Logo

Hukuk Genel Kurulu2025/140 E. 2025/184 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: İhtiyati tedbirin kaldırılması nedeniyle alacağının tahsilinin imkansız hale geldiğini iddia eden davacının, hakimin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine açtığı tazminat davasının reddine ilişkin kararın temyizi.

Gerekçe ve Sonuç: HMK’nın 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen hakimin yargılama faaliyetinden doğan sorumluluk hallerinden hiçbirinin gerçekleşmediği, davacının da bu hususta ispat yükünü yerine getiremediği değerlendirilerek mahkemenin direnme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Yargıtay 11. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)

SAYISI : 2021/4 E., 2024/11 K.

1.Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı Yargıtay 11. Hukuk Dairesince İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiştir.

2. Karar davacı vekili tarafından duruşma talepli olarak temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin ... gemisinde hizmet akdi ile gemi kaptanı olarak çalışırken ücretlerini tam olarak alamadığını, belirli süreli iş sözleşmesinin süresinden önce işverence feshedildiğini, bunun üzerine müvekkilinin 13.600,00 USD alacağının tahsilinin imkânsız hâle gelmemesi ve gemi alacaklısı olarak kanuni rehin hakkının temini için Gemlik Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/46 Değişik İş sayılı dosyasında ihtiyati tedbir yoluyla geminin seferden menini talep ettiğini, talebi kabul edilmekle birlikte daha sonra işverenin mesnetsiz itirazları doğrultusunda tedbirin kaldırıldığını, İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesince 2014/920 Esas, 2016/142 Karar sayılı kararla müvekkilinin 10.596,00 USD alacaklı olduğuna ve gemi üzerinde kanuni rehin hakkı bulunduğuna karar verildiğini, kararın İstanbul 32. İcra Müdürlüğünün 2016/20087 Esas sayılı dosyasında ilâmlı takibe konulduğunu ancak gemiye ulaşılamadığını, ihtiyati tedbirin alacağı ödenmeden, duruşma yapılmaksızın ve teminat alınmadan hukuka aykırı olarak kaldırılması nedeniyle alacağının tahsilinin imkânsız hâle geldiğini, müvekkilinin geminin sökümünün tamamlandığını ve dolayısıyla zararını 12.10.2020 tarihinde tesadüf eseri öğrendiğini, tedbir karanını kaldıran hâkimin taraf tuttuğunu, işvereni kayırdığını, tartışmasız olan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun hükümlerini uygulamayarak hakkın yerine getirilmesinden kasıtlı olarak kaçındığını, müvekkilinin zarara uğradığını ileri sürerek 14.634,67 USD maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminatın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı ... Hazinesi vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımı süresinin dolduğunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 46. maddesinde tahdidi olarak sayılan sorumluluk koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Özel Daire Kararı

6. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 08.10.2024 tarihli ve 2021/4 Esas, 2024/11 Karar sayılı kararı ile; "...6100 sayılı HMK'nın 46.maddesinde sayılan sebeplere bakıldığında bu sebeplerin tamamının nitelikleri gereği hukuka aykırılık taşıdığı ve hakimin ağır kusuruna (hatta kastına) dayalı olduğu (örneğin; taraf tutma, duruşma tutanağında yazılı olmayan sebeple karar verme, menfaat karşılığı karar verme, kanuna açık aykırılık, adalet dağıtmaktan kaçınma, duruşma tutanağını tahrif vs.) görülmektedir. Hakimin takdir yetkisi kapsamında kalan delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin hususlar tazminata konu edilemez. Çünkü HMK'nın 46. maddesindeki koşullar hakimin takdir yetkisinin ötesinde kasıt veya kasta yakın ağır kusur hallerinde başka türlü yorumlanması mümkün olmayan hukuk kurallarının yanlış uygulanması söz konusu olduğunda oluşabilecektir. Somut vakıada karar gerekçesinde maksadını aşan ifadelere yer verilmiş ise de HMK'nın 46. maddesindeki şartlardan hiçbirisi gerçekleşmemiştir. Davacı, HMK'nın 46. maddede sayılan sınırlı hukuki sorumluluk nedenlerinin eldeki davada gerçekleştiğini kanıtlayamamıştır. Hal böyle olunca davanın reddine karar vermek gerekmiştir.

Öte yandan HMK’nın 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasına hükmedilmesi gerektiğinden, bu konuda dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde bulundurulmuş, 1.000,00 TL disiplin para cezasının verilmesinin uygun olacağı değerlendirilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1-HMK'nın 46. maddesindeki şartlar oluşmadığından, davanın reddine,

2-HMK'nın 49. maddesine göre takdiren 1.000,00 TL disiplin para cezasının davacıdan tahsiline ve hazineye gelir kaydedilmesine,

3-Alınması gereken 427,60 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 2.242,64 TL'den mahsubuna, kalan 1.815,04 TL'nin istek halinde davacıya iadesine,

4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca reddedilen maddi tazminat davası yönünden 32.000,00 TL, manevi tazminat davası yönünden 10.000,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

5-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,..." karar verilmiştir.

Kararın Temyizi

7. Özel Daire kararı süresi içinde davacı vekili tarafından duruşma talepli temyiz edilmiştir.

II. ÖN SORUN

8. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce davacı vekilinin temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına yönelik istemi ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.

III. GEREKÇE

A. Ön sorun yönünden

9. Ön sorun ile ilgili hususların açıklığa kavuşturulması açısından temyiz incelemesinde duruşma yapılmasına ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesi ve konunun adil yargılanma hakkı kapsamında irdelenmesi gereklidir.

10. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin 1. fıkrasında:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." hükmü yer almaktadır.

11. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir. Anılan maddeye göre, “Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir…”.

12. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin 1. fıkrası ;

“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir” şeklindedir.

13. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle anılan ilke hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. "Duruşmalı yargılama hakkı" her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez.

14. Usul ekonomisi ilkesi, pozitif temelleri olan bir ilkedir. Zira Anayasa’nın 141. maddesine göre Devlet yargılamanın basit, çabuk ve ucuz gerçekleşmesi için gereken tedbirleri almak zorundadır. Bundan başka AİHS’nin 6. maddesine göre herkes davasının makul bir süre içinde adil ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde “usul ekonomisi” başlığı altında düzenlenen hükme göre hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür (Aziz Serkan Arslan, E-Duruşma Hukuk Yargılamasında Videokonferans Yöntemi, İstanbul 2023, s. 82-83). Bu nedenle adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlâlini oluşturmaz.

15. Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin, tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (Anayasa Mahkemesi, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016, § 36; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016, § 80; Kırmızı GAA İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014, § 23; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.9.2013, § 32).

16. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili hiçbir tartışmanın bulunmadığı, oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların sunduğu görüşlere ve diğer belgelere dayanarak adil ve makul bir biçimde karar verebilecekleri davalar için duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceğini belirtmiştir (AİHM, Jussila/Finlandiya, § 41, Döry/İsveç, B. No:28394/95, 12.11.2002, § 37, Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No: 5488/05, 28.2.2012, § 30). (Adnan Altın, kararı, § 47).

17. Temyiz yolunda hüküm mahkemesinin kararı sadece hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılabilir. Yargıtay istinaf mahkemesi gibi bir vakıa, tahkikat ve yargılama mahkemesi değildir. Temyiz yolunda hüküm mahkemesinin kararı incelenerek hüküm mahkemesine bildirilmiş olan vakıaların usulüne uygun biçimde incelenip incelenmediği, özellikle o vakıalara kanunların (hukukun) doğru uygulanıp uygulanmadığı kontrol edilir.

18. Nitekim Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru yoluyla önüne gelen davalarda verdiği kararlarında, başvurucuların duruşma talepleri bulunmasına rağmen dosya üzerinden inceleme yapılmasının adil yargılanma hakkının ve bu kapsamda aleni yargılama hakkının ihlâli niteliğinde olduğu yönündeki başvurularının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

19. Yukarıda yapılan açıklamalar ve özellikle temyiz yolunda yeni vakıa ve delillerin Yargıtay tarafından incelenemeyecek olması karşısında duruşma isteminin reddi kararlarının hak ihlâli olarak değerlendirilmesi mümkün görünmemektedir.

20. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2021 tarihli ve 2017/12-2540 Esas, 2021/571 Karar, 17.09.2019 tarihli ve 2019/4-60 Esas, 2019/879 Karar, 22.11.2017 tarihli ve 2016/11-1239 Esas, 2017/1398 Karar ile 22.11.2017 tarihli ve 2017/8-2835 Esas, 2017/1399 Karar sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

21. Somut olayda dava, 6100 sayılı Kanun'un 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkin olup karmaşık bir dava türü olmadığı gibi verilen karara karşı temyiz başvurusu için taraflara olanak tanınmış, temyiz dilekçesinin bir örneği cevap hakkı için karşı tarafa tebliğ edilmiştir.

22. Hâkimlerin sorumluluğunu düzenleyen ve eldeki davanın dayanağı olan 6100 sayılı Kanun’un 46 ve devamı maddeleri gereğince Dairelerin ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verdiği ve temyiz incelemesini Hukuk Genel Kurulunun yaptığı işlerde duruşmalı olarak temyiz incelemesi yapılacağı konusunda açık bir düzenleme yer almamaktadır. Ayrıca Yargıtay Kanunu’nda da bu işlerin temyizinin duruşmalı olarak inceleneceği konusunda açık bir hükme yer verilmemiştir.

23. Şu durumda Hukuk Genel Kurulunun ağırlıklı işini oluşturan direnme kararlarının dahi temyiz incelemelerinin açıklanan nedenlerle duruşmalı yapılamayacağı öngörülmüşken diğer işlerinin duruşmalı yapılacağını kabule olanak verecek yasal bir düzenleme ve gereklilik bulunmadığı açıktır. Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunun incelemesine tâbi işlerde ayrık ve açık bir düzenleme olmadığı sürece duruşmalı inceleme yapılması olanaklı görünmemektedir.

24. Bu nedenle davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine oy birliğiyle karar verildikten sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

B. Esas yönünden

25. Dava, 6100 sayılı Kanun'un 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

26. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. Anılan maddede;

“(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.

27. Somut olayda 6100 sayılı Kanun’un 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.

28. Hâl böyle olunca yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

29. Öte yandan dava tarihi 19.10.2020 olmasına rağmen karar başlığında 02.07.2021 olarak yazılmış ise de bu yanlışlık mahallinde her zaman düzeltilebilecek nitelikte maddi hata kabul edilerek işin esasına etkili olmadığından bozma nedeni yapılmamış, işaret edilmekle yetinilmiştir.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

26.03.2025 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.