"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : KIRŞEHİR 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda Kırşehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20/02/2018 tarihli ve 2017/235 Esas, 2018/88 Karar sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın taraflarca istinafı üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesince 17/12/2020 tarihli ve 2018/1023 Esas, 2020/1596 Karar sayılı karar ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar yasal süre içerisinde taraflarca temyiz edilmiş olup; davacılar vekili tarafından temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması istenilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 07/02/2022 Pazartesi günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Avukat ... ile diğer temyiz eden davalılar vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar, mirasbırakan ...’nın, dava konusu 605 ada 17, 639 ada 2, 526 ada 18, 516 ada 95 (imarla 4325 ada 1 parsel), 814 ada 1 (imarla 6372 ada 1-2-3, 6373 ada 1-4 parseller), 1321 ada 16, 522 ada 17 ve 514 ada 1 parsel sayılı taşınmazları, mirastan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalıların mirasbırakanı olan oğlu...’ya 23/03/1992 tarihinde satış yoluyla temlik ettiğini, Veli’nin de 2005 yılında öldüğünü ileri sürerek, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile miras paylarının adlarına tescilini istemişler; davacılar vekili 27/12/2017 tarihli dilekçesinde, maddi hata sonucu 514 ada 1 parsel olarak bildirilen taşınmazın doğrusunun 5114 ada 1 parsel olduğunu beyan etmiş; 22/01/2018 tarihli dilekçesinde, dava konusu 522 ada 17 parsel sayılı taşınmazın mirasbırakan ...’in eşi olan diğer mirasbırakan... tarafından oğlu...’ye temlik edildiğini, dava dilekçesinde mirasbırakan ...’nın sehven belirtilmediğini ileri sürerek, mirasbırakanlara ilişkin maddi hatayı bu şekilde düzelttiğini bildirmiştir.
II. CEVAP
Davalılar, davacıların, 02/04/1992 ve 14/11/1992 tarihli düzenleme şeklindeki muvafakatnameler ile dava konusu taşınmazların temlikine itirazları olmadığını, herhangi bir hak talep etmeyeceklerini beyan ettikleri halde, kötüniyetli olarak eldeki davayı açtıklarını belirtip, davanın reddini savunmuşlardır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Kırşehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesince, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle dava konusu 10 parça taşınmaz yönünden davanın kabulüne, mirasbırakan ...’ten geçmediği gerekçesiyle, dava konusu 2 parça taşınmaz yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraflarca istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
2.İstinaf Nedenleri
2.1. Davacılar vekili istinaf itirazlarında
Kabulle ilgili kısmın onanmasını, retle ilgili kısmın kaldırılmasını, ret kapsamındaki 516 ada 95 (yeni 4325 ada 1) parsel sayılı taşınmazın mirasbırakan ...’ten geçtiğinin kayıtlardan anlaşıldığını, 522 ada 17 parselin de mirasbırakan ...’dan geçtiğini, mirasbırakan ...’nın bu temliki ile ilgili olarak dava dilekçesini düzelttiklerini, bu iki taşınmazla ilgili olarak da davanın kabulü gerektiğini belirterek kararın bu yönden kaldırılmasını istemiştir.
2.2. Davalılar vekili istinaf itirazlarında;
Davacıların vermiş oldukları düzenleme şeklindeki muvafakatnamelerin nazara alınmadığını, muvafakatname tarihinden uzunca bir süre sonra açılan davanın hakkın kötüye kullanılması mahiyetinde olduğunu, temliklerin muvazaalı olmadığını, zira davalıların mirasbırakanı... sağ iken böyle bir dava açılmadığını, dava konusu 5114 ada 1 parselin mirasbırakandan geçmediği halde bu taşınmaz bakımından davanın kabulünün doğru olmadığını, bu hususun zaten gerekçede de belirtildiğini, taşınmazların tamamının değeri üzerinden vekalet ücreti ve yargılama giderlerine hükmedilmesinin doğru olmadığını, davacıların miras paylarının nazara alınması gerektiğini, davanın tümden reddi gerektiğini belirterek, kararın kaldırılmasını istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 17/12/2020 tarihli ve 2018/1023 Esas, 2020/1596 Karar sayılı kararıyla; temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu benimsenerek dava konusu 9 parça taşınmaz yönünden davanın kabulünün doğru olduğu, ancak kabul kapsamındaki dava konusu 5114 ada 1 parsel sayılı taşınmazın mirasbırakan ...’ten geçmediği nazara alınarak bu taşınmaz yönünden de davanın reddi gerekirken kabulünün doğru olmadığı, davacıların miras payları oranında davanın kabulü gerekirken talep aşılmak suretiyle bütün mirasçılar adına iptal tescil hükmü kurulmasının da hatalı olduğu gerekçeleriyle, tarafların istinaf başvurularının değinilen yönlerden kabulü ile 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kısmen kabul, kısmen reddi yönünde yeniden hüküm kurulmuştur.
V. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraflarca temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
2.1. Davacılar vekili duruşma istekli temyiz itirazlarında;
Kabule ilişkin hükmün onanması, retle ilgili kısmın bozulması gerektiğini, mirasbırakan Havva’nın yaptığı temlikin de dava konusu edildiğinin yargılama sırasında beyan edildiğini, ancak Bölge Adliye Mahkemesince, bu hususta soyut değerlendirme yapıldığını ve dava konusu 522 ada 17 parselle ilgili davanın reddine karar verildiğini, dava konusu 516 ada 95 parsel (yeni 4325 ada 1) sayılı taşınmazın yeterince incelenmediğini, zira bu taşınmazda mirasbırakan ...’ten geçiş olduğunu, dava konusu 5114 ada 1 parsel sayılı taşınmazın da...’ye muvazaalı olarak temlik edildiğini, ret kapsamındaki bu taşınmazlar bakımından da davanın kabulü gerektiğini, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun kanıtlandığını belirterek, kabulle ilgili kısmın onanmasına, redde ilişkin kısmın bozulmasına karar verilmesini istemiştir.
2.2. Davalılar vekili temyiz itirazlarında;
Aleyhe olacak şekilde verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacıların düzenleme şeklinde muvafakatnameler ile herhangi bir hak iddiasında bulunmayacaklarını beyan ettikleri halde uzunca bir süre geçtikten ve... öldükten sonra eldeki davayı açmalarının hakkın kötüye kullanılması olduğunu, muvafakatnamelerin irade sakatlığı ile alındığı ve bununla bağlı olmadıkları yönünde davacıların 1 yıl içerisinde bildirimde bulunmadıklarını, iptali için başvuru yapmadıklarını, bu nedenle davanın reddi gerekirken kısmen kabulünün doğru olmadığını, taşınmazların tümü üzerinden yargılama gideri, harç ve vekalet ücretinin hesaplanmasının doğru olmadığını, davacıların paylarının nazara alınması gerektiğini belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706., Türk Borçlar Kanunu'nun 237. (Borçlar Kanunu'nun 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma yönünde olması hâlinde uygulanabilir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.
Muris muvazaası iddiasına dayalı davaların, terekeye karşı yapılan haksız fiil niteliğini taşıdığından ve yolsuz tescil niteliğinde olduğundan, herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman açılabileceği sapma göstermeyen yargısal içtihatlar ve aynı yöndeki öğreti görüşü ile benimsenmiştir. Başka bir anlatımla, muvazaalı işlem hiçbir hüküm doğurmaz ve muvazaa nedeninin ortadan kalkması ya da bir zamanın geçmesi ile görünürdeki batıl işlem geçerli hâle gelmez. Muris muvazaasının herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın her zaman açılabileceği kuralının istisnası mirasbırakanın kadastro tespitinden önce ölmesi hâlidir. Ölümün kadastro tespitinden önce gerçekleşmesi halinde mirasçılar tarafından açılacak davanın kadastro tespitinin kesinleşmesi tarihinden itibaren 3402 sayılı Kanun’un 12/3.maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre içinde açılması zorunludur. Aksi halde, davanın hak düşürücü süre geçtiğinden reddi gerekir.
3.2.2. Öte yandan; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ( TMK) 599. maddesine göre,
“Mirasçılar, mirasbırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar.”
Yine aynı Yasa’nın 528. maddesine göre, “ Mirasbırakan, bir mirasçısı ile karşılıksız veya bir karşılık sağlanarak mirastan feragat sözleşmesi yapabilir. Feragat eden, mirasçılık sıfatını kaybeder. Bir karşılık sağlanarak mirastan feragat, sözleşmede aksi öngörülmedikçe feragat edenin alt soyu için de sonuç doğurur.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
Kanun koyucu ölüme bağlı tasarrufların yapılması için iki farklı şekil şartı öngörmüştür. Bunlardan biri, mirasbırakanın tek taraflı yaptığı ve her zaman dönebileceği vasiyetname (MK 531-544), diğeri iki taraflı, bağlayıcı özelliği olan miras sözleşmesidir. Miras sözleşmesinin geçerli olması için Türk Medeni Kanunu'nun 545/I. maddesi uyarınca resmî vasiyetname şeklinde düzenlenmesi gerekir. Mirastan feragat sözleşmesi, hukuki niteliği itibarıyla bir miras sözleşmesi olduğu için, yukarıda açıklanan kurallar mirastan feragat sözleşmesinin kurulmasında da geçerli olacaktır.
3.2.3. Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davası açma hakkı, mirasbırakanın ölümüyle doğan bir hak olup, doğmamış bir haktan vazgeçilmesi de mümkün değildir.
3.2.4. Bilindiği üzere; 6100 sayılı HMK’nın 362. maddesinde bölge adliye mahkemelerinin temyiz olunamayan kararları düzenlenmiş, 1/a bendinde de miktar veya değeri kırk bin Türk lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar" hükmüne yer verilmiş, 2020 yılı itibarıyla HMK’nın 362/1-a bendinde belirtilen 40.000.00 TL’lik kesinlik sınırı 72.070,00 TL olarak uygulanmaya başlamıştır.
Hemen belirtilmelidir ki; pay oranında açılan muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davalarında davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmayıp, ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğundan, dava değerinin davayı açan mirasçı veya mirasçıların her birinin miras payına isabet eden değer olacağı kuşkusuzdur.
3.3. Değerlendirme
Somut olayda, ret kapsamındaki dava konusu 522 ada 17, 516 ada 95 (imarla 4325 ada 1) ve 5114 ada 1 parsel sayılı taşınmazlarda çekişmeye konu payların dava tarihi itibarıyla keşfen saptanan toplam değeri 106.578,45 TL olup, bu miktardan her bir davacının 2/12’şer miras payına ayrı ayrı isabet eden 17.763,07 TL’nin, 2020 yılı itibarıyla temyiz kesinlik sınırı olan 72.070,00 TL’nin altında kaldığı anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, temyiz kesinlik sınırı içinde kalması nedeniyle temyiz kabiliyeti bulunmayan kararlar hakkında 01.06.1990 tarihli ve 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtayca da bir karar verilebileceği açıktır.
Yukarıda açıklanan nedenden ötürü, davanın reddine ilişkin hükmü temyiz eden davacılar vekilinin temyiz dilekçesinin değerden reddine karar vermek gerekmiştir.
Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Kabul kapsamındaki dava konusu taşınmazlar yönünden davacıların miras payına isabet eden değerlerin temyiz kesinlik sınırının üzerinde olduğu anlaşılmakla; davanın kabulüne ilişkin hükümle ilgili olarak davalılar vekilinin temyiz itirazları incelenmiştir.
(IV.3.) paragraftaki gerekçeler yerinde bulunmakla, dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre ve özellikle temyiz incelemesi yapılan kabul kapsamındaki dava konusu
taşınmazların temlikinin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu, Kırşehir 2. Noterliğinde düzenlenen 02/04/1992 tarihli ve Frankfurt Başkonsolosluğunda düzenlenen 14/11/1992 tarihli muvafakatnamelerin, mirastan feragat sözleşmesi niteliğinde olmadığı gibi, mirasbırakan ...’nın 13/07/1996 tarihinde ölmüş olması, muvafakatname tarihlerinde davacıların henüz mirasçı sıfatları bulunmaması karşısında doğmamış bir haktan feragat da edilemeyeceği, anılan muvafakatnamelerin 23/03/1992 tarihli muvazaalı temlikleri geçerli hale getirmeyeceği nazara alındığında, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz dilekçesinin değerden REDDİNE; davalılar vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 20/11/2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen davacılar vekili için 3.815,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz eden davalılardan alınmasına, gelen temyiz edilen davalılar vekili için 3.815,00 TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz eden davacılardan alınmasına, davacı tarafça yatırılan peşin harcın istek halinde davacı tarafa iadesine, aşağıda yazılı 21.903,39 TL bakiye onama harcının davalılardan alınmasına, 07/02/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava muris muvazaası hukuki nedenine dayanan tapu iptali-tescil istemine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan ... tarafından davalıların mirasbırakanı...’ye yapılan temliklerin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddasını ileri sürerek eldeki davayı açmışlar, davalılar temliklerin muvazaalı olmadığını, davacıların devirlerden haberdar olduklarını ve işlemlere muvafakat ettiklerini belirterek davanın reddini savunmuşlar, İlk Derece Mahkemesince, öncesi mirasbırakan ...’e ait olmayan iki taşınmaz dışındaki devirler yönünden işlemlerin muvazaalı olduğu benimsenerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince mirasbırakan ...'in temlikteki amacının mal kaçırma olduğu kabul edilerek düzeltme yapılmak suretiyle yeniden kurulan hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiş, Dairenin sayın çoğunluğu tarafından davacıların temyiz dilekçesinin değerden reddine, davalıların temyiz isteklerinin reddi ile hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızdaki görüş ayrılığı hükmün onanan kısmına yöneliktir.
Şöyle ki; davalıların delil olarak dosyaya sundukları 02.04.1992 tarihli ve 14.11.1992 tarihli muvafakatnamelerde davacılar; “satışların bilgileri dahilinde olduğunu, itirazlarının bulunmadığını ve hak iddiasında bulunmayacaklarını” belirtmişlerdir. Davacılar bu açıklamaları ile temliklerin muvazaalı olmadığını ve rızalarının bulunduğunu kabul etmişlerdir. Düzenleme tarihinde mirasbırakının ölü ya da sağ olmasının sonuca etkisi bulunmamaktadır. İmzası inkar edilmeyen bu belgelerin içeriklerinin davacıları bağlayacağı kuşkusuzdur (Dairenin; 2015/18133 Esas-2018/13500 Karar, 2013/12958 Esas-2013/18091 Karar, 2013/21162 Esas-20157114 Karar sayılı aynı yöndeki emsal içtihatları)
Bu halde; belgelerin içeriğinde yazılı taşınmazlar yönünden davanın reddi gerekirken, anılan belgeler yok sayılarak bu taşınmazların kabul kapsamına alınması hatalıdır. Davalıların temyiz itirazlarının bu yönüyle kabul edilmesi ve hükmün bozulması gerektiği kanaatinde olduğum için, sayın çoğunluk tarafından “doğmamış haktan feragat edilemeyeceği” gerekçesiyle belgelere itibar edilmeyerek verilen onama kararına katılmıyorum.