"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tazminat davasında bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda; davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi;
I. DAVA
Asıl davada davacı, dava konusu 678 ada 2 parsel sayılı 478,00m2 miktarlı Sultan Beyazıt Vakfından mukataalı taşınmazın tamamının, mutasarrıflarının gaipliği sebebiyle 10.06.1968 tarihinde Hazine adına tescil edildiğini, 17.01.2011 tarihinde yapılan ihalede 3.000.000,00 TL bedelle ... ve ...'e satıldığını, 750.000,00 TL'nin peşin alındığını, geriye kalan 2.250.000,00 TL'nin de 25.02.2011 tarihinde düzenlenen taksit tablosunda belirlenen taksitler halinde kanuni faizi ile birlikte Hazine adına tahsil edileceği hususunda sözleşme düzenlendiğini, Arazi Kanunnamesi'nin 4/2 madde ve fıkrası ile Ahkam-ül Evkafın 137. maddesi gereği aşar ve rüsumu vakfedilmiş olan arazilerden mutasarrıfın mirasçı bırakmadan ölümü halinde son mirasçı olan Devlete intikal etmesi ve Devletin kendisine intikal etmiş olan taşınmazı satışa çıkartıp üçüncü kişilere devretmesi halinde elde edilecek bedelin mahlulat bedelini oluşturduğunu ve bu bedelinde vakfına ait olduğunu ileri sürerek peşin tahsil olunan 750.000,00 TL satış bedeli ile taksit tablosu gereğince tahsil olunan 562.500,00 TL'nin toplamı 1.312.500,00 TL mahlulat bedelinin ve işlemiş 94.037,67 TL faizin toplamı 1.406.537,67 TL'nin tahsil tarihlerinden itibaren işleyecek kanuni faizleriyle birlikte davalı Hazine'den tahsiline karar verilmesini istemiştir. Birleştirilen davalarda davacı, 25/11/2011 tarihli ve 25/02/2012 tarihli iki taksit bedelinin toplamı olan 562.500,00 TL mahlulat bedeli ile, yine taksit tablosu gereğince tahsil olunan 70.181,50 TL faizinin toplamı olan 632.681,50 TL, 25/05/2012 tarihli ve 25/08/2012 tarihli iki taksit bedelinin toplamı olan 562.500,00 TL mahlulat bedeli ile yine taksit tablosu gereğince tahsil olunan 44.106,16 TL faizinin toplamı olan 606.606,16 TL ve 25/11/2012 ve 25/02/2013 tarihli iki taksit tutarı olan 562.500,00-TL mahlulat satış bedelinin ve 19.140,41-TL faizi ile birlikte toplam 581.640,41-TL'nin tahsil tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden tahsiline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Asıl ve birleştirilen davalarda davalı, 1983 yılından önce yapılan tescilin hukuka uygun bulunduğunu, faiz hesabının doğru olmadığını belirterek davaların reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 14/11/2014 tarihli ve 2011/452 E., 2014/455 K. sayılı kararıyla; sûbut bulan davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili, temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Bozma Kararı
Dairenin 17.09.2020 tarihli ve 2018/806 E., 2020/4228 K. sayılı kararıyla;“...Bilindiği üzere; Vakıf Hukukumuzda, İcareteynli ve mukataalı vakıfların kuru mülkiyeti (rekabesi) vakfa, kullanma (tasarruf) hakkı ise mutasarrıfa ait bulunmakta, mutasarrıfın bu hakkı ölmesi üzerine mirasçılarına intikal etmekteydi. Mutasarrıfın mirasçısının bulunmaması halinde ise vakıf mal mahlulen vakfına dönmekteydi. Ne var ki, Medeni Kanunun kabulünden sonra aynı taşınmaz üzerinde kuru mülkiyet (rekabe) hakkı ile mirasçılara kalan, nesilden nesile geçen tasarruf hakkı gibi iki hakkın varlığı getirilen yeni mülkiyet kuralları ile bağdaşı görülmemiş, vaki vakıf hukukumuzu yeniden düzenleme, Medeni Kanunun kabul ettiği mülkiyet rejimine uyarlama zorunluluğu doğmuştur. Bu amaçla 2762 sayılı Vakıflar Yasası 5.6.l935 tarihinde kabul edilmiş, 13.6.1935 tarihinde yayınlanmış, 6 ay sonra 13.12.1935 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Söz konusu kanun ile vakıf taşınmazların icareteyn ve mukataya bağlanması yasaklanmış, daha önce kurulmuş bu tür vakıfların tasfiyesi yoluna gidilmiştir. Söz konusu yasanın özellikle 27, 29 ve 30 maddelerinde özetle (.. mukataalı toprakların ve icareteynli taşınmazların mülkiyetinin yirmi misli bir taviz karşılığında mutasarrıfına geçirileceği on yıl içerisinde taviz vermek yoluyla icareteyn veya mukataa kayıtları terkin edilmemiş olanların mülkiyetinin ise on yıl sonunda kendiliğinden mutasarrıfına geçeceği ve vakfın hakkının ivaza dönüşeceği ) hükme bağlanmıştır. Görülen lüzum üzerine 13.6.1945 tarih 4755 sayılı Yasa ile bu süre 13.12.1955 tarihine kadar on yıl daha uzatılmıştır... Anılan bu vakıf yasalarının hükümlerine göre taviz bedeli ödendikten veya taviz bedeli ödenmese dahi öngörülen yirmi yıllık süre geçtikten sonra vakıf taşınmazların tam mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş, diğer bir söyleyişle vakıf taşınmaz özel mülk, mutasarrıf malik olmuştur. Mutasarrıf iken malik olan kişilerin mirasçı bırakmadan ölmeleri üzerine taşınmazları 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 501. (eski 448.md.) maddesi uyarınca son mirasçı sıfatıyla Hazineye kalmıştır. Ancak, yasa koyucu öncesi vakıf olan taşınmazların vakfına (aslına) dönmesini daha uygun görmüş,bazı ayrıcalıklar dışında, Hazineye intikal yolunu kapatmak istemiştir. İşte bu nedenle 22.9.1983 tarih 2888 sayılı Yasanın 2. maddesiyle 2762 sayılı yasanın 29. maddesini değiştirip ayrıca ikinci bir fıkra ekleyerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 501.maddesinin Hazinenin mirascı olacağı yönündeki genel hükmünden ayrılmış " mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş olan taşınmazlarda maliklerin bu yasanın yürürlük tarihine kadar ölmeleri üzerine son mirasçı sıfatıyla Hazineye intikal edipte bu husus tapu kaydına bağlanmış bulunanlar ayrık bırakılarak işlenmemiş olan taşınmazların mahlulen vakfına rücu edeceği" kuralını getirmiştir. Yukarıda belirtilen yasa hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, 2888 sayılı Yasanın yürürlük tarihi 24.9.1983 tarihinden sonra aslı vakıf olan taşınmazların Hazineye geçmesine yasal olanağın kalmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Öte yandan, daha önce Hazine üzerine oluşan tapu kayıtlarının iptal edilememesi içinde; taşınmazın önce mutasarrıfına geçip özel mülk haline gelmesi, mal sahibinin mirasçı bırakmadan ölmesi ve 2888 sayılı Yasanın yürürlüğünden önce tapuda Hazine üzerine yazılması gibi üç koşulun gerçekleşmesi gerekmektedir. Vakıflar Yasası'nın tasfiye hükümlerinin işlemesinden önce vakıf malın kuru mülkiyetinin mutasarrıfa geçtiğinden, mutasarrıfın tam malik sıfatını kazandığından söz edilemez. Anılan Yasa'nın 29. maddesinde açıklanan koşullar gerçekleşmeden, mirasçı bırakmaksızın ölen kişi malik olamayacağı gibi tasarruf hakkı dahi sona ereceğinden taşınmazın mülkiyetinin Hazineye geçtiği ileri sürülemez. Aynı şekilde mutasarrıfı kaçak ve yitik kişi durumuna düşen taşınmazların mülkiyetinin de metruken vakfına dönmesi asıl olup hiçbir surette Hazineye geçmesine yasal olanak yoktur. Somut olayda, taşınmazın davalı Hazine adına 24.09.1983 tarihinde önce tescil edildiği anlaşılmakla vakfına rücu olanağı kalmadığı açıktır. Hal böyle olunca, asıl ve birleştirilen davaların reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.” gerekçesiyle bozulmuştur.
3. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 17/02/2022 tarihli ve 2020/310 E., 2022/77 K. sayılı kararıyla; 2888 sayılı Yasanın yürürlük tarihi olan 24/09/1983 tarihinden sonra aslı vakıf olan taşınmazların Hazineye geçmesine yasal olanağın kalmadığı, aynı yasa kuralına göre taşınmazın önce mutasarrıfına geçip özel mülk haline gelmesi, mal sahibinin mirasçı bırakmadan ölmesi ve 2888 sayılı Yasanın yürürlüğünden önce tapuda Hazine üzerine tapu kaydının oluşturulması durumunda da tapu kaydının iptali istenerek taşınmazın vakfına dönüşü talep edilemeyeceği taşınmazın vakfa dönüşü talep edilemeyeceğinden satışından elde edilen gelirin de Hazine tarafından talep edilebilmesinin hukuki dayanağı bulunmadığı gerekçesiyle, asıl ve birleştirilen davaların reddine karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
5. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili, Medeni Kanunun kabulüne rağmen, ülkemizde sayısız eski vakfın bulunduğu ve bu vakıflar hakkındaki Medeni Kanundan önceki düzenlemelerin yer yer hükmünü sürdürdüğü, arazi kanunnamesi hükümlerinin tümüyle ilga edilmediği, aşar ve rüsumu vakfedilmiş olan arazilerde mutasarrıfın mirasçı bırakmadan ölümü halinde son mirasçı olan devlete intikal etmesi ve devletin kendisine intikal etmiş olan taşınmazı satışa çıkartıp üçüncü kişilere devretmesi halinde elde edilecek bedel mirasçısı olmadığı için evkafa veya hükümete kalan miraslar olan mahlulat bedelini oluşturmakta ve bu bedelin vakfına ait olduğunu, dava konusu somut olayda mülkiyet hakkının nevi değiştirerek alacak hakkına dönüştüğünü ve son mirasçı sıfatıyla vakfa ait olacağını belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, 5737 sayılı Vakıflar Kanunun 17. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
6.2. İlgili Hukuk
6.2.1. 5737 sayılı Yasa'nın 17. maddesi “Tasarruf edenlerin veya maliklerin mirasçı bırakmadan ölümleri, kaybolmaları, terk ve mübadil gibi durumlara düşmeleri halinde icareteynli ve mukataalı taşınmaz malların mülkiyeti vakfı adına tescil edilir.”
6.2.2. TMK’nın 588. maddesi; “Sağ olup olmadığı bilinmeyen bir kimsenin malvarlığı veya ona düşen miras payı on yıl resmen yönetilirse ya da malvarlığı böyle yönetilenin yüz yaşını dolduracağı süre geçerse, Hazinenin istemi üzerine o kimsenin gaipliğine karar verilir.
Gaiplik kararı verilebilmesi için gerekli ilan süresinde hiçbir hak sahibi ortaya çıkmazsa, aksine hüküm bulunmadıkça, gaibin mirası Devlete geçer. Devlet, gaibe veya üstün hak sahiplerine karşı, aynen gaibin mirasını teslim alanlar gibi geri vermekle yükümlüdür.” hükmünü içermektedir.
6.2.3. 22/09/1983 tarihli 2888 sayılı Yasa’nın 2. maddesiyle değiştirilen 2762 sayılı Yasa’nın 29. maddesinde, Türk Medeni Kanunu’nun 501. maddesindeki Hazinenin mirasçı olacağı yönündeki genel hükmünden ayrılmak suretiyle "Mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş olan taşınmazlarda maliklerin bu Yasa’nın yürürlük tarihine kadar ölmeleri üzerine son mirasçı sıfatıyla Hazineye intikal edipde bu husus tapu kaydına bağlanmış bulunan taşınmazlar ayrık bırakılmış, tapuda intikal işlemleri yapılmamış olan taşınmazların mahlulen vakfına rücu edeceği" kuralı getirilmiştir. Bu nedenle, 2888 sayılı Yasa’nın yürürlük tarihi 24/9/1983 tarihinden sonra aslı vakıf olan taşınmazların Hazineye geçmesine yasal olanağın kalmadığı sonucuna ulaşılmalıdır.
Öte yandan, daha önce Hazine üzerine oluşan tapu kayıtlarının iptal edilememesi için de; taşınmazın önce mutasarrıfına geçip özel mülk haline gelmesi, mal sahibinin mirasçı bırakmadan ölmesi ve 2888 sayılı Yasa’nın yürürlüğünden önce tapuda Hazine üzerine yazılması gibi üç koşulun gerçekleşmesi gerekmektedir. Vakıflar Yasası’nın tasfiye hükümlerinin işlemesinden önce vakıf malın kuru mülkiyetinin mutasarrıfa geçtiğinden, mutasarrıfın tam malik sıfatını kazandığından söz edilemez. Anılan Yasa’nın 29. maddesinde açıklanan koşullar gerçekleşmeden, mirasçı bırakmaksızın ölen kişi malik olamayacağı gibi tasarruf hakkı dahi sona ereceğinden taşınmazın mülkiyetinin Hazineye geçtiği ileri sürülemez. Aynı şekilde mutasarrıfı kaçak ve yitik kişi durumuna düşen taşınmazların mülkiyetinin de metruken vakfına dönmesi asıl olup hiçbir surette Hazineye geçmesine yasal olanak yoktur.
6.3. Değerlendirme
Hükmüne uyulan (IV/2) numaralı paragraftaki bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılarak (IV/3.) numaralı paragrafta gösterilen şekilde karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.
V.SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle, usul ve yasaya ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA, harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına; kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 13/10/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.