Logo

1. Hukuk Dairesi2023/4839 E. 2025/317 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacı tarafından kredi çekmek için davalıya devredilen taşınmazın, borç ödenmesine rağmen geri devredilmemesi nedeniyle açılan inançlı işlem davasında, taşınmazın dava devam ederken icradan satılması üzerine, son kayıt malikinin iyiniyetli olup olmadığının tespiti.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemenin, davalı tarafından davayı kabul etmesine ve taşınmazın el değiştirmesi nedeniyle son kayıt malikinin iyi niyetli olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğini kabul etmesine rağmen, davacıya tanıklarını bildirmesi için süre vermemesi ve tanık dinlenilmemesi, noksan soruşturma ile hüküm tesis edilmesi usule aykırı bulunarak karar bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2020/1853 E., 2023/1515 K.

İLK DERECE MAHKEMESİ : İzmir 2. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2019/31 E., 2020/210 K.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili ve davalı ... mirasçısı ... vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı dava dilekçesinde; maliki olduğu dava konusu 6430 ada 14 parsel sayılı taşınmazdaki 3 numaralı bağımsız bölümünü kredi çekebilmek için davalıya devrettiğini, kredi borcunu kendisinin ödediğini, davalı ile aralarında sözleşme de olduğunu, borcun bitmesine rağmen taşınmazın davalıda kaldığını, vergiler ödendikten sonra taşınmazın adına tescil edileceğini ancak vergileri ödemekte zorluk çektiği için eldeki davayı açtığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiş, aşamada taşınmazın cebri icra ile satışı üzerine davacı vekili 05.02.2020 tarihli dilekçesi ile yeni malike karşı davaya devam edeceklerini bildirmiştir.

II. CEVAP

Davalı ..., süresinde davaya cevap vermemiş; 22.05.2019 tarihli celsede davayı kabul ettiğini bildirmiş, aşamada 11.11.2021 tarihinde ölümü üzerine mirasçısı yargılamaya dahil olmuştur.

Fer’i müdahil; davalı ...’ın, Şirketlerine 160.000,00 TL borcu olduğunu, davalı aleyhine İzmir 20. İcra Müdürlüğünün 2019/226 Esas sayılı takip dosyasında ilamsız icra takibi başlatıldığını, borçlunun itirazı nedeniyle takibin durduğunu, İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2019/43 Esas ve 2019/259 Karar sayılı kararı ile açtıkları itirazın iptali davasının kabulüne karar verildiğini ve kararın 11.07.2019 tarihine kesinleştiğini, mal kaçırma amacıyla eldeki davanın kabul edildiğini ileri sürerek davalı yanında davaya katılmayı ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Davalı ...; dava konusu taşınmazı ihale ile satın aldığını, ihalenin kesinleştiğini, taraflarla bir bağlantısı olmadığını, satış ilanında ve satış anında taşınmazın davalı olduğuna dair bir ibare bulunmadığını, davalıdır şerhinin ihaleden bir gün önce tesis edildiğini, iyi niyetli olduğunu ve haklarının korunması gerektiğini, davalıdır şerhinin kaldırılması gerektiğini belirtmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarihi ve sayısı belirtilen kararı ile; davalının kabul beyanına göre işlem yapılacağını ancak taşınmazın eldeki dava devam ederken İzmir 20. İcra Müdürlüğünün 2019/226 Esas sayılı takip dosyasındaki borç nedeniyle ihale ile üçüncü kişiye satıldığı, davacının davasını yeni malike yönelttiği, taşınmaza davalıdır şerhinin 25.12.2019 tarihinde tesis edildiği, taşınmazı 26.12.2019 tarihinde ihale ile satıldığı, ihale hazırlık evrakında ve satış ilanında bu şerhin bulunmadığı, önceki malikin kabul beyanı dikkate alındığında ihale alıcısının kötüniyetinin hangi nedenle gerçekleşeceği hususunun da aydınlatılması gerektiği, üçüncü kişinin iyi niyetli olmadığına dair delil bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve davalı ... vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarihi ve sayısı belirtilen kararı ile; kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Sebepleri

1. Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle;

a. Kararın gerçeğe, hak ve adalet duygusuna aykırı olduğunu, müvekkilinin kredi çekmek için dava konusu taşınmazı güvendiği davalı ...’a temlik ettiğini, krediyi müvekkilinin kullandığını ve borçlarını da onun ödediğini, taşınmazın davalı ...’a temlik edilmesine rağmen müvekkilinin oturmaya devam ettiğini,

b. Davanın reddi gerekçesinin HMK’nın 125. maddesine dayalı olduğunu, dava konusu taşınmazın dava sırasında başkasına devredilmediğini, taşınmazın icra yoluyla cebren ve mülkiyeti ihtilaflı bir biçimde yargılama bitmeden satıldığını, taşınmazı ihaleden satın alan kişinin taşınmazın davalı olduğunu bile bile ihaleye girdiğini, davalıdır şerhinin 25.12.2019 tarihinde şerh edildiğini, ihalenin 26.12.2019 tarihinde yapıldığını,

c. Mahkemenin kendi kusur ve ihmalini gerekçede açıkladığını, davası açıldığı gün tapu siciline "davalıdır" şerhinin bildirilmesi gerektiğini, bunun yapılmadığını ve defalarca talep edilmesine rağmen, ihtiyati tedbir kararının verilmediğini, yerleşik içtihatlar uyarınca şerhin tapu siciline şerh verilmesinden sonra iktisap eden üçüncü kişilerin iyi niyet iddiasında bulunamayacağını, şerhin konulduğu gün Tapu Müdürlüğünce icra dosyasına bildirim yapıldığını,

d. 26.12.2019 tarihli ihalede borçlu davalının bu durumu beyan etmesine rağmen İcra Müdürlüğünün ihaleye devam ettiğini, 7 günlük ihale kesinleşme sürecinde de şerhin görülmesinin mümkün olduğunu,

e. Davalı ihale alıcısının iyiniyetli olmadığını, tanığının dinlenilmediğini, eksik araştırma yapıldığını, sözleşmenin dikkate alınmadığını,

f. HMK’nın 125. maddesinin yanlış yorumlanıldığını, son duruşmada davalı ...'ın davalı sıfatı kaldırılarak sıfatı kalmadığı belirtilerek yargılamaya devam edildiğini, ihale alacaklısı ...’ın davalı yanında davaya müdahil olarak katılmasına karar verildiğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

2. Davalı ... mirasçısı Erdin vekili temyiz dilekçesinde özetle;

Müvekkilinin babası ...’ın onurlu bir avukat olduğunu, bu olaya üzüntüsü nedeniyle kalp krizi geçirdiğini ve öldüğünü, davacının da eski bir futbolcu olduğunu belirterek davacı vekilinin dilekçesindeki nedenleri ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

B. Değerlendirme ve Gerekçe

Dava, inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Dosya içeriğinden; 6430 ada 14 parsel sayılı taşınmazdaki 3 numaralı bağımsız bölümün davalı ...’a devrine ilişkin resmi senedin dosya arasında yer almadığı, anılan bağımsız bölümün davalı ... adına kayıtlı iken 26.12.2019 tarihinde yapılan ihale nedeniyle 10.01.2020 tarihinde davalı ... adına tescil edildiği görülmüştür.

Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.

Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.

Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.

Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-ı müstear iddialarının, Medeni Kanun'un yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmış ve sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile ispatının mümkün olduğuna, hükmolunmuştur.

İçtihadı Birleştirme kararlarının konularıyla sınırlı, sonuçlarıyla bağlayıcı bulunduğu tartışmasızdır. Nam-ı müstear için düzenleme getiren 1947 tarihli kararın, teminat amacıyla temlike dair inanç sözleşmelerini kapsadığı da kuşkusuzdur. Uygulamada anılan sözleşmeler gerek özü gerek işleyişi açısından genelde muvazaa, özelde ise nam-ı müstear başlıkları altında nitelendirilegelmektedir. Belirtilen İçtihadı Birleştirme Kararında da değinildiği üzere; inanç sözleşmeleri bir yandan mülkiyeti nakil borcu doğurması bakımından tarafları bağlayıcı, diğer yandan mülkiyetin naklinin sebebini teşkil etmesi açısından tasarruf işlemlerini bünyesinde barındıran sözleşmelerdir. Bu durumda, koşulların oluşması halinde taşınmaz mülkiyetini nakil özelliğini taşıdığı kabul edilmelidir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hem de taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.

Diğer taraftan, bilindiği üzere hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve ... içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988. ve 98., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddelerinin özel hükümleri getirilmiştir.

Bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından ... sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nın 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3. kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3. kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.

Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden, iktisapta bulunan kişinin iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten, bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse, diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.

Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan ... ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta şeklen iyi niyetli gözükeni değil gerçekten iyi niyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.

Nitekim bu görüşten hareketle, "kötüniyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (re'sen) nazara alınacağı” ilkeleri 08.11.1991 tarih l990/4 Esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.

Somut olayda, davalı ...’ın davayı kabul ettiğinin ve bu kabule göre işlem yapılması gerektiğinin, ancak taşınmaz el değiştirdiği için son kayıt malikinin iyi niyetli olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğinin İlk Derece Mahkemesinin kabulünde olmasına rağmen dava dilekçesinde tanık deliline dayanan davacı tarafa tanık listesini bildirmesi için usulünce süre verilmemesi ve tanıkları dinlenilmemesine rağmen üçüncü kişinin iyi niyetli olmadığına dair delil bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.

Hal böyle olunca, öncelikle dava konusu taşınmazın davacı ... tarafından davalı ...’a devrine ilişkin resmi senedin dosya arasına alınması, tanık deliline dayanan taraflara tanık listesi sunması için usulüne uygun süre verilmesi, tanık bildirilmesi halinde dinlenilmesi, taraflarca süresinde bildirilen diğer delillerin toplanması ve yukarıdaki ilkeler doğrultusunda inceleme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturmayla yetinilerek hüküm tesis edilmiş olması doğru değildir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı ve davalı ... mirasçısı ... vekilinin temyiz itirazlarının değinilen yön itibariyle kabulü ile; temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde temyiz eden davacı ve davalı ... mirasçısı ...'e iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

03.02.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.