"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/448 Esas, 2023/1710 Karar
HÜKÜM : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 12. Asliye Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2020/38 E., 2021/23 K.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
KARAR
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; dava dışı ... Turizm Otelcilik ve Ticaret A.Ş. (... Turizm) ile dava dışı ... arasındaki gayrimenkul alım satımı işinde; müvekkilinin ... Turizm'in aracısı, davalının Kemal'in aracısı olarak hareket ettiğini, bu iş için alıcılar tarafından 618.000,00 TL kapora bedeli ödeneceğinin, bu bedelin 268.000,00 TL'sinin elden verileceğinin, kalan 350.000,00 TL'sinin müvekkilinin kızı ... (...)'ün hesabına gönderileceğinin kararlaştırıldığını, kapora bedeline teminat olması için müvekkilinin teminat senedi imzalayıp verdiğini, ancak hem 268.000,00 TL'nin verilmediğini, hem de 350.000,00 TL’nin müvekkilinin kızının hesabına gönderilmediğini, hamilin teminat senedi olarak elinde bulundurduğu bonoyu kötüniyetli olarak icra takibine konu ettiğini, kaldı ki bahse konu senedin tanzim tarihi yazılmadan davalıya verildiğini, verildiği anda tanzim tarihi içermediğinden bir bono vasfı taşımadığını, adi senet hükmünde olduğunu, davalının tanzim tarihini sonradan ekleyerek senedi bonoya çevirdiğini, İstanbul Anadolu 19. İcra Müdürlüğünün 2019/19472 E. sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatıldığını, bu hususta özel belgede sahtecilik suçundan suç duyurusunda bulunduklarını, davaya konu teminat senedi her ne kadar tanzim tarihi yazılmaksızın düzenlenmiş olsa da işbu senette vade tarihinin 14.06.2016 olduğunu, davalı tarafın kendi el yazısı ile kayıt düştüğü senet fotokopisinde senedin fiziken üç yıl önce, tanzim tarihi içermeksizin verildiğini, davalının kötüniyetli bir şekilde senedi doldurup huzurdaki davaya konu icra takibini başlattığını, davalının sonradan senede tanzim tarihini 13.06.2016 olarak eklediğini, hiç kimsenin bir gün vade ile 618.000,00 TL bedelli bono düzenlemeyeceğini ileri sürerek İstanbul Anadolu 19. İcra Müdürlüğünün 2019/19472 E. sayılı dosyasından icra takibine konan bono nedeniyle müvekkilinin davalıya 618.000,00 TL borçlu olmadığının tespitine, %20 oranından az olmamak üzere kötü niyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının ... Turizm’in 11.05.2016 tarihli vekaletnamesiyle satış için vekil tayin edildiğini, davalının ise alıcı Kemal’in vekili olduğunu, ... Turizm’e ait taşınmazdaki hisselerinin satışı konusunda anlaşıldığını, satış gerçekleşmeden önce davacıya ve kızı ...’a söz konusu paranın verildiğini, ancak davacının aldığı paraları, vekili olduğu satıcı ... Turizm’e teslim etmediğini, bunun üzerine 31.05.2016 tarihinde davacının azledildiğini, satıcı ... Turizm adına önce ...’e, ardından 02.06.2016 tarihinde ...’a vekalet verdiğini, davacı satış bedelini alıcıya intikal ettirmeyince 618.000,00 TL de dahil olmak üzere yeniden yeni vekil ... aracılığıyla satıcı ... Turizm’e ödendiğini, vekil ... tarafından 03.06.2016 tarihinde tapu satışının yapıldığını, davacının yurt dışında olduğunu söylediğini, döndüğünde davacı ile oturularak bu satış için hem davalı, hem de taşınmazı satın alan Kemal tarafından davacının kızına veya kendi hesabına yatırılan paraların hesabının görüldüğünü, davacının satıcı ...'e ödemediği ve davalının ikinci kez ödemek zorunda kaldığı dava konusu 618.000,00 TL tutarındaki senedi verdiğini savunarak davanın reddini, %20 oranında tazminatın davacıdan tahsilini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile İstanbul Anadolu 19. İcra Dairesi'nin 2019/19472 E. sayılı icra takibine konu senet metninde teminat niteliğine dair herhangi bir ibareye yer verilmediği, fotokopisinin yer aldığı kağıt üzerinde “... Turizm Otelcilik ile ... arasındaki gayrimenkul alım satımına ilişkin ... ...'a ödenen Kaparo bedelinin teminatıdır.” şeklinde bir ibare bulunduğu, ancak söz konusu belgede tarafların imzasının olmadığı, şahit adı altında dava dışı iki kişinin imzasının yer aldığı, aynı belgenin alt kısmında da “... ...'a göndermiş olduğumuz 350.000 TL ve elden vermiş olduğum 268.000 TL'nin karşılığı senet olarak alınmıştır” şeklindeki ibare altının da davalı tarafından imzalandığı, ancak davalının senedin teminat senedi olduğuna dair bir beyan ve imzasına rastlanmadığı, belgede takip dayanağı senede açıkça atıfta bulunulmadığı, davacının teminat senedi iddiasını ispatlar nitelikte, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu'nun (2004 sayılı Kanun) 169/a-1 hükmünde belirtilen yazılı belgelerden herhangi birini ibraz edemediği, dava konusu senedin teminat senedi olduğu ve senet nedeniyle borcunun bulunmadığı yönündeki iddiasını yazılı ve kesin delil ile ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın ve davalının kötü niyet tazminatı talebinin de reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince istinaf edilmiştir.
IV. BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davaya konu senet metninde “malen” kaydının bulunduğu, tarafların bu kaydı talil ettikleri, senedin, tarafların vekil olarak hareket ettikleri bir taşınmaz alım satımı öncesinde davacıya göre ödenecek, davalıya göre ise ödenmiş olan kapora karşılığı alındığı tarafların beyanlarından anlaşıldığı, davacı taraf kapora karşılığı senedin verildiğini, ancak kaporanın kendisine ödenmediğini; davalı ise kaporanın ödendiğini, ancak davacının bu kaporayı satıcıya vermediği için kaporanın geri tahsili için bu senedin düzenlendiğini savunduğu, senedin veriliş sebebi talil edildiğinden, ispat yükünün davalıda olduğunun kabulü gerektiği, davacının sunduğu senet fotokopisinin üstünde “... Turizm Otelcilik ile ... arasındaki gayrimenkul satımına ilişkin ... ...'a ödenen kapora bedelinin teminatıdır” ibaresinin yazdığı, senet fotokopisinin altında ise el yazısıyla “İş bu almış olduğum senet, ... ... göndermiş olduğumuz 350.000 TL ve elden vermiş olduğum 268.000 TL'nin karşılığı senet olarak alınmıştır” ibaresine yer verildiği, hemen altında davalının imzasının bulunduğu, bu belgede, kaporanın ödendiğinin belirtildiği, kayıtların kaporanın davacıya ödendiğine dair davalı savunmasını desteklediği, her ne kadar davacı, senedin tanzim tarihinin boş olduğunu, fotokopide elyazısıyla yazılan kısmı kendisinin imzalamadığını, kapora alındıktan sonra imza atacağını idida etmişse de buna dair bir belge sunmadığı, davacının daha önce İstanbul Anadolu 17. İcra Hukuk Mahkemesinin 2019/985 E.- 2019/1018 K. sayılı dosyasındaki dava dilekçesinde; senedin kapora bedelinin teminatı olarak verildiğini, senet fotokopisi üzerine davalının yazıp imzaladığı ibarenin senedin mücerretliğini ortadan kaldırdığını, ödenen bedelin alıcı ve satıcı arasındaki taşınmaz satımının kaporası olarak alındığı için ve taşınmaz satışı da sorunsuz olarak gerçekleştiği için teminat vasfındaki bu bedel bakımından borcunun kalmadığını, bedelin kapora bedeli olarak verilmesi sebebiyle ve satışın gerçekleşmemesi halinde kaporanın iadesinin temini amacıyla alınmış olması nedeniyle ve satış gerçekleştiğinden, senedin kambiyo senedi vasfını yitirdiğini savunduğu, davacının senet tutarını kapora olarak davalıdan aldığını bu beyanıyla ikrar ettiği, dilekçedeki bu beyanın hatadan kaynaklandığı yönündeki iddiayı destekler somut bir olgu ortaya konulmadığı, gerek bu ikrar içeriğinden gerekse davacının kendisinin sunduğu senet fotokopisi üzerindeki açıklamalardan, kapora bedelinin davacıya ödendiğinin dosya kapsamıyla kanıtlandığı, davacı vekili, davalının davaya cevap dilekçesinde ödemeleri banka havalesiyle yaptığını savunduğunu, ancak banka hesaplarında böyle bir ödeme kaydının bulunmadığını, ödemenin yapıldığı davacının açık ikrarıyla ve senet fotokopisine yazılan açıklamayla sabit olduğu, davacı vekili, davalının hazırlık soruşturması aşamasında karakolda verdiği 23.01.2020 tarihli ifadesinde, davacıya banka yoluyla para göndermediğini, kaporayı ödemediğini ve ayrıca senetteki tanzim tarihini sonradan doldurduğunu ikrar ettiğini belirtmiş ise de anılan ifade içeriğinde; davacıdan 618.000,00 TL alacaklı olduğunu söylediği, senedin de bu alacağın ödenmesi için verildiğini belirttiği, davacıya kaporanın ödenmediğine dair bir beyanı olmadığı, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (TTK) 680. maddesi ve 778/2 hükmü uyarınca, senetteki tanzim tarihinin sonradan yazılmasının senedi geçersiz hâle getirmeyeceği, davacının, senedin anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğunu kanıtlaması gerektiği, davalının, aynı ifadesinde, kendisine havale yoluyla ya da elden para verilmediğini söylediği, kendisine bir ödemenin yapılmadığını beyan ettiği, dolayısıyla davalının bu ifadesinde, davacıya kapora ödemesi yapılmadığına dair beyan bulunmadığından, davacının aksi yöndeki iddiası ve istinaf nedenlerinin yerinde görülmediği, davacı, kaporayı aldığını kabul etmediği gibi kaporayı satıcıya verdiğine veya davacının bu alacağı talep edemeyeceğine dair bir savunmasının bulunmadığı, esasen vekil-müvekkil ilişkisinde vekilin şahsen verdiği bir kapora için kendi adına senet alabileceği, nitekim davacının da senedi bizzat davalıyı lehtar göstererek düzenlediği, dolayısıyla davalının senet alacaklısı olarak kabulü ve davanın buna göre sonuçlandırılmasının isabetli olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Dava ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, menfi tespit istemine ilişkindir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
1.İlk Derece Mahkemesince, davacının dava konusu senedin teminat senedi olduğu yönündeki iddiasını yazılı ve kesin delil ile ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince ise davacının, kapora karşılığı senedin verildiğini, ancak kaporanın kendisine ödenmediğini, davalının ise kaporanın ödendiğini, ancak davacının bu kaporayı satıcıya vermediği için kaporanın geri tahsili için bu senedin düzenlendiğini savunduğu, senedin veriliş sebebi talil edildiğinden, ispat yükünün davalıda olduğu, davalının, tarafların üzerinde mutabık olduğu kaporayı davalıya ödediğini, senedin de bu kaporanın geri ödenmesi için düzenlendiğini, yani teminat senedi olmadığını kanıtlaması gerektiği, davalının kapora bedelinin davacıya ödediği kanıtlandığından davalının senet alacaklısı olduğunu ispatladığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Bu durumda eldeki menfi tespit davasının; İlk Derece Mahkemesince ispat yükü üzerinde olan davacı tarafça ispatlanamadığından davanın reddi gerektiğine, Bölge Adliye Mahkemesince ise ispat yükünün davalı tarafta olduğu ve davalı tarafın alacaklı olduğu ispatlandığından davanın reddi gerektiği gerekçeleri olmak üzere iki ayrı gerekçe ile reddedildiği tespit edilmiştir.
Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) karar tarihinde ve halen yürürlükte olan 353/1-b-2 hükmünde; “b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak; 2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında, ... duruşma yapılmadan karar verilir.” düzenlemesi yer almaktadır. Anılan düzenleme uyarınca, davacı vekilinin istinaf talebi üzerine İlk Derece Mahkemesi kararının istinaf incelemesini yapan Bölge Adliye Mahkemesince HMK'nın 190. maddesinde de açıkça ve ayrıca düzenlenen ispat hukukuna ilişkin, somut davada ispat yükümlülüğünün kimde olduğuna dair yeni ve farklı bir gerekçe ile değerlendirme yapılması, buna göre de dosyadaki deliller değerlendirilip davanın reddedilmesi gerektiği sonucuna varılması nedeniyle İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeniden hüküm kurulması gerekirken, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b-1 hükmü uyarınca esastan reddine şeklinde hüküm kurulması doğru olmamış, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.
2. Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının re’sen BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 18.02.2025 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Daire çoğunluğu ile görüş ayrılığımız; Bölge Adliye Mahkemesinin esastan red kararının usul ve yasaya uygun olup olmadığına ilişkindir.
Daire çoğunluğu istinaf incelemesi sonucunda verilen esastan red kararının; usul ve yasaya uygun olmadığı gerekçesi ile bozulmasına karar vermiştir. Bozma gerekçesi olarak İlk Derece Mahkemesinin davacının dava konusu senedin teminat senedi olduğu yönündeki iddialarını yazılı ve kesin delil ile ispatlayamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verdiği, Bölge Adliye Mahkemesi ise davacının senedin kapora karşılığı verildiğini, ancak kaporanın kendisine ödenmediğini, iddia etmiş davalı ise kaporanın ödendiğini ileri sürmüş, davacı bu senedin veriliş sebebini talil ettiği gerekçesi ile ispat külfetinin davacıdan davalıya geçtiği gerekçesi ile davacı vekilinin istinat talebini red etmiştir.
Sayın çoğunluk Bölge Adliye Mahkemesinin ispat külfetine ilişkin farklı değerlendirmesi nedeniyle; İlk Derece Mahkemesinin kararını kaldırarak yeniden hüküm kurması gerektiği gerekçesi ile Bölge Adliye Mahkemesi Kararını bozma yönündeki gerekçesine katılmıyorum. Zira hem İlk Derece Mahkemesi, hem de Bölge Adliye Mahkemesi davanın reddi gerektiği yönünde aynı görüşte olup, delillerin değerlendirilmesi yönünde aralarında farklılık olmuştur. Yani Bölge Adliye Mahkemesi farklı gerekçe ile davanın ret edilmesi gerektiği ve bu nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunu esastan ret etmiştir.
6100 sayılı HMK'nın 353/b-3 (22. 07.2020-7251/35.m) maddesi gereğince "Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra BAŞVURUNUN ESASTAN REDDİNE veya yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir."
İlk Derece Mahkemesi ispat külfetine ilişkin yaptığı hatalı değerlendirmenin Bölge Adliye Mahkemesince düzeltilerek istinaf talebinin esastan ret etmesi, sonuç olarak doğru olan İlk Derece Mahkemesinin gerekçesinin bir kısmının Bölge Adliye Mahkemesince değiştirilmesi yukarıda zikredilen Kanuni düzenleme karşısında Bölge Adliye Mahkemesinin, İlk Derece Mahkemesi kararını kaldırarak yeniden hüküm oluşturulmasını gerektirmemektedir. Sonuç olarak temyiz edilen Bölge Adliye Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan, onanması gerektiği düşüncesinde olduğumdan, sayın çoğunluğun bozma yönündeki düşüncesine katılmamaktayım.