"İçtihat Metni"
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2019/2959 E., 2022/1003 K.
DAVA TARİHİ : 18.01.2018
KARAR : Davanın kabulü
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2018/32 E., 2019/356 K.
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmiş; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 07.03.2023 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Belli edilen günde taraflardan birisi gelmediğinden, Cumhurbaşkanlığının 11.02.2023 tarihli ve 32101 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 120 numaralı " Olağanüstü Hal Kapsamında Yargı Alanında Alınan Tedbirlere İlişkin Kararnamesi " kapsamında verilen 06.02.2023 tarihinden başlamak üzere 06.04.2023 tarihine kadar durma kararına istinaden Yargıtay Birinci Başkanlığının 13.02.2023 tarihli ve E-84632637/1786 sayılı yazısı ekinde sunulan Yargıtay Başkanlar Kurulunun 13.02.2023 tarih ve 4 sayılı kararının 4 üncü ve 5 inci maddeleri gereği duruşmanın 16.05.2023 tarihine ertelenmesine karar verilmiştir.
Belirtilen tarihte gelen davacı vekili Avukat ... ile davalı vekili Avukat ...'ın sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saat 14.00'te Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı; emlak danışmanı dava dışı Orhan tarafından satın alınacak taşınmazın sahibi olarak gösterdiği davalının hesabına kapora bedeli gönderdiğini, ancak davalının satılık taşınmazı olmadığını öğrendiğinde sözlü olarak bedelin iadesini talep ettiğini, davalının kendisini oyaladığını, borcun ödenmediğini, dava dışı kişi tarafından hesabından habersiz para çekilmesinin kendisini ilgilendirmediğini ileri sürerek; kapora olarak gönderilen 500.000 TL'nin icra takibinin başlatıldığı 28.11.2016 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı; hesabına yatırılan paradan haberdar olmadığını, yeğeni olan dava dışı Orhan'ın vekaletnameyle parayı çektiğini, davacı ile birlikte hareket ederek birçok kişiyi dolandırdıklarını, aldıkları vekaletnameler ile gayri yasal olarak taşınmazları adına devraldıklarını, davacı ile aralarında alım satım ilişkisi bulunmadığını, Almanya'da yaşıyor olmasından yararlanılarak eylemin gerçekleştirildiğini, icra takibi ile durumu öğrendiğini savunarak, davanın reddini ve lehine tazminata hükmedilmesini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; dava konusu havalenin kapora açıklamasıyla davalı hesabına 500.000 TL miktarında gerçekleştirildiğinin tarafların kabulünde olduğu, dava dışı vekil ile davalı arasındaki vekaletin kötüye kullanılmasına ilişkin uyuşmazlığın doğrudan işbu dosyayı ilgilendirmediğinden ilgili hukuk ve ceza dosyaların bekletici mesele sayılmayacağı, dava dışı vekil ile davalı arasındaki ilişki ve davalı tarafından verilen vekaletin kötüye kullanılıp kullanılmadığının ayrı bir yargılamayı gerektirdiği, sözleşmenin geçerli olmaması nedeniyle verilen paranın iadesinin istenebileceği gerekçesiyle; davanın kabulü ile 500.000 TL'nin 28.11.2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davalı vekili; vekaletnameyle işlem yapan dava dışı Orhan'ın davacıyla birlikte hereket ettiğini, vekaletnamenin kötüye kullanılması suretiyle gerçek dışı borç oluşturulduğunu, amaçlarının dolandırıcılık olduğunu, hatalı değerlendirme yapıldığını, davalının Almanya'da yaşadığını, yeğeni olduğu için güvenerek vekalet verdiğini, kurgu ile bir çok eylem gerçekleştirdiklerini, İstanbul 21. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/405 E. sayılı dosyasında, ablası ve yeğeni tarafından davacı ve Orhan'a karşı açılan tapu iptali tescil davasının, davalı Orhan'ın vekaleti kötüye kullandığı, yapılan devrin geçersiz olduğu gerekçesiyle kabul edildiğini, kardeşi Gülizar ile birlikte Orhan hakkındaki suç duyurusuna ilişkin İstanbul 34. Asliye Ceza Mahkemesinin 2021/256 E. sayılı dosya ile dava açıldığını, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/55082 Soruşturma numaralı dosyası, İzmir 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/344 E. sayılı dava dosyası ve İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/43939 Soruşturma numaralı
dosyalarına ilişkin belgeler sunulduğunu, yine Orhan hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2018/139627 soruşturma numaralı dosyasından suç duyurusunda bulunulduğunu, aralarında herhangi bir alım satım ve kapora ilişkisi bulunmadığını, hesabına havale yapıldığından haberdar olmadığını, taşınmazı olmadığından haksız kazanç amacıyla kapora olarak para yatırıldığını, tanık beyanlarının yer aldığını, üçüncü kişinin vekil ile işbirliği içerisinde vekaleti kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmayacağının resen dikkate alınması, savcılık soruşturma dosyalarının bekletici mesele yapılması gerektiğini ileri sürerek; İlk Derece Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davalı taraf her ne kadar dava dışı şahıs Orhan hakkında vekaletin kötüye kullanılması ve dolandırıcılık suçlarından dolayı şikayetçi olunduğunu ve buna ilişkin olarak savcılık dosyaları ve açılması muhtemel ceza davalarının bekletici mesele sayılması gerektiğini belirtmiş ise de, müsnet davanın davalıya verilen paranın iadesi talebine ilişkin olup, dava dışı vekil ile davalı arasındaki vekaletin kötüye kullanılmasına ilişkin uyuşmazlığın doğrudan iş bu uyuşmazlığı ilgilendirmediği, ayrıca davalı taraf davacının, dava dışı Orhan ile birlikte hareket ettiğine dair dosyaya yeterli delil sunmadığı gibi cevap ve istinaf dilekçesinde bahsettiği İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/43939 Sor. numaralı dosyasından yapılan soruşturma sonrasında açılan İzmir 24. Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/259 E., 2019/800 K. sayılı kararıyla davacının suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle beraat ettiği, pey akçesinin davalı tarafça iade edilmesi gerektiği, davalının iddialarını ispatlayamadığı, kararın yerinde olduğu gerekçesiyle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili; istinaf dilekçesinde bildirdiği sebepleri tekrar ederek, kararın bozulmasını talep etmistir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, davacı tarafından kapora açıklamasıyla davalının hesabına gönderilen bedelin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre tahsili istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1- Tapuda kayıtlı taşınmazların satışının, TMK'nın 706, TBK'nın 237, Tapu Kanunu’nun 26 ve Noterlik Kanunu’nun 60 ve 89 uncu maddeleri gereğince resmi şekilde yapılması zorunlu olup, haricen yapılan satış sözleşmeleri hukuken geçersizdir. Geçersiz sözleşmeler taraflarına geçerli sözleşmelerde olduğu gibi hak ve borç doğurmaz. Taraflar verdiklerini sebepsiz zenginleşme kurallarına göre geri isteyebilirler.
2-Birden fazla kimsenin bankada açtırdıkları ortak hesap, sözleşmeye dayanan müteselsil alacaklılık tipini oluşturur.
Ortak hesaptaki hesap üzerinde hak sahibi birden fazla kimse gözükür. Bu durumda banka tıpkı bireysel hesapta olduğu gibi aynı edimi hesap alacaklılarına karşı borçlanır.
Hesap türünün belirlenmesinde temel ölçüt bankaya ödeme yapan kişinin iradesidir. Ancak ödeme yapan kişinin iç iradesi yerine banka tarafından anlaşılabilir olan ya da görülebilir iradesi önemlidir (Bkz.Faruk Acar, Türk-İsviçre Medeni Hukukunda Alacaklılar Arası Teselsül-doktora tezi-Ank.2003, sh.168, dip not: 68 ve ora da anılan : Canarıs ve Wagner).
Bilimsel öğretide ortak hesap kavramı adı altında hem “tek imzalı (teselsüllü) ortak hesap hem de “birlikte imzalı ortak hesap” türü anlaşılmaktadır. Ortak hesap türü ayırımını sağlayan tek ölçüt, banka nezdindeki hesap üzerinde birlikte alacaklıların tasarruf yetkilerinin şeklidir. İlkinde her bir mudi banka hesabı üzerinde diğerlerinin katılımı olmaksızın tasarruf edebilmektedir. Buna karşın birlikte imzalı ortak hesapta her bir mudi tek başına hesap üzerinde tasarruf edemez, banka ancak bütün mudilere birlikte ödeme yaparsa borcundan kurtulmuş olur (Bu konuda özlü bilgi için bkz. Tekinalp, Ünal: Banka Hukukunun Esasları, İst.1988, sh.328 vd.)
3- Ortak hesabı açan ve mevduatın konusu olan parayı yatıran hesap sahibinin sözleşmeyi imzalaması ile sözleşmenin banka ile diğer hesap sahipleri arasında kurulmuş olduğunun kabulü gerekir. Diğer ortak hesap sahiplerinin imzalarının sözleşmede bulunmaması sonucu etkilemez. Bunun aksi, sözleşmenin kuruluşunun imzaları eksik olan diğer hak sahiplerinin imzalarının tamamlanmasına bağlı tutulduğuna dair sözleşmede bir hükmün yer almış olmasına bağlıdır. Matbu sözleşme metninde böyle bir kayıt olmamasına, matbu sözleşme metninin banka yetkilileri ve müşterek hesabı açtıran ve mevduatı bankaya yatıran hesap sahibinin imzalarına rağmen, sözleşmede taraf olarak isimleri bulunan diğer hesap sahiplerinin imzalarının “yokluğu” nedeniyle sözleşmenin kurulmadığını iddia etmek, doğruluk ve dürüstlük kuralına uygun düşmez (Kaplan, İbrahim: Banka Sözleşmeleri Hukuku, c.1, Ank. 1996,sh.233 vd.). O halde denilebilir ki, teselsüllü ortak hesabın açılması sırasında hesabı açtıranın dışındaki diğer hesap sahiplerinin imzalarının bulunmaması ancak, teselsüllü ortak hesap sözleşmesinde tüm hesap sahiplerinin sözleşmeyi imzalamaları halinde sözleşmenin yürürlüğe gireceği yönünde bir hüküm mevcutsa, sözleşmenin kuruluşuna engel olur.
4- Açıklık bulunmaması halinde, teselsüllü hesabın varlığı kabul edilir. Bir başka anlatımla, ortak hesap açılırken bankaya aksine bir anlaşma sunulmamışsa, bankadaki müşterek hesabın, aktif teselsüllü müşterek hesap olduğu bilimsel öğretide oybirliği ile kabul edilmektedir. Zira, ortak hesap sahiplerinin banka karşısındaki yetkileri müteselsil alacaklılığın söz konusu olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü ortak hesapta BK.mad.148/1’deki (TBK md.169/1) hükme uygun olarak, her bir hesap sahibi banka nezdindeki tutarın tamamı üzerinde bağımsız şekilde tasarruf edebilmektedir.
5- Ortak hesaptaki paylar, aksi iddia edilip kanıtlanmadıkça birbirine eşittir. Zira, para müşterek hesaba yatırıldığına ve pay bakımından bir anlaşma bulunmadığına göre, mülkiyetin yarı yarıya olmak üzere hak sahiplerine ait olması gerekir (11.HD.21.3.2002;1579/2539;Acar, sh. 336,337).
6- Mevduat hesabı birden fazla kişiye ait ise, mudilerden birinin ölümü halinde, -aksine sözleşme yoksa- hesaptaki paralar eşit paylara bölünecek ve hayatta kalan mudiye kendi payı ödenebilecektir (Reisoğlu, Seza : Bankalar Kanunu Şerhi, Ank.2002, sh.390). Zira, taraflardan her biri hesaptan para çekerken payına göre kendi adına, payından fazlası için diğer hesap sahibinin vekili olarak hareket etmekte olup, payından fazla çektiği miktarda diğer hesap sahibine göre borçlu durumuna girer (2.HD. 29.1.1987, 495/11191; HGK. 11.2.1998, 40/75).
7- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) “Bekletici sorun” başlıklı 165 inci maddesinde; “(1) Bir davada hüküm verilebilmesi, başka bir davaya, idari makamın tespitine yahut dava konusuyla ilgili bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise mahkemece o davanın sonuçlanmasına veya idari makamın kararına kadar yargılama bekletilebilir." hükmü yer almaktadır.
3. Değerlendirme
1. Somut uyuşmazlıkta; dosya içerisinde yer alan Garanti bankası üst yazısı ve davalı beyanına göre, kapora açıklamasıyla gönderilen hesabın davalı ve dava dışı Orhan adına ortak hesap niteliğinde olduğu, ortak hesaplarda her bir hesap sahibinin banka nezdindeki tutarın tamamı üzerinde bağımsız şekilde tasarruf edebildiği, birbirlerine karşı vekil gibi sorumlulukları bulunduğu, buna göre her ne kadar davacı ile dava dışı şahıs arasında işbirliği nedeniyle vekaletin kötüye kullanıldığı ileri sürülmüş ise de birlikte ortak hesap açan davalının hesaba yatan paradan sorumlu olduğu, vekil gibi sorumlu olan dava dışı kişiye karşı aralarındaki iç ilişki kapsamında işbu davadan ayrı talepte bulunabileceği görülmektedir.
2. Temyizen incelenen kararda; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre; vekaletin kötüye kullanıldığına dair dosyaların bekletici mesele yapılmamasında isabetsizlik bulunmadığı, sebepsiz zenginleşme hükümleri kapsamında gönderilen bedelinin iade edilmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
8.400 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Aşağıda yazılı bakiye temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
16.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.