"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/998 E., 2023/100 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2015/545 E., 2020/345 K.
Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince; davacı vekilinin başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekillerice temyiz edilmiş, incelemenin duruşmalı olarak yapılması davacı vekili tarafından istenilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 13.02.2024 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Belli edilen günde gelen davacı vekili Avukat ... ile davalı vekili Avukat ...'ın sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saat 14.00'te Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin Bakırköy 3. İcra Müdürlüğünün 2009/1132 Tal. sayılı dosyasından ihaleye çıkarılan taşınmaz hisselerini 14.07.2011 tarihinde 175.200,00 TL bedelle satın aldığını, ihalenin kesinleşmesini müteakip ilgili masraf kalemleri ile tapu alım ve satım harcını da ödeyerek taşınmaz hisselerinin mülkiyetini iktisap ettiğini ancak daha sonra kıymet takdiri ve satış gününün borçlu vekiline tebliğ edilmediği gerekçesiyle açılan ihalenin feshi davasının kabulüne karar verildiğini, bu nedenle ihalenin feshine neden olan icra memurunun kusurlu işlemi neticesinde zararı oluştuğunu, dosyaya ödediği ihale bedelini ve diğer vergi ve harçları iade almak için çaba sarfettiğini ancak bütün hukuki yolları denemiş olmasına rağmen bir kaç kalem vergi ve harçlar dışında özellikle ihale bedelini iade alamadığını ileri sürerek; şimdilik 10.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi zararının davalıdan tahsilini istemiş, 24.02.2020 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi zarar talebini 1.039.623,00 TL'ye yükseltmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; davanın zamanaşımına uğradığını, müvekkili Bakanlığa husumet yöneltilemeyeceğini, dava konusu eylemin sorumluluğunun kişiye ait olduğunu, idarenin sorumluluğunun kabul edilmesi halinde davanın İdari yargının görevinde bulunduğunu, hayatın olağan akışına ve hakkaniyet kurallarına göre davacının icra dosyasından yapılan ihale işlemlerine, satış işlemlerine ilişkin tebligatların asile yapıldığını anlayabilecek durumda olmasına rağmen gerekli dikkat ve özeni göstermediğini, gerekli uyarılarda bulunmaması nedeniyle kusurlu olduğunu, İcra Müdürlüğü dosyasında borçlunun vekille temsil edilmediğini, dosyada vekil olduğunu gösteren ilam ya da vekaletnamenin bulunmadığını, davacının ödediği ihale bedelini icra dosyası alacaklısından talep edebilecekken müvekkili kurumdan talep etmesinin usul ve kanuna aykırı olduğunu, davacının hukuki yararının da bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; dava konusu taşınmazların satın alındığı ihale dosyasının feshedildiği ve buna rağmen davacı tarafından ödenen ihale bedeli ile yapılan masrafların geri alınamadığı, takip dosyası üzerinden alacağın tahsil edilme imkanının da ortadan kalktığı, ihalenin feshine neden olan icra memurunun kusurlu eylemi neticesinde davacının uğradığı maddi zararın tahsilinin gerektiği, zarar miktarının ise satış tarihi itibariyle 460.028,58 TL olduğu, icra memurunun kusurlu eyleminin kişilik haklarına saldırı teşkil etmediği gerekçesiyle; davanın kısmen kabulüne, 460.028,58 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline, manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri ve ihbar olunan ... istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
1. Davacı vekili; hükme esas alınan bilirkişi raporunun çelişkili ve yetersiz olduğunu, maddi zararın düşük hesap edildiğini, hükmedilen faiz başlangıç tarihinin ise hatalı olduğunu ileri sürerek, kararın kaldırılmasını istemiştir.
2. Davalı vekili; Mahkemece zamanaşımı def'inin değerlendirilmediğini, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, taşınmazın değeri yönünden ihalenin iptal tarihindeki değerin dikkate alınamamasının da hatalı olduğunu ileri sürerek, kararın kaldırılmasını istemiştir.
3. İhbar olunan ...; kendisinin talep üzerine sadece satış talimatı verdiğini, tüm sorumluluk ve yetkinin talimatla işlemi gerçekleştiren icra memuruna ait olduğunu ileri sürerek, kararın kaldırılmasını istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; ihalenin feshi davasının 09.07.2012 tarihinde kesinleştiği, dosya alacaklısının ihale bedelini dosyaya iade etmemesi ve yeniden satış sürecini yürütmemesi üzerine davacının İstanbul 5. İcra Müdürlüğünden yetki alarak taşınmazların ihale sürecini yeniden başlattığı, yeniden kıymet takdiri yaptırdığı, akabinde borçlu vekili tarafından İcra Mahkemesine müracaat edilerek İstanbul 14. İcra Mahkemesinin 2013/195 E., 2013/559 K. sayılı ilamı ile davacıya verilen yetkinin iptal edildiği, bunun üzerine davacının icra dairesinden tekrar yetki talep ettiği, icra dairesince davacının talebinin reddedilmesi üzerine İcra Mahkemesine dava açılarak İcra Müdürlüğü işleminin şikayet edildiği, İstanbul 14. İcra Mahkemesinin 2013/1082 E., 2014/575 K. sayılı ilamı ile şikayetin reddine karar verildiği, işbu kararın 03.06.2014 tarihinde kesinleştiği, buna göre davacının en geç bu tarih itibariyle zarara ve failine muttali olduğu, davanın ise 30.12.2015 tarihinde açıldığı, bu haliyle davacının zararını öğrendiği tarihten itibaren yasal bir yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle; davacı vekilinin başvurusunun reddine, istinafa konu kararda ihbar olunan aleyhine bir hüküm kurulmadığından ihbar olunanın istinaf başvurusu hakkında karar verilmesine yer olmadığına, davalı vekilinin başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle; davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1.Davacı vekili; dava konusu olayın Türk Ceza Kanunu hükümleri uyarınca suç teşkil ettiğini, nitekim ihalenin feshedilme sebebinin icra müdürünün görevi ihmalinden kaynaklandığını, bu nedenle somut olayda uzamış ceza zamanaşımı sürelerinin uygulanması gerektiğini, aksi halde dahi bir yıllık zamanaşımı süresinin başlangıç tarihinin dava konusu gayrimenkuller üzerindeki haczinin fekkine ilişkin karar tarihi olan 09.12.2015 tarihinden itibaren başlaması gerektiğini ileri sürerek; kararın bozulmasını talep etmiştir.
2.Davalı vekili; Bölge Adliye Mahkemesince yeniden esas hakkında verilen kararda, lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmiş olmasının hatalı olduğunu ileri sürerek, kararın vekalet ücretine hasren bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun (2004 sayılı Kanun) 5 inci maddesi gereğince icra memurunun kusurundan kaynaklanan zararın tazmini istemine ilişkin davada, ceza (uzamış) zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanmayacağı; burada varılacak sonuca göre davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
1.2004 sayılı Kanun'un 5 ve 7 inci maddeleri,
2.5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (5237 sayılı Kanun) 66 ve 257 nci maddeleri
3. Değerlendirme
1. Davanın hukuksal dayanağı haksız fiildir. Yasanın, zamanaşımı süresinin başlaması için alacaklının belli olguları öğrenmiş olması koşulunu aradığı hallerden biri, haksız fiilden kaynaklanan tazminat borcudur. Buna ilişkin bir ve on yıllık zamanaşımı sürelerini öngören 2004 sayılı Kanun'un 7 nci maddesinde, bir yıllık zamanaşımı süresinin, zarar görenin, zararın varlığını ve zarar vereni öğrendiği tarihten itibaren başlayacağı açıkça belirtilmiştir. Dolayısıyla, haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında, alacaklı zararın varlığını ve zarar vereni bilmediği sürece, zamanaşımı süresi başlamayacaktır.
2. Zararın varlığını öğrenme koşulu, öncelikle zararın gerçekleşmiş olmasını gerektirir; henüz gerçekleşmemiş bir zararın, herkes gibi, o zararın tazminini isteyebilecek olan alacaklı (zarar gören) tarafından da öğrenilmesi mümkün değildir. Başka bir ifadeyle, hukuka aykırı fiil işlenmesine rağmen, onun doğuracağı zarar henüz ortaya çıkmamış; zararın ortaya çıkması için, fiil tarihinden sonra birtakım etkenlerin gerçekleşmesi veya belli bir zamanın geçmesi gerekiyor ise, doğal olarak zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması da mümkün olmayacaktır.
3. Diğer taraftan, 2004 sayılı Kanun’un 7 nci maddesinde “ Zarar ve ziyan davası, mutazarrır olan tarafın zararı öğrendiği günden bir sene ve her halde zarar ve ziyanı mucip fiilin vukuundan on sene geçmesiyle zamanaşımına uğrar.
Şu kadar ki zarar ve ziyan cezayı mucip bir fiilin neticesi olupta ceza kanunları bu fiili daha uzun bir müddetle zamanaşımına tabi tutmakta ise hukuk davasında da ceza zamanaşımı cari olur.
” hükmüne yer verilmiştir.
4. Görüldüğü üzere, 2004 sayılı Kanun'un 7 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, eylemin aynı zamanda ceza kanunlarında suç sayılması halinde, daha uzun olur ise olayda ceza zamanaşımı süresinin uygulanacağı, dolayısı ile bu durumda 2004 sayılı Kanun'da yer alan diğer zamanaşımı sürelerinin uygulanamayacağı hususu anlaşılmaktadır.
5. Söz konusu hüküm, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için, sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır.
6. Sonuçta; haksız eylemin suç oluşturması durumunda o suç için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır.
7. Aynı şekilde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 72 nci maddesinde de genel zamanaşımı dışında eylemin suç teşkil ettiği durumlarda, ceza zamanaşımının uygulanacağı hükmü yer almıştır.
8. Somut olay bu hukuksal çerçevede değerlendirildiğinde: dava konusu 1170 ada 3 parsel ile 1168 ada 5 parsel sayılı taşınmazlara, takip konusu alacak nedeniyle 14.01.2010 tarihinde ilgili icra müdürlüğünce haciz uygulandığı ve devamında 27.04.2011 tarihinde düzenlenen satış talimatı üzerine 14.07.2011 tarihinde yapılan ihale sonucunca, davacının taşınmazların bir kısım hisselerini 08.08.2011 tarihinde iktisap ettiği ancak Bakırköy 1. İcra Mahkemesinin 2011/1201 E., 2011/1399 K. sayılı ilamıyla, satış ilanının vekil yerine borçlu asile yapılmış olması nedeniyle 06.12.2011 tarihinde ihalenin feshine karar verildiği ve kararın 24.08.2012 tarihinde onandığı ve davacının ihale sonrası edindiği mülkiyeti hakkını bu tarih itibariyle kaybettiği anlaşılmaktadır.
9. Davacının talebi, davalı Bakanlık personeli olan icra memurunun haksız eylemi sonucu oluşan zararın tazminine yönelik olup, 5237 sayılı Kanun'un 257 nci maddesi gereğince kamu görevlisinin görevi ihmal yahut görevi kötüye kullanma suçları bakımından uygulanacak uzamış ceza zamanaşımı süresi, aynı Kanun'un 66 ncı maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca 8 yıl olduğundan, davanın haksız eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren 8 yıllık süre dolmadan açıldığı anlaşılmaktadır.
10. Bu durumda Bölge Adliye Mahkemesince; davalının zamanaşımı def'inin reddi ile taraflarca bildirilen diğer istinaf sebepleri incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
11. Bozma nedenine göre, davalı vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle,
1. Temyiz olunan, Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371 inci maddesi uyarınca davacı yararına BOZULMASINA,
2. Bozma sebebine göre, davalı vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
17.100,00 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine,
Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
13.02.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.