Logo

3. Hukuk Dairesi2023/103 E. 2023/1434 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Murisin hesabından torununun hesabına yapılan para transferinin hileli davranış nedeniyle iptali ve miras hissesi oranında alacağın tahsili talebi.

Gerekçe ve Sonuç: Davalı torunun, murisle uzun yıllar birlikte yaşadığı, bakımını üstlendiği ve murisin gerçek iradesinin bankadaki parasını torununa bağışlamak olduğu gözetilerek, hile iddiasının ispatlanamaması nedeniyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2020/853 E., 2022/2370 K.

DAVA TARİHİ : 27.09.2016

KARAR : Davanın reddi

İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2016/382 E., 2019/623 K.

Taraflar arasındaki muris muvazaasına dayalı tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı; kendisinin davalının halası olduğunu, davalı ile babasının 2016 yılının Nisan ayında akli dengesi yerinde olamayan hasta annesi muris Halime Bayhan Bınarlı'yı alarak, hileli ve yanıltıcı davranışlar ile kendisini özel hastanede tedavi ettireceklerini söyleyerek Halkbankası ... şubesine götürdüklerini, hesabında bulunan tüm paranın murisin torunu olan davalı ...'nın yine aynı bankada bulunan hesabına havale yapıldığını, kendisinden mal kaçırdıklarını, annesinin devlet hastanesinde tedavi gördüğünü ve tüm masraflarının SGK tarafından karşılandığını, annesinin 19.07.2016 tarihinde vefat ettiğini belirterek, annesinin hesabından davalının hesabına hile yolu ile yapılan para transfer işlemlerinin muvazaa nedeniyle iptaline, alacağın belirsiz olması nedeniyle fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 1.000 TL'nin iadesine karar verilmesini istemiş, 28.06.2018 tarihli ıslah dilekçesi ile, annesinin vadeli mevduat hesaplarında 04.04.2016 tarihi itibariyle toplam 262.639,59 TL tutarında bakiye bulunduğunu, yine aynı tarihte vadeli hesabının kapatılıp bu miktarın çekildiğini, davalı adına aynı tarihte yeni vadeli hesap açıldığını ve 267.639,59 TL yatırıldığının görüldüğünü, çekilen ve yatırılan miktarların birbiriyle bağlantılı olduğunu, hesaptaki paranın kendi hissesine düşen 1/2'sini talep hakkının olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla, toplam 131.319,79 TL alacağın, işlem tarihi olan 04.04.2016 tarihinden itibaren işleyecek bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı; muris ...'nın hiç bir sağlık problemi yok iken rahatsızlanıp üç ay içerisinde tümör nedeniyle vefat ettiğini, ölüm döşeğindeyken akıl sağlığını kaybettiği ve kendisinin bunu fırsat bildiği iddiasının gerçeği yansıtmadığını, kendisi ile babası ....nın hiç bir zaman murisi özel hastanede tedavi ettireceklerine ilişkin bir vaatte bulunmadıklarını, 30 yıl boyunca babaannesiyle beraber yaşadığını, bunun doğal bir sonucu olarak aralarında hiçbir zaman para hesabı yapılmadığını, tüm bakım harcamalarının kendisi tarafından yapıldığını, babaannesinin sadece emekli maaşı olduğunu, kazandığını babaannesine verdiğini, babaannesinin parayı kendi hesabına koyduğunu, beraber paylaştıkları evin ihtiyacına göre ev için alışveriş yaptıklarını, evin faturalarını ödediğini, aynı zamanda babaannesinin tüm ilaç masraflarını da kendisinin karşıladığını, murisin hesabındaki paranın büyük bir kısmının kendisinin olduğunu, bu paranın ne kadar olduğunun hesabının kendisi ile babaannesi arasında hiç bir zaman tutulmadığını, davacı hesaptaki paranın tamamının murise ait olduğunu iddia ediyorsa bunu ispat etmekle yükümlü olduğunu belirterek davanın reddini dilemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacının, murisin ayırt etme gücüne sahip olduğunu, hile sonucu davaya konu tasarrufu gerçekleştirdiğini iddia ettiğini, taraflarca murisin temyiz kudretinin yerinde olduğu konusunda uyuşmazlık bulunmadığından bu hususta araştırma yapılmasına lüzum görülmediği, dinlenen taraf tanıklarının beyanlarından ve dosya kapsamından, tasarrufun yapıldığı tarihte murisin davacı tarafça özel hastanede tedavisinin gerçekleştirileceği vaadi ile hile sonucu aldatıldığı iddiasının ispatlanamadığı, somut olayda, ...'ın banka hesaplarındaki vadeli hesabı kapatarak davalıya ait hesaba para transfer etmesinin murisin uzun yıllar aynı evde yaşadığı yakın ilişki içerisinde olduğu torununa elden yapılan bağış olarak kabul edildiği, hukuki işlemin konusu olan para üzerindeki zilyetlikten ibaret olan hakkın devri hususuna ilişkin bağış sözleşmesinin, hiçbir şekil şartına bağlı olmadığından geçerli olduğu, o halde davacıların, hukuken taşınır eşya niteliğinde bulunan paranın muvazaalı bir şekilde bağış yoluyla davalı tarafa zilyetliğin devir ve teslim olunduğuna ilişkin işlemlerin iptalini istemesinin olanaklı olmadığını, iptali istenen işlemlerin geçerli olduğu ve muvazaa iddiasının açıklanan sebeplerle varolmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacı vekili; davanın, akıl hastalığı veya sadece hile nedeniyle yapılan işlemin iptali değil, muris muvazaası nedeniyle işlemin iptali ve müvekkili davacının hissesi oranında paranın ödenmesine ilişkin tazminat davası olduğunu, mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı işlem yapıldığını, davalının bankada muris ...'nın vadeli mevduat hesaplarındaki paranın kendisine ait olduğu iddiasının tamamen gerçek dışı olup, aynı banka ve şubede hesabı olan bir kişinin kendi parasını aynı banka ve şubede hesabı bulunan babaannesinin hesabına yatırmış olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davalının bağışa muhtaç olmadığını, bağışlanması gereken biri varsa oda müvekkili davacı olduğunu, miras bırakan ...’nın hasta olmasından, akli dengesinin yerinde olmamasından, kafasındaki beyin tümörünün büyümesi ve beyine baskı yapması nedeni ile sağlıklı düşünemediği bir dönemde "seni özel hastanede tedavi ettireceğiz, seni iyileştireceğiz" şeklindeki hileli beyanlarla kandırılması sureti ile bankadaki paralarının çektirilip davalının hesabına yatırıldığını, yoksa murisin akıl hastası olmadığını, gerçekten ihtiyacı olan kendi öz çocuğu dururken hiçbir ihtiyacı olmayan torununa bu kadar parayı vermiş olmasının düşünülemeyeceğini belirterek davanın kabulüne karar verilmesini talep ederek kararı istinaf etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacının, murisin hileli yollarla kandırılarak bankadaki mevcut parasının çektirilip davalıya verildiğini iddia ettiği, bu durumda muris muvazaasının söz konusu olmadığı, davacı davalının, murisi Halime'yi özel hastanede tedavi ettireceği vaadi ile bankadaki parasının çekilerek kendi hesabına yatırılmasını sağladığını iddia ettiğinden bu durumu kanıtlamasının gerektiğini, muris ...'ya ait sağlık raporları değerlendirildiğinde, 30.04.2016 tarihinden önce Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından beyin tümörü olduğuna ilişkin teşhis konulmadığı, murisin Halk Bankası Fatih Şubesinde bulunan hesabındaki paranın 04.04.2016 tarihinde çekildiği görülmekle, murisin ameliyata ilişkin kandırılmak suretiyle parasının alındığına dair delil teşkil etmediği, öte yandan davacı, bankadaki paranın muris muvazaası nedeniyle davalıya geçtiğini iddia etmiş ise de, murisin gerçek iradesinin ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasının gerektiği, somut olay değerlendirildiğinde davalının murisin torunu olduğu, uzun yıllardır birlikte yaşadıkları bakım ve gözetim ile her türlü sosyal ihtiyaçlarını karşıladığının tanık anlatımlarıyla anlaşıldığı, ayrıca muris adına kayıtlı gayrimenkullerin de mevcut olduğu, murisin gerçek iradesinin bankadaki parasını torunu davalıya bağış niteliğinde olduğu ve bağışın belli bir şekil şartına bağlı olmadığı, murisin mirasçılardan mal kaçırmak kastının bulunduğuna dair delil bulunmadığı göz önüne alınarak davanın reddine karar verilmesin usul ve yasaya uygun olduğu belirtilerek HMK m.353/1-b-1 gereğince davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; davacının gerçekten yardıma muhtaç olduğunu, tek çocuğu ile kirada oturduğunu, başkaca bir gelirinin olmadığını, davalının durumunun iyi olduğunu ve çalıştığını, davalıya ait banka hesabında yüklü miktarda para ve bir tane de dairesinin olduğunu, yani davalının bağışa muhtaç olmadığını, eğer ki ortada bir bağış varsa, bu bağış ile davalının sebepsiz yere daha da zenginleştiğini, bağış yapılması gereken birisi varsa o da davacı olduğunu, dolayısıyla ortada gerçek bir bağışlama iradesinin olmadığını, davalının murisin torunu olduğunu ve uzun yıllardır birlikte yaşadıklarını ancak murisin bakım ve gözetim ile her türlü sosyal ihtiyaçlarını karşıladığının doğru olmadığını, gerek davalının gerekse murisin tüm ihtiyaçlarının davacı tarafından karşılandığını, davalı henüz 1 yaşında iken davacının kendi yanına alıp büyüttüğünü, üniversiteye başlayana kadar davacının ilgilendiğini, murisin bu esnada davacının davalı ile hemen hemen aynı yaşta olan oğluna baktığını, hafta sonları çocuklar değiştirilmek üzere birlikte bakıldığını, davalının üniversiteyi bitirdikten sonra işe başladığını, murisin yanında kaldığını ancak murisin bu dönemler bakıma ihtiyacı olmadığı için davalının murise değil, murisin davalıya baktığını, murisin hiçbir zaman bakıma ihtiyacı olmadığını, yine muris ile davacının ilgilendiğini, davacının gördüğü tüm tedaviler ilgili kurumdan istenilerek, adli tıp kurumundan rapor alınması taraflarınca mahkemeden talep edildiğini, mahkemenin adli tıptan rapor talep ettiğini, adli tıp kurumunun ön raporunda; dava dosyasında mevcut tıbbi belgeler dışında, murisin akit tarihi olan 04.04.2016 tarihine yakın tarihler başta olmak üzere herhangi bir psikiyatrik veya nörolojik hastalığı nedeniyle özel doktorlar da dahil olmak üzere tedavi görüp görmediğinin davacı ve davalı tarafa da sorulmak suretiyle bir kez daha araştırılarak varsa bu tedavilerine ilişkin tüm tıbbi kayıtların, kişinin kullanmış olduğu ilaçların sorgulanarak çıktılarının, ölüm mernis tutanağının teminen gönderilmesi şeklinde talepte bulunulduğunu ancak ilk derece mahkemesinin gereğini yapmadığını, hastalığa ilişkin gerekli belgeleri toplayıp dosyayı yeniden adli tıp kurumuna göndermediğini, BAM'ın buna rağmen ''...Muris ...‘ya ait sağlık raporları değerlendirildiğinde 30.04.2016 tarihinden önce Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından beyin tümörü olduğuna ilişkin teşhis konulmamıştır...'' demek sureti ile yapılan eksik incelemeyi atladığını, davalının kendisi işlem yapılan bankada daha önce staj yaptığı için bu bankadaki işlemleri rapor dahi istenilmeden kolaylıkla yaptığını, yapılan tüm işlemlerin usulsüz olduğunu, murisin akıl hastası olmadığını, murisin hastalığın verdiği psikoloji ile hileli davranış ve kandırılmanın etkisi ile bankadaki parayı çektiğini, Yargıtay'ın vermiş olduğu birçok kararında temyiz kudretinin yokluğunun salt biyolojik nedenlerle değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, bu konudaki tespitin yalnız raporlara dayalı olarak değil aynı zamanda ölümcül bir hastalığa yakalanan kişinin almış olduğu kararlara etki eden psikolojik sebeplerin tespitinin de büyük önem arz ettiğini vurguladığını, bu yüzden yargılamanın çözümünde kullanılması hedeflenen adli tıp raporunun mutlaka başvurulması zorunlu bir çözüm yöntemi olmadığını, nitekim murisin gerçekten akıl sağlığı yönünden tıbbi bir rahatsızlığı olmadığı varsayımında bile hastalığının getirmiş olduğu psikolojik sıkıntıların alınan kararlar üzerindeki yapmış olduğu etkilerinin tıbbi olarak sabit olduğunu, bu yaştaki bir kişiden rapor talep edilmesi gerekirken talep edilmemesinin doğal bir durum olmadığını, murisin almış olduğu karar ve tasarrufların hastalığın getirmiş olduğu psikolojik yönlendirilmenin, hileli davranışların bir ürünü, doğrudan beyinle irtibatlı olan ölümcül bir hastalık ve bu yönde yapılan tedavi vaadlerinin bir sonucu olduğunu, gerçek bir bağışlama iradesi olmadığını, davalının murisin gayrimenkulünü kendi üzerine geçirmek istediğini ancak tapu müdürlüğü sağlık raporu istediği için bu işlemi gerçekleştiremediğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, hileli davranış nedeniyle para transfer işleminin iptali ile alacağın miras hissesi oranında tahsili istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1.4721 sayılı Türk Medeni Kanununun "İspat yükü

" başlıklı 6'ncı maddesinde; "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." denilmiştir.

2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun "İspat yükü" 190'ıncı maddesinin 1'inci fıkrasında; "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.

" denilmiştir.

3. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun "Sözleşmelerin yorumu, muvazaalı işlemler" başlıklı 19'uncu maddesinin 1'inci fıkrasında; "Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.

"

4. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun "Aldatma" başlıklı 36'ncı maddesinde; "Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.

Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir." denilmiştir.

5. 6098 sayılı Kanunun 285'inci maddesinin 1'inci fıkrasında; "Bağışlama sözleşmesi, bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak bir kazandırma yapmayı üstlendiği sözleşmedir." denilmiştir.

3.Değerlendirme

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile bağıştan rücu şartlarının oluşmamasına, Bölge Adliye Mahkemesi kararının dayandığı yasal ve hukuksal gerekçelere göre, davacının temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

15.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.