargıtay bu usul kurallarına aykırılık olması durumunda HMK’nın 371/c maddesinde düzenlenen “Taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi” sebebine göre bölge adliye mahkemesinin kararını bozabilecektir.
24. İlk derece mahkemeleri ve bölge adliye mahkemeleri derece mahkemesi olup, Yargıtay ise denetim mahkemesidir ve derece mahkemelerince verilen ve temyizen önüne gelen kararların hukuka uygunluğunu denetlemekle görevlidir. Yargıtay hukukî denetim ve içtihat mercii olup, yasal süresi içerisinde ileri sürülmeyen yeni vakıalar ve deliller Yargıtay tarafından inceleme konusu yapılamaz, delil toplanamaz, temyizen gelen dosya ve içerisinde bulunan bilgi ve belgelerle karar verir. Bununla birlikte mahkemenin vakıayı tespit ederken kanuna aykırı davranmış olması, örneğin taraflarca ileri sürülmeyen bir vakıanın re'sen dikkate alınarak hüküm verilmesi, vakıa tespitinin dosyada ki delillerle çelişik bulunması, dosyada bulunan bir delilin gözden kaçırılarak karar verilmiş olması, maddi vakıa tespitinin akla aykırı bir konuya ilişkin bulunması, hâkimin mantık kurallarına aykırı bir maddi vakıa tespiti yapması ve bunun sonucunda da yanlış bir hukukî sonuca varması hâlinde pek tabi Yargıtay bu hatalı tespit ile bağlı olmayacak ve hatalı kararı denetleyecektir. Bunların yanı sıra Yargıtay maddi vakıalara bağlanan sonuçları da denetleyecektir. Bu kapsamda Yargıtay taraflar lehine veya aleyhine hükmedilen tazminatların miktarlarını da maddi vakıaya bağlanan sonuç niteliğinde bulunması nedeniyle denetlemekle yükümlüdür.
25. Yargıtayın asıl görevi, hukukun ülke içinde içtihat birlikteliğini temin edecek şekilde uygulanmasını sağlamaktır. Yargıtayın kuruluş ve vücut sebebi olan bu önemli görevi dolayısıyla bütün mahkeme hükümlerini hukukun uygulanması bakımından kontrol edebileceğini ve bu kontrol yetkisinin mutlak olduğunu kabul zarureti vardır.
26. Hâkim önüne gelen bir uyuşmazlıkla ilgili maddi vakıaları tespit ettikten sonra hukuk alanındaki faaliyetine geçer. Bu faaliyet dört aşamadan oluşur ve her aşama hukukî niteliği haiz olduğundan Yargıtayın mutlak denetimine tabidir. Hâkim ilk önce usul hükümlerine uygun olarak tespit ettiği somut olaya ilişkin vakıalara uygulanacak hukuk kuralını tespit eder. Hâkim, tespit ettiği vakıalara uygulayacağı hukuk kuralının belirlemesinde yanılmışsa, buna dayanarak vereceği hükmün de yanlış olması kaçınılmazdır. İkinci aşamada hâkim, tespit ettiği hukuk kuralının gerçek ve doğru anlamını açıklar. Hâkim hukuk kuralının açıklanmasında (tefsirinde) hataya düşerse yapacağı hukuk uygulaması da yanlış olacaktır. Üçüncü aşamada hâkim bulduğu ve açıklayarak elle tutulur hâle getirdiği hukuk kuralında yer alan soyut vakıa ile davada tespit ettiği somut vakıayı karşılaştırarak vakıanın hukukî nitelendirmesini yapar (tavsif). Burada hâkimin yaptığı nitelendirme hukukun uygulanmasına ilişkindir. Hâkim, hukukun uygulanması alanında ilk üç aşamayı doğru olarak yürüttüğü takdirde nihayet mantıken varılan hukukî sonuç ortaya çıkar. Burada özellikle üzerinde durulması gereken husus; hâkimin “hukuki sonuca yönelik olarak kullandığı takdir hakkının bir hukuk meselesi” olduğu hususudur. Hâkim somut olaydaki hukuksal faaliyetin ilk üç aşamasını doğru olarak tamamladıktan sonra dördüncü aşamada vardığı hukukî sonucun “takdir hakkının” kullanılmış olduğu gerekçesiyle Yargıtay denetimine tabi olmadığı sonucuna varılamaz. Zira Yargıtayın maddi hukukun doğru olarak uygulanıp uygulanmadığı yönünden mutlak denetim yetkisi vardır. Takdir hak ve yetkisinin denetlenmesi de bir hukukîlik denetimi olup Yargıtayın yetki alanında bulunduğu da muhakkaktır.
27. Yukarıda anlatılanlarla birlikte somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; eldeki davada, tarafların boşanması sonucu ilk derece mahkemesince kadın eş yararına 6.000TL yoksulluk nafakası ile 100.000TL maddi ve 50.000TL manevi tazminata hükmedildiği, Bölge Adliye Mahkemesince yapılan yargılamada kadın yararına hükmedilen tazminat miktarlarının isabetli olduğu gerekçesi ile kadının bu yöne ilişkin istinaf itirazlarının reddine karar verildiği, hükmün Özel Dairece yoksulluk nafakası ile tazminat miktarlarının az olduğu gerekçesiyle bozulduğu, bu aşamada Bölge Adliye Mahkemesince bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda kadın yararına 7.500TL yoksulluk nafakası ile 150.000TL maddi ve 75.000TL manevi tazminat ödenmesine karar verildiği, bu kararın da temyiz edilmesi sonucu Özel Dairece tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat, TMK’nın 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 50 ve 51. maddesi hükmü dikkate alındığında davacı kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminatın az olduğu gerekçesi ile kararın bozulduğu anlaşılmıştır. Bölge adliye mahkemesi ise, Yargıtayın temyiz incelemesinde sadece hukukî denetim yapacağı, maddi vakıa ve delil değerlendirmesi yapma ... bulunmadığı gerekçesiyle direnmiştir.
28. Boşanma nedeni ile oluşan maddi ve manevi tazminat TMK’nın 174. Maddesinde; “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik ... saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir” şeklinde düzenleme altına alınmıştır. Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda erkeğin ağır, kadının ise az kusurlu olduğu, boşanmaya sebebiyet veren olayların aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder nitelikte bulunduğu, kadın yararına TMK’nın 174/1 ve 174/2. maddelerinin koşullarının oluştuğu anlaşılmaktadır. Hâkim, TMK’nın 4. maddesi ile TBK’nın 50 ve 51. maddeleri uyarınca gerçekleşen kusurun ağırlığı, tarafların ekonomik ve sosyal durumları ve hakkaniyet gereğince uygun bir maddi ve manevi tazminat hükmetme yetkisine sahiptir. Burada hâkime tanınan takdir hakkının maddi hukuktan kaynaklanan ve hukukî sonuca yönelik olarak kullanılan bir hukuka uygunluk sorunu olduğu tartışmasızdır.
29. Belirtilen bu nedenlerle bölge adliye mahkemesi maddi vakıa ve delilleri doğru belirlemesine rağmen bunlarla varılacak hukukî sonucu yanlış değerlendirmiş bir başka ifade ile hata yapmıştır. Özel Dairenin bu hususa değinen bozma kararı ise Yargıtayın denetimi kapsamında ve yerinde bir sonuçtur.
30. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; ilk derece mahkemesince kadın eş yararına 100.000TL maddi ve 50.000TL manevi tazminata hükmedildiği, taraf vekillerinin istinaf başvurusu üzerine bölge adliye mahkemesince yapılan yargılamada kadın yararına hükmedilen tazminat miktarlarına yönelik istinaf başvurusunun reddine karar verildiği, hükmün taraf vekillerince temyizi üzerine Özel Dairece maddi ve manevi tazminat miktarlarının az olduğu gerekçesiyle kararın bozulduğu, bölge adliye mahkemesince bozma ilamına uyularak verilen kadın yararına 150.000TL maddi ve 75.000TL manevi tazminatın ödenmesine karar verildiği, hâl böyle olunca aynı yöne ilişkin ilk bozma ilamının yerine getirildiği, dolayısıyla direnme kararının bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
31. O hâlde, Mahkemece Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararının bozulması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 15.12.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
Değişik Gerekçe İle Onama
KARŞI OY
İlk derece mahkemesinde yapılan yargılamada, davacı erkek tam kusurlu bulunarak tarafların boşanmalarına, çocuk için aylık 3.500TL tedbir ve iştirak nafakası, kadın için 6.000TL tedbir ve iştirak nafakası, kadın için 100.000TL maddi ve 50.000TL manevi tazminat verilmesine ilişkin hükmün istinafı üzerine bölge adliye mahkemesince kusur temyizi yönünden istinaf talebi kısmen kabul edilerek kadının az erkeğin ağır kusurlu olarak gerekçesinin düzeltilmesine karar verilmiş nafaka ve tazminatlara ilişkin istinaf talebi ise miktarları da uygun bulunarak reddedilmiştir.
Bölge adliye mahkemesince verilen ilk karara ilişkin yapılan temyiz incelemesi sonucu hüküm maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası yönünden bozulmuştur.Bozma kararında maddi ve manevi tazminat yönünden; davalı-karşı davacı kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminatın az olduğu Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu'nun 50 ve 51. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddi (TMK m. 174/1) ve manevi (TMK m. 174/2) tazminat takdiri gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmasının doğru olmadığı, yoksululuk nafakası yönünden ise; davalı-karşı davacı kadın yararına takdir edilen yoksulluk nafakasının az olduğu, Mahkemece, Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Bölge adliye mahkemesi bozmaya uyarak verdiği ikinci kararında 7.500TL yoksulluk nafakasına, 150.000TL maddi tazminata ve 75.000TL manevi tazminata hükmetmiştir.
Bölge adliye mahkemesince verilen ikinci kararın da temyizi üzerine yapılan inceleme sonucu hüküm bu kez maddi ve manevi tazminat yönünden bozulmuş ve önceki bozma gerekçeleriyle aynı olmak üzere hükmedilen miktarların az olduğu belirtilmiştir.
Bölge adliye mahkemesince; temyiz incelemesinde maddi olay ve delil değerlendirmesine girilemeyeceği, sadece hukukî denetim yapılması gerektiği de belirtilmek suretiyle önceki gerekçeler de tekrarlanarak direnme kararı verilmiştir.
Boşanma davasında talep edilen maddi ve manevi tazminat yönünden hükmedilme koşulları bulunup bulunmadığı, hükmedilmesi gereken miktarın ne olduğu hukukun uygulanmasıyla ilgili olup buna ilişkin direnme gerekçeleri yerinde değildir. Kaldı ki mahkemece aynı yönde olan önceki bozma kararına da uyulmuş iken bu kez bunun direnme gerekçesi olarak getirilmesi dosyadaki aşamalarla bağdaşan bir gerekçe de değildir.
Direnme kararı bu gerekçesi yönünden uygun değil ise de hükmedilen miktarın uygun olduğu yönündeki gerekçesi ve sonucu bakımından da ayrıca değerlendirme yapılmalıdır.
Özel daire bozma kararında zararı karşılamaktan uzaktır, çok uzaktır, hükmedilen miktar çok azdır şeklinde bir ifadeye yer verilmeksizin hükmedilen miktarların az olduğu ve daha uygun miktara hükmedilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu ifadelerle yapılan bir bozmaya uyulduktan sonra bu miktarların %50 oranında artırılması suretiyle, 150.000TL maddi tazminata ve 75.000TL manevi tazminata hükmedilmesi uyulan bozma kararı gerekleri yerine getirilerek verilmiş bir karar derecesindedir. Aynı ifadelerle yoksulluk nafakası yönünden yapılan bozmaya uyularak %25 oranında artırımla 7.500TL yoksulluk nafakasına hükmedilmesinin özel daire tarafından bozma nedeni yapılmamış olması da %50 oranında artırımlı olarak hükmedilen miktarın uyulan bozma kararı gereklerini karşıladığını ve buna bağlı olarak hükmedilen miktarların uygun olduğunu ortaya koymaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının, düzeltilecek değişik gerekçeyle onanması gerektiği görüşünde olduğumdan özel daire kararı gibi hükmün bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.