Logo

1. Hukuk Dairesi2021/4804 E. 2022/5077 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro çalışmaları sırasında tescil harici bırakılan taşınmaz bölümlerinin zilyetlik iddiasıyla tescili talebine ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davacı yararına olağanüstü zamanaşımı ve zilyetlikle kazanma koşullarının oluştuğu, ancak davalı lehine kazanılmış hak doğmuş olan 3.800 m2'lik taşınmaz parçasının da davacı adına tesciline karar verilerek usuli kazanılmış hak ihlal edildiği gözetilerek karar bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tapusuz taşınmazın tescili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, davanın kabulüne ilişkin verilen karar, davalı Hazine tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili, hudutlarını dava dilekçesinde belirttiği ve davacı adına tapuda kayıtlı 542, 574 ve 344 parsel sayılı taşınmazlar arasındaki mevkiide bulunan taşınmazların yanındaki taşınmazların sehven tapulama harici bırakıldığını, dava konusu yerlerin TMK'nın 713.m. gereğince davasız ve aralıksız olarak 20 yıldan fazla bir süredir davacının zilyetlik ve kullanımında olduğunu ileri sürerek dava dilekçesinde mevkii ve komşu parsellerini belirttiği bahse konu taşınmaz bölümlerinin davacı adına tesciline karar verilmesni talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı ve dahili davalılar davanın reddini savunmuştur.

III. MAHKEME KARARI

Van 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 30/09/2014 tarihli ve 2012/308 E., 2014/364 K. sayılı kararıyla; davacı yararına olağan kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile dava konusu yerin iktisabına ilişkin koşulların dosya kapsamından gerçekleştiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davacının davasının kabulüne, dosyada mevcut fen bilirkişisi ... tarafından tanzim edilen 23/09/2013 ve 29/08/2014 havale tarihli raporları eki krokide (A) harfi ile gösterilen 10.200,00 m2 ve (B) harfi ile boyanarak gösterilen 3.800,00 m2 yüzölçümlü taşınmazların 4721 sayılı TMK'nın 713. maddesi gereğince Van ili, merkez ilçesi Kaleccik köyüne ait son parsel numarasından sonra yeni bir parsel numarası verilmek suretiyle davacı ... adına tarla vasfında tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesi’nin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Bozma Kararı

Karar; Yargıtay (Kapatılan) 16.Hukuk Dairesi 17/09/2015 tarihli 2014/22285 E- 2015/10674 K. sayılı kararıyla; "..hüküm tarihinden önce yürürlüğe giren 6360 sayılı Kanun gereğince taşınmazın sınırları içinde bulunduğu "Van" İli Büyükşehire dönüştüğünden davalı Kalecik Köyü'nün Tüzel Kişiliği kalktığı halde, taşınmazın bağlı olduğu ilçe belediyesi ile Büyükşehir Belediyesi davaya dahil edilerek taraf koşulu sağlanmadığı gibi, mahkemece yapılan araştırma ve inceleme de hüküm vermeye yeterli olmadığı,keşifte hazır bulunan Harita Mühendisi bilirkişisi tarafından verilen raporda, 1988 tarihli hava fotoğrafına göre (A) ve (B) harfleri ile gösterilen taşınmazların tarım arazisi niteliğinde olmadığı, 2001 tarihli hava fotoğrafına göre ise (A) harfi ile gösterilen taşınmazın tarım arazisi niteliğinde olmadığı, (B) harfi ile gösterilen taşınmazın niteliğinin ise tespit edilemediği, her iki hava fotoğrafında (A) harfi ile gösterilen taşınmazın ortasından geçen derenin belirgin olduğu belirtilmiş; zirai bilirkişi tarafından verilen raporda ise taşınmazların 20-30 yıldır kullanılan kuru tarım arazisi niteliğinde bulunduğu belirtilmiş olması nedeniyle raporlar arasında çelişki olduğu halde bu çelişki giderilmeden karar verildiği vurgulanarak doğru sonuca ulaşılabilmesi için, öncelikle Büyükşehir Belediyesi ile taşınmazın bağlı bulunduğu İlçe Belediye Başkanlığı'nın davaya dahil edilmesi suretiyle taraf teşkilinin sağlanması, bundan sonra dava tarihinden geriye doğru 15-20-25 yıl öncesine ait üç ayrı evreye ilişkin stereoskopik çift hava fotoğrafları Harita Genel Komutanlığı'ndan, aynı tarihler arasında düzenlenen fotoplan, fotometrik ve fotogrametrik paftalar ise, İl Kadastro Müdürlüğü'nden getirtilerek dosya arasına konulması, bundan sonra mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen, davada yararı bulunmayan şahıslar arasından seçilecek yerel bilirkişiler taraf tanıkları, jeolog bilirkişi, fen bilirkişisi ve 3 kişilik ziraat mühendisleri kurulu huzuruyla keşif yapılması,keşifte nizalı taşınmazın uzman fen bilirkişi raporunda (A) ve (B) harfleri ile gösterilen bölümlerinin geçmişte ne durumda bulunduğu, zilyedinin kim olduğu, ne sıfatla kullanıldığı, kimden kime nasıl intikal ettiği, kim tarafından, ne zamandan beri ne suretle kullanıldığı hususlarında yerel bilirkişi ve tanıklardan maddi olaylara dayalı ayrıntılı bilgi alınması, yerel bilirkişi ve tanık sözleri komşu parsel tutanakları ve dayanakları ile denetlenmesi; beyanlar arasındaki çelişkilerin, gerektiğinde yüzleştirme yapılmak suretiyle giderilmesi; 3 kişilik ziraat mühendislerinden oluşan bilirkişi kurulundan taşınmazın tarımsal niteliğini bildiren, komşu parsellerle karşılaştırmalı biçimde toprak yapısı, eğimi, bitki deseni ve taşınmazın tüm yönlerinden çekilmiş fotoğrafları ile desteklenmiş, önceki bilirkişi raporlarını da irdeler şekilde ayrıntılı rapor alınması, fen bilirkişisine keşif ve uygulamayı denetlemeye elverişli, ayrıntılı rapor ve harita düzenlettirilmesi; hava fotoğrafları 3 kişilik jeodezi ve fotogrametri mühendisi bilirkişi kuruluna tevdi edilerek dosya üzerinden, belirtilen tarihlerde çekilmiş stereoskopik çift hava fotoğraflarının stereoskop aletiyle incelemesi yaptırılarak; çekişme konusu taşınmazın, önceki ve şimdiki niteliği, arazinin ekonomik amaca uygun olarak tarım arazisi niteliğiyle kullanılıp kullanılmadığı ve kullanımın hangi tarihten itibaren olduğu konusunda rapor düzenlettirilmesi, temin edilebilen en eski ve en yeni tarihli uydu fotoğrafları getirtilmesi, bilgisayar programı vasıtasıyla ölçekler eşitlenerek taşınmazın paftası hava ve uydu fotoğrafları üzerinde çakıştırılmak suretiyle gösterilmesi, jeolog bilirkişiden taşınmazın dere yatağından kazanılıp kazanılmadığı, halen aktif dere yatağında kalıp kalmadığı hususlarında ayrıntılı rapor alınması, imar ve ihyanın tamamlandığı tarihten dava tarihine kadar 20 yıllık kazanma süresinin dolup dolmadığı belirlenmesi, bundan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi " gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.

3.Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen karar

Van 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 29/01/2020 tarihli ve 2016/32 E., 2020/29 K. sayılı kararıyla; dava konusu yerin kuru tarım arazisi vasfında olup 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddeleri gereğince dava konusu yer ile birlikte iktisaba konu yerin yüzölçümünün yasal sınırın altında olduğu, dava konusu rapor ve krokide A ve B ile gösterilen taşınmazların jeolojik yönden zilyetlik ile mülk edinilmeye aykırı bir durumunun bulunmadığı, ziraat mühendisi bilirkişi raporuna göre de dava konusu bu yerlerin tarım arazisi niteliğinde olduğu, imar ve ihya çalışmalarının tamamlandığı, yukarıda değinilen bilirkişi raporları ve mahalli bilirkişi-tanık beyanları nazara alındığında davada zilyetlik olgusunun ispatlanmış sayılması gerektiği,tüm bu hususlar nazara alındığında davacının fen bilirkişilerinin tarihli rapor ve ekindeki krokide, A ve B harfi ile gösterdikleri tescil harici yerde imar ihyanın tamamlanmasından itibaren 25 yıldan fazla süredir zilyetlik ettiği, bu yerler açısından TMK’nın 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddelerine dayalı zilyetlikle kazanım şartlarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulü ile Fen bilirkişisi Mehmet Atacan ve harita mühendisi bilirkişi Aytaç Çalışır'ın 27/09/2019 tarihli rapor ve ekindeki krokisinde (A) harfi ile gösterilen 4.055,33 m² ve (B) harfi ile gösterilen 4.961,35 m² yüzölçümlü taşınmazların 4721 sayılı TMK 713. maddesi uyarınca Van ili, Tuşba ilçesi Kalecik Mahallesine ait son parsel numarasından sonra ayrı ayrı yeni bir parsel numarası verilmek suretiyle davacı ... adına tarla vasfında tapuya kayıt ve tesciline dair karar verilmiştir.

4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

5. Temyiz Nedenleri

Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle, dava konusu taşınmazlarda zilyetlik koşullarının oluşmadığını, raporların yetersiz olduğunu , dava konusu taşınmazın zilyetlikle kazanmaya elverişli alanlardan olmadığını, hava fotoğrafı incelemesinin yetersiz olduğunu, Hazine tarafından yapılan masrafların göz ardı edildiğini, bilirkişi raporlarına yaptıkları itirazlar değerlendirilmeden karar verildiğini ileri sürerek temyiz isteminde bulunmuştur.

6. Gerekçe

6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Taraflar arasındaki uyuşmazlık yörede yapılan kadastro sırasında tespit harici bırakılan taşınmaz bölümlerinin tescili isteğine ilişkindir.

6.2.İlgili Hukuk

3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların tespiti başlıklı 14. maddesinde “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir. (Değişik ikinci fıkra: 3/7/2005 - 5403/26 md.) Sulu veya kuru arazi ayrımı, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümlerine göre yapılır.”

İhya edilen taşınmaz mallar başlıklı 17. maddesinde “Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14. maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir. İl, ilçe ve kasabaların imar planının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun olağanüstü zamanaşımı başlıklı 713. maddesinin birinci fıkrasında “Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.”

6.3. Değerlendirme

6.3.1. Çekişmeli temyize konu taşınmaz bölümlerinin yörede 1979 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında tescil harici bırakıldığı anlaşılmıştır.

6.3.2. Dosya içeriğine, toplanan delillere, delillerin takdirinin yerinde bulunmamasına, kararın (IV./2.) no.lu bendinde yer verilen hükmüne uyulan bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılmasına, kararın (IV./3.) no.lu bendinde yer verilen Mahkeme kararının dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye göre, yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalı Hazine vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

6.3.3. Ancak mahkemenin, bozmadan önceki kararında, kabule karar verilen temyize konu (A) harfi ile gösterilen taşınmaz bölümünün 23/09/2013 ve 29/08/2014 havale tarihli raporlarda (B) harfi ile ve 3.800,00 metrekare gösterildiği ve bu bölümün davacı tarafından temyize getirilmediği; bu kez hükme esas alınan 27/09/2019 tarihli bilirkişi raporunda dava konusu taşınmaz bölümünün (A) harfi ile 4.055,33 metrekare olarak gösterildiği ve davalı Hazine lehine kazanılmış hak oluştuğu halde 4.055,33 metrekare yüzölçümlü kısmın davacı adına tesciline karar verildiği anlaşılmıştır. Hal böyle olunca; fen bilirkişisi ... tarafından tanzim edilen 23/09/2013 ve 29/08/2014 havale tarihli raporları eki krokide (B) harfi ile boyanarak gösterilen 3.800,00 m2 yüzölçümlü taşınmaz bölümünün davacı adına tesciline karar verilmesi gerekirken, davalı taraf yararına doğan usuli kazanılmış hakkı ortadan kaldıracak şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1. Kararın (IV/6.3.2.) no.lu bendinde açıklanan nedenlerle; davalı Hazine vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine,

2. Kararın (IV/6.3.3.) no.lu bendinde açıklanan nedenlerle; (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nun 428. maddesi gereğince hükmün BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22/06/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

- MUHALEFET ŞERHİ -

Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 713/1, Kadastro Kanunu'nun 14 ve 17. maddesi gereğince açılmış zilyetlikten tescil davasıdır.

Mahkemece davacı lehine hüküm kurulmuş, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, peşin yatırılan karar ve ilam harcı mahsup edildikten sonra kalan harcın da davacıdan tahsiline karar verilmiştir.

Yargılama giderleri taraflarca temyize getirilmemiştir.

Sayın çoğunluk ile aramızda işin esası bakımından bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık; temyize getirilmemekle birlikte, resen nazara alınması gereken karar ve ilam harcının davacıdan alınıp alınamayacağı, buradan hareketle davacı tarafından peşin yatırılan harcın iadesinin mümkün olup olmadığı, somut olay özelinde taraflarca temyize getirilmemesine rağmen yargılama giderleri bakımından hükmün doğru olup olmadığı noktasında düğümlenmektedir.

Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; temyiz konusu yapılmayan karar ve ilam harcının davalıdan alınıp alınamayacağı, yargılama giderlerinden kimin sorumlu olacağı hususudur. Bilindiği üzere, yargı harçları Harçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, kamu düzeninden olması nedeniyle re'sen uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu nedenle harca ilişkin hükmün resen ele alınabileceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Harçlardan kimin sorumlu olacağına gelince, yargılama giderleri, usulü bir konu olmakla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ayrıntısıyla düzenlenmiştir. Aynı Yasanın 323.maddesi harçları yargılama giderlerinden sayarken 326/1.maddesi de açıkça “ Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.” demek suretiyle yargılama giderleri ve bunlardan olan yargı harçlarından kimin sorumlu olacağını tereddüte yer vermeyecek şekilde düzenlemiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesi ise “ Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.

Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.

Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” demek suretiyle, hakimin karar verirken hangi sıralamayı izleyeceği konusunda kural getirmiştir.

Tarafların yargı önünde eşitliği ilkesini düzenleyen Anayasanın 36. maddesi ise “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” şeklinde düzenlenmiştir.

Somut olaya geldiğimizde, zilyetlikten tescil davasında, davacı vatandaş, davalı ise Hazine ve Belediyelerdir. Davalının hazine veya kamu kurumu olması, Anayasa ile teminat altına alınan “yargı önünde eşitlik ilkesi”nin bozulmasını, hazine veya kamu kurumu lehine davranılmasını haklı kılmayacaktır. Zira genel ilke yukarıda da belirtildiği üzere yargılama giderlerinin davayı kaybedenden alınmasıdır. Prof. Dr.Baki Kuru da (Hukuk Muhakemeleri Usulü 6 baskı 5.cilt 5339.sayfada açıkladığı üzere) bu görüştedir.

Bilindiği üzere Hazine, Harçlar Kanunu'nun 13/j maddesi ile yargı harçlarından muaf tutulmuştur. Davalı Belediyeler ise yargı harçlarından muaf değildir. Böyle bir durumda, yani davalının haçtan muaf olması ve davanın da davacı lehine sonuçlanması halinde karar ve ilam harcı mutlaka alınacak mıdır? Alınacaksa kimden alınmalıdır? Yasa koyucu tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılama giderlerinden kimin sorumlu olduğunu düzenlemiştir. Yine yasa koyucu genel ilke gereğince yargılama giderlerinden sorumlu olan tarafı harçtan muaf tutmuş ise, bu husus harcın diğer taraftan alınacağı şeklinde yorumlanamaz. Ancak bakiye karar ve ilam harcının davalıdan hiç alınmayacağı gibi, davacı tarafından peşin yatırılan karar ve ilam harcının da iade edileceği şeklinde yorumlanıp uygulanmalıdır. Nitekim yine Hazinenin davalı olduğu tapu iptal – tescil davalarında da uygulama bu şekildedir. Hazine aleyhine açılan tapu iptal – tescil davasında Hazinenin harçtan muaf olması gerekçesiyle karar ve ilam harcı alınmazken (doğrusu budur) yalnız tescil davasında harçtan davacının sorumlu tutulmasının hiçbir yasal dayanağı yoktur. Yasa koyucu dileseydi Kadastro Kanunu'nun 36/A maddesinde olduğu gibi, bu hususta da genel uygulamadan ayrıldığını belirterek bir düzenleme yapabilirdi.

Sayın çoğunluğun görüşünün dayanağını yerleşmiş Yargıtay içtihatları oluşturmaktadır. Gerçekten de kabul etmek gerekir ki Yargıtay uzun yıllar tescil davalarında yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmış, bunlardan olan yargı harçlarını da davacıya yüklemiştir. Ne var ki, hiçbir Yargıtay kararında yasal bir dayanak gösterilmemiş, davalının “yasal hasım” olması gerekçe yapılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere bir olaya hukukun uygulanmasında yargı kararları en son sırada gelmektedir.

Çözümlenmesi gereken bir başka husus ise “yasal hasım” ne olduğu ve yasal hasım olunmasının davalıya nasıl bir üstünlük sağladığı konularıdır. Yine bilindiği üzere, bazen gerçekte hasım olmamasına rağmen özellikle mahkemelerin kararlarının denetime açılabilmesi, birileri tarafından kanun yoluna getirilebilmesi için Hazinenin taraf gösterilmesi veya temsilcisi bulunmayan mal varlığına kayyım atanması ve davanın kayyım huzurunda görülerek bu mahsurların ortadan kaldırılması yoluna gidilmiştir. Ne var ki böyle de olsa davada, davalı olarak yer almışsa, sıfatı ne olursa olsun artık davalıdır. Hal böyle olunca da her açıdan yargı önünde eşitlik ilkesi gereğince davalının davacıdan, Hazinenin de vatandaştan bir üstünlüğü yoktur. Sayın çoğunluk gibi düşünen hukukçular, davacının davasının kabulü halinde, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakırken, davanın reddi halinde de davalı yasal hasım lehine vekalet ücreti başta olmak üzere yargılama giderlerine hükmederek açıkça “yargı önünde eşitlik” ilkesini ihlal etmektedirler. Herhangi bir yasada davalının kim olacağının belirtilmesi bu davalının yargılama giderlerinden muaf olacağı anlamına gelmediği için TMK'nın 713/3.maddede davalının kim olacağının belertilmesi nedeniyle de davalı yargılama giderlerinden muaf olmayacaktır.

Yine sayın çoğunluk ve onlar gibi düşünen hukukçular “tescil davalarında davacı zaten karşılıksız olarak taşınmaz edinmekte, hiç olmazsa yargılama giderlerini ödesinler” tarzında bir yaklaşımla gerekçe oluşturmaktadırlar. Eğer Mahkeme davacının taşınmazı hak etmediğini düşünüyorsa hiç şüphesiz davayı reddetmelidir. Hem davayı kabul edip, hem de yargılama giderlerini davacı üzerinde bırakmak apaçık bir çelişkidir ve yasaya açıkça aykırıdır.

Sayın çoğunluğun kendi içinde düştüğü bir başka çelişki ise; sayın çoğunluk, davalının yasal hasım olması nedeniyle yargılama giderleri ve bunlardan olan harcın İlk Derece Mahkemesince davacıdan alınmasının doğru olduğunu düşündüğüne göre, yargılama giderlerinin davanın açılmasından kesinleşmesine kadar bir bütün olması nedeniyle, davalı hazine tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf talebi reddedildiğinde de davacıdan istinaf ret harcının, bunun devamında da yine Hazinenin temyiz başvurusu reddedilerek kararın onanması halinde de davacıdan onama harcının alınmasına karar vermelidir. Zira davalı Hazine yasal hasımdır ve davalı harçtan muaftır, o halde davalıdan alınamayan yargı harçları davacıdan alınmalıdır. Böyle bir uygulamayı ve düşünce tarzını kabul etmek mümkün değildir.

Açıklanan bu nedenlerle, davanın kabul edilmiş olduğu gözetilerek, tarafların yargılama giderlerini temyiz konusu yapmamış olmaları da nazara alınmak suretiyle davalı Hazinenin harçlardan muaf olması, davalı belediyelerin ise harçlardan muaf olmaması, harcın ve diğer yargılama giderlerinin davacıdan alınması gerektiği yönündeki hüküm doğru olmadığından bu hususların da bozma sebebi yapılması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun (esasa ilişkin bozma sebeplerine katılmakla birlikte) bu görüşüne katılmıyorum.