"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : GAZİANTEP BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : İSLAHİYE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine ilişkin olarak verilen kararın, davacı Hazine vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; davacı Hazine vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar, süresi içerisinde davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı Hazine vekili dava dilekçesinde özetle; dava konusu 1 parsel sayılı taşınmazın tapu ve vergi kayıtları uyarınca davalıların adına tespit ve tescil edildiğini, Kadastro Komisyonuna yaptıkları itirazın Komisyon tarafından reddedildiğini, dava konusu taşınmaza uygulanan tapu ve vergi kayıtlarının “kışlak” hududu itibariyle gayrisabit hudutlu olduğunu, tapu kaydının miktarının 66.330,00 metrekare, dava konusu taşınmazın ise 3.204.400,00 metrekare yüz ölçümünde olduğunu, gayri sabit hudutlu kayıtların miktarına itibar edilmesi gerektiğini, eldeki davadan önce Asliye Hukuk Mahkemesinin 1952/122 Esas sayılı dosyasında, aynı tapu kaydına dayanılarak açılan davanın yapılan yargılaması sonunda verilen kararın temyizi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince de söz konusu tapu kaydının “kışlak” hududu itibariyle gayri sabit hudutlu olduğunun kabul edildiğini, öte yandan dava konusu taşınmazın genel yapısı itibariyle “leçelik” vasfında olduğunu, taşınmazın bazı ufak tefek bölümleri dışında kullanıma elverişli olmadığını ileri sürerek, taşınmazdaki tapu ve vergi kaydı miktar fazlalığının iptali ile Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
1. Davalılardan ... cevap dilekçesinde özetle; eldeki davadan önce Asliye Hukuk Mahkemesinin 1972/510 Esas, 1976/707 Karar sayılı dosyasında yapılan yargılama sonunda verilen kararın eldeki dava yönüyle kesin hüküm teşkil ettiğini, taşınmazın kadastro tespitinin de söz konusu karara binaen adlarına yapıldığını ileri sürerek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
2. Davalılardan ... ve arkadaşları müşterek cevap dilekçelerinde özetle; eldeki davadan önce dava konusu taşınmaza kadastro tespiti sırasında uygulanan tapu kaydının kapsadığı alana yapılan müdahalenin men’ine ilişkin olarak Asliye Hukuk Mahkemesinin 1944/13 Esas sayılı dosyasında açılan davanın yapılan yargılaması sonunda, davanın kabulüne, taşınmaza yapılan müdahalenin men’ine karar verildiğini, bu davada Hazinenin de taraf olduğunu, Mahkemece tapu kaydının güney hududunda “kışlak” yazılı olsa da taşınmazın güneyinde kışlak olmadığı, özel mülkiyete konu yerlerin bulunduğunun kabul edildiğini ve kararın Yargıtay denetiminden geçmek suretiyle kesinleştiğini, yine Mahkemece tapu kaydının kuzey hududunda yazılı olan Maraş Yolunun, taşınmazın kuzeyini baştan sona çevrelediğinin ve sabit bir hudut olduğunun kabul edildiğini, tapu kaydının batı hududunda yazılı olan Çerçili Çayının da zeminde bulunduğunu ve yatak değiştirmediğini, tapu kaydının doğu hududunda yazılı olan sahib-i mülk sınırının da zaten kendi adlarına kayıtlı taşınmaz olduğunu, bu haliyle söz konusu tapu kaydının 4 sınırı itibariyle sabit hudutlu olup, dava konusu taşınmazı kapsadığını, öte yandan taşınmazın taşlık, kayalık vasfının da bulunmadığını, taşınmaz içerisinde bulunan taşların toplanarak kümeler halinde taşınmaz içerisine bırakıldığını ileri sürerek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
3. Diğer davalılar tarafından davaya cevap verilmemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.03.2018 tarihli, 1987/268 Esas, 2018/131 Karar sayılı kararıyla; eldeki davanın, dava konusu taşınmaza tespit sırasında uygulanan tapu ve vergi kayıtlarının miktar fazlasına yönelik olduğu, taşınmaza tespit sırasında uygulanan 1946 tarihli, 27 sıra no.lu kök tapu kaydının hudutlarının şarken sahibi mülk, şimalen maraş yolu, garben çerçili çayı ve cenuben kışlak olduğu, şark, şimal ve garp sınırlarının sabit olduğu, “kışlak” hududunun Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin içtihatlarına göre, ammenin istifadesine bırakılmış yerlerden olup, sınırlarının sabit olmasına imkan olmadığının kabul edildiği ancak Mahkemenin 1972/510 Esas, 1976/707 Karar sayılı kararında kışlak olarak belirtilen bu sınırın kadimden bu yana özel mülkiyete tabi yerlerden olduğu, dava konusu edilen taşınmazın güneyinde var olduğu iddia edilen kışlağın ordu paftalarında, davalıların sarisi olan... Çiftliği olarak okunduğu ve üzerinde çiftlik binalarının bulunduğunun belirtildiğinin anlaşıldığı, mahallinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişilerce, taşınmazın güneyinde yer alan 27 parsele uygulanan 1948 tarihli, 17 sıra no.lu tapu kaydında da kuzey sınırın ... ve müşterekleri tarlası okuduğunun anlaşıldığı, somut olayda tartışılması gereken konunun, dava konusu taşınmazın güneyinde kışlak olup olmadığı, var ise kışlak sınırı sabit olmadığından davalıların tapusundan ne kadarlık bir bölümün iptal edilmesi gerektiğine ilişkin olduğu, tüm dosya kapsamına göre, kışlak diye tabir edilen yerin ordu paftalarında... Çiftliği olarak göründüğü, dava konusu taşınmazın güneyindeki 27 no.lu komşu parsele uygulanan kök tapu kaydının kuzey hududunun kışlak okumadığı, dava konusu taşınmazın güneyinde özel mülkiyete konu teşkil eden ve üzerinde çiftlik binalarının bulunduğu yerler olduğu ve bu yerin 1308 tarihli tapuda davacıların murisi... uhdesine geçtiği, ayrıca Hazine ile davalılar arasında da kışlak tabir edilen yere ilişkin olarak daha önceden bir çekişme yaşandığı, Mahkemenin 14.02.1950 tarihli ve 1949/13 Esas, 1950/14 Karar sayılı kararıyla Hazinenin tapu iptali ve tescil ile müdahalenin men’i taleplerinin reddine karar verildiği, kışlak tabir edilen yerin davalıların mülkiyetinde olduğunun sübuta erdiği, bu kararın Yargtay 1. Hukuk Dairesinin 12.10.1951 tarihli ve 1951/4 Esas, 4278 Karar sayılı kararı ile onandığı, bu itibarla kışlak olarak tabir yerin aslında kışlak olmadığı ve Hazine ile bir ilişkisinin bulunmayıp, davalıların adına 09.12.1969 tarihli 15 sıra numarasında kayıtlı olduğunun anlaşıldığı, tüm bu sebeplerle davacının davasını ispat edemediği gerekçesiyle;
Davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesi kararına karşı süresi içerisinde davacı Hazine vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
2. İstinaf Nedenleri
Davacı Hazine vekili istinaf dilekçesinde; Mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermek için yeterli olmadığını ileri sürerek, re’sen göz önünde bulundurulacak sebeplerle istinaf taleplerinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 18.03.2022 tarihli, 2020/54 Esas, 2022/499 Karar sayılı kararıyla; davanın, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olduğu, tüm dosya kapsamı, yapılan keşifler, alınan bilirkişi raporları ve beyanlar dikkate alındığında, davacı Hazine tarafından, dava konusu 1 parsel sayılı taşınmaza revizyon gören tapu kaydının güney hududunun genişletilmeye elverişli "kışlak" okuduğu, bu nedenle tapunun miktarı ile geçerli olduğu, miktar fazlasının Hazine adına tapuya tescilinin gerektiği iddiasıyla dava açtığı, İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesinin 1972/510 Esas, 1976/707 Karar sayılı kararında kışlak olarak belirtilen bu sınırın kadimden bu yana özel mülkiyete tabi olduğu, dava konusu edilen taşınmazın güneyinde var olduğu iddia edilen kışlak olarak okunan yerin ordu paftalarında, davalıların murisi olan... Çiftliği olarak okunduğu ve üzerinde çiftlik binalarının bulunduğunun belirtildiği, keşif mahallinde de dava konusu taşınmazın güney sınırı sorulduğunda, yerel bilirkişilerce sahibi mülk olduğunun, bu kısmın davalılarca kullanıldığının ifade edildiği, dava konusu taşınmazın güney komşusu olan 27 parsel sayılı taşınmaza revizyon gören 1948 tarihli 17 sıra no.lu tapu kaydında da tapunun dava konusu taşınmazı gösteren kuzey sınırının ... ve müşterekleri okuduğu, kışlak okumadığının anlaşıldığı, öte yandan Hazine ile davalılar arasında kışlak diye tabir edilen yere ilişkin olarak Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.02.1950 tarihli 1949/13 Esas, 1950/14 Karar sayılı kararıyla, Hazinenin tapu iptali ve tescil ile müdahalenin men’i talebinin reddedildiği, kışlak tabir edilen yerin davalıların mülkiyetinde olduğunun anlaşıldığı ve kararın Yargıtay onamasından geçerek kesinleştiği, sonuç olarak her ne kadar 1 parsel sayılı taşınmaza revizyon gören tapunun güney hududu kışlak okuyor ise de bu hudutta kışlak bulunmadığı, kışlak olarak gösterilen yerin gerçekte kamuya ait kışlak sayılan yerlerden olmadığı, özel mülkiyete tabi alan olduğu, bu nedenlerle Mahkemenin ret kararının usul ve esas bakımdan hukuka uygun olduğu gerekçesiyle;
Davacı Hazine vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b-1. maddesine göre esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı süresi içerisinde, davacı Hazine vekili tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; Mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermek için yeterli olmadığını, dava konusu taşınmaza ait tapu kayıtlarının yöntemince uygulanmadığını, hava fotoğrafı incelemesi yapılmadığını, taşınmaz Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup, zilyetlikle iktisap edilemeyeceğini ileri sürerek, kararın bozulmasına karar verilmesini istemiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava; dava konusu taşınmaza uygulanan tapu ve vergi kayıtlarının miktar fazlasına yönelik tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14/1. maddesi; “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüz ölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”
3.2.2. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesi; “Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir. İl, ilçe ve kasabaların imar planının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz”
3.2.3. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesi;
“Tapu kayıtları ile diğer belgelerin kapsadığı yeri tayinde;
A) Kayıt ve belgeler, harita, plan ve krokiye dayanmakta ve bunların yerlerine uygulanması mümkün bulunmakta ise, harita, plan ve krokideki sınırlara itibar olunur.
B) Harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılır.
C) Harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar, değişebilir ve genişletilmeye elverişli nitelikte ise, bunlarda gösterilen miktara itibar olunur. Ancak değişebilir ve genişletilmeye elverişli sınırlardaki taşınmaz malların kayıtları, fizik yapıları ve konumları itibariyle belli bir yeri kapsıyorsa, tespit o sınır esas alınarak yapılır.
D) Hazinece, özel kanunlar hükümlerine göre değişmez ve genişlemeye müsait olmayan sınırlarla miktar üzerinden satılan, tefviz veya tahsis veya parasız dağıtılan taşınmaz mallarda çıkan fazlalık, taşınmaz malla birlikte satış, tefviz, tahsis ve dağıtım tarihinden itibaren on yıl geçmiş ise, miktarına bakılmaksızın kayıt sahibi adına tespit edilir. Bu maddede yazılı taşınmaz mallarda meydana gelen fazlalıklar hakında şartlar uygun bulunduğu takdirde, 14 üncü ve 17 nci madde hükümleri uygulanır.” hükümlerini içermektedir.
3.3. Değerlendirme
Kadastro sırasında Gaziantep ili, ..... ilçesi, .... Mahallesi çalışma alanında bulunan 1 parsel sayılı 3.204.400,00 metrekare yüz ölçümündeki taşınmaz, tapu kayıtları, vergi kayıtları, hibe ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle .... ve müştereklerine ait olduğu, tapu ve vergi kayıtlarının hudut ve mevki itibariyle taşınmaza uyduğu, tapu kaydının güney hududu kışlak okumakta ise de, kışlak hududunun sabit olduğuna dair İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesinin 1972/510 Esas, 1976/707 Karar sayılı kararının ve krokisinin bulunduğu, kroki dava konusu taşınmazı kapsamına aldığından kışlak hududunun sabit olduğu, vergi kayıtlarının da aynı şekilde dava konusu taşınmaza ait olduğu gerekçesiyle ....ve müşterekleri adına tespit ve tescil edilmiş; Hazinenin itirazı, Kadastro Komisyonunun 21.05.1986 tarihli, 406 numaralı kararıyla, İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesinin 1972/510 Esas, 1976/707 Karar sayılı kararının, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 17.04.1978 tarihli ve 1978/2290 Esas, 4372 Karar sayılı kararıyla onandığı gerekçesiyle reddedilmiş, böylece taşınmazın kadastro tespiti 03.04.1987 tarihinde kesinleşmiştir.
... ve müşterekleri tarafından; ... ve müşterekleri aleyhine, 11.04.1946 tarihinde, hudutları, şarkan sahib-i senet, garben Çerçili Çayı, şimalen Maraş Yolu, cenuben kışlak olan tapu kaydı ile maliki oldukları taşınmaza, davalılar tarafından taşınmazda çift koşulmak suretiyle müdahalede bulunulduğu ileri sürülerek, müdahalenin men’i istemiyle dava açılmış; İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.06.1948 tarihli, 1946/197 Esas, 1946/89 Karar sayılı kararıyla; davacı tarafın dayandığı tapu kaydının, dava konusu taşınmaza ait olduğu, davalı tarafın dayandığı vergi kaydının ise davacı tarafın dayandığı tapu kaydının kapsamında kaldığı, davalı tarafın, davacılara ait taşınmazın 1800 dönümlük kısmına müdahale ettiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle, davanın kabulüne, davalıların nizalı taşınmaz bölümüne müdahalelerinin men’ine karar verilmiş; kararın davalı tarafça temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 10.02.1949 tarihli ve 1949/469 Esas, 1949/671 Karar sayılı kararıyla; “mahallinde yapılan keşiflerde dinlenen yerel bilirkişilerin, davacı tarafın dayandığı tapu kaydının doğu ve kuzey hududu hakkındaki beyanlarının çelişkili olduğu belirtilerek, Mahkemece doğu sınırını teşkil eden sahib-i mülk tarlası hakkındaki tapu kayıt ve suretleri ibraz ettirilerek, bu sınırın esaslı bir surette tespit ettirilmesi, taşınmazın bulunduğu yeri bilen yaşlı kimseler dinlenilerek, tapu kaydının yöntemince uygulanması ve sonucuna göre karar verilmesi” gereğine değinilerek bozulmuştur.
İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesince bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, Mahkemenin 05.10.1950 tarihli ve 1949/92 Esas, 1950/196 Karar sayılı kararıyla; davacı tarafın dayandığı tapu kaydının dava konusu taşınmaza uyduğu, bu yerde başkasına ait tapu kaydı bulunmadığı gerekçesiyle; davanın kabulüne, dava konusu taşınmaza davalıların müdahalesinin men’ine karar verilmiş; kararın davalı tarafça temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 09.11.1951 tarihli ve 1951/1160 Esas, 1951/4812 Karar sayılı kararıyla; “ davacı tarafın dayandığı tapu kaydının kuzey hududunu Maraş Yolu okuduğu, mahallinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişilerce, Maraş Yolu’nun kuzeyde olmayıp batıda olduğu, kuzeyde ise Örtülü yolunun bulunduğunun belirtildiği, taraflar arasındaki uyuşmazlığın taşınmazın kuzey sınırına ilişkin olduğu anlaşılmakla, davacının yerinin kuzeye doğru nereye kadar uzandığının kesin olarak belirlenmesi gerektiği belirtilerek, Mahkemece bu hususta araştırma yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi” gereğine değinilerek karar bozulmuştur.
İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesince bozma kararına uyularak yapılan yargılama sırasında; davalılardan ... tarafından, 1937 tarihli, 135 tahrir numaralı vergi kaydının kapsadığı taşınmazın nizasız ve fasılasız şekilde yıllardır kendisi tarafından kullanıldığı ileri sürülerek, Hazine, Örtülü Köyü ile İslahiye Belediye Başkanlığı aleyhine 11.08.1958 tarihinde açtığı tescil davasının, İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesinde yapılan yargılaması sonucunda, Mahkemenin 26.03.1969 tarihli, 1958/199 Esas, 1969/34 Karar sayılı kararıyla; davanın, Mahkemenin 1952/122 Esas sayılı dosyasında görülen dava ile birleştirilmesine karar verilmiş; Mahkemece dava dosyaları birleştirilerek yapılan yargılama sonunda 21.05.1971 tarihli ve 1952/122 Esas, 1971/178 Karar sayılı kararıyla; tescil davası yönüyle, davacı .....’ın dava konusu ettiği yerin, davacılar ....ve müştereklerinin dayandığı tapu kaydının kapsamında kaldığı ve tapulu yerin zilyetlikle iktisap edilemeyeceği gerekçesiyle, tescil davasının reddine; müdahalenin men’i davası yönüyle, davacılar ... ve müştereklerinin dayandığı tapu kaydının, dava konusu taşınmazı kapsadığı ve davacıların kullanımında olduğu, davalıların dava konusu taşınmaza müdahale ettiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle, davanın kabulüne, taşınmaza davalıların müdahalesinin men’ine karar verilmiş; kararın asıl davanın davalısı – birleştirilen davanın davacısı ..... tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 10.03.1972 tarihli ve 1972/1596 Esas, 1972/1329 Karar sayılı kararıyla; “ davacı tarafın dayandığı tapu kaydının güney hududu kışlak okumakla, bu hududun sabit sayılma imkanı olmadığı, esasen doğudaki sınır nizalı yeri tamamen çevirmediğine göre, davacı tapusunun sabit sınırlarla ittisali kesilmeyecek şekilde, kapsamının miktarıyla geçerli sayılması gerektiği düşünülmeden yazılı şekilde karar verilmesinin isabetsizliğine” değinilmek suretiyle bozulmuştur.
İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesince bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, Mahkemenin 18.11.1976 tarihli ve 1972/510 Esas, 1976/707 Karar sayılı kararıyla; Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 09.11.1951 tarihli ve 1951/1160 Esas, 1951/4812 Karar sayılı kararıyla, taraflar arasındaki uyuşmazlığın taşınmazın kuzeyinde bulunan yere ilişkin olduğunun kabul edildiği, bozmalarda taşınmazın batı ve güney hududunun bozmaya konu edilmediği, bozmaya uyulmakla bozma harici kalan ve kesinleşen hududun sabit olduğuna dair muhkem kaziye ve usuli müktesep hak meydana geldiği, her ne kadar Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 10.03.1972 tarihli ve 1972/1596 Esas, 1972/1329 Karar sayılı kararıyla, davacı tarafın dayandığı tapu kaydının güney hududunda yazılı kışlak hududu, ammenin istifadesine bırakılmış yerlerden olarak nazara alınmış ise de, tapuda kışlak olarak gösterilen taşınmazın, özel mülkiyete konu teşkil eden ve üzerinde çiftlik binalarının bulunduğu yer olduğu, bu yerin davacı tarafın murisi .... uhdesinde bulunduğu, bu yere ilişkin olarak davacı Hazine tarafından, .... oğlu .... ve müşterekleri aleyhine açılan tapu iptali ve müdahalenin men’i davasının, Mahkemenin 1949/13 Esas, 1950/14 Karar sayılı kararıyla reddedildiği ve kararın Yargıtay denetiminden geçmek suretiyle kesinleştiği, bu kararla da bu yerde ammenin hizmetine terkedilmiş bir kışlak bulunmadığının anlaşıldığı ve Hazine aleyhine bu yerle ilgili olarak kesin hüküm oluştuğu, yine bu yerin davacılar adına 09.12.1969 tarihli, 15 sıra numaralı tapu kaydı ile kayıtlı olduğu, yine civara ait ordu paftaları incelendiğinde, bu yerin paftada...’nın çiftliği olarak gözüktüğü, tüm bu nedenlerle kışlak hududunun sabit olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne, davalıların dava konusu taşınmaza müdahalesinin men’ine karar verilmiş; kararın asıl davanın davalısı – birleştirilen davanın davacısı ... ile birleştirilen davanın davalısı Hazine tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 17.05.1977 tarihli, 1977/4900 Esas, 1977/5880 Karar sayılı kararıyla; “ dosya içeriğine, toplanan delillere ve uyulan bozma kararına göre, ...’ın bütün, Hazinenin ise sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerektiği, ancak bozma kararında, kışlak sınırının sabit olmadığı, doğu yönün ise açıkta kaldığı ve davacı tarafın dayandığı tapu kaydında sözü edilen bu sınırlar dışında kalan sabit sınırlarla ittisali kesilmeden mümkün olduğu nispette miktarına yakın bir muhteva tayin edilmesi lazım geldiği hususlarına işaret edildiğine ve bozma kararına uyulması sonunda davalı taraf yararına kazanılmış hak teessüs ettiğine göre, bozmaya uygun olarak karar verilmesi gerekirken, bozmadan sonra ileri sürülen bazı nedenlere dayanılarak direnmeyi kapsayacak şekilde hüküm tesis edilmesinin yolsuz olduğuna” değinilmek suretiyle bozulmuş; Yargıtay bozma kararına karşı davacılar vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 17.04.1978 tarihli ve 1978/2290 Esas, 1978/4372 Karar sayılı kararıyla; “davacılar ... ve müşterekleri tarafından açılan müdahalenin men’i davasında Hazinenin hasım olmadığı, ayrıca 21.05.1971 tarihli ve 1952/122 Esas, 1971/178 Karar sayılı hükmü temyiz etmediği, bu nedenle 18.11.1976 tarihli ve 1972/510 Esas, 1976/707 Karar sayılı hükmü temyiz yetkisinin bulunmadığı, bu durumda Dairenin 17.05.1977 tarihli ve 1977/4900 Esas, 1977/5880 Karar sayılı bozma kararının yanılgı sonucu olduğu, ..... ve müştereklerinin karar düzeltme istemlerinin yerinde olduğu, ne var ki müdahalenin men’i davasında Hazine hasım olmadığına ve Hazine aleyhinde bu yönden bir hüküm de tesis edilmediğine göre, verilen hükmün Hazineyi bağlamaması ve Hazine yönünden kesin hüküm teşkil etmemesi koşuluyla, ....ve müştereklerinin karar isteklerinin kabulü ile 17.05.1977 tarihli bozma kararının kaldırılarak hükmün onanmasına” karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince, kararın (III) numaralı paragrafında açıklanan gerekçe uyarınca davanın reddine karar verilmiş ise de; varılan sonuç dosya kapsamına uygun olmadığı gibi, yapılan araştırma ve inceleme de karar vermek için yeterli bulunmamaktadır. İlk Derece Mahkemesince, Mahkemenin 1972/510 Esas sayılı dosyasında yapılan yargılama sonunda, davacıların dayandığı tapu kaydının güney hududunun kışlak okuduğu, ancak dava konusu 1 parsel sayılı taşınmazın güneyinde bulunan yerlerin ammenin istifadesine bırakılan yerlerden olmayıp, özel mülkiyete konu olduğu ve bu hududun sabit sınır olduğuna karar verildiği, kararın Yargıtay denetiminden geçmek suretiyle kesinleştiği, söz konusu kararın eldeki davanın taraflarını bağlayacağı kabul edilmiş ise de; az yukarıda ayrıntıları ile safahatı açıklanan İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.11.1976 tarihli ve 1972/510 Esas, 1976/707 Karar dosyasında görülen davanın, davacılar .... ve müşterekleri tarafından, eldeki davanın konusu olan 1 parsel sayılı taşınmaza kadastro sırasında revizyon gören tapu kaydına dayalı olarak, .... ve müşterekleri aleyhine açılan müdahalenin men’i istemine ilişkin olduğu, bu davada eldeki davanın davacısı olan Hazinenin taraf olmadığı, Hazinenin yalnızca bu dava ile birleştirilen tescil davasında davalı taraf olarak yer aldığı, tescil davasının reddine ilişkin kararın da Hazine tarafından temyiz edilmediği, müdahalenin men’i davasına ilişkin yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne karar verildiği ve Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 17.04.1978 tarihli ve 1978/2290 Esas, 1978/4372 Karar sayılı kararıyla, müdahalenin men’i yönüyle davanın kabulüne ilişkin kararın “ verilen hükmün Hazineyi bağlamaması ve Hazine yönünden kesin hüküm teşkil etmemesi koşuluyla” onanmasına karar verildiğinin anlaşılmasına göre, adı geçen şahıslar arasında görülen dava sonucunda verilen İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.11.1976 tarihli ve 1972/510 Esas, 1976/707 Karar sayılı kararının Hazineyi bağlamayacağı açıktır.
Yine, İlk Derece Mahkemesince, Hazine ile davalılar arasında kışlak tabir edilen yere ilişkin olarak evvelinde çekişme yaşandığı, Mahkemenin 1949/13 Esas, 1950/14 Karar sayılı kararıyla, Hazinenin davasının reddine karar verildiği, bu karar uyarınca kışlak tabir edilen yerin kışlak olmadığının anlaşıldığı, ayrıca söz konusu davada yargılamaya konu Mart 1948 tarihli, 17 sıra numaralı tapu kaydının kuzey hududunun kışlak okumadığı, söz konusu karar uyarınca dava konusu 1 parsel sayılı taşınmazın güneyinde kışlak olmadığı kabul edilmiş ise de; dosya arasında bulunan İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesinin 1949/13 Esas, 1950/14 Karar sayılı kararının onaylı örneği incelendiğinde; eldeki davanın davacısı Hazinenin, İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesinin 1949/13 Esas sayılı dosyasında, eldeki davanın davalılarının murisi olan Hamza oğlu Bostan ve müşterekleri aleyhine, davalıların adına kayıtlı Mart 1948 tarihli, 17 sıra numaralı tapu kaydının gerçek miktarının, tapuda yazılan miktarından az olduğunu ileri sürerek, tapu kaydının miktar fazlasının Hazine adına tesciline karar verilmesi istemiyle dava açtığı, Mahkemece yapılan yargılama sonunda tapu kaydının miktarı ile tapu kaydı uyarınca davalıların kullandığı taşınmazın miktarı arasında marız bir farkın bulunmadığı, esasen bu yer taşlık kayalık olup, sürülebilecek yerlerin ancak taşınmazın 1/4’üne denk geldiği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği ve kararın Yargıtay denetiminden geçmek suretiyle kesinleştiği anlaşılmıştır. Dava konusu 1 parsel sayılı taşınmaza ait kadastro paftası ve dava konusu taşınmazın sınırında bulunan bir kısım taşınmazlara ait tespit tutanağı örnekleri incelendiğinde; İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesinin 1949/13 Esas sayılı dosyasında görülen davaya konu Mart 1948 tarihli, 17 sıra numaralı tapu kaydının, dava konusu 1 parsel sayılı taşınmazın güney sınırında bulunan 27 ve 35 parsel sayılı taşınmazlara kadastro sırasında revizyon gördüğü, her ne kadar tapu kaydının kuzey hududu ... ve müştereklerini okuyor ise de, kaydın doğu hududunun “kışlak” okuduğu anlaşılmıştır.
İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesinin 1972/510 Esas sayılı dosyasında, Mahkemece mahallinde 22.05.1948 tarihinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişilerin, davacı tarafın dayandığı tapu kaydının güney hududunun kışlak okuduğunu ancak kışlağın taşınmazın güney doğusuna düştüğünü, tapu kaydının batı hududunda okunan Çerçili Çayının, taşınmazın güney kısmının bir bölümünde de bulunduğunu, yani taşınmazın güney hududunda Çerçili Çayı ile kışlak bulunduğunu beyan ettikleri; mahallinde 29.04.1950 ve 06.11.1965 tarihlerinde yapılan keşiflerde dinlenen yerel bilirkişilerin, davacı tarafın dayandığı tapu kaydının doğu ve güney hududunun mahallini tuttuğunu beyan ettikleri; mahallinde 30.05.1972 tarihinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişinin, davacı tarafın dayandığı tapu kaydının güney hududunun kışlak okuduğu ancak bu yerde köy orta malı anlamında bir kışlak bulunmadığını, taşınmazın güneyinde davacıların yaz – kış devamlı oturduğu evler olduğunu beyan ettiği, dosya arasında bulunan ....tarafından tanzim edilmiş olan teknik bilirkişi raporu, 22.05.1948 ve 03.12.1965 tarihli teknik bilirkişi raporlarında, nizalı taşınmazın güney doğusunda kışlak hududu gösterilmiş olmasına rağmen, Mahkemece dava konusu taşınmaza tespit sırasında uygulanan tapu kayıtları tesisinden itibaren varsa haritası ile birlikte getirtilerek, mahallinde yapılacak keşifte yöntemince uygulanmamış, yine dava konusu taşınmaza tespit sırasında uygulanan aynı hudutlara, farklı miktarlara sahip 1937 tarihli, 9 ve 10 tahrir numaralı vergi kayıtlarının ne sebeple farklı miktarlara sahip olduğu, vergi kayıtlarında birleştirme yapılıp yapılmadığı İl ve İlçe Özel İdare Müdürlüğünden sorularak araştırılmamış, İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesinin 1972/510 Esas, 1976/707 Karar sayılı kararı, eldeki davanın davacısı olan Hazineyi bağlamıyor olsa da söz konusu kararın, eldeki davanın davalılarını bağladığı gözetilerek, Necati Behsat tarafından tanzim edilmiş olan teknik bilirkişi raporu ile 22.05.1948 ve 03.12.1965 tarihli teknik bilirkişi raporları mahallinde uygulanarak kapsamları belirlenmemiştir.
O halde, sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için Mahkemece öncelikle dava konusu taşınmaza tespit sırasında uygulanan tapu kayıtları ilk oluştuğu günden itibaren tüm tedavülleri ve varsa haritalarıyla birlikte Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Arşiv Dairesi Başkanlığı ile mahalli Tapu Müdürlüğünden sorulup getirtilmeli, tapu kayıtlarının dava dışı başka taşınmazlara revizyon görüp görmedikleri belirlenmeli ve revizyon görmüşlerse revizyon gördükleri taşınmazların kadastro tutanakları ve kesinleşmiş iseler tapu kayıtlarının onaylı örnekleri getirtilip dosya arasına alınmalı, dava konusu taşınmaza tespit sırasında uygulanan 1937 tarihli, 9 ve 10 tahrir numaralı vergi kayıtlarının ne sebeple farklı miktarlara sahip olduğu, vergi kayıtlarında birleştirme yapılıp yapılmadığı İl ve İlçe Özel İdare Müdürlüğünden sorularak araştırılmalı, bu kayıtların dava dışı başka taşınmazlara revizyon görüp görmedikleri belirlenmeli, revizyon görmüşlerse revizyon gördükleri taşınmazların kadastro tutanakları ve kesinleşmiş iseler tapu kayıtlarının onaylı örnekleri getirtilip dosya arasına alınmalı, dava konusu taşınmazın sınırlarında bulunan tüm taşınmazlara ve taşınmazın güney doğusunda bulunan 552 ila 563 parsel sayılı taşınmazlara ait kadastro tespit tutanak örnekleri varsa dayanakları ile birlikte getirtilip dosya arasına alınmalı, taşınmazların kadastro tespitlerinin kesinleşip kesinleşmediği araştırılarak, kesinleşmişse taşınmazların tedavüllü tapu kayıtları getirtilip dosya arasına alınmalı, kadastro tespitleri hükmen kesinleşenler varsa hüküm dosyaları getirtilip dosya arasına alınmalı, dava konusu taşınmazın bulunduğu yere ilişkin en eski tarihli askeri haritalar getirtilip dosya arasına alınmalı, bundan sonra yöreyi iyi bilen elverdiğince yaşlı, yansız, yerel bilirkişi, taraf tanıkları, teknik bilirkişi ve ziraat mühendisi bilirkişinin katılımı ile taşınmaz başında keşif yapılmalıdır.
Keşif sırasında dava konusu taşınmaza tespit sırasında uygulanan tapu ve vergi kayıtları ihdasından itibaren tüm tedavülleriyle mevki ve sınırları okunup, yerel bilirkişilerden zeminde göstermeleri istenilmeli, yerel bilirkişilerin zeminde gösterdiği hudutlar teknik bilirkişiye harita üzerinde işaretlettirilmeli, kayıtta okunan "Maraş Yolu", "Çerçili Çayı", "Sahib-i Mülk" ve "Kışlak" sınırlarının neresi olduğu açıklığa kavuşturularak, kadastro tutanak ve dayanakları ile denetlenmelidir. Kayıtta yazılı olup yerel bilirkişiler tarafından zeminde gösterilemeyen hudutların tespiti için taraflara tanık dinletme imkanı sağlanmalı, keşif sırasında dinlenecek yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından tapu kayıtlarının ihdası, intikali ve hudutların arz ettiği özellikler hususunda maddi olaylara dayalı ayrıntılı bilgi alınmalı, keşifte 3402 sayılı Yasa'nın 20. maddesi göz önüne alınarak haritası uygulanmak suretiyle; haritasının bulunmaması halinde kayıtların sınırlarına göre tapu kaydının kapsamı belirlenmeli, tespitte uygulanan tapu kayıtları ile vergi kayıtlarının aynı sınırları ihtiva ettiği anlaşıldığından, iç içe giren bu kayıtlardan miktarı fazla olan kayda itibar edilmesi gerektiği düşünülmeli, en eski tarihli hava fotoğraflarından ve askeri haritalardan yararlanılmak suretiyle, kayıtta okunan "Maraş Yolu", "Çerçili Çayı" ve "Kışlak" sınırlarının askeri haritalarda gösterilip gösterilmediği belirlenmeli, sınır yerlerinin askeri haritalarda gösterildiğinin belirlenmesi halinde, harita ölçekleri birbirine eşitlenmeli, kadastro paftası haritalar üzerine aplike edilerek, tüm sınırlar teknik bilirkişiye haritasında işaretlettirilmeli, İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesinin 1972/510 Esas, 1976/707 Karar dosyası arasında bulunan Necati Behsat tarafından tanzim edilmiş olan teknik bilirkişi raporu ile 22.05.1948 ve 03.12.1965 tarihli teknik bilirkişi raporlarının sınırları okunup, yerel bilirkişilerden zeminde göstermeleri istenilmeli, yine yerel bilirkişi ve tanıklardan, dava konusu taşınmazın kime ait olduğu, kimden kime kaldığı, kim tarafından, ne zamandan beri ve hangi hakka dayalı olarak kullanıldığı hususlarında maddi olaylara dayalı, ayrıntılı bilgi alınmalı; ziraat mühendisi bilirkişiden, dava konusu taşınmazın toprak yapısı, eğimi, bitki deseni ve tarımsal niteliğini açıklayan ayrıntılı rapor alınmalı, bundan sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır. Mahkemece bu olgular göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, kararın açıklanan nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
VI. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle; davacı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/1. maddesi uyarınca Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi kararının ortadan kaldırılmasına, İlk Derece Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İslahiye Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 13.10.2022 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.