"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/1664 E., 2023/237 K.
KARAR : Başvurunun kısmen kabulü ile yeniden esas hakkında hüküm kurma
İLK DERECE MAHKEMESİ : ... 11. Aile Mahkemesi
SAYISI : 2021/703 E., 2022/438 K.
Taraflar arasındaki evlenen kadının evlenmeden önceki soyadını kullanmasına izin davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı kadın vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne, davacı kadının evlenmeden önceki soyadını kullanmasına izin verilmesine, evlenmeden önceki nüfus kütüğüne kaydının yapılmasına ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı kadın ve davalı erkek vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı kadın vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin sadece kızlık soy ismini kullanmasının bir insan hakkı olduğunu ve evlendikten sonra kocanın kütüğüne kaydının yapılmasının cinsiyete dayalı farklı muamele teşkil ettiğini iddia ederek müvekkilinin nüfus kaydında '' ...' olarak yer alan soyadının kızlık soyadı olan '' ... '' olarak değiştirilmesine, evlendikten sonra "... ili ...ilçes...Köyü Cilt Sıra No:19 Aile Sıra No:118 Birey Sıra No: 109" olan nüfus kütük kaydının evlenmeden önceki kütüğüne "... İli ... İlçesi...Köyü Cilt Sıra No:9 Aile Sıra No:32 Birey Sıra No: 26" olarak kaydının yapılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II. CEVAP
Davalılar davaya cevap vermemişlerdir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi (CEDAW)'nin Türkiye Cumhuriyeti tarafından 11.06.1985 tarihinde imzalanıp 14.10.1985 tarihinde Resmi Gazetede yayınlandığı, sözleşmenin esas itibariyle Kadınlar İçin Haklar, Devletler İçin Yükümlülükler bildirgesi olduğu, sözleşmenin 16 ncı maddesinde taraf devletlerin kadınlara karşı evlilik ve aile ilişkileri konusunda her türlü ayrımı önlemek için bütün tedbirleri alacakları ve özellikle kadın-erkek eşitliği ilkesine dayalı olarak evlenmede erkeklerle eşit hakları sağlayacakları, aile adı, meslek ve iş seçimi dahil karı koca için eşit kisisel hakları tanıyacakları şeklinde düzenleme bulunduğu halde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin taraf olduğu sözleşme hükümlerine uygun olarak kadın-erkek eşitliğine aykırı olduğu yargısal kararla da belirlenen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu`nun (4721 sayılı Kanun) 187 nci maddesinde değişiklik yapılmadığı, 4721 sayılı Kanun`un 187 nci maddesinin CEDAW 16 ncı maddesi ve 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen kadın-erkek eşitliği kuralına aykırı olduğu ve 2709 sayılı T.C. Anayasası'nın 90 ıncı maddesinin son fıkrasına göre usulüne uygun yürürlüğe girmiş Milletlerarası Anlaşmanın kanun hükmünde olduğu, davaya dayanak olarak gösterilen uluslararası sözleşmelerde evli kadının bekarlık soyadını kullanacağına ilişkin her hangi bir hüküm bulunmayıp taraf devletlere eşitliği sağlayıcı yasal düzenleme yapma yükümlülüğü getirilmiş olup sözleşmenin imzalanmasından sonra yasal bir düzenleme yapılmadığı, uygulamada bekarlık soyadını kullanmak isteyen evli kadınlar tarafından açılan sadece bekarlık soyadını kullanma davalarında verilen kabul kararları ile sadece dava açanın sahip olduğu, dava açmayan kadının kullanamadığı bir hak niteliği kazandığı, AİHS ve CEDAW'daki hükümlerin Anayasa'nın 90 ıncı maddesinin birinci fıkrasında belirtildiği şeklinde kanun hükmünde olduğu hususunun kabul edilmiş olması halinde ise kanun hükmünde olan sözleşme hükümlerinin idare tarafından da yerine getirilmesi gerektiği, nüfus müdürlüğünce sözleşme hükümlerine göre işlem yapılması gerektiğinin kabul edilmesi zorunluluk olduğu halde idarece bu yönde işlem yapılmayıp talep sahibi kadının dava açmaya zorlanmasının kanunların her yerde ve herkes için aynı şekilde uygulanabilmesine olanak tanıyan hukukilik ilkesine aykırı olduğu, yasama, yürütme ve yargı erklerini yetkilerinin hangi makamlarca kullanılacak olduğu hususunun Anayasa'nın 7, 8 ve 9 uncu maddelerinde düzenlendiği, yasama veya yürütme erkinin yargı erkini kullanması mümkün olmadığı gibi yargı makamlarının da yasa erki yerine geçerek karar vermesinin mümkün olmadığı, 2709 sayılı Kanun`un 10 uncu maddesinin ikinci fıkrası, CEDAW 16.maddelerine uygun kadın-erkek eşitliğini sağlayacak düzenlemenin yasama mercileri tarafından yapılması gerektiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı kadın vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı kadın vekili; İlk Derece Mahkemesinin yetersiz ve hukuki dayanaktan yoksun gerekçe kurduğunu, davacının haklı taleplerinin reddedilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, bu konuda sayısız kabul kararları verildiğini, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin taraf olduğu temel hak ve özgürlüklere ilişkin Uluslararası Sözleşmeler normlar hiyerarşisi bakımından kanunların üstünde Anayasanın altında yer aldığını, Türkiye'nin taraf olduğu temel hak ve özgürlüklere ilişkin başta İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ile temel hak ve özgürlükleri düzenleyen diğer sözleşmelerde, evli kadının "evlenmeden önceki soyadını muhafaza edeceğine" ilişkin açık bir hüküm ve düzenleme bulunmadığını, bu konuda İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi`nin ihlal kararı verdiğini, davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; Hukuk Genel Kurulunun 30.09.2015 tarih ve 2014/2-889 Esas, 2015/2011 Karar sayılı kararında uluslararası insan hakları hukukunun temel belgelerinden olan ve Türkiye'nin usulüne uygun olarak onaylayıp taraf olduğu sözleşmenin, iç hukukta doğrudan uygulanma kabiliyetini haiz olduğu, Sözleşmenin 8 inci maddesinin özel hayata ve aile hayatına saygıyı ifade ederken, 14 üncü maddesinin cinsiyete dayalı ayrımcılığı yasakladığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, kişinin soyadını özel hayat kapsamında değerlendirerek evli kadının kocasının soyadını kullanma zorunluluğunu özel hayata müdâhale olarak kabul ettiği birçok kararında, soyadı kullanımı ile ilgili başvuruların, Sözleşme'nin 8 inci maddesinde yer alan "özel hayatın ve aile hayatının korunması" ilkesi kapsamında incelendiği ve kadının evlendikten sonra yalnızca evlilik öncesi soyadını kullanmasına ulusal mercilerce izin verilmemesinin, sözleşmenin özel hayatın gizililiğini öngören 8 inci maddesiyle bağlantılı olarak, ayrımcılığı yasaklayan 14 üncü maddesine aykırı olduğu sonucuna varıldığı, Anayasa'nın 90 ıncı maddesinin beşinci fıkrası uyarınca, sözleşmelerin hukuk sistemimizin bir parçası olup, kanunlar gibi uygulanma özelliğine sahip olduğu, yine aynı fıkraya göre, uygulamada bir kanun hükmü ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin olan sözleşme hükümleri arasında bir uyuşmazlığın bulunması halinde, sözleşme hükümlerinin esas alınmasının zorunlu olduğu, bu kuralın bir zımni ilga kuralı olup, temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşme hükümleriyle çatışan kanun hükümlerinin uygulanma kabiliyetini ortadan kaldırmadığı, yargılama kapsamında verilen kararın 4721 Sayılı Kanun’un 187 nci maddesine dayanarak verildiğinin anlaşıldığı, ancak, yukarıda yer verilen tespitler ışığında ilgili Kanun hükmünün sözü edilen Sözleşme hükümleri ile çatıştığı, bu durumda, uyuşmazlığı karara bağlayan İlk Derece Mahkemelerinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve diğer uluslararası insan hakları antlaşmaları ile çatışan 4721 Sayılı Kanunun 187 nci maddesini kararlarına esas almayarak, başvuru konusu uyuşmazlık açısından Anayasa'nın 90 ıncı maddesi uyarınca uygulanması gereken uluslararası sözleşme hükümlerini dikkate alması gerektiği sonucuna varıldığı, sebep önemli olmaksızın davacının evlilik birliği içinde sadece kızlık soyismini kullanmak istediği, kızlık soyismini kullanmak istemek için haklı bir gerekçenin bulunmasına ihtiyaç bulunmadığı, bu hakkın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8 ve Anayasa'nın 17 nci maddeleri kapsamında bir insan hakkı olduğu ve cinsiyete dayalı olarak bir ayrıma tabi tutulmaksızın erkek ve kadın arasında eşit şekilde uygulanması gerektiği, aksi durumun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 14 üncü maddesine aykırılık teşkil edeceğinin belirtildiği, açıklanan kurallar çerçevesinde, 4721 sayılı Kanun`un 187 nci maddesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşme hükümleri ile çatıştığı, bu durumda, Mahkemece, Anayasa'nın 90 ıncı maddesi uyarınca uygulanması gereken uluslararası sözleşme hükümlerinin dikkate alınması gerektiği, davacının evlenmeden önceki soyadını kullanma ile ilgili davasının kabulü gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı, evlenmeden önceki nüfus kütüğüne kaydının yapılmasına ilişkin talebiyle ilgili olarak yasal düzenlemeler ve kamu düzeninin gereği olarak davacının talebinin reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile davacı kadın vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının tümüyle kaldırılmasına, yeniden hüküm kurulmasına, davacının davasının kısmen kabulü ile davacı kadının evlenmekle edindiği '' Turan '' soyadının iptali ile sadece kızlık soyadı olan ''...'' soyadını kullanmasına izin verilmesine, davacının evlenmeden önceki nüfus kütüğüne kaydının yapılmasına ilişkin talebinin reddine, yargılama giderlerinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacı kendisini vekil ile temsil ettiğinden 9.200,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı kadın vekili ve davalı erkek vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1.Davacı kadın vekili; müvekkilinin hiç bir zaman eşinin soyadını ve kütüğünü benimsemediğini, bu düzenlemelerin cinsiyet eşitliğine ve insan haklarına aykırı olduğunu, müvekkilin aidiyet duygusundan mahrum bırakıldığını, korunması gerekli bir kamu düzeni olmadığını, nüfus kütüğüne kaydın kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olup devredilmeyeceğini, İdarenin kamu düzenini koruması gerekliliği yanında bireylerin temel haklarını koruma zorunluluğunun bulunduğunu belirterek nüfus kütüğüne ilişkin talebin reddedilmesi yönünden kararın bozulmasını talep etmiştir.
2.Davalı erkek vekili; müvekkilinin ne İlk Derece yargılaması ne de istinaf yargılaması boyunca davacının soy ismi değişikliği ve nüfus kütüğü değişikliği taleplerine karşı bir beyanda bulunmadığını, ancak Bölge Adliye Mahkemesi tarafından aleyhine yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmedildiğini, tüm yargılama giderinin davacı üzerine bırakılması gerektiğini belirterek yargılama gideri ve vekâlet ücreti yönünden kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, kadının evlendikten sonra nüfus kütüğünün eşinin kütüğüne taşınmasının cinsiyete dayalı farklı bir muamele olup olmadığı, buna ilişkin yasal düzenlemelerin kamu düzeninin gereği olup olmadığı bu kapsamda davacının evlenmeden önceki kütüğüne kaydının yapılmasına ilişkin talebinin kabul edilmesi gerekip gerekmediği, davanın mahiyeti gereği davalı eş aleyhine yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmedilip hükmedilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri, 4721 sayılı Kanun`un 187 nci maddesi, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu`nun (5490 sayılı Kanun) 23 üncü maddesi, TC. Anayasası'nın 90 ıncı maddesi.
3. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2.Temyizen ..., tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup taraf vekilleri tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
08.11.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.